AKP HÜKÜMETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKASI İLE TÜRKİYE’NİN İTİBARI

İzzettin ÇOPUR 
(E) Albay
Araştırmacı Yazar

 

AKP HÜKÜMETİ’NİN İÇ VE DIŞ POLİTİKASI İLE TÜRKİYE’NİN İTİBARI

ABD’NİN, TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ MENFUR EMELLERİ İLE FETÖ, PKK/YPG TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE OLAN İLİŞKİLERİ

Ergenekon ve Balyoz davalarının üst aklı CIA ve ABD’dir 

  İlki 1984’te olmak üzere, Türkiye’ye 3 kez atanan ve toplam 9 yıl çalışan, 2003-2005 yıllarında Ankara’da ABD siyasi müsteşarı olarak görev yapan John Kunstadter, çok iyi Türkçe konuşuyordu. Ankara’da gazeteci, siyasetçi, iş insanı ve asker çevresiyle yakınlık kurdu. Fotoğrafçı kimliğiyle bilgi toplamak için sık sık Anadolu’ya geziler yaptı.

John Kunstadter

 Kunstadter’in, emekli olduktan sonra da Türkiye’de yaşadığı öğrenildi. Bu kişi, Türkiye’nin yakın siyasi tarihine damga vurmuş Ergenekon kumpasının önemli aktörlerinden birisidir. Ancak FETÖ savcıları veya polisleri bu ismi tanık sıfatıyla hiç dinlemedi. Çünkü zaman zaman İstanbul Emniyeti’ni de ziyaret edip, bugün tutuklu ya da firari olan o polis şefleriyle bilgi alışverişinde bulunuyordu.

  Yazarı Serdar Öztürk [1] olan “AKP ve Gülen’i Kurtarma Planı / Madein CIA” adlı 2011 basımlı kitabın sayfa 79’unda (özetle);

  “… Ergenekon cinayetinin ilk işlenmeye teşebbüs edildiği yer neresi? 2001 Mart. Tuncay Güney [2] (Kanada’da yaşıyor, haham) İstanbul Emniyeti’nde ifade veriyor ve sorulmadığı halde Ergenekon’u anlatıyor. Nerede kuruldu? 2000 Temmuz’unda Amerika’da kuruldu. Kim gönderdi onu oraya? John Kunstadter. O dönem CIA Türkiye İstasyon Şefi John Kunstadter.

  2000 Temmuz’unda Tuncay Güney ABD’den döndükten bir süre sonra, 2001 Mart ayında İstanbul Emniyeti’nde Ergenekon’u anlatıyor ve bu sahte belgeleri veriyor. Mart 2001. Cinayetin ilk işlenmeye teşebbüs edildiği yer burasıdır işte. Şimdi delili orada arayacağız. Kim veriyor bu belgeleri? Tuncay Günay. Günay’ı kurgulatan kim? John Kunstadter. Fakat o tarihte Amerikalılar bu operasyonu başlatmayı başaramıyorlar. Neden Çünkü o tarihte, ne istihbaratçılar, ne polisler ne de savcılar bu ucuz numarayı yemiyorlar.

  Amerikalılar sahte belgelerle, sahte Ergenekon şeması ve lobi belgesi ile operasyonu başlatmayı beceremiyorlar…

 

Tuncay Güney

 Balyoz kumpasında tutuklanan ve yargılanan Genelkurmay eski 2’inci Başkanı Ersin Saygun da Aralık 2014’te İstanbul Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü’ye verdiği ifadesinde;

  “… ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı John Kunstadter, 15-20 Kasım 2003 tarihinde İstanbul’daki sinagog ve HSBC saldırıları sonucu meydana gelen patlamaları, askerin (Türk) yaptığını etrafa yaydı. Bu iddialar, Balyoz iddianamesine de girdi. Kunstadter’in çabaları ile emniyette, El Kaide’nin yaptığı ortaya çıkmış olmasına rağmen, patlamaları benim yapıp yapmadığımı ısrarla soruldu. Emniyetin ‘evet asker yaptı’ diyecek gizli bir tanık temin çabaları olduğunu da basından öğrendik.

  Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarının üst aklı CIA ve ABD’dir. Bu konuda yeterli bilgi ve belge de mevcuttur. Kunstadter, Türk Ordusu’nun darbe yapacağı söylentilerinin yayılmasında büyük rol oynadı.” [3] Demiştir.   

 15 Temmuz Darbesinin arkasında Amerika mı  (CIA) var?

  Kumpas davasının avukatı Celal Ülgen’in, Sözcü Gazetesi yazarı Nil Soysal’a verdiği röportajda özetle (26 Temmuz 2016);

  “…Şayet darbe (15 Temmuz 2016 darbesi) gerçekleşmesi halinde bu durumun Amerika’ya yarayacağını, darbenin akim (başarısız) kalması durumunda ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yaradığını söylemek mümkün.

  Amerika bugünün değil 50 yıl sonrası ülkesinin hesaplarını bile yaparak bir dünya düzeni kurmak istiyor. Ortadoğu ve BOP da bu isteğinin ürünü… Balyoz darbe planı sahteydi, kumpastı fakat içindeki bulgulardan ve kanıtlardan bu kumpasın Amerika koktuğunu hep söyledim. Önceki bilgi ve bulgularımızla bu darbe (15 Temmuz 2016) girişiminin de buram buram Amerika koktuğunu söyleyebiliriz. Amerika, Ortadoğu petrolünü ve bölgedeki çıkarlarını korumak için zaman zaman belli güçlerle ve odaklarla işbirliği ve güç birliği içinde olmaktadır. Türkiye’de ise; bir dönem kurum olarak TSK ile yakın ilişki ve işbirliği içinde olunmuş, özellikle 12 Eylül dönemi bu işbirliğinin doruk noktasını teşkil etmişti. Zamanla TSK içinde ‘Bağımsız Türkiye’ ilkesi ile hareket eden bir yapı komuta kademelerine gelmeye başladı.

  Türkiye, Amerika savaş gemilerinin boğazdan Karadeniz’e geçmesine izin vermedi. İşte bu dönemlerde Amerika işbirliğini ‘Din’ kaldıracını da arkasına alabilecek şekilde Fethullah Gülen’e ve Erdoğan’a yönlendirdi. Fethullah Gülen daha küresel ve daha gizli olarak bir işbirliği (ABD ile) içine girdi. Gülen gizli örgütlerin de maşasıdır. Özellikle CIA… Fethullah Gülen’in yabancı ülkelerdeki okulları, o ülkelerdeki CIA teşkilatının da konuşlandığı yerlerdir. 

  İki açıdan Fethullah Gülen’in iade edileceğini sanmıyorum. Birincisi; biz iade nedenine yönelik usulüne uygun talep yapamıyoruz ne yazık ki. Bu sistemi iyi kavramış değiliz. Kanıt olarak gördüğümüz şeyler, onlar için kanıt olmaktan uzak şeyler sayılabilir. İkincisi; Amerika Gülen’in hem etinden, hem sütünden ve hem de yününden faydalanıyor. Bu nedenlerle iade etmeyecektir. Cumhurbaşkanı (Recep Tayip Erdoğan); Gülen’in iade edilmemesinin Türk-Amerikan ilişkilerinde bir gerginliğe neden olmayacağını söyledi. [4] Şeklinde açıklamada bulunmuştur.

  

Av. Celal Ülgen

  İşbirliği yaptığımız askerler tutuklandı

ABD Merkez Komutanlığı Generali Joseph Votel ve ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James R. Clapper’in, Türkiye’de başarısız darbe (15 Temmuz 2016) girişimi sonrasında, 28 Temmuz 2016 Perşembe günü Colorado eyaletinde yapılan panelde Votel;

  “… Türkiye’de bu olayın ( 15 Temmuz darbesi) kısa dönemden çok, uzun dönemli etkisinden endişe duyuyorum… Türk liderlerle özellikle askeri liderlerle kesinlikle iyi ilişkilerimiz vardı ve (İŞİD’e) karşı ilerlemeye devam ederken, bu (tasfiyelerin) ilişkilerimiz üzerinde etkisinin ne olacağı yönünde endişelerim var. Bu liderlerden bazıları sanırım şu an hapiste.

  Benim kaygılandığım noktalar şunlar: Her şeyden önemlisi, (darbe girişiminin) bu çok önemli bölgede bizim yaptığımız operasyonlar üzerinde etkisi olacak. Türkiye’ye üs ve kaynaklar konusunda bağımlı olduğumuz aşikâr. Ortak çalışma seviyemizi, işbirliğimizi etkileyeceği konusunda endişelerim var. Ki açık söylemeliyim, işbirliğimiz mükemmeldi. Benim en çok endişe duyduğum iki alan bunlar… demiştir.

  James R. Clapper ise aynı panelde benzer ifadeler kullanarak;

“…Darbe (15 Temmuz 2016) girişiminin ve hükümetin karşı operasyonlarının, Türkiye’deki güvenlik aygıtının tüm kesimlerini etkilediğini” ifade etmiştir.

  CNN Ulusal Güvenlik Temsilcisi Jim Sciutto ise aynı panelde;

  “… İŞİD’e karşı savaş nasıl etkilenecek? Türkiye içinde bir bölünmüşlük var. Darbe (15 Temmuz 2016) girişimini takip eden tasfiyeler… Siz de söylediniz, General Votel’i de dinledik, Türkiye’deki askeri bağlantılarımız şu an hapse atılıyor. Kontr terör bağlantılarımız şu an hapiste.” Demesi üzerine, Ulusal İstihbarat Direktörü Clapper ise;

  “… Evet, doğru, muhataplarımızın birçoğu tasfiye edildi ya da tutuklandı. Hiç kuşku yok, bu nedenle Türklerle işbirliği gerileyecek ve daha da zorlaşacak. Bu durum, bizim istihbarat alanında da kesinlikle geçerli, özellikle de kontr-terörizim konusunda” [5] Demiştir.

  Sonuç olarak

  28 Temmuz 2016 tarihinde ABD Colorado eyaletinde yapılan panelde, ABD’nin bilhassa istihbarat yetkililerinin, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde, 15 Temmuz 2016 darbesini gerçekleştiren darbecilerle irtibat halinde oldukları anlaşılmaktadır.    

      

ABD’nin PKK/YPG terör örgütlerine olan destekleri

  ABD’de Barak Obama başkanlık koltuğuna otururken, silah, cephane araç ve gereç ile yardım malzemeleri ile dolu TIR’lar PKK/YPG/PYD terör örgütüne gitmeye başlamış, daha sonra ABD Başkanı Donald Trump döneminde de hız kazanmıştır. ABD Başkanlık koltuğunu 20 Ocak 2021’de devralan Joe Biden’in döneminde de ABD’nin bu politikası değişmemiştir.

  Irak’ın kuzeyinde yayın yapan Rudaw’a konuşan bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi; “Demokratik Suriye Güçleri (DSG)” olarak adlandırdığı PKK/YPG ile ortaklığın süreceğini açıklayarak; (29 Ocak 2021)

  “…Sahada İŞİD’e karşı mücadelede aslan payını alan DSG, yetenekli ve kararlı bir askeri ortak olmaya devam ediyor. ABD’nin desteği olmadan İŞİD teröristlerini kökten temizleyemezler. Suriye halkının geleceği için, insani ihtiyaçlarını karşılamak, gerekli istikrar ve güvenliği sağlamak adına desteğimize devam edeceğiz.” [6] Demiştir.

  Daha önce de 13 Aralık 2019 tarihinde, ABD Savunma Bakanı Esper, “SDG ile ortaklığımız ve yardımımız sürüyor.” Demişti.

 AKP HÜKÜMETİNCE ATANAN YABANCI TÜRK BÜYÜKELÇİLERİ

  Türk Dışişleri Bakanlığı’nın Ozan Ceyhun’u [7] Avusturya Büyükelçi olarak atanması yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Ozan Ceyhun, 1982 yılında Almanya ya giderek Alman vatandaşı oldu. Hatta Yeşiller Partisi’nde aktif siyaset yaptı. Ardından Hessen Sosyal Bakanlığı’nda uzun süre görev aldı. Ozan Ceyhun dışında Cezayir Büyükelçisi Mahinur Özdemir [8] de Belçika vatandaşı. Mahinur Özdemir, 1982 yılında Belçika’da bulunan Brüksel’in Schaerbeek şehrinde doğdu. Malezya Kuala Lumpur Büyükelçisi Merve Kavakçı [9] ise 2017 yılında ABD vatandaşı oldu. Çekoslovakya Prag Büyükelçisi Egemen Bağış [10] da 2017 yılında KKTC vatandaşı olmuştu. Ayrıca 23 Büyükelçinin de diplomat olmadığı belirtilmektedir. [11] … 

  Ozan Ceyhun’un, Avusturya’ya Büyükelçi olarak atanması ile ilgili olarak İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın ise yaptığı açıklamada özetle (22 Şubat 2020);

  “… Ülkücü Şehit Mustafa Erol’un katilini ve Türk milletine “soykırımcı”  iftirasını tasarısı hazırlayarak ihanet eden birini (Ozan Ceyhun), Türk devletini temsil makamına atamak gaflettir. Bu skandala imza atanları millet ve tarih affetmeyecek.” [12] Demiştir. 

           

  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,  Egemen Bağış’a isim vermeden Prag Büyükelçisi olarak atanması ile ilgili Twitter üzerinden yaptığı açıklamada özetle (22 Eylül 2019);

  “…Çikolata kutusunun içinde dolarla rüşvet alacaksın,

   Hem de üç kez!

  Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyeceksin,

  Allah’ın kelamını ‘Bakara-makara’ diye alaya alacaksın,

  Sonra bu memlekette liyakatli, ahlaklı insan kalmamış gibi seni ‘Büyükelçi’ yapacaklar ve sen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil edeceksin,

  Topyekûn verdiğimiz milli kurtuluş savaşının şehitleri, gazileri bunu kabul etmez,

  Adaletten, haktan, hukuktan, liyakatten ve ahlaktan yana olanlar da bunu kabul etmez,

  Sen asla ve asla Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil edemezsin! Senin temsil ettiğin makam ‘Saray’dır! Sen ‘Saray’a yakışırsın,

  Ne diyorduk, Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor.”  [13] Demiştir.

   CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, basın toplantısında eski Bakan Egemen Bağış’ın Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliğine atanmasına tepki göstererek özetle (21 Eylül 2019); 

  “… Çek Büyükelçiliğine atanan kişi kim? Rıza Sarraf’la milyon dolarlık rüşvet davasına adı karışmış Egemen Bağış. Sarraf’ın bürokratik işlerini takip eden, onun emrinde bir bürokrat gibi çalışan Egemen Bağış. Sarraf’ın ulusal arenadaki yolsuzluklarında birebir ilişkilendirilen Egemen Bağış. Türkiye’de itibarı tükenmiş, dinimizle, ayetimizle dalga geçen (bakara-makara),  rüşvete karışmış, istifa ettirilmiş bir insan. Hangi yüzle Türkiye’yi temsil edecek. Ama yukarıdaki bir el onu büyükelçi atıyor. Dış politikayı böyle ahbap çavuş ilişkisiyle yönetiyorlar, bedelini evlatlarımız canıyla ödüyor.” [14] Demiştir.   

  İYİ Parti İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili D. Müsavat Dervişoğlu’nun, 20 Şubat 2020 tarihli İYİ Parti TBMM Grup başkanlığı Basın açıklamasında Ozan Ceyhun’un Avusturya Büyükelçisi olarak atanmasıyla ilgili olarak;

  “… Dönemin silahlı sol örgüt militanı Ozan Ceyhun, 1 MART 1977’de İstanbul Adana Erkek Öğrenci Yurdu’na yapmış olduğu bombalı saldırı sonucunda Ülkücü Mustafa Erol’u şehit etmiştir.

  Bu kişi gerçekleştirdiği terör eyleminden dolayı yargılanmaktan kaçarak önce Avusturya Viyana’ya firar etmiş sonra da Almanya’ya sığınmış bir teröristtir.

  Ozan Ceyhun’un kaçak yaşadığı ülkede büyükelçi sıfatıyla görevlendirilmesiyle hangi suç kutsanmış, hangi suçlu güruh ödüllendirilmiştir?

  Bu şahıs, Alman Yeşiller Partisi’nde ve Sosyal Demokrat Parti’de milletvekili olarak görev yaptığı dönemde sözde Ermeni Soykırımı’nın savunuculuğuna yeltenmiştir.

  Sayın Cumhurbaşkanı (kastedilen Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı Erdoğan)  Türk Devletini ve Türk Milletini soykırımcı kabul eden bir şahsı nasıl büyükelçi olarak atamış, devletin namusunu ve sırlarını böyle bir kişiye nasıl emanet etmiştir?

  İşbaşına geldikleri günden itibaren Dışişleri Bakanlığı’nın tecrübeli bürokratlarını monşer (batı özentisi içinde olan) diye aşağılamaya kalkışan zevatın, Türk Dış Politikasını Ülkücü katillerine bırakması kabul edebileceğimiz bir husus değildir.  

  Milliyetçiliği ayaklar altına almakla övünen bir zihniyetin kendi yaptığı bu atamayı içine sindirebilmesi mümkün olabilir ancak bunu içine sindiremeyenlerin derin bir sessizliğe bürünmeleri de anlaşılabilir değildir.

  İYİ parti olarak yapılan bu atamayı şiddetle protesto ediyor ve bu kişi görevde kaldığı sürece Avusturya nezdindeki Türkiye Büyükelçiliği’nin düzenlediği hiçbir diplomatik etkinliğe katılmayacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.” [15] Denmiştir.  

            

                Merve Kavakçı                                     Cezayir Büyükelçisi Mahinur Özdemir

           

             Egemen Bağış                                               Ozan Ceyhun

  Sonuç olarak

  Yabancı devlet vatandaşı olup ta diplomat olmayan şaibeli kişiler, Türk milletini temsilen büyükelçi olarak atanabilir mi? Bu atamalarda düşünce ve maksat nedir? Dışişlerine liyakatli olmadığı anlaşılan bu kişilerin,  büyükelçi olarak atandığı yabancı ülkede Türkiye’nin menfaatlerini yeterli düzeyde savunamayacağı, etkili olamayacağı değerlendirilmektedir.

 CUMHURİYET DÖNEMİNİN ARTIK SONU GELMİŞTİR.

  Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül, 27 Kasım 1995 günü The Guardian Gazetesi’nde İngiliz muhabir Jonathan Rugman’a verdiği ve ertesi gün Türk basınına yansıyan röportajda;

  “… Bu Cumhuriyet döneminin sonudur. Ankara nüfusunun yüzde 60’ı gecekondularda yaşıyorsa, laik sistem iflas etmiş demektir ve biz kesinlikle onu değiştirmek istiyoruz.” [16] Diyebilmiştir. Ne yazık ki Cumhuriyet rejimi ile sorunu olduğu anlaşılan bu kişi, bu kutsal ülkenin Dışişleri Bakanlığını, Başbakanlığını ve Cumhurbaşkanlığını yapmıştır.   

 

    AKP’li Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk Askeri’nin başına çuval geçiren Amerika’yı kastederek yaptığı açıklamada;

     “… Büyük devletler özür dilemez.” Diyebilmiştir.

   Sonuç olarak

  Sn. Gül’ün; yukarıda belirtilen görevleri yaptığı sürede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hükümeti için Anayasa’da kendisine tevdi ettiği görevleri, yeterince yerine getiremediği, bağımsız hareket etmediği, AKP Hükümeti’nin ABD gibi emperyalist devletlerin etkisi altında kaldığı, Türkiye’nin içte ve dışta itibarını yükseltemediği ve gelecek kuşaklara da katkısının olmadığı değerlendirilmektedir. 

 LAİKLİK TARTIŞMALARI TÜRKİYE’NİN İTİBARINI ETKİLER

  Patronlar Kulübü TÜSİAD’ın Başkanı Ömer Sabancı’nın 2 Haziran 2006 tarihinde İstanbul’daki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada özetle;

  “…Hükümet, her eleştiriyi kendine komplo olarak görüyor. Laiklik ekseninde cepheleşmeye yol açacağı ayan-beyan belli olan konularla Türkiye’nin gündemi dolduruldu. Türkiye’nin 3 yıldır yükselen itibarı erozyona uğramaya başladı. Önemli noktalarda eleştiri ve uyarı görevimizi yerine getirmek elzem görünüyor. Laiklik, kurumsal yapımıza ve toplumsal hücrelerimize derinlemesine nüfuz etmiş bir yaşam biçimi. Siyasetin hassas konularının ekonomiyi olumsuz etkilemesinden endişeliyiz. Reformların devreye konulması zorunlu. Bütün ihtiyaçların laiklik tartışmalarının gölgesinde kalmasına izin vermemeliyiz.” [17] Şeklindeki ifadesinden, iktidardaki hükümetin laiklik konusunda hassas olmadığı, bu konudaki halkın endişelerini yeterli derecede dikkate almadığı anlaşılmaktadır. 

 İRTİCA TARTIŞMALARI KURU GÜRÜLTÜ MÜ? BAY WİLSON SENİ NİÇİN İLGİLENDİRİYOR?

