Yazan: İzzettin Çopur

(E) Tnk. Alb.

 

ŞEYH SAİT İSYANI (13 ŞUBAT–31 MAYIS 1925)

ŞEYH SAİT OLAYININ AMACI:

Cumhuriyet tarihimizde önemli bir yeri olan Şeyh Sait ayaklanması; İslami- Kürt devleti kurmak amacı ile Şeyh Sait[1] liderliğinde, 13 Şubat 1925 tarihinde Diyarbakır’ın Dicle (Piran) ilçesinde başlatılmış olup, Diyarbakır’ın Ergani, Hani, Lice, Kulp, Silvan ilçeleri ile Genç (Darahini) vilayeti, Bingöl (Çapakçur), Elazığ, Palu, Muş, Varto, Hınıs, Diyarbakır illeri ve ilçelerine sirayet etmiş, asilerle ordu birlikleri arasında yapılan çetin ve kanlı çatışmalardan sonra ayaklanma 31 Mayıs 1925 tarihinde bastırılmıştı.

AYAKLANMANIN SEBEBLERİ:

a. İç Sebepler

1 Eylül 1918 tarihinde Kürt bağımsızlığını sağlamak maksadı ile Vanlı Seyit Abdulkadir tarafından merkezi İstanbul olmak üzere Kürt Teali (yükselme) Cemiyetinin kurulması ve faaliyet alanlarının Diyarbakır, Elazığ, Bitlis, Van, Tunceli, Muş ve Kürt nüfuzu yoğun olan diğer il ve ilçelere de yayılması,

Söz konusu bu cemiyetin içinden, Seyit Abdulkadir başkanlığında eski Milletvekili Yusuf Ziya, Cibranlı Müstafi Albay Halid ve arkadaşları ile birlikte gizli bir Kürt bağımsızlık komitesinin kurulması, komiteye Hınıs’ta oturan Palulu Şeyh Sait ve ailesinin de dahil edilmesi,

Kürt Teali Cemiyetinin kurucularından olan eski Milletvekili Yusuf Ziya ile Emekli Albay Cibranlı Halid’in; Nisan 1924 tarihinde “…Türklerle bir arada yaşamalarının sebebinin ‘din’ olduğunu, onunda elden gittikten sonra birlikte yaşamalarının gereğinin kalmadığını, hele Türk ırkçılığını resmi politika olarak benimseyen bir rejimi Kürtler olarak kabullenmelerinin mümkün olamayacağını…” [2] İfade etmekle dini alet etmek suretiyle Kürt-Türk ayrımcılığı yapmaları,

Şeyh Sait’in üzerinde ele geçen ve bölgedeki ağa, şeyh ve beylere hitaben yazdığı mektupta özetle “…1300 küsur seneden beri İslam dinine tabiiyiz. Hz. Muhammet bu dinin elçisidir. Şimdi bu Kur’an ve İslam’ı yıkmaya başladılar. Eğer biz iman sahibi ve Allah’ın birliğine inananlar İslam’da birlik olamazsak, cümlemiz behemehal mahvı ve yok olacağız… Tüfeklerle beraber kurtuluş yolunu bulunuz…” [3] Demek suretiyle bölge halkını din maskesi altında silahlı ayaklanmaya teşvik etmesi,

Şeyh Sait’in; asi liderlerine yazdığı diğer bir mektupta da özetle; “…Hükümetin dinsizliği, dine ait vakıfların, medreselerin, şeyhliğin kaldırılması, fuhuş ve zinanın artması, kadınların ecnebilerle dans etmesi…”[4] Gibi propagandalarla yöre insanlarına, Cumhuriyet Hükümetine karşı kin ve nefret duygusunu aşılamak istemesi,