  Cumhurbaşkanı, Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının, Yüksek Yargı organları, Üniversite mensupları, muhalefet partilerin genel başkanları ve kamuoyunun önemli bir kısmı irtica tehlikesinin mevcut olduğunu ifade etmelerine ve hükümeti uyarmalarına rağmen ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’un (5 Ekim 2006);

   “Türkiye’de irtica tehlikesi yok. İrtica tartışmaları kakofoniden (kakışma) başka bir şey değil… Kuru gürültü ” [18] demesinin hangi maksada hizmet ettiğini, kime ve kimlere ne mesaj vermeye çalıştığının anlaşılamadığını, bu elçinin Türkiye’nin iç işlerine karışma hakkını kimden almaktadır? Türkiye, ABD’nin sömürgesi mi? Büyükelçi Wilson, kendini sömürge valisi olarak mı görmektedir? Ayrıca AKP Hükümetinin ve Dışişleri Bakanı ve yetkililerinin bu konuda sessiz kalmalarının, Büyükelçi Wilson’un söylediklerini onaylar mahiyette davranmasının,  Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geleceğine nasıl etkileyeceğinin sorgulanması gerekmektedir.  

 TÜRKİYE’DE BÖLÜNME Mİ VAR?

  Daha önce Atatürk, İsmet İnönü, Şükrü Saraçoğlu, Adnan Menderes, Naim Süleymanoğlu ve Mehmet Ali Ağca’nın yer aldığı Amerikan’ın ünlü Time Dergisi’nin kapağında bu defa Mine Karakaş (27) adlı türbanlı bir genç kızın fotoğrafına yer verilmiştir.  

 

  Time muhabiri Andrew Purvis’in, “Türkiye’nin ikilemi” başlığıyla yayımladığı haber-analizde, bu güne kadar siyasete dâhil olmayan gençlerin, bu kutuplaşma yüzünden siyasi alanda etkin olmaya başladığı, haberde ayrıca;

  “…Türkler bölünmüş durumda. Ve en derin fay hatları, genç Türkler arasında. Laiklik yanlılarının, batı tarzı yaşam şekillerinin tehdit altında olduğu korkusunu taşıdığını, dindar gençlerinse AKP’yi, Türkiye’nin “amansız laik yasalarına” karşı bir çare olarak gördüklerini, Mine Karakaş’ın ise Başbakan Erdoğan ve Abdullah Gül’ün iktidarında kendisini daha rahat hissettiğini,” ifade etmiştir. [19]

 YAVAŞ YAVAŞ İLERLEYEN İSLAMLAŞMA ULUSU BÖLÜYOR

  İngiliz Sunday Telegraph gazetesinde (15 Temmuz 2007) yer alan, Türkiye’yle ilgili bir haberde, “Yavaş yavaş ilerleyen İslamlaşma ulusu bölüyor.” yorumu yapılmış, Alanya’da tesettürlü ve bikinililerin yan yana güneşlendiğini belirterek, “Ancak bu iki çok farklı yaşam biçiminden birinin diğerinin üzerinde baskı kurup kurmayacağı meselesi, Türkiye’nin geleceğinin anahtarıdır.” [20] Denilmiştir. 

 

 REKTÖRLER KENDİ İŞİNE BAKSIN

   Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Financial Times Gazetesi’ne verdiği röportajda, yeni anayasa çerçevesinde üniversitelerdeki türban yasağını kaldırmak istediklerini ifade ederek özetle; (19 Eylül 2007)

  “…Yükseköğrenim hakkı genç kızların kıyafeti yüzünden sınırlandırılamaz. Batı toplumlarında böyle bir sorun yok ama Türkiye’de var. Ben siyasettekilerin bu problemi çözmelerinin birinci görevi olduğuna inanıyorum.” Demiştir. Ayrıca Başbakan Erdoğan’ın, 19 Eylül 2007 tarihinde AKP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, Anayasa taslağıyla ilgili çalışmalarla ilgili olarak;

   “ …Görüyorum ki anayasa tartışmalarını tek bir konuya (Türban) indirgemeye çalışanlar var. Bu çok çirkin. Türkiye gereksiz vehimlerle, korkularla daha fazla enerji, zaman ve genç kuşak kaybetmesin istiyoruz. Birbirimize güvenmek zorundayız… Kalkıp başörtü takanı toplumda baskı unsuru olarak ifade etmek bana göre bir defa din ve vicdan özgürlüğüne saygısızlıktır… Rektörler önce kendi işine baksın. (Rektörler Komitesinin yukarıda ifade edilen bildirisi kastedilmektedir.) böyle bir hakları yok. Kendi içinde çelişkililer. Böyle bir çalışma zaten hukuki temel oluşturmak içindir.

  Anayasayı yapma görevi rektörlere aitse, o zaman zaten TBMM’nin varlığının hiçbir anlamı yoktur. Bırakalım onlar götürsün bu işi. Kusura bakmasınlar, herkes yerini bilecek.

 

Başbakan Tayyip Erdoğan

  ‘Siyasi simge’ diyorlar. Ya bu çok yanlış bir şey. Siyasi simge dediğiniz zaman bunun bir partiye ait olması lazım. Başörtüsü veya beyefendilerin ifadesiyle türban ki bunu kabul etmiyorum zaten, benim anlayışımda başörtüdür. Bu bir partinin simgesi değil ki. Sadece AKP’de mi var? Diğer partilerde bu yok mu? Ama dert başka dert, bunu bana söyletmeyin.” [21] Demiştir. Ancak Başbakan Erdoğan’ın, Ocak 2008 ayı içerisinde ‘Medeniyetler İttifakı Forumu’ için gittiği İspanya’da;

  “Velev ki (türban) bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz? Simgelere, sembollere bir yasak getirebilir misiniz? ” demiştir.

 TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKANI, KRAL İLE BİRLİKTE

  Çankaya köşkü protokolünde şimdiye kadar görülmemiş bir uygulamayı gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 10 Kasım 2007 tarihinde Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El-Suud’u, Kralın isteği üzerine Ankara kaldığı Swissotel’de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte ziyaret etmiştir.

Cumhurbaşkanı  Abdullah Gül      Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El Suud     Başbakan  Tayyip Erdoğan

  Sonuç olarak

  Bu görüşmenin, Çankaya Köşkünde yapılması gerekirdi. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve Başbakan Erdoğan’ın, konuk devlet başkanının hem de 10 Kasım günü ayağına gitmesi, Osmanlı Devleti’ne ihanet eden Suudilerin,  Mekke’de Osmanlı’dan kalan son Ecyad Kalesi’ni de 3 Ocak 2002 tarihinde buldozerlerle yıkması… Ve yerine iş merkezi ve otel yaptırması,  

  Ayrıca Osmanlı - Arap Savaşlarında, [22] Arapları Türklere karşı kışkırtan İngiliz casusu Lawrence’ın o dönemde Cidde de kaldığı evinin müze yapılması,  Suudi Kralı’na Devlet Şeref Madalyası verilmesi, bir Türk vatandaşı olarak bizleri üzmüştür.

ABD’NİN TÜRKİYE VE ORTA DOĞUDAKİ YIKICI FAALİYETLERİ

  15 Kasım 2007’de Taraf Gazetesi kuruluyor. ABD Başkanı Bush, ABD Dışişleri Bakanı Rice ve onun danışmanı Satterfield, Büyük Ortadoğu Projesi’ne ve Kürt devleti kurulmasına karşı çıkan “Ergenekon davası” adı altında TSK generallerini ve değerli bilim insanlarımızı hedef almaya başlıyor. [23]

 

David Satterfield

 TÜRKİYE’DE DİNİ ÖZGÜRLÜKLERLE İLGİLİ SORUNLAR YAŞANMAKTADIR

  Türkiye Dışişleri Bakanı ve Baş müzakereci Ali Babacan; 28 Mayıs 2008 tarihinde 12 TBMM üyesinin de katıldığı Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu  (AP) Dışişleri Komisyon üyelerine yaptığı konuşmada;

  “… Avrupalıların söylediği gibi Türkiye’de sadece gayri Müslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluğunda dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşadığını” [24] ifade etmiştir. 

Dışişleri Bakanı ve Baş müzakereci Ali Babacan

  Bakan Babacanın yukarıdaki konuşmasına karşılık eski TBMM Başkanı Köksal Toptanın ise özetle;

   “…Türkiye’de inanç ve etnik farklılıklar açısından hiçbir sorun olmadığını, insanların, Türkiye’nin özgür laiklik anlayışını severek uyguladığını, 70–75 milyonluk Türkiye’deki çok münferit olaylardan hareketle bir genelleme yapmanın yanlış olacağını, İnsanımızın inancını yaşaması konusunda böyle bir sorunun olmadığınıifade etmiştir. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ise; “Dini konuların siyasi tartışmalara basamak yapılmasını doğru bulmadıklarını.” söylemiştir.

  AKP’nin Dışişleri Bakanı Ali Babacanın, yukarıdaki sözlerine karşılık CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ise özetle;

  “…Türkiye seksen bin camisiyle, yetmiş milyon Müslüman vatandaşıyla, herkesin dinini en güzel şekilde yaşayabildiği, dini bayramlarını coşkuyla kutlandığı, ramazanların şölene dönüştüğü, günde beş vakit ezan sesinin tüm ülkeye yayıldığı, dünyanın en güçlü Müslüman Diyanet Teşkilatına sahip, 54 Müslüman ülke arasında anayasasında laikliğe yer veren tek ülke.

  Hal böyleyken Türkiye Dışişleri Bakanının  (Ali Babacan) böyle bir suçlamayı içine sindirmesi ve dile getirmesi nasıl mümkün olmuştur? Acaba Türkiye’de yaşanan İslamiyet onu kesmiyor mu? Bunlar başka bir İslamiyet arıyorlar. Yabancıların Türkiye’yi suçlamaları karşısında onlara yararlanabilmek için, ülkesini suçlama yanlışı bu derecelere mi geldi? Dışişleri Bakanının açıklamaları, bir ağızdan kaçma örneği değildir. Sistematik bir durumdur ve vahim bir laftır. Bu tesadüfü, ağızdan kaçırılmış bir söz değildir. Bu bir zihniyetin itirafıdır.” [25] Demiştir.  

 

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal

  Sonuç olarak

  Türkiye’de yaklaşık 80 bin cami var. Bu camilerde günde 5 vakit ezan okunmakta ve istek ve heyecanla namaz kılınmaktadır. Yüz binlerce çocuk Kuran kurslarına devam etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığınca her sene yapılan büyük organizasyonla vatandaşlarımız hacca gitmektedir. Yüzlerce İmam Hatip liselerinde dini eğitim verilmektedir. Dış işleri Bakan Ali Babacanın, “…Türkiye’de dini özgürlüklerin yaşanmadığı” şeklindeki açıklamaları doğru değildir.

 ANAYASA MAHKEMESİ’NİN VERMİŞ OLDUĞU KARARA UYMUYORUM

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için verdiği tahliye kararı için; (28 Şubat 2016)

   “… Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.”  [26] Demiştir.

 BİR KEREDEN BİR ŞEY OLMAZ

Ensar vakfı karalanamaz

  22 Mart 2016 günü Ankara’da Yaşlı Destek Programı tanıtımı toplantısında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, Karaman’da Ensar Vakfı yurdunda erkek öğrencilere, yurtta görevli bir öğretmen tarafından tecavüz edilmesi olayı ile ilgili olarak yaptığı açıklamada;

  “… Buna ( tecavüz olayı)  bir kere rastlanmış olması, hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu (Ensar Vakfı) karalamak için bir gerekçe olamaz.” [27] Diyebilmiştir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu

 Küçüğün rızası ile yapılmış işler

  Zamanın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ise 18 Kasım 2016 tarihinde tecavüz olayı ile ilgili olarak yaptığı açıklamada;

  “… Ailelerin ve küçüğün de rızası ile yapılmış işler.” [28] Diyebilmiştir. 

 

Eski Adalet Bakanı şimdi Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ

  Sonuç olarak

  Her iki bakanın da bu vahim olayı önemsizmiş gibi göstermesi, kapatmaya çalışması, bundan sonra olabilecek bu gibi tecavüz olaylarının önünün açılmasını sağlamayacak mı? Böyle açıklama olur mu? Bu tecavüz olayı bu bakanların kendi çocuklarına yapılsaydı aynı açıklamaları yapacaklar mıydı? Devletin koruması altında olması gereken bu erkek çocuklarına yapılan bu tecavüz olayı, Türk halkının ahlaki değerlerini yerle bir etmeye yöneliktir.  Bu iki bakan ve bu tecavüz olayına karışan kişi ve vakıfların hesabı sorulmalı, adli makamlarca en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

 ANAOKULU ÇOCUKLARINA CAMİDE HAREMLİK-SELAMLIK NAMAZ KILDIRDILAR

  Gerici dernekler ve Ataşehir Müftülüğü’nün ortak düzenlediği “namaz şenliği” adlı etkinlikte, 45 anaokullarında okuyan yaklaşık 2 bin çocuğu camilere doldurup toplu şekilde harem ve selamlık içinde saf tutarak öğle namazı kıldırdılar. Kızlar kırmızı başörtülü, erkekler beyaz takke takmışlardı. [29] (28 Nisan 2016)

  

Ataşehir Mimar Sinan Camii. Namaz kıldırılan anaokulu çocukları

  Sonuç olarak

  Bu çocuklar daha henüz tabii ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamazken, namazın ne olduğunu kavrayacak yaşta ve bilinçte olamazken, bu şekildeki girişim ile çok küçük yaştan itibaren kasten, bilerek ve zamansız olarak kutsal dinimize ve menfur emellerine alet etmek, çocukların bilinçaltına sokmak. Mevcut Cumhuriyet rejimini yıkarak yerine İslami bir devlet’in kurulmasının amaçlamak olduğu anlaşılmaktadır.  Ayrıca Çocukların başında bir kısım çarşaflı kadınların da bulunması işin ciddiyetini bir kere daha gözler önüne sermektedir.

               TÜRK HAVA LİMANLARINDA KÜRDİSTAN BAYRAĞI

  Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, çeşitli temaslarda bulunmak üzere İstanbul’a geldi. (26 Şubat 2017)  Barzani, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İstanbul’daki Mabeyn Köşkü’nde 1 saatlik bir görüşme yaptı. Görüşme basına kapalı gerçekleştirildi. Barzani’nin ziyareti sebebiyle, İstanbul Atatürk ve Ankara Esenboğa Havalimanı’nda ilk defa Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bayrağı asılmıştı. [30]

 

Barzani’nin Türkiye’ye gelişi nedeniyle Ankara Esenboğa Havalimanına asılan sözde Kürdistan bayrağı göndere çekildi

   Sonuç olarak

  Sn. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın; Türk ve Türk düşman ayrıca Güneydoğu Anadolu’ya ait topraklarımızı da kapsayacak şekilde bir Kürdistan devleti kurma niyet ve maksadında olan Barzani’nin, Türkiye’ye gelişi nedeniyle, İstanbul ve Ankara’daki hava limanlarına Kürdistan bayrağının asılmasınmüsaade etmiş olduğu düşündürücüdür. Bu menfur olay, Türk halkının, derinden üzülmesine neden olmuştur.  

 İTİBARDAN TASARRUF OLMAZ

  Saray’ın yanlızca temizlik harcamalarının yıllık 2 milyon lira olduğu haberleri (Sayıştay raporuna göre) üzerine Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada özetle  (5 Ekim 2017);

  “3 Ekim 2017 tarihli gazetelerde yayımlanan bazı haberlerde Cumhurbaşkanlığı bütçe harcamalarının çok yüksek olduğu şeklinde bir algı oluşturmak suretiyle kamuoyunun kasten yanıltmaya çalışıldığı müşahede edilmiştir. Bu tür iddiaları dile getirenlerin, tıpkı Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin ilk faaliyete geçtiği dönemde karalama girişimlerinde bulunmuş olanlar misali, hesap yapmayı bilmedikleri anlaşılmaktadır. Söz konusu algı operasyonları, ciddiye alınmaya değer olmamakla birlikte, aşağıdaki hususların kamuoyu tarafından hatırlanmasına yarar görülmektedir.

  Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, yine 2016 yılında, toplantı ve tören vesilesi ile 9. 106 vatandaşımız, 7468 muhtar, 52’si hükümet ve devlet başkanı olmak üzere 1.321 yabancı konuk, yurt içi resmikabuller çerçevesinde ise 21.273 kişi ağırlanmıştır.

   Türkiye Cumhuriyeti devletinin en yüksek temsil makamı, dolaysıyla ülkemizin vitrini olan Cumhurbaşkanlığı nezdindeki faaliyetlerin ‘İtibarda tasarruf olmaz’ anlayışıyla, ülkemizin vakarına yaraşır şekilde yürütülme mecburiyeti vardır. Bununla birlikte tüm bu hizmetler, hem Türkiye’nin büyüklüğüne ve itibarına yakışır kalitede, hem de en uygun maliyetlerle gerçekleştirilmiştir.” [31]

                              

Sonuç olarak

  Daha önceki Cumhurbaşkanı Sn. Ahmet Necdet Sezer de Sn. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi aynı masrafı yapıyor muydu? Sn. Sezer, 1150 [32] odalık sarayda mı oturdu?  Bir yıl içerisinde 21.273 kişi ağırlıyor muydu? 13 tane uçağı (daha sonra resmi olarak 8 uçak olduğu açıklandı) ve yüzlerce koruma araçlarını kullanıyor muydu? Temsil, ağırlama, tören ve gider giderler için 31 milyon 72 bin 667 TL (2016 yılı için) harcanıyor muydu? Onun zamanında işi ve geliri olmadığı için kendini yakan insanımız oldu mu? Binlerce Üniversite mezunu gencimiz işsiz miydi? Büyük miktarda İşyerleri mi kapandı?

   Sn. AKP’li Cumhurbaşkanı Külliyede yukarıdaki konukları karşılaması onları ağırlaması Türkiye’nin yurt içi ve yurt dışında itibarını ve gelir seviyesini mi yükseltti. Katar hariç birçok ülke ile ilişkilerimiz sorun olmadı mı? Halen bu sorunlar devam etmiyor mu? ABD Başkanı Donald Trump, Sn. AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’a “aptal olma” gibi ağır bir mektup yazmadı mı? Türk halkı olarak bizlerin de onuruna dokunmadı mı? 

 RAHİP BRUNSON OLAYI

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 43. Muhtarlar Toplantı’nda FETÖ elebaşı Fethullah Gülen’i iade etmeyen ABD’yi eleştirerek (11 Ocak 2018);

  “Amerika teröristi  (anlaşılan Fethullah Gülen) vermiyor, bahaneler uyduruyor. O zaman sen de bizden hiçbir teröristi  (rahip Brunson’ın kastettiği anlaşılmaktadır) alamazsın. Bu fakir bu görevde olduğu müddetçe teröristi alamazsın. ” [33] Demiştir.

  ABD’nin rahip Brunson’ın serbest bırakılması konusunda Türkiye’ye saat ve tarih vererek tehdit ettiğini açıklayan Erdoğan, 11 Ağustos 2018 tarihinde yaptığı konuşmada ABD’ye;

  “… Tehdit ediyor ya… Yarın saat 18.00’e dek göndereceksiniz. Burası çatladı kapı ülkesi mi ya, burası Türkiye; ne yapıyorsunuz?” diye seslendi.

  Erdoğan, 26 Eylül 2018’de Birleşmiş Milletler zirvesine katılmak üzere ABD’de Reuters haber ajansına verdiği mülakatta (Rahip Brunson ile ilgili) açıklamada özetle;

  “…İsmini andığınız zat, sağlık nedeniyle yargı kendisinin eve çıkmasına izin vermiştir. 12 Ekim’de (2018) mahkemesi var. Mahkemede yargı ne karar verir bunu bilemem. Brunson şu anda yargılanmaktadır. Yargılanan bir kişiye bıraktım, git demeye ne ben, ne başkaları yetkilidir. Bu yetki hâkimlerindir.” Demiştir.

  The Wall Street Journal duruşmanın görüldüğü sıralarda, bugün Brunson’ un pasaportunun geri verileceğini ve ABD’ye geri döneceğini iddia etti. Gazete, haberinde, ABD ile Türkiye arasında anlaşma sağlandığını belirtti. [34]

 

Rahip Brunson

 Sonuçta; İzmir’de FETÖ ve PKK adına casusluk yaptığı iddiasıyla tutuklanan ve 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası alan… 13 Ekim 2018 günü mahkemece tahliyesine karar verilen, yurt dışı çıkış yasağı kaldırılan ABD uyruklu rahip Brunson, eşi ile birlikte Adnan Menderes Havalimanından, kendilerini ülkelerine götürecek olan, ABD tarafından Almanya’dan gönderilen özel uçakla ABD’ne gönderilmiştir. [35]

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın yukarıda; “Bu fakir bu görevde olduğu müddetçe teröristi alamazsın.” Açıklaması nere de kaldı?  Nerede Türkiye’nin gücü ve itibarı.

  KATAR UÇAĞI

  Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed el Sani’den tarafından, özel yapım iki katlı, 7 yatak odalı 400 milyon dolar (2,5 milyar lira) değerinde olduğu iddia edilen 76 kişilik Boeing 747-8 tipi VIP model uçak, Sn. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın açıklamalarına göre Türkiye’ye hibe edilmiştir. [36]

  Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Azerbaycan dönüşü uçakta gazetecilere Katar’dan alınan uçakla ilgili olarak yaptığı açıklamada özetle (17 Eylül 2018);

  “… Katar Emiri uçağı Türkiye’ye hibe etti. O uçak benim şahsımın değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nindir. Katar bu uçağı satıyordu. Hatta rakam bildiğim kadarıyla 500 (milyon dolar) civarındaydı. O esnada biz de ilgilendik. Katar Emiri, bundan haberdar olunca uçağı Türkiye’ye hibe etti. ‘Ben Türkiye’den para almam, bunu Türkiye’ye hediye ediyorum, hibe ediyorum’ dedi. O uçak benim şahsımın değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nindir.

  Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne verilecek böyle bir uçak, CHP’yi niye rahatsız ediyor? Bunlar mahkeme mahkeme sürünecekler. Sözünü ettikleri uçak şu anda boyanıyor. İnşallah her şey bittikten sonra bir seyahati de onunla yaparız. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin uçağına bineceksiniz, benim uçağıma değil.” [37] Demiştir.  

 

Katar Emir’i tarafından hibe edilen veya satın alındığı ifade edilen Boeing 747 model uçak.

  CHP Grup Başkan vekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Ergin Özkoç, Katar Emiri tarafından hibe edilen uçakla ilgili olarak TBMM’ye sunulan teklifte, ise şu ifadeler kullanıldı;

  “…Türkiye Cumhuriyeti Devleti atalarımızın kanı ve canı pahasına verdiği Kurtuluş Savaşı sonrasında tam bağımsız şiarıyla kurulmuştur. Ülkemizin bayrağını, milli menfaatlerini ve onurunu temsil eden Cumhurbaşkanı’nın başka bir devletin emirinden değeri yüksek hediye alması devletimizin itibarını zedelemiş ve halkımızın onurunu rencide etmiştir. Cumhurbaşkanı’na tahsis edilen en az 13 uçak varken, bir lüks uçak daha almanın peşine düşülmesi halkımızı da tedirgin etmiştir. Katar’a uçağın karşılığında hangi sözler verilmiştir? En doğru işlem uçağın iadesidir.” [38]   Demiştir.

 TÜRK SİYASİ HAYATI YOLUNDAN ÇIKARTILMIŞTIR

  Ankara’da düzenlenen Özgürlük Araştırmaları Vakfı’nın 5’inci yıl kutlama töreninde konuşan Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç, özetle (6 Ekim 2019);

  “… Yargı dünyası, 2016 yılında bir terör örgütü (FETÖ) niteliğine bürünecek olan cemaat yapılanmasının işgali ile karşı karşıya kaldı. Sonuçta kurgu ve kumpas nitelikli davalar, (Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi) Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararları ile çökertilerek daha fazla hayatların karartılması önlenmiş oldu.

  Demokrat bir ülkede ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen söz, beyan ve düşüncelerin bizim ülkemizde devlet büyüklerine hakaret, terörü övme, terörü teşvik suçları kapsamına sokularak, farklı olanların seslerini kesme aracı olarak kullanılması, cumhuriyet tarihinin kronik hastalığı olmaya devam etmektedir.

  Başından beri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle ilgili yapılan düzenlemelerin hiçbirini onaylamadım. Sorunların çıkacağı belliyken bunu ısrarla ve inatla yaptılar ve bugün de ciddi bir darboğaz ile karşı karşıya kaldılar. Türk siyasi hayatını yolundan çıkartılmış bir yapıyla karşı karşıyayız.

  Dindar yöneticilerin adalet ve özgürlük alanlarına yaptıkları katkının sadece kendi mahalle sakinlerinin bir bölümünü mutlu ettiği, toplumun büyük bölümünün yaşadığı adalet ve özgürlük sorunlarını ise görmezden geldiğini belirtmek de vicdani bir sorumluluktur.” [39] Demiştir.

 

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç

  Haşim Kılıç, İndependent Türkçe’ye yaptığı konuşmada ise AYM (Anayasa Mahkemesi) ve HSK’da (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) Cumhurbaşkanlığı hâkimiyeti olduğunu savunarak; (4 Ekim 2019)

  “…Tek kişinin bütün sisteme hâkim olduğu bir yerde siz güçler ayrılığı ilkesinden söz edemezsiniz. AYM’nin 15 üyesi var. 12’sini Cumhurbaşkanı doğrudan belirliyor. Kalan üç üyeyi de TBMM seçiyor. Cumhurbaşkanının partisi, TBMM’de çoğunlukta. Orada da iradesi hâkim. Yani 15 üyenin tamamını Cumhurbaşkanı seçiyor. Bu sistemle bağımsız ve tarafsız bir yargı oluşturulamazsınızDenetim tamamen yok edildi.” [40] Demiştir.    

 ABD BAŞKANI TRUMP’UN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A VE TÜRKİYE’YE TEHDİT VE AŞAĞILAMASI

  Tarih sizi sonsuza kadar şeytan olarak görecektir. Aptal olma

  ABD Başkanı Trump’un 9 Ekim 2019 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a gönderdiği mektupta özetle;

  “… Sayın Cumhurbaşkanı;

  Hadi bir anlaşma yapmaya çalışalım. Siz binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu olmak istemezsiniz, ben de Türk ekonomisini yok etmek istemem ki, yaparım. Yapabileceklerimin küçük bir örneğini Rahip Brunson konusunda zaten size göstermiştim.  

  Sizin sorunlarınızı çözmek için çok çalışıyorum. Dünyayı hayal kırıklığına uğratmayın. İyi bir anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum (Kobani / Şahin Cilo adlı PKK’lı) sizinle müzakere etmek istiyor, geçmişte yapamayacağı pek çok tavizi vermeye razı. Yeni elime geçen, bana hitaben yazdığı mektubu ekte size gönderiyorum.

  Eğer bunu doğru ve insani şekilde yapabilirseniz, tarih size olumlu bakacaktır. Eğer iyi şeyler olmaz ise tarih sizi sonsuza kadar şeytan olarak görecektir. Sert bir adam olma. Aptal olma. Sizi daha sonra arayacağım.

  Saygılarımla

  Donald Trump.” [41]   Demiştir.

 

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan ise ABD Başkanı Trump’un kendisine gönderdiği skandal mektup ile ilgili olarak, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi’nde TRT ortak yayında yaptığı açıklamada özetle (25 Ekim 2019);

  “… Trump benimle olan münasebetlerinde samimi. Bugüne kadar mümkün olduğunca dürüst davrandı. Tabii paylaşamadığım yanları yok değil, var. Örneğin, kapak yazısıyla ek olarak o teröristin (Mazlum / Kobani)  ona gönderdiği mektubu bana göndermesi. Bizim kendisi ile yaptığımız telefon görüşmesinde kendisine;

  ’ABD gibi bir devletin başkanına bir teröristin mektubunu kendi kapak yazısına ek yapması hiç uygun düşmemiştir. Bu tavrı kınıyorum.’ Dedim. Ayın 13’ünde tabii ki bu davete icabet edeceğiz. Bir heyet olarak giderek (ABD) oradaki görüşmelerimizi yapacağız. Bu mektubu da (Trump’un, Sn. Erdoğan’a gönderdiği yukarıda belirtilen 9 Ekim 2019 tarihli mektup) yanımızda götürüp kendisine göstereceğiz. ‘Bakın böyle bir mektubu gönderdiniz.’ Diyeceğiz.” [42] Demiştir.

  Sonuç olarak

  Trump’un bu tehdit dolu onur kırıcı aşağılayıcı mektubuna karşı AKP Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, aynı üslupla cevap verememiştir. Ayrıca, Trump’un Sn. Erdoğan’a gönderdiği mektubun, akıbeti de belli olmamıştır.

  ABD Başkanı Trump’un Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a böyle tehdit edercesine, hakaret dolu bir mektubu hangi cüretle gönderebilir. Bu tehdit, hakaret dolu, onur kırıcı mektup aynı zamanda 82 milyon Türk halkına da gönderilmiştir. Kullanılan dil, Uluslararası diplomasiye uygun değildir. Ayrıca “sizin sorunlarınızı çözmek için çok çalışıyorum.” Demek ne anlama gelmektedir? AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi ile ilgili bir konumu var? Bunu Sn. Cumhurbaşkanı “Ey Trump sen ne demek istiyorsun? Açıkla.” Demesi gerekmez mi?  Bunu Anadolu topraklarında bağımsız ve özgür yaşayan Türk vatandaşları olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Ancak başta mektubun muhatabı olan Sn. AKP’li Cumhurbaşkanından ve AKP Hükümetinden yeterli bir tepkinin gelmemesi bizleri üzmüştür. ABD Başkanı Trump,  gönderdiği küstah mektupla Türkiye’nin onuru, itibarı ile oynamıştır.  

  Buna rağmen AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’de başkanlık seçimleri sırasında ABD Başkanı Trump’a gönderdiği mesajda, seçimlerin dost ve müttefik Amerika Birleşik Devletleri halkı için hayırlı olması temennisinde bulundu. Türkiye – ABD ilişkilerinin gelişimi için Trump’a teşekkür eden Erdoğan;

  “Resmi seçim sonuçları ne şekilde tecelli ederse etsin, son dört yıllık Başkanlık dönemimizde, Türkiye – ABD ilişkilerinin ortak çıkar ve değerlerimiz temelinde gelişmesi için ortaya koyduğunuz samimi ve karalı vizyon için teşekkür ederim.” [43] Demiştir.

  4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak’ta Süleymaniye kentinde 11 Türk askerimizin başına Amerikalı askerlerce çuval geçirme olayı ile Rahip Brunson ’un serbest bırakılma olayında da gereken tepkilerin verilmemesi sonucu, Trump’un bu son 9 Ekim 2019 tarihli alçakça yazılmış mektubunu göndermesine cüret ettiği anlaşılmaktadır.

 Türkiye’yi mahvederim. Türkiye, Suriye’yi işgal etti. PKK bizimle birlikte çalıştı 

  Türkiye’nin Suriye’deki operasyonunu  (9 Ekim 2019 günü, Suriye’nin kuzeyinde faaliyette bulunan PKK/PYD/YPG/İŞİD gibi terör örgütlerine karşı Türk Silahlı Kuvvetlerince başlatılan  “Barış Pınarı Harekâtı.) için ABD Başkanı Donald Trump, 10 Ekim 2019 günü yaptığı açıklamada;

  “… Kuralına göre oynamazlarsa Türkiye’yi ekonomik olarak yaptırımlarla mahvederim. Yakından izliyorum.” [44] Demek suretiyle Trump, Türkiye’ye bir kez daha ekonomiyle gözdağı vermiş ve tehdit etmiştir.

  Trump ilk açıklamasında (9 Ekim 2019);

  “… ABD, Türkiye’nin Suriye’ye operasyonunu onaylamıyor. NATO üyesi Türkiye Suriye’yi işgal etti. ABD bu saldırıya onay vermemektedir. Türkiye’ye de bu operasyonun kötü bir fikir olduğunu net bir şekilde iletmiştir. Bölgede ABD askeri yok.” [45] Demişti.

  Trump yaptığı son açıklamada ise, PKK terör örgütüne destek veren Obama’yı (bir önceki ABD Başkanı) suçlayarak;

  “… Türkiye bu operasyonu çok önce yapacaktı. Obama yönetimi bu PKK’lıları oraya getirdi. Asıl ölümcül hata buydu. PKK, Türkiye’nin doğal düşmanı. Biz Kürtlere silah ve finansal anlamda büyük miktarda para harcadık. Biz Kürtleri seviyoruz. Şu an orada (Suriye’de) PKK var ve bizimle birlikte çalıştılar. ” [46] ifadelerini kullanmıştır.

 

ABD Başkanı Donald Trump

  Trump;

  “… PKK bizimle birlikte çalıştı, onlar kendi toprakları için savaşıyorlar, silah ve büyük miktarda para verdik.” [47] Demiştir.

 Türkiye’ye bir sınır çizdim

  ABD Başkanı Trump’un yaptığı açıklamada (Barış Pınarı Harekâtı ile ilgili olmalı) (11 Ekim 2019);

  “Büyük ve benzersiz bilgeliğimle Türkiye’ye bir sınır çizdim.” [48] Diyebilmiştir.

  Sonuç olarak

  Çizilen bu sınır nedir? Bu konuda ne gibi pazarlıklar yapılmıştır? TBMM’ne bu konuda bilgi verilmesi gerekmez mi? Türk halkından gizlenen bir şey mi var? Trump’un karşısında kabile devletimi var? Dünyanın jandarması mı? Bu ifadeyi nasıl kullanabiliyor? Türk devletini bu kadar korkak ve güçsüz mü sanıyor? Ne yazık ki Türk Hükümeti ve onun başındakiler, bu aymazlığa tıpkı askerimizin başına çuval geçirme olayında olduğu gibi yeterli cevap verememişlerdir. Trump meydanı boş bulmuştur.

 KENDİ GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESİYORUZ

  AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Ekim 2019 günü başlatılan ‘Barış Pınarı Harekâtı’ ile ilgili olarak yaptığı açıklamada özetle (11 Ekim 2019);

  “… Sınırlarımız dışında örgütlenen eğitilen, donatılan teröristler bulundukları her fırsatta vatandaşlarımızın huzurunu, devletimizin bütünlüğünü tehdit eden kanlı eylemler gerçekleştiriyorlar.

. Türkiye, komşularının ve diğer tüm ülkelerin toprakları üzerindeki egemenlik haklarına ve sınırlarına saygılıdır ama bir şartla; bu şart da buralardan ülkemize yönelik eylemler yapılmaması, düşmanca faaliyetler yürütülmemesidir.

  Açıkça ifade etmek isterim ki Kuzey Irak ve Suriye’de yürüttüğümüz terörle mücadele operasyonları asla bu ülkelerin toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını hedef almıyor.

  Önceki gün (9 Ekim 2019) Suriye’de başlattığımız Barış Pınarı Harekâtı’nın gayesi de aynıdır. Fırat’ın batısını olduğu gibi doğusunu da terör örgütlerinden temizleyerek, hem sınırlarımızın güvenliğini temin edeceğiz hem de ülkemizdeki Suriyelilerin kendi evlerine huzuru kalple geri dönmelerini sağlayacağız.

  Ne yazık ki Batı, PKK’ya terör örgütü diyor ama onun yan kolları olan PYD, YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmiyor. Peki, bunlar ne diyor? Batı ve Amerika hep birlikte söyledikleri şu, ‘Siz Kürtleri öldürüyorsunuz.’ Kürtler bizim kardeşimizdir. Bizim bu mücadelemiz Kürtlerle değil, bu mücadelemiz terör örgütleriyledir.

  Buradaki teröristlerin tamamı, Trump’un ifade ettiği 32 kilometrelik sınırdan daha güneye gidene kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Bu bölgeyi terk edecekler. Çünkü biz bu bölgeyi güvenli bölge olarak ilan ettik. Kim için? Ülkemizde yaşayan 4 milyona yakın mülteci için.” [49] Demiştir.

 HANİ BİZ BUNLARIN GÖZÜYDÜK, ELİYDİK?

  13 Ekim 2019 tarihli Sözcü Gazetesi’nin son sayfasında, Yılmaz Özdil’in; ‘E hani biz bunların gözüydük, eliydik, bunlarsız deliydik?’ başlıklı köşe yazısında özetle;

  “… Suudi kralı takvim de başka gün kalmamış gibi, Atatürk’ün ölüm yıldönümünde, tam 10 Kasım’da Ankara’ya geldi. Anıtkabir’e gitmedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin protokol tarihinde bir ilk yaşandı, dindar cumhurbaşkanımızla asrın liderimiz, kralın ayağına, kralın kaldığı otele gittiler, Suudi kralına ‘Türkiye Cumhuriyeti Devlet Şeref Madalyası’ takdim ettiler, sağına ve soluna oturup poz verdiler.

  Suudi kralı 91 yaşındayken öldü. Reyhanlı için, Ermenek için, Uludere için, Suruç için yas ilan etmeyen AKP hükümeti derhal ‘milli yas’ ilan etti. Tüm yurtta ve dış temsilciliklerimizde Türk Bayrağı yarıya indirildi. Asrın liderimiz Afrika’da seyahatteydi, apar topar yarıda kesti, koştura koştura Riyad’a gitti, Suudi kralının cenaze törenine katıldı. 

Asrın liderimiz Arapları o kadar çok seviyor ki, Arapların uzvu olduğumuzu söylüyordu, ‘Türk Arapsız yaşayamaz, kim ki yaşar der, delidir, Arabın Türk hem sağ gözüdür, hem sağ elidir.’ Diyordu.

Memleketin her tarafına saran Arapça tabelaların Türkçe olmasını isteyen muhalefet partilerine ‘ahlaksızlar, terbiyesizler, cahiller’ diyordu, asrın liderimize göre Arapça tabelaya karşı çıkmak bile ‘ahlaksızlıktı’tı. 

  ‘Hiç kimse kusura bakmasın, kim ne derse desin, Araplar bizim kardeşimizdir. Biz de onların kardeşiyiz’ diyordu.

  Ayrılmaz bir bütün olduğumuzu, geleceğimizin bile Araplara bağlı olduğunu söylüyordu. ‘Türklerle Araplar bir elin parmakları gibidir, etle tırnak gibidir, mazimiz bir, biliniz ki istikbalimiz de bir’ diyordu.

  Türkiye Cumhuriyeti’nin genelkurmay başkanını, elinden tutup Arabistan’a götürüyor, kamuflaj kıyafetiyle dolaşan sünnet çocukları gibi, kamuflaj kıyafetiyle Suudi Kralı’nın yanında oturtuyorlardı, vahabi zabıtası gibi poz verdirtiyorlardı, Suudilerle ortak askeri tatbikat yapacağımızı açıklıyor, bunu ‘müjde’ olarak sunuyorlardı, NATO üyesi olmayan Suudi Arabistan’ın savaş uçaklarını Suriye’yi rahat rahat vursunlar diye İncirlik Üssü’ne kabul ediyorlardı.

  Suudi Kralı, Osmanlı’nın Kâbe’yi korumak için tee 1782’de inşa ettiği, ecdadımızın mirası, Türk garnizonu Ecyad kalesini dozerlerle yıktı, Türk düşmanı İngiliz casusu Lawrence’ın Cidde’de oturduğu evi restore etti, kapısına ’bu ev Türklere karşı bağımsızlık savaşı vermemize yardımcı olan Lawrence’ın karargâhıdır’ diye plaket astı, Ecyad kalesinin yerine zemzem kulelerini dikti, devre mülk olarak sattı, en yağlı müşterisi bizim bademler oldu, Türkiye’ye 300 daire ayrılmıştı, daha ilk talepte 1700 daire kapış kapış gitti.

  Birleşik Arap Emirlikleri’ne banka verdiler, kule diksin diye İstanbul’un göbeğindeki belediye garajını tahsis ettiler, alışveriş merkezi diktirdiler, kimseye içki ruhsatı vermezlerken, Arap şeyhimiz öyle istiyor diye, içkili bölge icat ettiler, Arap şeyhimizin alışveriş merkezini içkili bölge kapsamına aldılar.

 - Kuveyt’e banka verdiler.

 - Lübnan’a Türk Telekom’u verdiler.

 - Katar’a tank fabrikamızı verdiler.

  Suriye’ye girdik. Bismillah, en önce Araplar sırtımızdan hançerledi!

  Arap Birliği resmi olarak kınadı. ‘Türkiye’nin yaptığı işgaldir’ dedi.

  ‘Arap Birliği, egemenliği ve toprakları işgal edilen Suriye’nin yanındadır’ dedi.

  Asrın liderimiz pek öfkelendi tabii, Araplara açtı ağzını yumdu gözünü…

  ‘Suudi Arabistan sen önce aynaya bak, Yemen’i bu hale kim getirdi, Yemen’i yerle yeksan ettin, sen önce bunun hesabını ver, bize laf edemezsin, hele Mısır, sen hiç konuşma, demokrasi katilisin’ dedi.

  Güya Şam’a namaz kılmaya gidecektik. Bundan böyle Mekke’ye hacı olmaya bile gidemeyebiliriz!” demiştir.

  Sonuç olarak

  Yukarıda, Yılmaz Özdil’in köşe yazısındaki Arap ihanetini teyit eder mahiyette, (www.izzettincopur.com.tr.) sitesinde, “Osmanlıya karşı Arap Ayaklanması ve Lawrence’ının Rolü” Başlıklı makalenin okunması tavsiye edilmektedir. 

  Suriye’nin kuzeyine yaptığımız “Barış Pınarı Harekâtı” tın da açık destek veren ülkenin olmayışı düşündürücüdür. ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Kanada gibi Avrupa Birliği ülkeleri ile Rusya bu harekâtımıza karşı çıkmışlardır. Dost bildiğimiz İslam ülkeleri olan Suudi Arabistan, Birleşik Arap Cumhuriyeti, Mısır, Lübnan, Ürdün, Katar ve hatta her türlü destek verdiğimiz Somali ve Filistin ile bir millet iki devlet olarak tanımladığımız Azerbaycan bile ses çıkmamıştır. Ayrıca Pakistan, Bangladeş, Bosna Hersek ve Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kargıştan, Kazakistan gibi Türk Cumhuriyetlerinden de Türkiye’ye destek gelmemiştir. Bunun yanında, İran ile Kıbrıs Barış Harekâtı ile 500 civarında şehit verdiğimiz ve özgürlüğüne kavuşturduğumuz Kıbrıs’ın Cumhurbaşkanı Mustafa Akın, bizim bu harekâtımızı eleştirmiştir. “Açarız sınır kapılarını ve sığınmacıları size göndeririz.” Demekle Türk siyasetinin yapılamayacağı görülmüştür.

  Arap Birliği, Barış Pınarı Harekâtı nedeniyle Mısır’ın çağrısı üzerine 12 Ekim 2019 günü Kahire’de olağan üstü toplanmış, toplantıda harekât kınanmış ve “Bir Arap ülkesinin toprağını işgal ve egemenliği ihlal.” İfadesi kullanılmıştır. Somali ve Katar ise açıklamaya şerh koymuştur.

  ABD’nin, Ortadoğu’da İsrail’in güven içinde yaşaması için, ona destek olacak bir Kürt devleti kurmak istediği anlaşılmaktadır. ABD şimdiye kadar PKK’lı teröristlere her zaman kol kanat germiş ve onlara para, silah ve cephane vermiştir.  Böylece İsrail ile yeni kurulacak Kürt devleti, Amerika’nın çıkarları için Ortadoğu petrollerinin bekçisi olacağı değerlendirilmektedir.

  Barış Pınarı Harekâtı hakkında İngiliz gazetesi İndependent’ın Arapça versiyonuna konuşan İsrailli üst düzey bir yetkili;

  “… Güvenlik alanında İsrail’in Kürtlerle koordinasyonu bulunduğunu, İsrail’in gerektiğinde Kürtleri Türkiye’ye karşı korumak ve desteklemek için çeşitli önlemler alacağını, Kürtlere yapılacak herhangi bir saldırıda, İsrail’in Türk güçlerine karşı askeri eylemde bulunmayacağını ancak zorlukları aşmak ve silah sağlamak gibi farklı destekler sağlayabileceğini.” [50] Söylemiştir. Ayrıca İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu da  “İsrail, cesur Kürt halkına insani yardımı sağlamaya hazırdır.” Demişti.

  Bunun yanında;

 Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin eski Başkanı Mesud Barzani, Barış Pınarı Harekâtı’nın durdurulması çağrısı yaparak;

  “…Maalesef birkaç gündür kuzey Suriye’de Kürt bölgeleri saldırı ve tehlike ile karşı karşıya kalmıştır. Bu savaş durdurulmalıdır.” Diyebilmiştir.

  Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ise;

  “…Türkiye’nin Suriye’nin kuzey doğusunda düzenlediği operasyona karşı olarak, Federal Hükümet (Almanya)  Türkiye’nin Suriye’de kullanabileceği silahların satışı için yeni izinler düzenlemeyecektir.” Demiştir.

 ABD BAŞKANI TRUMP İLE RUSYA, TERÖRİST BAŞI MAZLUM KOBANİ İLE GÖRÜŞÜYOR

  ABD’nin, Barış Pınarı Harekâtı dolaysıyla Başkan yardımcısı Mike Pence, Beyaz Saray’da gazetecilere yaptığı açıklamada (15 Ekim 2019);

  “… ABD Başkanı Trump’ın, terör örgütü PKK-YPG/SDG’nin başındaki Mazlum Kobani [51] ile konuştuğunu, Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüştüğünü ve ‘Suriye’de vakit geçirilmeden ‘ateşkes’ ilan edilmesini istediğini.” [52] Söylemiştir.     

 

ABD Başkanı Trump ve Mazlum Kobani

   ABD Başkanı Donald Trump’ın “Seni yakın zamanda görmek için sabırsızlanıyorum. Kürt halkına lütfen en işten saygılarımı ilet.” Diye twett attığı YPG’li Mazlum Kobani ile bu kez de Rusya temasa geçti.  

 

Rusya askeri heyeti, Mazlum Kobani ile telekonferans görüşüyor

  AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Karadeniz kıyısındaki Soçi kentinde mutabakata imza atmasından saatler sonra… Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu başkanlığındaki Rusya Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov’un da katıldığı üst düzey askerlerden oluşan bir heyet, YPG’nin de içinde olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin  (SDG) liderlerinden Mazlum Kobani ile telekonferans yaptı.[53]  

 NE ABD, NE DE RUSYA YAPILAN MUTABAKATA RAĞMEN SÖZLERİNDE DURMADILAR

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, 7 Kasım 2019 günü Macaristan’a hareketinden öce Esenboğa Havalimanı’nda düzenlediği basın toplantısında, 9 Ekim 2019 günü Türk Silahlı Kuvvetlerince Suriye’nin kuzeyinde başlatılan Barış Pınarı Harekâtı ve bu konuda ABD ve Rusya ile yapılan mutabakat ilgili olarak yaptığı konuşmada (özetle);

  “… YPG/PYD, DEAŞ, PKK bütün bunların 120 saat içinde çekileceği sözünü verenler (ABD) bunu gerçekleştirmiş değil. Aynı şekilde Rusya ile yaptığımız mutabakatta da ne yazık ki 150 saat geçti, o bölgelerden de teröristler çıkmış değil.

  Türkiye’yi karşısına almak pahasına teröristlerin hamiliğini yapanları, kiralık katillere kol kanat gerenleri unutmayacağız.

  Barış Pınarı Harekâtının olduğu bir dönemde, burada (Suriye’nin kuzeyi) Amerika’nın etkinliği var. Üstelik de Amerika 32, 33 bin TIR buraya (Suriye’nin kuzeyine) ne yazık ki, araç, gereç, silah, mühimmat gönderdi. Bunları yüz yüze görüşmek (ABD Başkanı Trump) başka bir şey, telefonla bunu yapmak başka bir şey. Nitekim akşam (7 Kasım 2019 günü akşamı olmalı) telefonla görüşmemizde (Trump) bu değerlendirmeleri yüz yüze yapmamızın çok daha isabetli olacağı fikrinde mutabık kaldık.”  [54]  Demiştir.

   Sonuç olarak,

  Baştan itibaren Türkiye’nin Suriye politikasının yanlış ve bataklığa saplanmak olduğu, Esad’ı devirip, Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazının kılınamayacağını…  Güney hudutlarımızın güvenliği ve yakın Emniyeti’nin, Suriye’de İdlib’de gözlem noktaları tesis etmekte sağlanamayacağı, ABD ve diğer NATO ülkelerinin bir kısmının, Türkiye’yi Suriye ile savaşa sürükleyip Ruslarla karşı karşıya bırakmak istedikleri, ne Putin’in Rusya’sına ne de Trump’ın Amerika’sına güvenilemeyeceği değerlendirilmektedir.

 ERDOĞAN’IN MAL VARLIĞI, TÜRKİYE’NİN MİLLİ GÜVENLİK SORUNU HALİNE GELMİŞTİR.

  Eski AKP kurucularından halen CHP Milletvekili Abdüllatif Şener, Sn. Erdoğan’ın mal varlığı ile ilgili olarak Cumhuriyet Gazetesine yaptığı açıklamada; (29 Aralık 2019)

  “…Erdoğan, özellikle Trump’ın (ABD Başkanı) mektubu sonrasında, Trump’la baş başa görüşme yaptıktan sonra, Türkiye’de kamuoyunda unutulmuş gibi görünen Kanal İstanbul konusunda niye baskı yapmaya başladı. Erdoğan ve ailesinin tüm mal varlığının açıklanması ile ilgili ABD’nin gündemindeki yaptırımlar, Halkbank meselesi ile ilgili Erdoğan’ın sanık sandalyesine oturtulması gibi kişisel endişelerle, bu Kanal İstanbul projesinin ısrarlı bir şekilde gündeme gelmiş olmasından endişe duyuyorum.

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kanal İstanbul konusunda ısrarcı olmasının iki nedeni var. Birincisi, ‘Rant iştahıdır’, ikincisi ise, Montrö Antlaşması. Montrö’yü tartışmalı hale getirmiş olacaksınız. Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri, belli bir tonun üzerinde ise Karadeniz’e hiç giremiyorlar. Ama o sınırlı tonajın altındaki savaş gemileri ise, Karadeniz’de kıyısı olmayan ülkeler tarafından Karadeniz’e sokulduğunda, en fazla 21 gün sonra çıkması gerekiyor. Bu öteden beri ABD’yi çok rahatsız etmiştir.  Ve Montrö Antlaşması’nı nasıl deleceğini hesaplamıştır. ABD’nin bir tek askeri filo oluşturamadığı ve kalıcı olarak bir üs kuramadığı yer Karadeniz’dir. Ama Kanal İstanbul yapıldığı takdirde, Montrö’yü tartışmalı hale getirmiş olacaksınız.

  Dünyada böyle saçma bir proje yoktur. Erdoğan’ın mal varlığı, Türkiye’nin milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Aslında bu noktaya geldikten sonra istifası lazımdır, özellikle istifa etmemekle direniyorsa, Türkiye’nin işine yaramayacak ABD projelerinin peşine takılmamalıdır.” [55] Demiştir.    

 

CHP Milletvekili Abdüllatif Şener

  Sonuç olarak

  CHP Milletvekili Sn. Abdüllatif Şener’in, AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ile AKP Hükümetine karşı yukarıdaki ağır eleştirilerine ve suçlamalarına karşı cevap vermesi gerekmez mi? Vatandaş olarak bunu bilemeye hakkımız yok mu?

 ABD’Lİ İLAÇ ŞİRKETLERİ, TÜRKİYE’YE İLAÇ SATMAYI DURDURABİLİR

  Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Türkiye-ABD İş Konseyi ile ABD Ticaret Odası tarafından düzenlenen 38’inci Amerikan-Türk Konferansında konuşan ABD Türkiye Büyükelçisi David Satterfield, Türkiye’nin ABD’li ilaç şirketlerine borcunu ödememesi durumunda şirketlerin Türkiye’ye ilaç satmayı durdurabileceğini açıklamıştır. (24 Eylül 2020)

  David Satterfield, Türkiye’deki devlet hastanelerinin ABD ve diğer ülkelerdeki ilaç şirketlerine borcunun bir yıl içinde 230 milyon dolardan 2 milyar 300 milyon dolara çıktığını belirterek Türkiye’nin ilaç şirketlerini bazı alacaklarından vazgeçmeye ikna etmeye çalıştığını iddia etmişti.

 Satterfield;

  “Şirketler Türkiye piyasasından ayrılmayı ya da Türkiye riskini azaltmayı değerlendirecek. Bu da Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eden bir istikamet değil. Bu konunun derhal ele alınması gerekir.” İfadesini kullanmıştır…

 

ABD Türkiye Büyükelçisi David Satterfield

   Türk Hükümeti Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Satterfield’in yukarıdaki açıklamaları ile ilgili olarak özetle;

  “… Özellikle sayın büyükelçinin yaptığı bu açıklamayı talihsiz buluyorum. Bu dönemde Maliye Bakanlığımız dâhil olmak üzere üniversite hastanelerimiz ve bakanlığımızın bu anlamda ilaç ve tıbbi malzeme ile ilgili eskiden beri gelen ödeme sorunu çözmek üzere bir yaklaşım içinde olduk.   

  İlgili firmalarla görüşüldüğü bir dönemde sayın büyükelçinin bu şekildeki açıklaması son derece talihsiz olmuştur. Sömürge ülkelerindeki yaklaşımlarını hatırlatıyor, Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını hatırlatmak istiyorum.” [56] Demiştir.   

  Sonuç olarak

  Bir kere Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın eski Türkiye dediği zaman Türkiye ABD’nin sömürgesi değildi. ABD’nin büyükelçisi de yukarıda ifade edilen şekilde, “Borçlarınızı ödeyin, yoksa ABD ilaç firmaları, Türkiye’ye ilaç satmayı durdurabilecek” diyememiştir. Türkiye’nin ekonomik durumunun ne kadar sıkıntıda olduğu, hastanelerine bile ilaç ve tıbbi malzeme almakta zorlandığı ve Türkiye’nin gücünün ve itibarının bu konularda zayıfladı, “ekonomiyi uçuruyoruz” ifadelerinin askıda kaldığı anlaşılmaktadır.

  Hâlbuki Türkiye, kendi vatandaşına salgının pik yaptığı sırada yeterli seviyede maske dağıtamazken,  Koronavirüs salgını sırasında, başta ABD olmak üzere birçok ülkeye maske ve tıbbi malzeme yardımı yapmıştır. 

 GEZİ PARKI OLAYLARI ve YURTDIŞI TEPKİLER

  Gezi parkı olayları ile ilgili AB ve AP’nun açıklamaları

  Avrupa Birliği – Avrupa Parlamentosu, 13 Haziran 2013 tarihinde İstanbul Gezi Parkı protestolarında polisin aşırı güç kullanmasını kınayan bir karar tasarısını onayladı. Kararda, barışçıl protestoculara karşı sert yöntemlere başvurulmamasını istedi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a birleştirici ve uzlaşmacı bir tavır sergileme çağrısı yapıldı. Parlamentonun kararında şiddetten sorumlu polis memurlarının yargı önüne çıkarılması, gözaltındaki barışçıl protestocuların salıverilmesi ve kurbanlara tazminat ödenmesi istendi.

  Avrupa Konseyi, 26 Kasım 2013 tarihinde Gezi olayları konulu hazırladığı raporda; güvenlik güçlerinin davranışının insan haklarına yönelik bir tehdit olduğunu belirtilmiştir.

  Amerikalı dilbilimci ve siyasi eleştirmen Noam Chomsky yaşanan olaylar için “Türkiye tarihi için en utanç verici anlar” yorumunu yapmıştır. 

 Osman Kavala’nın önce beraat edip hemen akabinde tutuklanması

  Taksim Gezi Parkı eylemleri gerekçesiyle 840 gündür tutuklu bulunan Osman Kavala ve tutuksuz 15 sanığın yargılandığı, “Gezi Davası”nın 7’nci duruşması, 18 Şubat 2020 günü Silivri’de İstanbul 30. Ağır Ceza mahkemesinde görülmüş ve mahkeme heyeti… Suçlamaların “somut ve kesin delile” dayanmadığı ifade edip Osman Kavala dâhil bütün sanıklara beratine ayrıca Osman Kavala’nın da tahliyesine karar vermiştir.

  Fakat İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı,  Anadolu Kültür A. Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala hakkında 15 Temmuz (2016) darbe girişimi soruşturması kapsamında yeniden gözaltı kararı verilmiş ve akabinde tutuklanarak ceza evine konmuştur. [57]

  İnternet sitesi üzerinden yazılı açıklama yapan Osman kavala özetle (21 Şubat 2020);

  “… Ben Gezi davasındaki temelsiz kurgunun, hukuksuzlukların, tutuklama uygulamasının, yargıdaki sorunların anlaşılmasına katkıda bulunacağını ve böylelikle onarıcı bir etki sağlayacağını ümit ediyorum. Ancak maalesef Cumhurbaşkanı’nın müdahalesi bu imkânı engelledi, bunun arkasından ilkinden çok daha hukuksuz biçimde ve mantıksız bir suçlamayla yeniden tutuklandım.

  İki buçuk yıl önce bana yöneltilen bu suçlamanın tek dayanağı olan Henri Barkey (eski CIA danışmanı) ile yoğun irtibatım olduğu iddiası Emniyet’ten gelen iletişim kayıtlarıyla uzun zaman önce çürütülmüştü. Benim 15 Temmuz (2016) darbe girişiminin planlayıcısı olduğum iddiası, Gezi protestolarını planladığım ve organize ettiğim iddiasından çok daha mantıksızdır ve yoğun bir art niyeti göstermektedir.

  Maruz kaldığım bu yeni hukuksuzluğun uzun sürmeyeceğini, yargıya verdiği zararın kalıcı olmayacağını ümit ediyorum.” [58] Demiştir. Osman Kavala’nın, halen tutukluluğu devam etmektedir.

Osman Kavala

  Darbeyi desteklemem dünya görüşüme ters

  Daha önce Gezi Davasından tahliye edilip aynı gün yeniden tutuklanan Osman Kavala, 18 Aralık 2020 günü tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinden görüntülü olarak yaptığı savunmasında (özetle);

  “… Hayatım boyunca askeri darbelere karşı çıktım, ordunun siyasete müdahale etmesini eleştirdim. Gülenci örgütlenme ağı ile hiçbir ilişkim olamadı. Darbe girişimini desteklemek hayat deneyimime, dünya görüşüme ve etik değerlerime tamamen terstir.  Adil Öksüzün ABD’ye gitmesi ile benim Almanya seyahatimin aynı zamana rastlamış olmasının aramızda irtibat olduğunun delili olarak sunulması, olağanüstü ölçüde mantıksız bir iddiadır.

  Benim yurtdışında kiminle görüştüğüm belli. Henri Barkey’le temasta olduğuma dair bulgu yok. Bir görüşme olduğu halde, Henri Barkey ile birlikte darbe girişimini örgütlediğimiz iddia edilebilmekte.

  İddianamede aleyhime delil oldukları öne sürülen hiçbiri casusluk faaliyeti ile ilgili değil. İddia makamının STK’larının casusluk faaliyetlerinde bulunduğuna dair analizleri de gerçeği yansıtmaktan uzak. İddia makamının Arap Baharı ile ülkemizde yaşananlar arasında paralellik kurması da son derece isabetsiz. Açık Toplum Vakfı’nın suç faaliyetlerinde bulunduğuna dair hiçbir bulgu iddianamede yoktur. Gerçeklikten bu kadar kopuk, bu kadar tuhaf suçlamalarla tutuklu kalmam sıradan bir hak ihlali değil.” Demiş, ancak Mahkeme, Osman Kavala’nın tutukluluk haline devam kararı vermiştir.

  Sonuç olarak

 Osman Kavala’nın yukarıdaki savunması mahkeme heyetini ikna etmediği anlaşılmaktadır. Mahkeme bu savunmaya karşılık ne cevap vermiştir? Ancak Kavala’nın bu savunması gerçekleri yansıtıyorsa suçsuz olduğu, tahliye edilmesi gerektiği, bilhassa yurt dışında bu davanın Türkiye aleyhine dönebileceği, Türkiye’nin itibarını sarsacağı, Türk yargısının da güven kaybedeceği değerlendirilmektedir. Acaba siyasi ayağın, mahkemeye baskı kurarak Gezi Davasının intikamı mı alınmak istenmektedir?

 AK Parti kuruluş döneminde de Henri Barkey’le yakın ilişki içinde olduk.

  AKP’li eski Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç, Osman Kavala ve Henri Barkey  (eski CIA danışmanı) ile ilgili yaptığı konuşmada özetle ise;

  “… Henri Barkey’i Refah Partisi döneminden bu yana tanıyorum. Refah Partisi’nin kapatılacağına dair istihbarat aldığını ve bunun için tedbir alınması gerektiği konusunda bizi uyarmıştı. AK Parti kuruluş döneminde de Henri Barkey’le yakın ilişki içinde olduk. AK Parti kuruluşuna geldi. O zaman da muteberdi. Toplantımıza gelmesi nasıl suç değilse, Kavala  (Osman) ile görüşmesi de suç olarak görülmemesi lazım.

  Hakkında takipsizlik kararı verilmiş, beraat etmiş insanlar sadece ihraç edilmekle kalmadı. Yurt dışı çıkış yasağı var, pasaportlarına el konuldu. Kimse iş vermiyor. Ben de isyan ediyorum, bu adam dağa mı çıksın yani. Bunlar da inançlı insanlar.  Bir yargı kararına itibar etmeyeceksek neye itibar edeceğiz. Bu insanlar eziliyor, güvenleri kalmıyor.” [59] Demiştir.     

 

CIA eski danışmanı Henri Barkey

 Osman Kavala’nın önce beraat edip sonrada tutuklanmasına uluslararası tepkiler

  Almanya

  Dışişleri Bakanlığı’nın Twitter’da yaptığı açıklamada;

  “Osman Kavala’nın tahliyesinden sonra tekrar tutuklanması nedeniyle şaşkınlık içindeyiz. Türkiye’nin taahhüt ettiği hukuk devleti standartları  çerçevesinde, duruma hızla açıklık getirilmesini talep ediyoruz.” İfadesini kullanmıştır. 

  Avrupa

  Dış İlişkiler Konseyi Yönetim Kurulu Eş Başkanı Carl Bild;

  “Türkiye’deki bu gidişat daha fazla devam edemez.” Açıklamasında bulunmuştur.

  Avrupa Parlamentosu Türkiye eski röportörü Hollandalı parlamenter Kati Piri, Kavala’nın tekrar tutuklanmasını “çılgınlık” olarak niteledi.

  Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, Gezi Parkı davasında beraat ve tahliye kararı verilen Kavala hakkında yeniden gözaltı kararı çıkarılmasına;

  “Beraat kararı sonrası Kavala’nın yeniden tutuklanmasına inanamıyorum. Eğer savcı ileriye yönelik bir adımı baltalıyorsa, Türkiye’nin gelişmesine inanmanın bir yolu yok. Karanlık dönem tekrar geri dönüyor.” Diye yazmıştır.

  Uluslararası Af Örgütü Kıdemli Türkiye Kampanyacısı Milena Buyum, konuya ilişkin yaptığı açıklamada; 

  “Bu karar, yargı eliyle yapılan kasti ve planlı bir zulmü andırıyor. Osman Kavala’nın yaklaşık iki buçuk yıl cezaevinde tutulduktan sonra tahliye edilmesine karar verilmişken, özgürlüğe açılan kapının tekrar kapatılması kendisine, ailesine ve Türkiye’de adaleti savunan herkese yönelik yıkıcı bir darbedir.