Zamanın Gnkur. Bşk.lığının birliklere yazdığı 28 Şubat 1925 tarihli yazısında da belirtildiği gibi, ayaklanmanın gaye ve hedefi olarak; din ve şeriat talebi, hilafet ve saltanatın iadesi perdesi altında bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasının amaçlanması, [5]

b. Dış Sebepler

Sivas Kongresinde Elazığ Valisi Ali Galip ile İngiliz Binbaşı Noel’in kongreyi basacağı haberini alan Mustafa Kemal Paşa, kongrede söz alarak özetle; “…Bu İngilizlerin amacı, para ile memleketimizde propaganda yapmak ve Kürtlere Kürdistan kurmak sözü vererek aleyhimize ve bize karşı suikast düzenlemeye yöneltmek olduğu anlaşılmış, karşı önlemler alınmıştır…[6] Demiştir. Bu sözlerden anlaşılacağı üzere İngilizlerin Türk topraklarında bir Kürdistan devleti kurmayı amaçladıkları,

İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir F.de Robeck, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a yazdığı 9 Aralık 1919 tarihli yazısında özetle; “ Mr. Hohler, Kürt meselesi hakkında Kürt Başkanı Şeyh Sait ve Abdulkadir Paşa ile görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz Hükümetine bağlamış durumdalar. İngiliz Kuvvetleri; Kürtleri, Mustafa Kemal’e karşı kullanmak için her parayı ödemeye hazırdır…[7] demekle İngilizlerin, Şeyh Sait ve ileri gelen Kürt liderleri ile irtibatta olduğu, Kürt vatandaşlarını Türk Hükümetine ve Mustafa Kemal Paşaya karşı kullanmaya çalışmaları,

10 Ağustos 1920 tarihinde başta İngiltere, Fransa ve İtalya olmak üzere Müttefik devletlerle Osmanlı Hükümeti arasında imzalanan Sevr Anlaşmasının 62nci ve 64ncü maddeleri gereğince; Fırat’ın doğusunda (bugünkü güneydoğu) Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerde bağımsız bir Kürt devleti (Kürdistan) kurulmaya karar verilmesi, bu suretle ülkenin bir kısmının vatan topraklarından ayrılmaya çalışılması, ayrıca ileride bir Kürt devleti kurmak isteyen Cumhuriyet ve rejim düşmanı kişi ve örgütlerin, Türk Cumhuriyeti Hükümetince yırtılıp atılan bu anlaşmadan güç ve kuvvet almaları,

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasının 3 üncü maddesi gereği, Türk-Irak sınırının çizimi dolaysıyla Musul, Kerkük ve Süleymaniye konusunun Türk-İngiliz ikili görüşmelerine bırakılması, ancak bu sorunun çözülememesi üzerine İngilizlerin konuyu kendi lehlerine çevirmek için bölgedeki Kürt vatandaşlarına Kürt devleti kurma sözü vererek onları ayaklandırmaya teşvik etmesi,

Yukarda belirtilen iç ve dış sebeplerin; Şeyh Sait ayaklanmasında önemli rol oynadığı değerlendirilmektedir. Ayrıca bu konuda daha kapsamlı açıklamalar, dip nottaki [8] yayında belirtilmiştir.

AYAKLANMANIN BAŞLAMASI:

a. Piran Olayı

Şeyh Sait, 13 Şubat 1925 Cuma günü kalabalık bir atlı grubu ile Piran’a (Dicle) gelmiş, buradaki camilerde verdiği vaazlarda “…Medreseler kapatıldı, din mektepleri Milli Eğitime bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim…[9] Demek suretiyle ayaklanma harekâtının ilk işaretini vermiş ve propaganda faaliyetlerine başlamıştı.

Şeyh Sait, kardeşi Şeyh Abdurrahim ve adamları; Piran’da birlikte oldukları bazı mahkûmları tutuklamak üzere gelen Ütğm. Hasan Hüsnü Efendinin komutasındaki jandarmalara karşı koymuş, çıkan çatışmada jandarma müfrezesinden bir ölü ve iki yaralı verilmişti. Şeyh Sait’in adamları sopaların ucuna yeşil bayrak ve Kur’an asarak “...Sallallah Muhammed…” diye bağırmaya başlamışlardı. Cumhuriyet tarihinde “ Şeyh Sait İsyanı ” diye geçecek olan harekât fiilen başlamıştı. Piran asilerin eline geçmişti.

b. Genç (Darahini) Vilayetinin Asiler Tarafından Ele Geçirilmesi

Şeyh Sait, Piran’dan sonra Genç vilayetini ele geçirmek maksadı ile asilerle birlikte 15 Şubat 1925 tarihinde hareket etmiş, bir gün sonra üzerine gönderilen Yarbay Hüsnü Bey komutasındaki 21 inci Süvari Alayını, Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis boğazında geri çekilmeye mecbur etmiş, ayrıca bu birliği takviye etmek amacı ile gönderilen Yarbay Hüseyin komutasındaki birlik ise asilerin yoğun ateşi karşısında başarısız olmuş ve bu arada Yarbay Hüseyin de şehit olmuştu. Çatışmalarda bir Jandarma subayı ile otuz sekiz er de ağır silahları ile beraber asilerin eline geçmişti.[10]

Şeyh Sait, 16 Şubat 1925 günü gece yarısı mahiyeti ile birlikte Genç vilayetinin merkezi Darahini’ ye girmiş ve vali ile şube başkanı olan binbaşıyı vilayet makamında nezarete almıştı. Şehir, bu arada asiler tarafından yağmalanmaya başlanmıştı. Genç vilayetinin ele geçirilmesinden sonra vilayete bağlı Çapakçur (Bingöl) kasabası da Şeyh Şerif komutasındaki asiler tarafından işgal edilmişti.

c. Hani ilçesinin Ele Geçirilmesi

19 Şubat 1925 günü akşamı, Şeyh Sait; emrindeki asi kuvvetlerle birlikte Diyarbakır istikametindeki ilk hedef olan Lice’ye hareket etmiş, bu arada Hani nahiyesi asilere iltihak etmiş, Hani nahiye ve telgraf müdürleri esir edilerek Genç vilayetine gönderilmişti.

Şeyh Sait ve asi kuvvetleri; 21 Şubat 1925 günü Lice’nin güneyinde Hezan köyü civarında piyade, süvari ve topçudan oluşan bir alayı, silah ve cephane bıraktırarak geri çekilmeye mecbur etmişti.

21 Şubat 1925 günü Bakanlar Kurulunca, ayaklanmanın Diyarbakır, Elazığ’a sıçrayacağı ve genişlemeye müsait olduğu gerekçesi ile bölgede örfi idare (sıkıyönetim) ilan edildi.

Şeyh Sait, 24 Şubat 1925 tarihinde Akşam gazetesinde neşredilen beyanatında, maksadının “…Bir Kürt Hükümeti teşkil etmek, halifeyi yeniden getirmek…” olduğunu belirtmişti.

d. Elazığ Vilayetinin Düşmesi

Asi lider Şeyh Şerif, Çapakçur (Bingöl) ve Palu’yu aldıktan sonra Elazığ’a doğru yürümeye başlamıştı. Her tarafta “Sallallahü aleyhim! Ya Allah! Teslim!” feryatları ile ellerinde yeşil bayraklar, Kur’an sallayan asilere karşı halkın bir bölümü hiç mukavemet etmemiş, aksine onlara yardımcı olmuşlardı. Neticede Elazığ vilayeti de 25 Şubat 1925 tarihinde asilerin eline geçmişti.

Elazığ’ın düşmesinden sonra asilerin Malatya vilayetini de ele geçirmeleri ihtimaline karşı durumu yakından izleyen ATATÜRK 26 Şubat 1925 tarihinde İzoli’de bulunan 17nci Tugay Komutanı Albay Osman’a öğüt mahiyetinde verdiği emirde özetle; “…Asiler ciddi muharebe ve çarpışma sonunda değil, mensuplarının ve müritlerinin çağrısına uymak suretiyle Elazığ’a kadar gelebilmişlerdir. Asilerin silahı; aldatmayı, bozgunculuğu ve din ile şeriatı vasıta olarak kullanmak suretiyle bilgisizlikten faydalanmaktır. En az sayıda da olsanız varlığınızın korunması bizce değerlidir… Ayrıca durumunuzun olağanüstü olduğundan ve bunun gereği olarak olağanüstü tedbir almaya zorunlu olacağınızdan beni haberdar etmelisiniz…[11] Demiştir.