  Kötücül bir tutukluluk sürecinin bu son perdesi, Osman Kavala’nın ve ona kavuşmayı bekleyen ailesinin umutlarını darmadağın etti. Osman Kavala hakkında verilen bu art niyetli ve şoke edici gözaltı kararı yanlızca onun için verdiğimiz mücadeleye devam etme kararlığımızı artıracak.

  Türkiye’nin muhtelif seslere yönelik amansız baskılarına son vermenin zamanı geldi. Osman Kavala derhal tahliye edilmeli ve kendisine karşı yürütülen cadı avı sonlandırılmalıdır.” Demiştir. 

  İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Direktörü Emma Sinclair-Webb,  Kavala’nın gözaltına alınmasının “Hukuksuz ve kinci” olduğunu, Selahattin Demirtaş’a yapılan muamelenin aynısıyla AİHM kararının bypass edildiğini söylemiştir.[60]   

  Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric, AKP Hükümeti Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e bir mektup göndererek beraat eden Osman Kavala’nın yeniden tutuklanması konusundaki endişelerini dile getirdi. Buric, tutuklu yargılamanın objektif kanıtlarla temellendirilmesinin ve ayrıca yargılama öncesi gözaltı süresinin makul tutulması gerektiğini ifade etti.

  HSK’nın beraat kararı veren hâkimler için başlattığı incelemeye ilgili endişe duyduğunu belirten Buric; “Hâkimlerin soruşturulması kararı Türk hukuku için ürpertici bir mesaj göndermiştir.” [61] Demiştir.

 Gezi davası hâkimlerine soruşturma

  Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Gezi Parkı davası kararını veren İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı ve iki üyesi hakkında inceleme ve soruşturma izni verdi. Mahkeme önceki günkü (18 Şubat 2020) duruşmada Osman Kavala’nın da aralarında bulunduğu 9 sanık için beraat kararı vermişti. [62]

  Sonuç olarak;

  28 Mayıs 2013’de bir kent ve çevre savunması hareketi olarak başlayan Gezi Olayları, kısa bir zamanda toplumun değişik kesimlerinden gelen siyasi tepki ve talepleri de kapsayacak şekilde toplumsal bir muhalefete dönüşmüştür. Bu suretle Gezi Olaylarını başlatan ve destek verenlere karşı AKP Hükümeti’nin kolluk kuvvetleri tarafından şiddetle bastırılmaya çalışılmış, vatandaşın temel hak ve özgürlükleri elinden alınmış, hukuk devleti ve demokrasi büyük yara almıştır.   

 AKP’Lİ CUMHURBAŞKANI VE AKP HÜKÜMETİ’NİN KORONAVİRÜS NEDENİYLE ABD DÂHİL YURT DIŞINA YAPTIKLARI YARDIMLAR İLE BU YARDIMLARIN BİR KISMININ ABD TARAFINDAN PKK/YPG’YE GÖNDERİLMESİ

 Koronavirüs nedeniyle Türk Hükümeti’nin,  Mart 2020 ayından itibaren yurt dışına yaptığı ilaç, maske, eldiven, tulum, önlük, hijyen paketi, dezenfektan ve gıda gibi yardımları

  Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, NTV’de canlı bağlantı ile katıldığı programında ve diğer konuşmalarında Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye’nin dış ülkelere yardımı ile ilgili olarak yaptığı açıklamada Mevcut durumda çok taraflılığın desteklenmesi gerektiğine işaret ederek  (15 Nisan 2020);

  “…Türkiye’den şu anda 104 ülkenin yardım talebinde bulunduğunu, kendimizin de tıbbi ekipman ihtiyacı olmasına rağmen bu ülkelerden İngiltere, İtalya ve İspanya gibi önemli müttefiklerimizin de aralarında bulunduğu 34 ülkeye yardım elini uzattığımızı, şu anda Çin ve ABD’nin ardından, dünyada en çok yardım yapan 3. Ülkesiyiz. ” [63] şeklinde ifade etmiştir.

  Ankara, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Kızılay, Sağlık Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı gibi farklı kurumlara aracılığıyla, Türkiye’nin koronavirüs nedeniyle yaptığı yardımlar;

  İtalya ve İspanya: 450 bin maske,

  Almanya: 2 milyon maske (ücreti karşılığında),   

  İngiltere: 400 bin önlük ile 250 bin de M95 maske (ücreti karşılığında),   

  Lesotho Krallığı (Afrika’nın güney ucunda) : 3 hastaneye dezenfektan, eldiven ve maske,

  Romanya: yoksul ailelere bin 500 gıda ve hijyen paketi,

  Kosova: 32 ton gıda yardımı ve 33 bin maske,

  Moldova: Bin aileye yardım kolisi,

  Sudan: 3D yazıcı ile üretilen siperli koruyucu maske,

  Bosna Hersek: 6 bin 600 siperli koruyucu maske,

  Gine: 400 paket hijyen malzemesi,

  Azerbaycan: 2 bin aileye gıda ve temizlik malzemesi,

  Makedonya: 65 yaş üstündekilere 2 bin 500 yardım paketi,

  Kırgızistan: 400 gıda paketi, biner koruyucu maske ve eldiven,

  Irak: 4 bin aileye gıda yardımı ve 30 bin maske,

  Somali Land: 2 bin 400 litre antiseptik, 4 bin 800 litre çamaşır suyu, bin 280 litre el dezenfektanı.

  Pakistan: 50 bin cerrahi maske,

  Afganistan: 100 bin maske. 

  Sırbistan: 100 bin maske,

  Çin: 93.500 maske,

  İran:100 tanı kiti, 4 bin 715 tulum, 20 bin önlük, 2 bin 4 gözlük,  82 bin maske, Gönderilmiştir. [64]

 

Koronavirüs nedeniyle Türkiye’den İran’a gönderilen tıbbi yardım malzemeleri (Mart 2020)

 

Koronavirüs nedeniyle Türkiye’den yurtdışına çeşitli ülkelere gönderilen yardımlar (Nisan 2020)

 ABD’ye yardım gönderiyoruz

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, Kabine Toplantısının ardından koronavirüs salgını ile mücadelede kullanılacak olan Sağlık Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanan tıbbi yardım malzemelerinin ABD’ne gönderileceği konusunda, 27 Nisan 2020 günü akşamı yaptığı açıklamada;

  “… Biz kendimize yeterli olmanın ötesinde, dostlarımıza destek verecek seviyelere, ulaştık. Bugüne kadar 55 ülkeye malzeme desteği verdik. Son olarak ABD’ye, maske, siperlik, N95 maske, tulum ve dezenfektanlardan oluşan malzemeleri yarın gönderiyoruz.” [65] Demiştir.

  Partili Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın, yukarıdaki açıklamasından sonra ise İletişim başkanı Fahrettin Altun, ABD’ye gönderilecek malzemeler arasında;

  “500 bin cerrahi maske, 4 bin koruyucu önlük, 1500 koruyucu gözlük, 400 adet N95 maske, 500 yüz koruma maskesi ve 2 bin litre dezenfektan” bulunduğunu sıralamıştır. ABD’ne gönderilecek olan bu tıbbi yardım malzemeleri, Türk silahlı Kuvvetlerimize ait A400M tipi uçak ile ABD’ye ulaştırılacağı ifade edilmiştir.

  ABD’ye tıbbi malzeme yardımlarını taşıyan askeri kargo uçağının Ankara’dan ABD’ne havalandığı açıklanmıştır. [66]

 

ABD’ye tıbbi yardımlarını taşıyan askeri kargo uçağı Ankara Etimesgut’tan havalandı

 Koronavirüs salgını nedeniyle ABD’ne Türkiye’den gönderilen maske ve diğer tıbbi malzeme ve cihazların bir kısmı ABD Hükümetince
PKK/YPG’ye mi yollandı?

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, koronavirüs salgını nedeniyle ABD’ye yapılacak olan yardım kapsamında açıkladığı 500 bin adet ameliyat maskesi, 4 bin adet koruyucu giysi… 2 bin litre dezenfektan, bin 500 adet koruyucu gözlük, 500 şeffaf yüz maskesi ve 400 adet N95 maskenin bir kısmı yardım malzemeleri taşıyan ilk uçağa sığmadığı için ikinci bir sevkiyat düzenlendi.

  Üzerinde Türkiye ve ABD bayraklarının bulunduğu, Mevlana’nın, “Ümitsizliğin ardından nice ümitler var. Karanlığın ardından nice güneşler var.” sözleri yazılı kargo paketleri, askerlerimiz tarafından Ankara Esenboğa Havalimanı’nda askeri kargo uçağı C-30’a yüklendi. Askeri kargo uçağı, malzemeler yüklendikten sonra Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran ve ABD Ankara Büyükelçisi David Satterfield’in de bulunduğu görevliler tarafından ABD’ye uğurlandı. (30 Nisan 2020)

  Suriye’de PKK/YPG’ye karşı her türlü desteği sağlayan ABD,  koronavirüs salgını sırasında, ABD ordusunun Irak-Suriye Özel Operasyonlar Ortak Görev Gücü resmi Twitter hesabından, Suriye’deki PKK/YPG’ye portatif lavabo, sabunluklar, dezenfekte mendilleri, maskeler ve eldivenlerden oluşan sağlık malzemeleri verildiğini duyurdu. Malzemelerin PKK/YPG işgali altında bulunan Haseke iline bağlı Eş Şeddadi bölgesinde teslim edildiği belirtildi. ABD, Nisan 2020 ayı başında da PKK/YPG’ye 1 milyon 200 bin dolar değerinde malzeme sağladıklarını açıklamıştı. Terör örgütü ise gönderilen malzemelerin yetersiz ve sevkiyatın yavaş olduğunu savunmuştu. [67]

 

 

   AKP’li Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ABD’ye geçtiğimiz günlerde gönderilen iki uçak kargo yardım malzemeleriyle birlikte kaleme aldığı mektubunda;

  “… Ülkemin, ABD’nin güvenilir ve güçlü bir ortağı olarak, her türlü dayanışmayı sergilemeye devam edeceğine emin olabilirsiniz.” [68] İfadelerine yer vermişti.

 Herkes Tıynetinde Olanı Yapar

  Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye’nin ABD’ne gönderdiği iki uçak dolusu maske, eldiven, dezenfektan, koruyucu giysi gibi tıbbi malzemelerinin bir kısmının, (1 milyon 200 bin dolar değerinde) ABD tarafından da Suriye’deki PKK/YPG terör örgütlerine gönderilmesiyle iddiası ile ilgili olarak AKP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, CNN Türk’te yayınlanan Hakan Çelik’le hafta sonu programında yaptığı açıklamada (2 Mayıs 2020);

  “… Böyle bir bilgi var ama bizim açımızdan teyit edilmiş bir şey değil. Ama şunu söyleyeyim; herkes (kastedilen ABD olduğu anlaşılmaktadır) kendi tıynetinde olanı ortaya koyar. Maskeyi bırakın hala oradaki bazı terör örgütlerine ümit ederiz ki bundan sonra destek vermeyi akıllarından geçirmezler. Çünkü bu bir insanlık meselesidir. Biz kendi üzerimize düşeni yapıyoruz.  ” [69] Demiştir.

 

AKP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş

 AKP’Lİ CUMHURBAŞKANI SN. RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN, ABD BAŞKANI DONALD TRUMP’A MEKTUBU

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump’a Türkiye’nin ABD’ye tıbbi malzeme yardımıyla birlikte mektup gönderdi. Erdoğan mektubunda iki ülkenin arasındaki müttefikliğin “en güçlü şekilde sürdürülmesi” gerektiğini ifade ederek salgın boyunca Türkiye’nin verdiği desteğin etkisiyle Kongre’nin Türkiye’ye olan tavrının düzelteceğini umduğunu”  ifade etmiştir.

  Erdoğan’ın mektubundan satırbaşları;

  “…Bu süreçte, gerek salgınla mücadelenin gerektirdiği temel ihtiyaçların karşılanmasında gerek normalleşme sürecinde, ülkemin, ABD’nin güvenilir ve güçlü bir ortağı olarak, her türlü dayanışmayı sergilemeye devam edeceğine emin olabilirsiniz.

  Türk-Amerikan ikili ilişkilerini her alanda ilerletmek ve başta 100 milyar dolar ticaret hedefimiz olmak üzere, ülkemizin sahip olduğu potansiyeli en etkin şekilde hayata geçirmek için de istifade etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

  Nitekim Suriye ve Libya başta olmak üzere, bölgemizdeki son gelişmeler, Türk-ABD ittifakının ve iş birliğinin en güçlü şekilde sürdürülmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Umuyorum ki, önümüzdeki dönemde, Kongre ve ABD basını da, salgın sırasında sergilediğimiz bu dayanışmanın da etkisiyle, ilişkilerimizin stratejik önemini daha iyi kavrayacak ve ortak sorunlarımıza ortak mücadelemizin gerektirdiği anlayış içinde hareket edecektir.” [70] Demiştir.

  Bu arada ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise sosyal medya hesabından ABD’ye gönderilen tıbbi yardım malzemeleri için teşekkür etti.  “Cömert tıbbi malzeme ve koruyucu ekipman (donanım) bağışları için Türkiye’ye teşekkür ediyoruz. Amerikalılar arkadaşlığınız, ortaklığınız ve desteğiniz için minnettardır.” Dedi.

  Sonuç olarak

  Türk halkının gıda ve maske dâhil bütün ihtiyaçları karşılandı da ABD ve diğer 3 Kıta’da ki devletlere yardım mı kaldı? Dahası gönderilen bu yardımların bir kısmının, PKK/YPG’ye ABD yetkililerince gönderilmesi kabul edilemez. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sn. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda halkı rahatlatacak açıklama yapmamıştır. Koronavirüs salgının başladığı zamanlarda Türk halkı maske temininde büyük sorunlar yaşamıştır. Eczanelerde de satışı yasaklanmıştır. Ancak daha sonra Türkiye’de maske alımı ve kullanımı normal hale gelmiştir.

  ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye Cumhuriyeti ve Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik mektubu ve açıklamaları ne çabuk unutuldu?  İhtiyacı olan devlete elbette yardım etmeliyiz. Ancak önce kendi devletimizin ihtiyacını karşılamak şartıyla atalarımız boşa dememiş “önce can ondan sonra canan diye”

  ABD Başkanı Trump’ın, Türkiye’yi ve Sn. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan açıklamalarına rağmen Sn. Erdoğan’ın, yukarıda ABD’ne koronavirüs salgını nedeniyle yapılan maske ve tıbbi yardım malzemelerini göndermesi ayrıca bir mektupla da;

  “ Türkiye, ABD’nin güçlü ve güvenilir ortağıdır” denilmek suretiyle, Türk- Amerikan ilişkilerinin önemli olduğunu ve devam etmesi gerektiğini ifade etmesi; devletlerarasındaki siyasi ilişkiler ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saygınlığı, güvenirliği ve ağırlığı açısından uygun olmadığı değerlendirilmektedir.

 ŞEHİTLER TEPESİNE SEN GİT. KAHRAMANLIK EDEBİYATI YAPIYORSUN. ZENGİNLERE SEVDA TEPESİ, GARİBAN ÇOCUKLARA ŞEHİTLER TEPESİ.  37 EVLADIMIZI TOPRAĞA VERDİK, SEN HALA EĞLENİYOR MUSUN SAYIN ERDOĞAN? 

  CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu grubunda yaptığı toplantıda İdlib şehitleri için saygı duruşundan sonra, AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak yaptığı konuşmada özetle (3 Mart 2020);

  “…Biz hiçbir zaman demokrasiden ödün veren bir ülkeyi savunmadık, bundan sonra da savunmayacağız. Hiçbir zaman Suriye’deki rejimi savunmadık, savunmuyoruz da. İstiyoruz ki bütün komşularımızla barış içerisinde yaşayalım, arzumuz budur bizim.

  Sana Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanlığını kim verdi? Çık milletin önünde açıkla! Orta Doğu’yu kan gölüne döndüreceksin diye sana talimatı kim verdi? Çık milletin önüne açıkla!  Sana ne Orta Doğu’dan. Neden egemen güçlerin talimatına göre görev alıyorsun.  Maşa konumuna Türkiye’yi sokmayın dedik. Dilimizde tüy bitti. Komşumuz bir ülkenin (Suriye) rejimini değiştirmek için özel bir çaba harcıyorsunuz. Sana ne kardeşim. Varsa bir sorun, uluslararası kuruluşlar var, gidersin BM’ye. (Birleşmiş Milletler)

  ‘Şehitler tepesi asla boş kalmayacak’ (AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ı kastettiği anlaşılıyor) diyor.  Çocukları Suriye’de olan, Irak’ta olan on binlerce askerin annesi o gece  (33 askerimizin İdlib’de saldırıya uğrayıp şehit olması) uyuyamadı. On binlerce baba o gece sabaha kadar uyumadı. Binlerce gelin uyumadı. Ama o gece bu memleketin Cumhurbaşkanı yoktu. O gece bu memleketin bakanları yoktu, özellikle de Milli Savunma Bakanı yoktu. Genelkurmay Başkanı yoktu. Neredeydiniz o gece? O gece sadece Hatay Valisi vardı. Ben bunları söylemeyeceğim de kahramanlık edebiyatımı yapacağım?

 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

   Sizin çocuklarınız oturacak, keyif çatacak, fakir fukaranın çocuğunu şehitler tepesine layık göreceksin. Sen git oraya. Kahramanlık edebiyatı yapıyorsun. Hangi milletvekilinin, üst düzey yöneticinin, para babasının çocuğu İdlib’de? Hepsi parayla yaptılar. Cumhurbaşkanının bulunduğu konum gereği devletin sigortasıdır. Türkiye’nin sigortası yoktur.

  Emperyal güçlerin maşası olanlar Türkiye’yi düzlüğe çıkaramazlar. Putin’e Merkel’e Trump’a telefon eder, Onlar gelir vururlar, kendisi koşa koşa ayaklarına gider. Hani sen kahramandın. Vurulan senin askerin.  Benim askerimi vuran hangi devlet olursa benim düşmanımdır, nokta. Ben niye ayağına gideyim yahu? Topuğunuz kıçınızda Putin’e koşuyorsunuz.

  Neredeyse İdlib’den az şehit geldi diye üzülecek beyefendi. Zenginlere Sevda Tepesi, gariban çocuklara Şehitler Tepesi. Hangi milletvekilinin, hangi para babasının çocuğu İdlib’de. Saray sosyetesinin çocukları orada mı, herkes bedelli askerlik yaptı. 

  O gece Türkiye uyumadı. Hava desteği olmayan T.C. askerine yapılan saldırının acı sonuçları Hatay valisinden yüreğimiz ağzımızda öğrendik. Bu görev Hatay Valisi’nin değil! 33 şehidimizin ardından Erdoğan üç gün sonra ilk kez televizyona çıktı. Şehitlerimiz varken ekonomiden, projeden bahsetti.

  Erdoğan’ın gittiği her yerde kefenle karşılayanlar vardı. ‘Öl de ölelim’ diyenler vardı. Onları yollasana şehitler tepesine. Oraya Erdoğan’ın kefenlileri gitsin.”

  En acısı da Erdoğan’ın ÖSO’yu (Özgür Suriye Ordusu) Kuvayı Milliye’ye benzetmesidir. Kendi ülkesi için savaşan para alır mı? Sen nasıl ÖSO ile Kuvayı Milliye’yi bir tutarsın. Paralarını alamazlarsa bir gün durmazlar. 

  Çanakkale ile İdlib bir tutulabilir mi? Bu nasıl cehalettir. Çanakkale vatan toprağıdır. İdlib vatan toprağı mı? Eğer Çanakkale ile Suriye’de bir toprağı bir tutacaksan orası Süleymaniye Türbesi’dir. Orası vatan toprağıydı. Sen oradan bayrağı indirmedin mi?

  Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’de erlere dönüp ‘Ben size ölmeyi emrediyorum’ derken Saray’da mı oturuyordu? Cephedeydi. Conkbayırı’ndaydı, Anafartalar’daydı. Sen kim bana ders vermek kim? 33 şehidimiz var. Sarayda toplananlar bana ders vermeye kalkıyor. Ne dersi, sen adını zor yazarsın.

  Tuttular askeri hastaneleri kapattılar. Askerler ihtiyaç var diyor. Eğer askeri hastaneler olsaydı belki o gece (33 askerimizin Suriye İdlib’de Rus ve Suriye ordusunca saldırıya uğrayıp şehit olması) yaralanan askerlerin bir kısmı kurtulabilecekti. 

  Orduda bir hiyerarşi vardı. Emir komuta zinciri bozulmaz. Mete Han’dan bu yana ordumuzun emir komuta zinciri bozulmamıştır. İlk kez, 20 Temmuz (2016)  sivil darbesinden sonra orduda emir komuta zinciri bozulmuştur. Genelkurmay Başkanının hiçbir komuta yetkisi yoktur. [71] Demiştir. Sn. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu'nun yukarıdaki ağır eleştirilerine karşı sessiz kaldığı anlaşılmaktadır. 