ATATÜRK ayaklanmanın genişlemesinden endişe etmekte, ancak yakın bir zamanda bastırılacağından emin görünmekteydi.

(1) 1 Mart 1925 Tarihli Akşam Gazetesinde Yayınlanan, İsyan Sahasını Ve İsyan Sahasına Civar Mıntıkaların Vaziyetini Gösteren Kroki: Taralı Yer: Genç, Hani, Dicle, Ergani, Palu, Çapakçur (Bingöl)

 e. TBMM’ce Alınan Önlemler

Başbakan İsmet İnönü, ayaklanmanın önlenmesi amacıyla bir İstiklal Mahkemesinin teşkil edilmesini sağlamıştı. Ayrıca Başbakan ve hükümetin, TBMM’ne 4 Mart 1925 tarihinde teklif ettiği “Takriri Sükûn” kanun tasarısı kabul edilmişti. Buna göre; İrtica ve isyan ile memleketin sosyal nizamını, emniyet ve asayişini bozmaya yönelik bütün faaliyet ve yayınlar yasaklanmıştı.

f. Asilerin Diyarbakır Vilayetini Ele Geçirme Harekatı

Asilerin esas hedefi Diyarbakır idi. Burayı da ele geçirip Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edeceklerdi. Şeyh Sait, mahiyetindeki asilerin büyük kısmını Diyarbakır’a sevk etmişti. Kendiside Ergani ve Eğil’deki şeyh ve ağaları ayaklandırmış, daha sonra 7 Mart 1925 günü gecesi emrindeki asilere Diyarbakır’ın dört kapısına birden taarruz emrini vermişti.

Diyarbakır merkezinde asilerle ordu birlikleri arasında şiddetli çarpışmalar başlamıştı. Şehrin savunmasını yürüten Kolordu Komutanı General Mürsel, kuzeydeki süvari birliklerini güneye kaydırmak suretiyle buradaki asileri bozguna uğratmıştı.

Nihayet 8 Mart 1925 günü sabahı asi kuvvetler, ilk defa karşılaştıkları bu teşkilatlı ve disiplinli ordu birlikleri karşısında mukavemet edemeyerek kaçmaya başlamışlardı. Bu suretle Diyarbakır vilayeti kurtarılmıştı. Bu olay ayaklanmanın dönüm noktasını oluşturmuştu. Asiler bu çatışmalarda 50 ölü vermelerine rağmen ordu birliklerinden de biri binbaşı olmak üzere 8 subay, 5 er şehit olmuştu.

Dâhiliye Vekili Cemil Bey, 11 Mart 1925 tarihinde Akşam gazetesinde verdiği beyanatta “…Asilerin maksadı Diyarbakır’ı alıp müstakil Kürdistan ilan etmektir...” demiştir.

g. Varto’nun Asilerin Eline Geçmesi

Şeyh Sait’in damadı Melikanlı Şeyh Abdullah komutasındaki isyancılar, 11 Mart 1925 tarihinde Varto’ya hücum etmişlerdi. Varto’nun savunmasını Varto jandarması ile beraber devlet yanlısı Hormek ve Lolan aşiretleri üstlenmişti. Ancak aşiretlerin gayretleri yeterli olmamış ve sonuçta Varto 12 Mart 1925 tarihinde asilerin eline geçmişti.

AYAKLANMANIN BASTIRILMASI

Ayaklanmayı bastırmak üzere 3ncü Ordu Müfettişliği (Diyarbakır) emrinde 5nci Kolordu (Mardin), 6 ncı Kolordu (Sivas), 7 nci Kolordu (Diyarbakır), 8 nci Kolordu (Erzincan), 9 ncu Kolordu (Erzurum), ile Elazığ havalisinde bulunan komutanlıkları görevlendirilmişti.

Ordu Birlikleri, 26 Mart 1925 günü Hınıs, Varto, Elazığ ve Diyarbakır istikametinde harekete geçmişlerdi. Hınıs istikametinde güneye inen 9 ncu Kolordu birlikleri üç saatlik bir çarpışmadan sonra Varto’ya girmişlerdi. Diyarbakır’dan ilerleyen birlikler ise asileri kuzeye doğru sürmüş, Elazığ’daki birlikler ise doğuya doğru ilerlemeye başlamıştı. Asilerin Çapakçur (Bingöl), Genç, Lice üçgeninde bastırılması planlanmıştı.