 SOVYET RUSYA TARAFINDAN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN VE TÜRK HEYETİNE YAPILAN SAYGISIZLIK

  Rus devlet televizyonu Rossiya 1, 5 Mart’ta (2020) İdlib’i görüşmek üzere Moskova’ya giden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve en üst düzeydeki Türk heyetinin, Rusya ziyareti sırasında görüşmelerin yapılacağı salonun kapısında bekletildiği anların görüntülerini kronometre ile yayınladı. Görüntülerde heyetin 2 dakika bekletildiği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süre oturduğu görülüyor.  Diplomatik nezaketsizlik olarak yorumlanan görüntüler sosyal medyada tepki çekti. [72]

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk heyetinin koridorda bekleme anı

  Ayrıca aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi Türk ve Rus heyetlerinin kremlinde ki salonda görüşme sırasında, Türk heyetinin ayakta bekletilmesi. Rusya Devlet Başkanı Putin ve heyetinin, Cumhurbaşkanı ve Türk heyetine yapılan diğer bir saygısızlık ve aşağılama olarak değerlendirilmektedir.

  

Türk heyetinin görüşmeler sırasında ayakta bekletilmeleri

  Salonda Türk heyetinin bulunduğu köşede duran heykelin II. Katerina’ya ait olduğu iddia edildi. 1729-1796 yılları arasında 34 yıl Rusya’yı yöneten II. Katerina, Kırım’ın Osmanlı’nın elinden çıkmasına neden olmuştu. 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda yenilen Osmanlı Devleti, Yaş Antlaşmasıyla Kırım’ı Ruslara bırakmak zorunda kaldı. Kırım’ın kaybı Osmanlılar için büyük bir hezimet olmuştu. Çünkü ilk defa Müslüman bir Osmanlı toprağı Hristiyanlara kaybediliyordu. Rusya ise Karadeniz kıyısındaki bu toprakları ele geçirerek büyük bir stratejik başarıya sahip olmuş, Karadeniz’de donanma kurma imkânı elde etmişti. [73] 

 CHP Ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türk heyetinin Rus Lideri Putin ile Moskova’da buluşmasıyla ilgili olarak yaptığı açıklamada özetle (10 Mart 2020);

  “… Ağrıma giden Putin’in el işaretiyle (gel) bizimkileri çağırması, Dışişleri Bakanını görüyorsunuz ter basmış, dosyayı yelleç gibi kullanıyor. Bir görüntü var içimizi acıtıyor. Biri havaya, biri yana bakıyor, biri kravatıyla oynuyor. Yanlış mı yanlış, haksızlık mı haksızlık. Hak ediyorlar mı hayır.  Bunu asla kabul etmiyorum ve doğru bulmuyorum. Putin önlerine koydu imzaladı. Türkiye, bu anlaşmayla Suriye rejimini resmen tanıdı.”  [74] Demiştir.  

  İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’de konu ile ilgili olarak Grup toplantısında yaptığı açıklamada özetle (10 Mart 2020);

  “… Moskova’da kazanan Rusya ve Esad, geri adım atan biz olduk. Biz çok savaşlar kaybettik ama onurumuzu hiçbir kapıda bırakmadık. Onurun onda birini Moskova’daki masa başında gösteremedin. (anlaşılan, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastetmektedir.) Kapılarda bekletilmeye razı olup üstüne bir de kabul edildiğiniz için teşekkür ettin. Dostun Putin kapıda beklemeni bütün herkese gösterip bizi rezil etti. Hani itibardan tasarruf olmazdı. Onlar sana kapı önünde beklemeyi, layık gördü, sen ayaklarına gidip onlara nasıl teşekkür edebildin? Yazıklar olsun.” Demiştir.

 

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener

  Sonuç olarak

  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “dostum” diye hitap ettiği Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Türkiye Cumhurbaşkanı ve heyetini Moskova’da bulunan Kremlin Sarayının koridorunda bekletmesi, diplomatik teamüllere, devletlerarası nezakete uymadığı, Türkiye Cumhuriyetine ve Türk halkına hakaret, saygısızlık, aşağılama ve onur kırıcı olduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk heyetinin gereken tepkiyi göstermedikleri… Başlangıç’ta İdlib’ de Rus ve Suriye uçakları ile şehit edilen 33 askerimizin hemen arkasında Rusya’ya Putin’in sarayına gitmenin de Türk devleti için bir zafiyet ödün vermek olduğu, bu görüşmelerin, Türkiye’de yapılması gerektiği, Putin’in bu hareketinin altında Rusya’nın gücünü göstermeye, Türkiye’yi de Dünya kamuoyu nazarında küçük düşürmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır.

 SURİYE’NİN PARÇALANMASINI EMREDEN TRUMP, EMRİ YERİNE GETİREN DE ERDOĞAN’DIR.

  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 27 Eylül 2020 günü Ankara’da taksici esnafıyla Pazar kahvaltında dış politika ile ilgili olarak yaptığı konuşmada özetle;

  “… Bakın, Kuzey Suriye’de YPG ayrı bir devlet kuruyor. ABD ve Rusya yanlarında. Peki, Erdoğan’ın (AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastediyor) buna hiç sesi çıkıyor mu?  Suriye’nin parçalanmasını emreden (ABD Başkanı) Trump, emri yerine getiren de Erdoğan’dır.  Erdoğan ses çıkarıyor mu? Çıkarmıyor. Çünkü Erdoğan, mal varlığı nedeniyle eli kolu bağlanmış vaziyette. (Trump’un Erdoğan’a gönderdiği mektubu kastettiği anlaşılmaktadır.)

  ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ne demişti:

  ‘Türkiye, Suriye’de terör örgütlerine operasyon yapmayacak.’ Erdoğan çıkıp ‘Doğruyu söylemiyor’ dedi mi? Diyemedi, söyleyemedi. Çünkü Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) eş başkanıdır.”  [75] Demiştir. 

 TÜRKİYE’YE AMBARGO, GÖZDAĞI, KINAMA, TAHRİK VE YAPTIRIM TEHDİTLERİ

Suudi Arabistan Ambargosu

  Suudi Arabistan Ticaret Odaları Başkanı Ajlan al-Ajlan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada; (3 Ekim 2020)

  “… Türk Hükümeti’nin hükümetimize, ülkemize ve vatandaşlarımıza yönelik süregelen saldırgan tutumu nedeniyle Türkiye’ye dair, ithalat, ya da turizm olsun her şeye boykot uygulamak her Suud’lu tüccar ya da tüketicinin sorumluluğudur.” [76] Demiştir. 

  Suudi Arabistan’daki pek çok süpermarket zinciri de Türk ürünlerine yönelik çağrılarına destek vermiştir.

 

Suudi Arabistan Ticaret Odaları Başkanı Ajlan al-Ajlan

  Suudi Arabistan’ın Türk mallarına karşı aylardır süren gayri resmi boykotunun ardından, ihracatçı birlikleri tarafından üyelerine gönderilen bir yazıya göre Suudi Arabistan Türkiye’den kırmızı/beyaz et ve ürünlerinin yanı sıra yumurta, bal ve süt gibi ürünlerinin ithalatını resmi olarak da askıya aldı. [77] (28 Kasım 2020)

   Sonuç olarak

   AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi diğer Körfez ülkelerinin karşı çıktığı Mısır Devlet Başkanı Mursi ve İhvancı Müslüman Kardeşler’in iktidara gelişine destek verdiği gerekçesiyle ve Suudi muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, 2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul konsolosluk binasında öldürülmesindeki cinayet olayı ile ilgili Suudi Hükümeti’nin üst makamlarını işaret etmesi gerekçeleri ile Türkiye’nin Suudi Arabistan ambargosuna maruz kaldığı anlaşılmaktadır.

  Ayrıca AKP Hükümeti’nin ve onun Genel Başkanının; Suudi Arabistan, Mısır, Irak ve Suriye gibi Ortadoğu ülkelerinin iç işlerine gereksiz yere karışması, yanlış politika ve dış siyaset uygulaması, bu ambargolara karşı gerekli tepkileri vermemesi, Suudi Kralı Abdullah’ın, 10 Kasım 2007 tarihinde Ankara’ya gelip Anıtkabir’e gitmemesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Erdoğan’ın kralın kaldığı otele gitmeleri Türkiye’nin gücüne, geleneklerine, saygınlığına ve güvenirliğine zarar verdiği değerlendirilmektedir.  

 ABD’nin Türkiye’ye yaptırım tehdidi ve kararı  

   Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemlerini 18 Ekim 2020 günü Türkiye tarafından Sinop’ta test etmesi üzerine ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Jonathan Hoffman, yaptığı açıklamada;

  “… Denemeyi en güçlü şekilde kınıyoruz. Operasyonel bir S-400 sistemi Türkiye’nin ABD ve NATO Müttefiki olarak taahhütleriyle bağdaşmamaktadır. Bu durum aramızdaki güvenlik ilişkisini ciddi şekilde tehdit ediyor.” [78] Demiştir.

           

  ABD sözcüsünün yukarıda tehdit eden açıklamalarına karşı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Ekim 2020 günü yaptığı konuşmada ise;

  “…Testler doğrudur, yapıldı, yapılıyor. Amerika’nın bu yaklaşımı kesinlikle bizi bağlamaz. Elimizdeki bu imkânların testini yapmayacağız da neyi yapacağız? Herhalde bunu kalkıp Amerika’ya soracak değiliz.

  Yunanistan’ın S-300’leri [79]  var. Bırakın testi, kullanıyorlar. Buraya Amerika bir şey söylüyor mu? Burada özellikle Rusya’ya ait bir silah olması demek ki bu beyefendileri rahatsız ediyor.”  [80] Demiştir.

  Ancak, ABD Senatosu, 11 Aralık 2020 tarihinde, Türkiye’ye Rusya’dan S-400 Füze sistemini aldığı için yaptırım uygulanması isteyen savunma bütçesi tasarısını kabul etti. Tasarı 13’e karşı 84 oyla onaylandı. Tasarı Kongre’nin diğer kanadı Temsilciler Meclisi’nden de üçte ikiden fazla oyla geçtiği için ABD Başkanı Donald Trump kararı veto etse bile karar yasalaşacak. Oylama öncesi ABD basını Trump’ın yaptırımları onaylamaya hazır olduğunu duyurdu.

  Yasada, Trump’tan “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA)”  kapsamındaki 12 maddeden en az 5’ini 30 gün içinde uygulaması isteniyor. Ayrıca Türkiye’ye verilmeyen 6 adet F-35 uçağını da ABD’ni alması talep ediliyor. [81]

  ABD, 14 Aralık 2020 günü Türkiye’nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerinin alımı nedeniyle uygulanacak yaptırımları CAATSA İnternet sitesinden duyurdu. Açıklamada, Türk Savunma Sanayii Başkanlığı ve Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir’in yaptırım listesine alındığı belirtildi. Listede ayrıca, Savunma Sanayii Başkan Yardımcısı ve Roketsan Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Yiğit, Savunma Sanayii Başkanlığı Hava Savunma ve Uzay Daire Başkanlığından Serhat Gençoğlu ve Mustafa Alper Deniz bulunuyor. Bu isimlerin mal varlıkları donduruldu ve vize yasağı getirildi. Ayrıca, Türk Savunma Sanayii Başkanlığı’nın ABD ve uluslararası mali kuruluşlarından borç alması da yasaklandı…

  ABD’nin yaptırımlar uygulama kararına ilişkin Türk Dışişleri Bakanlığınca yapılan açıklamada;

  “… Türkiye’ye karşı tek taraflı yaptırımlar içeren kararı kınıyor ve reddediyoruz.” [82] Denilmiştir.

  Sonuç olarak

  ABD Savunma Bakanlığı sözcüsünün yukarıdaki açıklamalarına sebep olan S-400 Füze sistemleri ile ilgili AKP Hükümeti ABD ile muhatap olacağını önceden değerlendiremedi mi? ABD menşeli Patriot füze sistemi Türkiye’ye niçin verilmedi? Türkiye ABD’nin nazarında hasım devlet mi? Türkiye’nin bu sisteme askeri yönden mutlaka ihtiyacı olduğu konusunda, ABD ikna edilemedi mi? ABD Türkiye’nin bu ihtiyacını karşılamasında ne önerildi? Bu sistemleri, NATO ülkesi olan Yunanistan’ın dışında Bulgaristan ve Slovakya da kullanıyorsa, ABD neden Türkiye’nin üzerinde duruyor? Gömleğin düğmesi baştan itibaren yanlış mı iliklendi? Türkiye bağımsız bir devlet değil mi? istediği savunma sistemini ABD dışında temin edemez mi?

 Alman ve Fransa’nın yatırım tehdidi

  Avrupa Birliği (AB) içinde Türkiye’ye yaptırım çağrılarına Almanya’da katıldı. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas; (19 Kasım 2020)

  “…Türkiye Akdeniz’in doğusunda, provokasyonlara (kışkırtmalara) devam ederse Aralıktaki (2020) AB toplantısında yaptırımların değerlendirilmesini bekliyorum. Türkiye’den bazı olumlu sinyaller gelmedikçe, Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs ziyaretleri gibi provokasyonlar devam ettikçe, AB zirvesinde çetin bir tartışma yaşanacaktır. ” İfadelerini kullanmıştır…

 

Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas

  Fransa AB Bakanı Clement Beaune de;

 “… Bireysel ya da sektörel ekonomik yaptırımlar gelebilir. Her türlü ihtimal masada.” [83] Demiştir.    

 Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye’ye yaptırım çağrısı

   Avrupa Birliği (AB) liderlerinin 10-11 Aralık 2020 tarihinde Türkiye’ye yönelik yaptırımları görüşeceği zirve öncesinde birliğin en önemli kurumlarından Avrupa Parlamentosu (AP) [84] 26 Kasım 2020 günü kritik bir karar alarak;

   “… KKTC’deki Maraş bölgesinin açılması ve Akdeniz’deki gerginlik nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanması” istendi. Bu çağrıya karşı dün Türk Dışişleri Sözcüsü Hami Aksoy yaptığı açıklamada;

   “… Kararı tümüyle reddediyoruz. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) dikte ettirdiğinden şüphe duyulmayan bu karar, AP’nin Kıbrıs meselesi konusunda gerçeklerden ne kadar kopuk ve önyargılı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.   Bu yaklaşım ve zihniyeti muhafaza etmeleri halinde AB organlarının Kıbrıs meselesinin çözümüne yapıcı bir katkıda bulunması mümkün değildir.” [85] Demiştir.  

 Türkiye’ye gözdağı

   Mısır, Yunanistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa ve Güney Kıbrıs Rum kesimi, Akdeniz’de hava ve deniz ortak askeri tatbikatı başlatmıştır. (30 Kasım 2020)

   Mısır’ın İskenderiye kenti gerçekleştirilen 6 Aralık 2020 günü sona erecek tatbikatta söz konusu ülkelerin hava ve deniz güçleri katılıyor.

 Tatbikatla ilgili olarak Türk Milli Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada;

   “…Türkiye karşıtlığında birleşerek Ağustos (2020) ayından itibaren tatbikat üzerine tatbikat düzenleme suretiyle Akdeniz’de gerginliği tırmandırma çabalarına Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır bir yenisini daha eklemiştir. Söz konusu tatbikat, gerginliği arzulayan, barış ve diyalogdan kaçan tarafları bir kez daha göstermiştir.” [86] İfadelerini kullanmıştır.

  Sonuç olarak

Bu tatbikatların, Türkiye’yi rahatsız ettiği, tatbikatı yapanlar tarafından Akdeniz’de Türkiye’ye gözdağı verilmek istendiği, Türkiye’nin de bu tatbikatlarda olması gerektiği değerlendirilmektedir.    

 

Mısır, Yunanistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa ve Güney Kıbrıs Rum kesimi, Akdeniz’de ortak tatbikatı

Türkiye “sözde stratejik ortak”

  ABD’de Joe Biden’in başkanlık görevini üstlenmesi (20 Ocak 2021), Türk-Amerikan ilişkilerinde de önemli etkiler yaratacağı… Rusya’dan alınan S-400 füze sistemleriyle Türkiye’ye yaptırım uygulanması, terör örgütü PKK/YPG’ye verilen Amerikan desteği, ABD tarafından FETÖ elebaşı Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmemesi, Doğu Akdeniz geriliminde Yunanistan’dan yana tavır alması, Halk Bank davası gibi pek çok sorunlu dosyanın tekrar Türkiye’nin önünde çözülmesi gereken önemli konular olacağı anlaşılmaktadır.

   Diğer bir yandan ABD yeni başkanı Biden’in Dışişleri Bakanlığına aday gösterdiği, atamasının ABD Senatosu tarafından onaylandığı Antoyn Blinken’in, 19 Ocak 2021 günü gecesi ABD Senatosu’nda yapılan onay oturumunda Türkiye’yi kastederek yaptığı konuşmada;

  “… Sözde stratejik müttefiklerimizin, en büyük stratejik rakibimiz Rusya ile aynı çizgide olması kabul edilemez. Mevcut yaptırımların etkisinin ne olduğuna bakıp, daha fazla yaptırıma gerek olup olmadığına karar vermemiz gerek. Türkiye bir müttefik ama birçok alanda müttefik gibi davranmıyor. Bu çok zor bir durum.” [87] Demiştir.   

 

Solda ABD Başkanı Biden ile Dışişleri Bakanlığına aday gösterdiği Antoyn Blinken

   Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Parlamentosu’nun yaptırım açıklamaları

   Avrupa Birliği (AB) liderlerinin Brüksel’de, Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Kıbrıs ve Libya konularında Türkiye’ye yaptırımların ele alacağı 10-11 Aralık 2020’deki zirve öncesinde 7 Aralık 2020 günü birliğin Dışişleri Bakanlarından Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın, Türkiye ile ilgili olarak toplantı öncesinde yaptığı açıklamada;

  “… AB Dönem Başkanı Almanya’nın son aylarda Türkiye ile diyalog zemini yaratabilmek için olağanüstü çaba gösterdiğini ancak sonuç alamamıştır. Ne yazık ki Türkiye, Kıbrıs (Güney) ve Yunanistan arasındaki gerilimler nedeniyle doğrudan diyaloğun başlatılması mümkün olmamıştır. Aksine, çok fazla provokasyonlar yaşandı. Bundan ne tür sonuçlar çıkarmamız gerektiğini ele alacağız.” Şeklinde ifade etmiştir…

  Aynı zirve öncesinde, Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg ise yaptığı açıklamada;

   “… Ankara’nın izlediği politikalar artık kabul edilemez ve artık çok açık, net bir dil kullanmalıyız.” Demiştir…

  Avrupa Birliği (AB) Türkiye’ye yapılacak yaptırımlar için zirve toplantısında iken Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yaptığı açıklamada özetle; (7 Aralık 2020)

  “…Türkiye’nin yaşanan gelişmeleri tribünden izlemesi mümkün değildir. Ülkemiz, asla gerilimlerden değil, barıştan, işbirliğinden, hakkaniyetten ve adaletin tesis edilmesinden yanadır. Bunun yolu da karşılıklı saygıya dayalı müzakereden geçiyor. Şayet Akdeniz’de kalıcı çözüm yolunda mesafe alınmak isteniyorsa, diplomasiye şans tanımalıdır.

  Avrupa Birliği (AB), içine düştüğü stratejik körlükten bir ana önce kurtulmalı, Rum Kesimi ve Yunanistan tarafından Doğu Akdeniz’de bir koçbaşı gibi kullanılmasına müsaade etmemelidir. Birlik dayanışması adı altında, Kıbrıs Türkeri’ne ve Türkiye’ye daha fazla haksızlık yapılmamalıdır.  [88] Demiştir.

           Türkiye’yi çok fazla ırgalamaz

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Aralık 2020 günü Azerbaycan’a hareket etmeden önce Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’ye olası yaptırım kararı ile ilgili olarak;

  “… Herhangi bir yaptırım kararı, Türkiye’yi çok fazla da ırgalamaz.  Zaten, resmi olarak 1963’den beri Avrupa Birliği (AB) bize zaten sürekli yaptırım uyguluyor. AB hiçbir zaman dürüst davranmamıştır, verdiği sözün arkasında durmamıştır.” [89] Demiştir.  

Avrupa Birliği Liderleri Türkiye’ye yaptırım kararı almadı

  10-11 Aralık 2020 tarihlerinde Brüksel yapılan Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nde “Gümrük Birliği’nin engellenmesi”, “Silah satışını durdurma” gibi Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını isteyen Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Fransa istediğini alamadı. Zirvenin sonuç bildirgesinde yaptırım kararı yer almadı ve AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde stratejik çıkar olduğu vurgulandı. AB zirvesinden Türkiye’ye yaptırım kararının çıkmamasında, AB’nin özellikle ticaret ve mülteciler konusunda Türkiye ile ters düşmek istememesinin de önemli etkisi olmuştur.

  AB, konuyu kesin bir sonuca bağlamayarak bu seferde Mart 2021’de gerçekleştirilecek zirveye erteledi. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği, bu zirvedeki bildirgede yer almadı. Kıbrıs’ta Maraş’ın açılması kınanmıştır.

  Ancak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de “tek taraflı” eylemlerde bulunduğu savunularak AB Konseyinin bundan dolayı üzüntü duyduğu belirtildi. Türkiye’nin tavrını değiştirmemesi halinde Mart 2021 ayındaki AB zirvesinde sert adımların atılmasına yönelik uzlaşma sağlandı.

  Avrupa Birliğinin ABD’nin yeni başkanı seçilen Joe Biden’in de bu konuda atacağı adımları bekleneceği ve ABD’yle birlikte hareket etmeye çalışılacağı belirtildi. 