31 Mart 1925 tarihinde Şeyh Sait’in karargâh kurduğu Hani ele geçirilmiş, 1 Nisan 1925 günü Silvan ve Lice, 5 Nisan 1925 günü Palu ve Piran geri alınmış, asilerin başı Şeyh Sait, Şeyh Abdullah ve Şeyh Şemsettin gibi hainler Genç vilayetine sığınmıştı.

8 Nisan 1925 tarihinde Çapakçur (Bingöl) boğazını tutan asilere karşı taarruz eden 5 nci Tümen birlikleri gece saat 22.00’da Çapakçur’a girmiş, 12 Nisan 1925 günü ise 7 nci Tümen birlikleri Genç vilayetinin merkezi olan Darahini’yi ele geçirmişti. Burada daha önceden asiler tarafından esir alınan ordu mensubu subay ve erler ise kurtarılmıştı.

14 Nisan 1925 günü sabahı daha önce yakalanan ve Bitlis’te Özel Harp Divanı Mahkemesince yargılanan Kürt İstiklal Cemiyeti kurucularından Cibranlı Miralay (Albay) Halid Bey; Bitlis Eski Milletvekili Yusuf Ziya Bey, kardeşi Tğm. Rıza, Yusuf Ziya’nın damadı Faik Bey ile Molla Abdurrahman Bitlis’te kurşuna dizilmişlerdi.[12]

15 Nisan 1925 günü Genç ilinin kuzeyinde sıkıştırılan Şeyh Sait ve diğer asi liderler, doğuya doğru Bulanık üzerinden İran’a kaçmayı planlamışlar ancak Varto güneyinde Çarpuk Köprüsü (Abdurrahman Paşa Köprüsü) civarında birliklerimiz tarafından yakalanarak Varto’ya getirilmişti.

 

Şeyh Sait’in Varto Yakınlarında Yakalandığı Abdurrahman Paşa Köprüsü ( Çarpuk )

 

Şeyh Sait yakalandıktan sonra Varto’da alınan ilk ifadesinde özetle; “…Büyük kuvvetler yetişemez zannettik. Tam müstakil Kürt krallığının ilanı zamanı idi. Fakat kuvvetler yetiştiler…” [13] Demiştir.

Yakalanan Asiler: Oturanlar: Ortada Beyaz Sakallı Şeyh Sait: Solda Damadı Şeyh Abdullah: Sağında Hasan Halid: En Sağda Fesli Cibramlı İsmail, Ayakta Duranlar: Solda Fesli Sivil, Genç Valisi İsmail Hakkı Bey: Onun Sağında 12. Fırka Komutanı; Soldan Üçüncü Boynunda Dürbün Asılı Ali Rıza Bey

 

(2) 16 Nisan 1925 Tarihli Akşam Gazetesinde Yayınlanan Yazıda; “Devlete Ve Cumhuriyete Kasteden Hainin Akıbeti Başlığı Altında Şeyh Sait Ve Diğer Şeyhlerle Avanesinin Mühim Bir Kısmının Kıtaatımız Tarafından Yakalandığı…” Belirtilmektedir

 

Şeyh Sait, Diyarbakır’a Getirilirken

13 Şubat 1925’ten 15 Nisan 1925 tarihine kadar (62 gün) süren ayaklanmayı bastırma harekâtı, son operasyonlarla birlikte bir ay daha devam etmiş ve 31 Mayıs 1925 tarihinde sona ermiştir. Sıra bu asilerin cezalandırılmalarına gelmiştir.

AYAKLANANLAR HAKKINDA YAPILAN ADLİ VE İDARİ İŞLEMLER

Ayaklanmaya katılanların cezalandırılmaları için Diyarbakır ve Ankara da İstiklal Mahkemeleri kurulmuştu. Diyarbakır’daki Şark İstiklal Mahkemesine başkan olarak Denizli Milletvekili Mahzar Müfit Kansu, üyeliğe Kırşehir Milletvekili Lütfi Müfit Özdeş ile Urfa Milletvekili Ali Saip Ursavaş atanmış olup Balıkesir Milletvekili Ahmet Süreyya Örgeevren ile Bozok Milletvekili Avni Doğan savcı olarak görevlendirilmişti.

Diyarbakır’da Vazifeye Başlayan “Şark İstiklal Mahkemesi” Heyeti: Ön Sırada Oturanlar: Sağda Gözlüklü: Mahkeme Reisi Mazhar Müfit (Kansu), Solda Savcı Ahmet Süreyya (Örgeevren). Arkada Ayakta Duranlar: Sağda Lütfi Müfit (Özdeş), Avni Doğan Ve Ali Saip (Ursavaş)

İstiklal Mahkemesi üyesi Lütfi Müfit Özdeş; Damat Ferit Paşa kabinesinde Danıştay eski başkanı olan ve ayrıca merkezi İstanbul da bulunan Kürt Teali Cemiyetinin başkanı olan Seyit Abdulkadir’e Kürt Teali Cemiyeti hüviyet varakasında (belgesinde) altı yeşil ortası güneşli bayrağın manasını sorduğunda, o da “ Anlaşılan Kürt bayrağıdır…” diye cevap vermişti.[14]

14–23 Mayıs 1925 tarihleri arasında Diyarbakır Şark İstiklal Mahkemesinde yapılan duruşma sonunda ayaklanmaya ön ayak olan asilerden Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyit Abdulkadir ile oğlu Seyit Mehmet, Bitlisli Kemal Fevzi, Palulu Kör Sadi, Diyarbakırlı Avukat Hacı Ahdi;

…Vatanın ikiye bölünmesini amaçlayan bir harekâtın hazırlayıcıları ve kışkırtıcı olmaları nedeniyle…” idama mahkûm olmuşlardı. İdam hükmü, 27 Mayıs 1925 günü sabahı Diyarbakır’daki Ulu Cami önünde infaz edilmişti.[15]

Avukat Hacı Ahdi idam edilirken “ Yaşasın Kürtlük mefkûresi, yaşasın Kürdistan” diye bağırmış ve orada bulunan halk ise “Yaşasın Cumhuriyet ” diye mukabele etmişti.

Palulu Kör Sadi ise idam edilirken özetle “..Verilen kararı minnet ve şükranla kabul ediyorum. Hepimiz idam cezasına müstahakız. Çünkü vatana ihanet ettik. Allah Türk milleti ve memleketinin saadetini ebedi etsin. Başka sözüm yok.” [16] demiştir.

Mahkeme Başkanı Mahzar Müfit Kansu, 26 Mayıs 1925 günü yapılan duruşmada Şeyh Sait’e sorduğu “ Diyarbakır’ı almakla ne olacaktı? ” karşılık olarak Şeyh Sait “…Diyarbakır’ı aldıktan sonra kısas tatbik edecektik. Yalancının dilini, hırsızın elini kesecektik. Din böyle emrediyor. Dünyayı peygamberin zamanındaki kadar olmasa da iyileştirecektik. Üstümüze bu kadar asker gönderileceğini tahmin etmiyorduk…[17] Demiştir.

Şeyh Sait ( Mahkemeye Çıkarılmadan Önce)

Şeyh Sait, 7 Haziran 1925 tarihli celsede “..Sebilür Reşat ve Tevhidi Efkar gibi gazeteleri okuyunca din, namus, farmasonluk ve laiklik hakkındaki yazılardan dolayı hükümete kin ve nefret duyuyorduk..” demişti.

Mahkeme heyeti, Şeyh Sait ve arkadaşlarının ölüm cezalarına çarptırılan kararın gerekçesinde de ayaklananların “ İslami- Kürt Hükümeti ” kurma peşinde oldukları belirtilmişti.[18]

Mahkeme Başkanı Mahzar Müfit Bey mahkumlara yaptığı hitapta özetle “..Kiminiz hasis şahsi menfaatlerinize bir zümreyi alet ederek, kiminiz ecnebi kışkırtmasını ve siyasi hırslarını rehber ederek, hepiniz müstakil Kürdistan teşkiline doğru yürüdünüz. Senelerden beri düşündüğünüz ve tertiplediğiniz umumi isyanı ve ayaklanmayı yaparak bu bölgeyi ateş içerisinde bıraktınız. Cumhuriyet hükümetinin kati hareketi sayesinde ayaklanmanız ve irticai hareketiniz yok edildi… Sizde döktüğünüz kanların, söndürdüğünüz ocakların cezasını adalet sehpasında hayatınızla ödeyerek vereceksiniz. Cumhuriyetin sert fakat adil yasalarının hükmü budur..”[19] demiştir.

Sonuçta; İstiklal Mahkemesinin 28 Haziran 1925 gün ve 341/69 sayılı gerekçeli kararına göre aynı gün gece yarısı ayaklanmanın elebaşları olan Şeyh Sait, Şeyh Sait’in damadı Melikanlı Şeyh Abdullah, Elazığ Cephesi Komutanı Milis Eski Kaymakamı Şeyh Şerif, Silvanlı Şeyh Şemsettin olmak üzere toplam 48 asi Diyarbakır’ın Siverek kapısında idam edilmişti.[20]

Ayaklanmaya Katılan Lider Kadro: Ayaklanmanın Lideri Şeyh Sait (Önde Oturan Beyaz Sakallı), Sağında Şeyh Şerif, Arkada Kalpaklı Binbaşı Kasım, Onun Sol Yanında Siyah Sakallı Melikanlı Şeyh Abdullah

 SONUÇ

Şeyh Sait isyanın asıl maksadının; peygamberin dininin yükseltilmesi, hilafet ve saltanatın geri getirilmesi perdesi altında genç Türkiye Cumhuriyetini yıkarak yerine Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarında bağımsız bir İslami-Kürt devleti kurmaktır.

Şeyh Sait ayaklanmasının amacının; 23 Aralık 1930 tarihinde Menemen’de meydana gelen, Türk Ordusunun kahraman subayı Kubilay’ın şehit edilmesi ile son bulan, şeriat devleti kurmaya yönelik irtica olayı ile terörist başı Abdullah Öcalan’ın liderliğinde 1984’te Güneydoğu Anadolu bölgesinde başlatılan ve halen devam eden binlerce vatandaşımızın ölmesine neden olan PKK terör örgütünün Kürt devleti kurma amacı ile örtüşmektedir.

Şeyh Sait’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarında 13 Şubat 1925 tarihinde başlattığı ve bağımsız bir Kürt devleti kurma hedefli ayaklanmanın sürdürülmesini, terörist başı Abdullah Öcalan ve PKK terör örgütü de aynı bölgede 1984 tarihinde başlatmış olup halen devam ettirmektedir.

Şeyh Sait ayaklanması; o dönemde Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin ilk iki yıl açık vermesine, Musul ve Kerkük petrollerinin elden çıkmasına ve bölgenin hâkimiyetinin İngilizlere geçmesine neden olmuştur.

Son olarak;17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay’ın verdiği başörtüsü kararına bir tepki olarak Danıştay’a yapılan ve bir üyenin öldürülmesi ile sonuçlanan Danıştay saldırısı, 1 Ekim 2006 tarihinde Sn. Cumhurbaşkanı’nın TBMM kürsüsünde yaptığı konuşmada;

“…İrtica tabanının giderek genişletilmesi, kadrolaşma ve dini bireysellikten çıkarılarak, toplumsallaştırma ve siyasete yansıtma çabalarının yoğunlaştırıldığını…” ifade etmesi, ayrıca Sn. Gnkur. Bşk’nın 2 Ekim 2006 günü Harp Akademileri Komutanlığında yaptığı konuşmada; “…Türkiye de irtica tehdidi vardır ve bu tehdide karşı her türlü önlem alınmalıdır…” şeklinde beyanda bulunması,

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki bazı Belediye Başkanları ile Demokratik Toplum Partisinin (DTP) bir kısım başkan ve üyelerinin PKK terör örgütü ve mensuplarına sahip çıkması, teröristlerin cenaze törenlerinde ve diğer eylemlerde terörist başı Abdullah Öcalan’ın lehine sloganlar atılması, onun posterlerinin taşınması, PKK terör örgütü ve Kürt federasyonunun bayraklarının asılması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarının önemli bölümünü “Kürdistan” olarak ifade etmeleri, Kürtçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesini istemeleri, ayrıca Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını talep etmeleri,

Yukarda belirtilen hususlar dikkate alındığında; Laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye’de mevcut Cumhuriyet rejiminin yıkılarak yerine, dini esaslara dayalı şeriat devleti ile etnik kökene dayalı bağımsız bir Kürt devletinin kurulması faaliyetlerinin halen devam etmekte olduğu değerlendirilmektedir.

 



[1] Şeyh Sait aslen Elazığ vilayetinin Palu ilçesindendir. Nakşibendî şeyhlerinden Ali Septi’nin soyundan gelmektedir. Zaza aşiretine mensup olup, Nakşibendî tarikatının önde gelen isimlerinden biri olmuştur. Dedesi Ali Septi Bağdat’taki “ Tekke–i Halide” ismi ile meşhur olan Nakşı Şeyhi Mevlana Halid’in tekkesindendi. Şeyh Ali Septi, yaklaşık 200 yıl kadar önce Diyarbakır’dan gelerek eski Palu’nun Kasımiye mahallesine yerleşmişti. Şeyh Sait’in içinde yetiştiği yakın aile çevresi tekkelerde yetişmiş, kendiside bu dini faaliyetlerin içerisinde olmuştu. Şeyh Sait ve ailesi, hayvancılıkla meşgul olmuş ancak Palu meraları hayvanları için yeterli gelmeyince Erzurum ili Hınıs ilçesine taşınmışlardı. Şeyh Sait, meralarda yetiştirdiği hayvanlarını güneye Suriye’ye satmak amacı ile defalarca Halep’e gidip gelmiş, bölgeyi tanımış ve kendisini de tanıtmıştı. Ayaklanmaya katıldığında altmış yaşlarında idi. Zengin olduğu için bilhassa Zaza Kürtleri arasında büyük nüfuz sağlamıştı.

[2] Mustafa İslamoğlu; Şeyh Sait Ayaklanması, Denge Yayınları, 97, İstanbul, Şubat 1998, s.81.

[3] Gnkur. ATASE Bşk.lığı Arşivi; Klasör No: 35, Dosya No: 2, Fihrist: 2–1.

[4] a.g.e.; Klasör No: 35, Dosya No: 2, Fihrist: 11-2.

[5] a.g.e.; Klasör No: 45, Dosya No: 1, Fihrist: 9,9-1.

[6] Uğur Mumcu; Kürt- İslam Ayaklanması, Ankara, 1991,s.20–21.

[7] Ali Kemal Meram; Belgelerle Türk- İngiliz İlişkileri, Tarihi Kitaş Yayınları, İstanbul, 1969, s.230.

[8] İzzettin Çopur; Şeyh Sait İsyanının İrtica ile İç ve Dış Etkenler Açısından Değerlendirilmesi, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Stratejik Araştırma ve Etüt Bülteni, Eylül: 2001, Yıl:1, s.1.

[9] Behçet Cemal; Şeyh Sait İsyanı, Sel Yayınları, İstanbul, 1955, s.24.

[10] Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar (1924 -1938); Gnkur. Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Seri No:8, Ankara, Gnkur. Basım Evi, 1972, s.97–98.

[11] A.g.e. s.106–107.

[12] Mumcu; s.102.

[13] Metin Toker; Şeyh Sait İsyanı, Ankara, Rüzgârlı Matbaa, 1968, s.97.

[14] Cemal; s.89.

[15] A.g.e. s. 92.

[16] A.g.e. s.92–93.

[17] A.g.e. s.101.

[18] Mumcu; s.161.

[19] Cemal; s.113–114.

[20] Ergün Aybars; İstiklal Mahkemeleri, c.1–2/1920–1927, İzmir, 1995, s.323–325.