  Sonuç bildirgesinde, en geç Mart 2021’e kadar Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye ilişkilerinin durumu ve bundan sonrasına ilişkin seçeneklerle ilgili rapor hazırlanması istendi. [90]

  

10-11 Aralık 2020’de Brüksel yapılan Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’nde Konsey Başkanı Michel solda ve Alman Şansölye Merkel

 Sonuç olarak

  Türkiye, Avrupa Birliği ilişkilerinde bu şekilde anlaşılmaz, diyalog kurulmaz, yanlış politikalar yürüten bir ülke haline mi geldi? Bu AKP Hükümetinin yanlış dış politikalarından mı? Yoksa Avrupa Birliği üyelerinin Türkiye hakkında art niyetli düşünce ve tutumlarından mı kaynaklanmaktadır? Ancak AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın yukarıda ifade ettiği “Avrupa Birliği (AB), içine düştüğü stratejik körlükten bir ana önce kurtulmalıdır.” Açıklaması, Avrupa Birliği (AB) İlişkilerinde ve diplomaside ve siyasette ne derece uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir.    

 AKP’Lİ BAŞBAKAN VE CUMHURBAŞKANI’NIN, AVRUPA BİRLİĞİ  (AB) İLE BAZI AVRUPA DEVLETLERİ VE ONLARIN LİDERLERİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARI

Batı bizi kıskanıyor

  AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Mayıs 2016 günü Artvin’de yaptığı konuşmada;

  “… Batı bizi kıskanıyor. İşte bu barajlardan ötürü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden ötürü, boğazın altından geçen Marmaray tünelinden, metrosundan ötürü kıskanıyor.” [91] Demiştir. 

  Sonuç olarak

  Avrupa’nın en gelişmiş ve modern ülkelerinin, Türkiye’yi kıskanması mümkün mü? Sn. AKP’li Cumhurbaşkanının yukarıdaki açıklamaları, iç siyasete yönelik olduğu değerlendirilmektedir. Batı devletleri köprülerini, tünellerini, metrolarını yıllar önce yapmış bazıları da aya uzanmışlardır. Biz bu köprü ve tünelleri, hangi devletlere ve neye karşılık yaptırdık? Köprülerden, tünellerden geçiş olsun veya olmasın yapan şirketlere, dolar bazından ve bütçeden ödeme yapılmıyor mu? Bu bütçeler vatandaşlarımızın vergilerinden karşılanmıyor mu? Avrupa bizi niye kıskansın?

 Bugünkü hasta adam Avrupa Birliği

  AKP’li Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Nisan 2017 tarihinde İstanbul Kartal mitinginde yaptığı konuşmada özetle;

  “… Bakıyoruz Avrupa üyesi ülkeler (AB),  Vatikan’a [92] gittiler. Vatikan’da ne işiniz var? Vatikan AB üyesi mi? Değil. Bunların içinde Protestan,  Ortodoks,  ateist var. Bunların hepsi Katolik olan Vatikan’a gidiyor. Niye? Hepsi diziliyorlar. Nasihatlerini aldılar. Bunlar tek millet. Kimse bize gelip de ‘şöyleydi, böyleydi’ demesinler. Külahımıza anlatsınlar. 54 yıldır bu ülkeyi oyaladılar. Bugünkü hasta adam Avrupa Birliği. [93] [94] Demiştir.  

  Sonuç olarak

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın, “Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Vatikan’da ne işleri var? ”, “Bugünkü hasta adam Avrupa Birliği.” deme yetki ve görevi var mı? Türkiye halkını, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ilgilendirir mi? Avrupa ülkelerini karşımıza almanın, din ayrımcılığı yapmanın, Türk milletini düşman haline getirmenin bir mantıklı sebebi olabilir mi? Bize ne?  Dış siyasette bu şekilde açıklamalar uluslararası antlaşmalara ve temayüllere uygun olabilir mi?  

 Macron’un zihinsel tedaviye ihtiyacı var

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Ekim 2020 günü Kayseri Kadir Has Stadyumu’nda düzenlenen partisinin 7’nci Olağan İl Kongresi’nde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u hedef alarak yaptığı konuşmada özetle;

 “… Bu Macron denilen zatın Müslümanlarla derdi nedir? Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var”

  Almanya’da bir camiye polislerle yapılan baskının izahı olamaz. Bunun adı İslam düşmanlığıdır. Avrupa’daki her İslam düşmanlığının aynı zamanda Türk düşmanlığı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Avrupa faşizmi yeni bir safhaya geçmiştir. [95] Demiştir.

  Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise yaptığı açıklamada; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “öncelikle akli noktadan kontrol” sözlerinin kabul edilemez olduğunu ifade etmiştir.

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasındaki gerilimde, Avrupa birliği (AB) ülkeleri Paris’e tam destek verdi. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in sözcüsü, Erdoğan’ın sözlerini “İftira” olarak değerlendirdi. Hollanda Başbakanı Mark Rutte ise ülkesinin ifade özgürlüğü ve İslamcı aşırı uçlar ile mücadelede Makron ile dayanışma içinde olduğunu söylediAvusturya Başbakanı Sebastian Kurz; “Bu hakaretler, Türkiye’nin AB ve ortak dünyalarımızdan giderek uzaklaştığını gösteriyor. Fransa’ya tam destek ve dayanışma.” ifadesini kullanmıştır. İtalya Başbakanı Giseppe Conte de Erdoğan’ın sözlerinin kabul edilemez olduğunu belirtmiştir. [96]  

 Faşizm sizin kitabınızda var

  AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’nin Malatya İl Kongresinde yaptığı konuşmada özetle; (25 Ekim 2020)

  “…Şu an Fransa’nın başındaki zat (Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u kastettiği anlaşılmakta)  şaşırmış yatıp kalkıp Erdoğan’la uğraşıyor. Sen önce kendine bak. Bir de Hollanda ‘da bir milletvekili müsveddesi var. O da kalmış bizimle ilgili bir şeyler yazıyor. Bir defa haddini bil. Kiminle yol yürüdüğünü hiç hesap ettin mi? Faşizm bizim kitabımızda yok. Faşizm sizin kitabınızda var. Faşizmi Almanya’da yaşadık, İtalya’da yaşadık, Nazizm’i yaşadık.  Bizim kitabımızda sosyal adalet var.

  Bazı Amerikalılar çıkıyor, İlham (Aliyev) kardeşimi arıyor, diyor ki; ‘Biz sizin yanınızda kimin yer aldığını biliyoruz, Erdoğan var,  Türkiye var. Biz Türkiye’ye de yeri gelirse yaptırım uygularız.’ Sen kiminle dans ettiğinin farkında değilsin. Yaptırımın neyse geç kalma yap. Biz sizden F-35 için adım attık, para ödedik, vermediniz. Bizi tehdit ettiniz. Biz kabile devleti değiliz. Türkiye’yiz.  Suriye’de 4 milyon civarında insanın hepsine sahip çıktık. Şimdi bir de orada briket evler yapıyoruz. İdlib’de evsiz kalan kardeşlerimizi oraya yerleştirmenin gayreti içindeyiz. Biz batıdan teşekkür beklerken sınırlarımızın dibinde terör koridoru oluşturma gayretiyle karşılaştık.” [97] Demiştir.    

 

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

 Fransız mallarını almayın

  AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 26 Ekim 2020 günü yaptığı konuşmada özetle;

  “… Nasıl ki Fransa’da ‘Türk markalı mal satın almayın’ (kim ne zaman demiş ?)  deniliyorsa, ben de buradan milletime sesleniyorum, sakın Fransız marklara asla iltifat etmeyin, bunları satın alamayın. Gün geçmiyor ki Peygamber Efendimizi, mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’i hedef alan bir edepsizlikle, bir alçaklıkla muhatap olmayalım. Fransa’nın akli kontrole muhtaç olan liderinin (Fransa Cumhurbaşkanı Macron olduğu anlaşılmaktadır) teşvikiyle bu saldırılar yapılmaya başlandı.” Demiştir…

  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransız mallarına boykot çağrına ise; (27 Ekim 2020)

  “… Vatandaşta Fransız malı alacak hal mi kaldı? Saray sosyetesi uygular. Fransız uçakları var, satsın. Emine Hanım’ın 50 bin Euroluk çantası var, sarayın bahçesinde yaksın.”  [98] Diye değerlendirmiştir.

 Macron Fransa’nın başına beladır

  AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cuma namazını kıldığı Ayasofya Camii’nin çıkışında, Fransa’nın “Dağlık Karabağ” kararı ile ilgili olarak gazetecilerin sorularına karşılık Fransa Cumhurbaşkanı Macron hakkında yaptığı konuşmada (4 Aralık 2020);

  “…Çok istiyorlarsa Marsilya’yı Ermenilere versinler.  Macron Fransa’nın başına beladır. Macron ile Fransa çok çok tehlikeli bir dönem yaşıyor. Temenni ederim ki Fransa bir an önce Macron’dan kurtulsun. Aksi takdirde sarı yeleklilerden kurtulamayacak. Sarı yelekliler daha sonra kırmızı yeleklilere dönüşebilir.” [99] Demiştir.    

  Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yukarıdaki açıklamalarına karşılık (5 Aralık 2020);

  “… Ben saygıya inanıyorum. Siyasi liderler arasında hakaret iyi bir yöntem değildir.” [100] Demiştir.

 Nazi’nin zincir halkalarısınız

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde Mevlit-i Nebi Haftası Açılış Programı’nda, Almanya’daki cami baskını ile ilgili yaptığı konuşmada; (27 Ekim 2020)

  “… Buradan Merkel’e (Almanya Başbakanı) sesleniyorum, hani sizde din özgürlüğü vardı? Bir sabah namazında yüzü aşkın polis camiye saldırıyorlar. Siz gerçek manada faşistsiniz, Nazi’nin zincir halkalarısınız.” [101] Diye konuşmuştur.

 Siz katilsiniz katil!

AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, 28 Ekim 2020 tarihinde partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada;

“… Şimdi buradan Batı’ya sesleniyorum. Ya siz değil misiniz Ruanda’da (Afrika Kıtası’nın orta bölümünün doğu kısmanda) yüzbinlerce insanı katleden? Siz değil misiniz milyonlarca Cezayirliyi katleden. Afrika’nın her ülkesine sadece elmas, fosfat, altın var diye giren. Siz katilsiniz katil! Bugün hala aynı şeylerin arayışı içindesiniz. Bunlar Haçlı seferini yeniden başlatmak istiyorlar.” [102] Demiştir.   

 Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyoruz

  AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 21 Kasım 2020 günü partisinin Kütahya, Afyonkarahisar, Batman ve Siirt kongrelerine İstanbul’daki Vahdettin Köşkü’nden video konferans yöntemiyle yaptığı konuşmada özetle;

  “… Avrupa Birliği’nden bize verdiği sözleri tutmasını, ayrımcılık yapmamasını, en azından ülkemize yönelik aleni düşmanlıklara alet olmamasını bekliyoruz. Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.

  Amerika ile uzun ve yakın müttefiklik ilişkilerimizi bölgesel ve küresel tüm meselelerin çözümünde aktif olarak kullanmak arzusundayız. Hiç kimsenin Türkiye’yi, tecrit etmeye, tehdit etmeye hakkı yoktur.” [103] Demiştir.

  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin büyükelçileri ile 12 Ocak 2021 tarihinde Çankaya Köşk’ünde yaptığı toplantıda da;

  “…Millet olarak geleceği Avrupa ile beraber görüyoruz. AB üyelik sürecindeki onca haksızlığa rağmen üyelik hedefimizden vazgeçmedik. AB ile ilişkilerimizi yeniden rayına oturtmak için hazırız.” [104] Demiştir.   

  Sonuç olarak

  TÜİK’in rakamlarına göre 2019 yılında Fransa’ya 7 milyar 900 milyon dolarlık mal satmışız. Buna mukabil Fransa’da 6 milyar 700 milyon dolarlık mal almışız. Buna göre Fransa ile ticaretten 1 milyar 200 milyon dolar kar etmişiz. Buna rağmen ortada çok önemli bir sebep yokken Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a, “zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyaç var” demek suretiyle Türkiye’nin ekonomisini etkileyecek şekilde Fransa ile ilişkilerin gerginleşmesi, Fransız mallarının boykot edilmesi istenir mi? veya göze alınır mı? Macron’u, Cumhurbaşkanlığına getiren Fransız parlamentosu ve vatandaşlarını, bu tabir üzmez mi? Aynı ifadeyi Macron kullansa Türk vatandaşı olarak bizler üzülmez miyiz?  Türkiye’de Renault Otomobil Fabrikası gibi Fransız yatırımlarını unutmuş olabilir mi?

 Bilhassa bu son dönemlerde, başta Sudi Arabistan olmak üzere (Katar hariç) bütün Arap ülkeleri Türk mallarına boykot etmişlerken bir Avrupa devleti olan Fransa ve diğer bazı Avrupa Devletleri ile kötü olmak özellikle bu salgın dönemde yanlış bir dış politika değil mi?

  Sayın AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Makron ve diğer bazı yabancı devlet yetkilileri için yukarıda sarf ettiği ifadeler etik olabilir mi? Siyaset adabına ve diplomatik tahammüllere uygun mu? Dış politikada geçerli mi?  “Avrupa faşizmi yeni bir safhaya geçmiştir.”, “Siz gerçek manada faşistsiniz, Nazi’nin zincir halkalarısınız” Demekle Fransa, Almanya ve diğer bazı Avrupa devletlerini de karşımıza almaya değer mi?

  Kutsal Din değerlerimizin yukarıdaki Avrupa ülkelerinde aşağılanması söz konusu ise bunun diplomatik yollarla ve uluslararası yargı yolu ile çözümü mümkün değil mi? Acaba Sn. Erdoğan, yukardaki söylemleriyle ilgili olarak kutsal dinimizi siyasete alet ederek İç politikada taraftarlarına Türkiye’de ve Avrupa’da ne kadar Müslüman ve güçlü olduğumuzu kanıtlamaya mı çalışmaktadır? Ya da çok zor durumda olan ekonomimizi perdelemek ve gündemi değiştirmek midir? Türk Dışişleri Bakanlık yetkilileri ile bu konularda yapılacak açıklamalarda gerekli koordine yapılmakta mıdır?

  İslam düşmanlığına karşı sadece AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan karşı duracak. Sudi Arabistan, Kuveyt ve Katar gibi zengin Müslüman Arap ülkeleri niçin gerekli tepkiyi göstermiyorlar? 

  Tevfik Rüştü Aras, Fatih Rüştü Zorlu, İhsan Sabri Çağlayan, Turan Güneş gibi yetişmiş,  Türk Dışişleri Bakanlarımızın olmayışı, tek adam üzerine kurulmuş Başkanlık Sistemi, ülkemizi dışarıya karşı yeterli düzeyde temsil edemediği düşünülmektedir. 

  AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “ABD ile yakın müttefik ilişkilerimizi bölgesel meselelerinin çözümünde kullanmak arzusundayız. Kendimizi başka yerde değil Avrupa’da görüyoruz.” Şeklindeki açıklamaları, yukarıdaki dış siyasetteki açıklamalarıyla bağdaşmadığı anlaşılmaktadır.

  AKP Genel Başkanı Sn. Erdoğan’ın şahsi çıkışı olarak düşünülen yukarıdaki bu açıklamalarının, Türk ekonomisine, Türk halkına ve Türkiye’nin yurt dışındaki saygınlığına zarar verdiği değerlendirilmektedir.

 AİHM’DEN TÜRKİYE’YE TAZMİNAT DAVASI

   Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Cumhuriyet Gazetesinin eski yöneticilerinin yaptığı şikâyet başvurusunda Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetti. Euronews’te yer alan habere göre, başvuruyu 4 yıl sonra karara bağlayan AİHM, Türkiye’nin özgürlük ve güvenlik hakkı ile ilgili 5. maddesinin birinci fıkrası ve ifade özgürlüğü ile ilgili 10. Maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. (10 Kasım 2020)

  AİHM’nin kararında şu ifadeler kullanıldı:

  Başvuru sahiplerinin, gazeteci olarak doğrudan meslekleriyle ilişkilendirilen ve ağır ceza getiren suçlar nedeniyle ceza yargılaması bağlamında tutuklu yargılanmaları, fiili ve etkili bir icbar teşkil etmekle birlikte bu kişilerin ifade özgürlüğü haklarının kullanımına "müdahale" oluşturmuştur.

AİHM aralarında gazetenin o dönemdeki Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ve Akın Atalay ile karikatürist Musa Kart da olmak üzere toplam 8 kişiye 16’şar bin Euro para cezası ödenmesini kararlaştırdı. AİHM gerekçeli kararında Cumhuriyet Gazetesi eski çalışanlarının gözaltına alınmaları ve mahkeme öncesi tutukluluk hallerinin mantıklı gerekçelere dayanmadığı, “terör örgütü propagandası” yaptıklarına dair bir ipucu bulunmadığını görüşüne vardı.

   31 Ekim 2016 günü Cumhuriyet Gazetesi yöneticisi ve yazarları, “FETÖ ve PKK’ye üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” İddiasıyla gözaltına alınarak tutuklanmış ve cezaevine konmuştu.[105]  

  2008 yılında, Prof. Dr. Baskın Oran ile Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM)  yaptığı başvuruyu inceleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçları, Türkiye’yi “ifade özgürlüğünü ihlal etmek” suçundan tazminata mahkûm etmişti. [106]

  Sonuç olarak

  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM), verdiği karar dikkate alındığında, Anayasa’nın aksine, Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün olmadığını, fikirlerin ve görüşlerin serbestçe tartışılmadığı, bir kısım yargı mensubunun yasalara göre tarafsız davranmadığı, adil yargılama yapmadığı, siyasetin etkisinde kaldığı anlaşılmaktadır.    

 YARGIYA TALİMATI SİYASİ OTORİTE VE TEPESİNDEKİ KİŞİ VERİYOR. ORTADA ANAYASA MI KALDI?

  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 27 Kasım 2020 tarihinde FOX TV’de İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat programında yaptığı konuşmada özetle;

  “… Yargıya talimatı siyasi otorite ve tepesindeki kişi veriyor. Trump’ın ikinci twitinden sonra papazı (Papaz Brunson anlaşılmakta) bıraktılar. Hapisteyim berat ediyorum ama suçlama değiştirilerek hapse atılıyorum (Enis Berberoğlu ve Selahattin Demirtaş’ın kastedildiği anlaşılmakta.) nasıl oluyor? Kim talimat veriyor? Adaletsizlik ise bu ülkede adaletsizliğin şahı var.

   Siz 3,5 yıl iddianamesiz bir adamı içerde tutuyorsunuz. (Osman Kavala olduğu anlaşılmakta) Bu adaletsizlik değil mi? Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa, biz şeytan değiliz onlar şeytan. Kavala, Demirtaş gibi çok var haksız yere yatan. Ortada anayasa mı kaldı? ‘Yargı bağımsız’ diyor. Yargı diye bir şey yok. Yargıda çürüme var. TBMM’nin iradesi ipotek altında. Bir AKP’li kalsın konuşsun. Bülent Arınç konuştu. Hain ilan ediyorsunuz. Zindaşti’yi kim bıraktı? Dünyanın en önemli uyuşturucu kaçakçısı.  Cumhurbaşkanlığı’ndan hâkimi arıyorlar, hâkim söyledi bunu.” [107] Demiştir. 

   Sonuç olarak

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ile AKP Hükümetinin Adalet Bakanı veya yetkilisi bu konuda müspet veya menfi herhangi bir açıklama yaptı mı? Suskun kaldıklarına göre CHP Genel Bakanının yukarıdaki suçlamaların doğru olduğu anlaşılmaktadır.

 TÜRKİYE’DE ANAYASA’YI TANIMAYAN HÂKİMLER VAR

  Anayasa Mahkemesinin CHP’li Enis Berberoğlu hakkında verdiği “hak ihlali” kararının, 14. Ağır Ceza Mahkemesince tanınmaması üzerine, Anayasa Mahkemesi’nin önceki başkanlarından Yekta Güngör Özden yaptığı açıklamada; (16 Ekim 2020)

  “…Yargıçların siyasal iktidara güvenerek böyle karalar aldığı kanaatindeyim. Yerel mahkemenin çabası hukuk dışı bir direnmedir ve hukuk kurallarının tümüne aykırıdır. Eski bir hukukçu olarak derin bir üzüntü duyuyorum.”…

  TBMM eski Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk ise bu konuda;

  “… Yargıçların göze girmek için yarıştığı bir dönemde Türkiye adına üzülüyorum. Ne yazık kişi, Kenan Evren’in darbe döneminden farksız bir dönem yaşıyoruz.” [108] Demişlerdir.

  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise partisinin grup toplantısında, Anayasa Mahkemesinin Kararının (AYM) tanınmayan Hâkim Akın Gürlek’le ilgili olarak yaptığı açıklamada özetle (20 Ekim 2020);

  “…14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Akın Gürlek, yeni Zekeriya Öz’ümüz. Adaleti katleden adamın adı Akın Gürlek’tir. Yeni Zekeriya Öz’dür. 10 yaşında çocuğa Erzurum’da tecavüz edilirken oradaydı. Bundan adalet beklenemez. ’Hukukun üstünlüğünü, Anayasa Mahkemesi Kararını tanımam’ diyor. ‘sarayın lafına bakarım. Beni bağlayan tek otorite saraydır’ diyor. [109] Demiştir. 

  CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel de hâkim Akın Gürlek ile ilgili olarak mecliste yaptığı konuşmasında;

  “… Bu beyefendiyi seyyar giyotin olarak mahkeme mahkeme gezdiriyorsunuz! Bu kişi hukukla bağını koparmış, birinin talimatları için tekerlekli giyotin olmuş!” [110] Demiştir.

  CHP Mersin Milletvekili ve Adalet Komisyonu üyesi Alpay Antmen, TBMM’de Adalet Bakanlığı’nın bütçesi görüşmeleri sırasında yaptığı açıklamada (9 Aralık 2020);

   “… Yargı AKP tarafından saraya bağlandı. Bazı başsavcılar, adalet isteyenlere oldu baş-savmacı, iktidarın çuvalladığı işlerde ise baş-sıvamacı! Hâkimler deseniz, bazıları sadece iktidarın ne istediklerine hâkimler!

  Milletvekili olarak bu elimde tuttuğum Anayasa’yı ‘tanımıyorum’ diyebilir miyim? Aynı Anayasa’ya bağlılık yemini eden hâkim Akın Gürlek,[111] Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu kararını tanımıyor ve görevine devam ediyor. Sizden tek ses yok! Utanmıyor musunuz?  

  Akın Gürlek, yeni Zekeriya Öz olmak istiyor. FETÖ’nün sözünden çıkmayan Zekeriya Öz’e zırhlı arabasını veren Cumhurbaşkanı, kendi sözünden çıkmayan yeni Zekeriya Öz olan Akın Gürlek’e de zırhlı uçak verir herhalde. Nasıl olsa sarayda uçak çok.”  [112] Demiştir…

                               

Adalet Komisyonu üyesi Alpay Antmen,                                Hâkim Akın Gürlek

  Sonuç olarak

  CHP Milletvekili Alpay Antmen’in, TBMM’deki yukarıdaki açıklamalarıyla; yargının bir kısmının Saray’ın talimatlarına göre hareket ettiği, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymadıkları, AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın, Adalet Bakanlığının, Hâkim ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) bu adaletsizliğe ve hukuksuzluğa karşı sessiz kalmakla bazı hâkim ve savcılara cesaret verdiği anlaşılmaktadır.

  Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyulmaması, yargının bağımsız ve tarafsız hareket etmemesi sonucunda, yargıya olan güvensizliğin artacağı, yurt içinde ve yurt dışında Türkiye’nin itibar kaybedeceği değerlendirilmektedir.   

 AKP’Lİ CUMHURBAŞKANI SN. ERDOĞAN’IN ANAYASA MAHKEMESİ (AYM) İLE AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ (AİHM) HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARI

Avrupa insan hakları mahkemesi (AİHM) kararı siyasidir, İkiyüzlülüktür.

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan AKP Grubu’nda, 17 yargıçlı AİHM’nin HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verdiği “Derhal serbest bırakılsın” kararı ile ilgili olarak yaptığı konuşmada (23 Aralık 2020) özetle;

 “… AİHM bizim mahkemelerimizin yerine geçecek karar veremez. Mahkemelerimizce bu karar değerlendirilir. AİHM kararı, iç hukuk yolları tükenmeden almıştır. Tamamıyla bu adımlar siyasidir. Bunun da gereğini ve gerekçesini biliyoruz. Bu karar çifte standarttır, ikiyüzlülüktür. Bu karar bizi bağlamaz.

  Kobani’nin katili budur (Selahattin Demirtaş’ı kastettiği anlaşılmakta), Diyarbakır’da 53 gencimizin katili budur. Ey AİHM, sen anlamasan da biz anlatmaya devam edeceğiz. İstisnasını bir kenara bıraksak bile, Selahattin Demirtaş’la ilgili hüküm, aynı mahkemenin mesela İspanya’daki Batasuna Partisi kararındaki gerekçelerle açıkça çelişmektedir.  [113] Demiştir. 

Eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, AİHM’nin Selahattin Demirtaş’ın derhal tahliye edilmesi yönündeki kararı için “Bizi bağlamaz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suç işlediğini söyleyerek bu konuda yaptığı açıklamada özetle (26 Aralık 2020);

   “… Erdoğan’ın bu sözü ile ‘Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni hukuk devleti saymıyoruz. Hukuk tanımayınca AİHM kararını da tanımamış oluyoruz. Siz AİHM kararını tanımıyorsanız, Avrupa Birliği AB sürecine heyecanla bakamazsınız, AB sürecine girmek için sıcak mesajlar veremezsiniz. O tür mesajlar verip ama oradan gelen karaları uygulamazsanız hiç inandırıcı olmazsınız.’

 AİHM’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ayrı ayrı maddelerine ve ek protokole ayrı ayrı vurgu yaparak bir ihlal vermiştir. Türkiye buna uymak zorundadır. Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biridir. Aynı zamanda AİHM’nin imzacıları arasındadır.

  Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde yer alan ‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir.’ Maddesini, doğrudan Sayın Erdoğan yazdı, altında onun imzası var. Siz bu imzayı Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği (AB) nezdinde meşruiyet kazanabilmek için attınız. Ama buna asla inanmadınız. ‘Kararı takmıyorum’ diyorsunuz. Erdoğan milletvekili yemininde ant içerken, ‘Anayasaya sadık kalacağım’ diye ant içiyor. Bu nedenlerle Anayasal suç işliyor.

  Erdoğan bu şekilde Anayasa’nın 138’inci maddesini çiğniyor. Türkiye’de bu kararın muhatabı Türkiye’yi AİHM’den temsil eden Adalet Bakanlığıdır. Siz neden karışıyorsunuz? Böylece Anayasanın 138’inci maddesine aykırı bir biçimde talimat vermiş oluyorlar.”  [114] Demiştir.

   AİHM’nin HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verdiği “Derhal serbest bırakılsın” kararı ile ilgili olarak AİHM eski yargıcı Rıza Türmen yaptığı açıklamada; (28 Aralık 2020)

  “…Türkiye’nin AİHM karalarını uygulamalı. Çünkü Türkiye demokrasiye sahip olduğu için taraf oldu. AİHM ile Türk yasaları arasında bir çelişki olduğunda ‘AİHM’nin kararı esas alınır’ diye Anayasa’da madde (90) vardır.  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türk hukuk sisteminin bir parçası olduğu için kararları uygulaması gerekmektedir. Yani siz çıkıp, ‘Ben milli mahkemenin kararını uygulamayacağım’ diyemezsiniz. Anayasa’nın 90 Maddesi’ne göre de bu kararı veremezsiniz. Eğer uygulanmayacağına dair karar çıkarsa yaptırımlar, üyeliğin askıya alınmasına kadar gidebilir.”  [115] Demiştir.  

  Sonuç olarak

   Biz Türkiye olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) imza atmış bir devletiz. “Kararları Tanımama” diye bir lüksümüz yoktur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46’ncı maddesi;

  “Yüksek sözleşmeci taraflar, taraf oldukları davalarda AİHM’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı kabul ve taahhüt ederler.” Hükmünü taşımaktadır. Bu gerçekler varken, AİHM’nin kararları “bizi bağlamaz” diyebilir miyiz? Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde bizim gibi imzası olan ülkelerin, Türkiye hakkında güven duymaları söz konusu olabilir mi? AİHM bizim yargı sistemimizin bir parçasıdır. AİHM yabancı bir mahkeme olarak görülebilir mi?

  Türkiye; gerek AİHS’ye taraf ve Avrupa Konseyi üyesi bir devlet olarak gerekse Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereği, diğer Avrupa devletleri gibi AİHM kararlarını tam olarak yerine getirmekle yükümlüdür.

  Yukarıda eski Baro Başkanı Turgut Kazan’ın açıklamaları dikkate alındığında;  AİHM’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS)  göre Selahattin Demirtaş hakkındaki “derhal serbest bırakılsın” kararının Türkiye için bağlayıcı olduğu, AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın bu konuda itiraz etmesinin bir anlamının bulunmadığı ve suç oluşturduğu anlaşmaktadır.

   AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, 2002 yılında Yargıtay’ın “sicil kaydının silinmesini” reddetmesi üzerine AİHM’ne gitmişti, [116]

  Ayrıca, terörist başı Abdullah Öcalan’ın terörist kardeşi Osman Öcalan’ın son 23 Haziran 2019 yerel seçimlerinden önce AKP’ye İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için destek olmak amacıyla devlet kanalı TRT’de konuşma yaptırılması ve AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın, “Doğrusu ben Osman Öcalan’ın kırmızı bültenle arandığını bilmiyorum.” Demiştir.   

   Bir öğretim üyesi tarafından Abdullah Öcalan’dan getirilen mektubun, basın mensupları ile paylaşılması ve Devlet yetkilileriyle PKK temsilcileri arasında Norveç’in başkenti Oslo’da 2012 tarihinde ileri sürülen görüşmelerinin yapılması, ancak mahiyetinin kamuoyuna açıklanmamıştır.

   28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe Sarayında,  AK Parti Grup Başkanvekili olan Mahir Ünal, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP’den Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken’in de hazır bulunduğu “Dolmabahçe mutabakatı” olarak geçen toplantıda, PKK’nın silah bırakması konusunda bir sonuç alınmadığı, hangi tavizlerin verildiği de bilinmemektedir.

  AKP’Lİ Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan daha sonra yaptığı açıklamada ise;

  “…Ben oradaki toplantıyı doğru bulmuyorum. Çünkü bu toplantıda hükümetin başbakan yardımcısıyla şu anda parlamento içinde olan bir grubun yan yan fotoğraf vermesini doğru bulmuyorum.” [117] Demiştir.

 ELVEDA ANAYASA MAHKEMESİ

   Anayasa Hukuku Profesörü Prof. Dr. Kemal Gözler’in, “Elveda Anayasa: İrfan Fidan Olayı” başlıklı makalesinde özetle;

   “… Anayasa Mahkemesi üyeliği için aday belirleme seçimlerine, sadece 20 günlük bir üyenin (İrfan Fidan) katılması ve Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi ve bu seçimlerde Yargıtay’da yıllarca çalışmış adayları geçerek en çok oy alması ülkenin en kıdemli hâkimlerinden oluşan Yargıtay tarihinde görülmemiş bir şeydir. Anayasa Mahkemesine seçilen üyelerin Yargıtay’daki görev süresi ortalama 9 yıldır.

  Son 5 -6 yıldır İstanbul’da görülen önemli siyasi davaların pek çoğunun bir yerinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Sayın İrfan Fidan’ın imzası vardır. Bu davaların neredeyse hepsi, siyasi yönleri ağır basan, kamuoyunu ikiye bölmüş, kamuoyunda büyük tartışma yaratmış önemli davalardır. Vatandaşların, böyle yıpratıcı bir süreçten geçmiş bir savcının, bağımsızlık ve tarafsızlık bakımından ideal Anayasa Mahkemesi üyesi olabileceğinden şüphe etmesi tamamıyla normaldir. Pek çok kişi, Sayın İrfan Fidan’ın Anayasa Mahkemesine üye seçilmesinin Anayasa mahkemesinin ‘bağımsızlığı ve tarafsızlığı için ciddi bir tehlike’ olduğunu düşünmektedir.

  Artık istisnaen de olsa Anayasa Mahkemesinde, bir oy farkla veya Başkanın oyunun ağır basmasıyla verilmiş olsa da, özgürlükçü kararlar göremeyeceğiz. İrfan Fidan’ın Anayasa Mahkemesine üye olarak seçilmesi olayı, Anayasamızın 146’ncı maddesinin öngördüğü sistemin özü itibariyle çökmesine yol açan bir olaydır.

  Kanımca Anayasamızın 146’cı maddesinde öngörülen sistemin amacına aykırı bir şekilde işlemesinin sorumluluğu bütünüyle Yargıtay Genel Kurulunun saygıdeğer üyelerine aittir. Zira bu saygıdeğer üyeler, Sayın İrfan Fidan’a oy vermeseydi, bugün bu sorunu tartışır olmayacaktık.

  Hâlihazırda Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 8’i, yani çoğunluğu hukuk fakültesi mezunu değildir. Sonuçta üyelerinin çoğunluğu hukukçu olmayan bir mahkeme ortaya çıkmıştır! Böyle bir mahkeme tarafından yargılanmayı kim ister? Yarısından fazlası hekim olmayan bir ameliyat ekibi tarafından ameliyat edilmeyi kim ister?

  Artık Anayasa Mahkemesi’nin kendisinden beklenen fonksiyonu ifa edemeyeceği tahmin edilebilir. Siyasi iktidarı sınırlandıramayan ve vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini koruyamayan bir Anayasa Mahkemesi’nin ülkemize sağlayacağı bir yaya yoktur. Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi’nin fiilen bittiği söylenebilir. [118]

Prof. Dr. Kemal Gözler

   Sonuç olarak

  Ülkemizin en üst mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi, Sn. Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler’in yukarıda ifade ettiği hususlar göz önüne alındığında bu ülkenin sade bir vatandaşı olarak kime güveneceğiz?  Devletin en büyük güvencesi ve geleceği olan Anayasa Mahkemesinin bu durumu gelmesi, bazı yargı mensuplarının siyasetçinin talimatı ile hareket etmesi, mağduriyetlere, yargıya olan güvene, yurt içinde yurt dışında Türkiye’nin itibarını sarsmaz mı?

 YUNANİSTAN’NIN EGE’DE ADALARIMIZI İŞGALİ VE TÜRKİYE’Yİ TAHRİK VE TEHDİTLERİ İLE GEÇMİŞTEKİ KARDAK KRİZİ

Yunanistan Cumhurbaşkanı’nın tahriki

  Yunanistan, Ege Adaları üzerinden yeni bir tahrik operasyonuna girişti. Yunanistan’ın ilk kadın Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropulu, helikopterle gelip Aydın ilimize bağlı 16 yıldır Yunanistan işgali altında bulunan Türk toprağı olan Eşek Adası’nı ziyaret etti. (29 Haziran 2020) [119]

 

Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropulu’nun Eşek Adasını ziyareti

 Yunanistan, Ege’deki 19. adamızı da işgal etti

  Yunanistan Ege’deki tahriklerine bir yenisini daha ekledi. Ege Denizi’ni bir Yunan gölüne dönüştürmek isteyen Yunanistan, Türkiye’ye ait olan Küçük Çuha Adası’nı işgal etti.[120]

 

Türkiye’ye ait olan Küçük Çuha Adası’nda Yunan ve AB bayrağı dalgalanıyor

  Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım, Girit Adası’nın kuzeybatısında bulunan Küçük Çuha Adası’nın Yunanistan tarafından işgal edilmesiyle ilgili olarak yaptığı açıklamada özetle; (9 Aralık 2020)

  “… Yunanistan yine hiçbir engelle karşılaşmadan Küçük Çuha Adası’nı da işgal etti. Osmanlı Devleti döneminden bugüne kadar Türk egemenliğinde olan adada Yunan ve Avrupa Birliği (AB) bayrakları dalgalanıyor. AB’de işgale ortak olmuş. Küçük Çuha Adası, İstanbul’daki Büyükada veya Meis Adası’nın 4 misli büyüklüğünde. Yunan Deniz Ticaret Filosu’ndaki gemiler, işgal edilen adaya, Mora Yarımadası ve Girit Adasından turist taşımakta. Adaya inşa edilen limanı Yunan şirketleri işletmektedir.  Ayrıca buraya bir otel de yapıldı. Adanın Belediye Başkanı Yunan vatandaşı. Kanuna göre belediye başkanının Türk vatandaşı olması gerekir. Ancak, T.C. İçişleri Bakanlığı, Yunan vatandaşı Belediye Başkanı Andreas Çarçalakis’i görevden almadı. Yerine kayyum atamadı.

  Küçük Çuha Adası’nın işgal edilmesiyle, Adalar Denizi’nden Akdeniz’e geçişi sağlayan Kitira Geçidi de tamamen Yunanistan’ın egemenliğine girdi. Şu anda 19 Türk Adası ve 2 Türk Kayalığı Yunan işgali altındadır. Adalar Denizi, Yunan Gölü’ne dönüştü. Türkiye, Anadolu kıyılarına hapsedildi.” [121] Demiştir.   

           

Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım

  Girit Adası, Venedik ile yapılan 24 yıllık zorlu bir savaştan sonra Sultan IV. Mehmet döneminde, 1669 yılında fethedildi. Girit Adası ile birlikte adanın etrafında bulunan Küçük Çuha ve Gavdos Adası dâhil toplam 14 ada ile adacık ve kayalıklar da Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girdi. [122]

 

  Sonuç olarak

  Sn. Emekli Albay Ümit Yalım’ın Ege Adaları ve Küçük Çuha Adası ile ilgili olarak yukarıdaki açıklamalarına AKP Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı’nın veya yetkilisinin bir cevap vermesi gerekmez mi? Şu ana kadar Küçük Çuha Adası ile ilgili AKP Hükümetinden herhangi cevap gelmediğine göre adanın Yunanlılar tarafından işgal edildiği doğrulanmaktadır. Bu ada bizim mi değil mi? bunun açıklığa kavuşturulması gerekmez mi? Bu konuda AKP Hükümeti Yunanistan’a herhangi bir itirazda bulundu mu? Türk vatandaşı olarak bunu bilmek mecburiyetinde değil miyiz? Bu hayati öneme sahip Türk adalarına, Türk topraklarına kim sahip çıkacak?

 Yunanistan’ın tehdit ve tahrikleri

   Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelttiği yaptırım tehdidinden güç alan Yunanistan, Ege geriliminde yapıcı adımlar atmak yerine tahriklerini sürdürüyor. Son olarak Yunan Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos, 1923 Lozan Anlaşmasına göre gayri askeri statüsü ihlal edilerek Yunan askerleri yerleştirilen Limni Adası’ndaki birlikleri ziyaret etti. Bu ziyarete Yunan Genelkurmay Başkanı Konstantinos Floros da eşlik etti.  Floros, Türkiye’ye yakın adalara daha fazla asker ve silah konuşlandırılacağını söyledi.[123]

  Yunanistan Ege’de tahrik ve işgale devam ediyor

  Sırtını ABD’ye ve Avrupa’ya dayayan Yunanistan, Lozan Antlaşmasını çiğneyerek Ege’deki adalarına yıllarca asker ve silah yığdı. 19 adamızı da işgal etti. Yunan Genelkurmay Başkanı Floros ve Savunma Bakan Yardımcısı Stefanis, Bodrum ve Didim’in burnunun dibindeki işgal edilen adalara gidip askerleri denetledi.[124] (2 Ocak 2021)

  

  Ege Denizi’nde 19 ada ve bir Türk kayalığını, 2004 yılından bu yana işgal eden Yunanistan, bu defa Yunanistan Başbakanı Mitsotakis,  bakanlarıyla beraber, askeri helikopterle, 6 Şubat 2021 günü sabahı Aydın’ın Kuşadası İlçesi’ne 10-12 mil uzaklıkta bulunan Yunan işgali altındaki Hurşit (Thimena), Fornoz (Fourni) ve İkerya adalarını ziyaret etti. Mitsotakis, askerlerin de katıldığı törenle karşılandı. Üç adadaki askeri birlikleri ziyaret etti. [125] (6 Şubat 2021)

          

Mitsotakis’in Yunan işgali altıdaki adalarımızı ziyareti

 Yunanistan, Türkiye’nin zayıf anında Batı Anadolu’yu ele geçirmenin peşindeler

 Yunanistan, 1923 Lozan ve 1947 Paris antlaşmaları gereği “Gayri askeri statüde ve silahsız olması” koşuluyla devredilen adaları, adım adım askerlerini yerleştirdi ve silahlandırdı.

  Deniz Kuvvetleri Komutanlığı eski Kurmay Başkanı emekli Tümamiral Cihat Yaycı bu konuda Sözcü Yazarı Saygı Öztürk’e yaptığı açıklamada özetle;

  “… Bu adaların silahlandırılması ve askerleştirilmesinin tek amacı vardır, Türkiye’yi tehdittir. Yani, Türkiye’nin zayıf bir anında, dibimizdeki, taş atım mesafesindeki bu adalardan Türkiye’ye taarruz etmek, 1922’de Atatürk’ün sayesinde başaramadıkları Megali İdea (Büyük ideal)  çerçevesinde Batı Anadolu’yu ele geçirmektir.

  Yunanistan, 23 adanın tamamında bu statüyü bozdu. Türkiye hiçbir zaman bu adalara yönelik bir tehditte, taarruzda, ele geçirme faaliyetlerinde bulunmamıştır. Türkiye, Yunanistan’ın bu hukuk tanımazlığını, saldırganlığını, düşmanlığını, uluslararası kamuoyuna çok ciddi bir kamu diplomasisi yoluyla belgeleriyle anlatması gerekir.

  Son olarak Yunanistan Cumhurbaşkanı ile Yunanistan Genelkurmay Başkanı eş zamanlı olarak gayri askeri statü kapsamındaki Limni, Meis, İpsara ve Rodos,  EGAYDAAK (Egemenliği Antlaşmalarla Devredilmemiş Ada, Adacıklar ve Kayalıklar) kapsamında ki Gavdos (Girit Adası’nın güney batısında) Kelemez, Karaada, Fener Adası, Ardıççık, Bulamaç ve Eşek Adaları’ndaki askeri birlikleri denetlemiştir.

  Yunanistan’ın yaptıkları BM (Birleşmiş milletler)  Şartı’nın yanı sıra Lozan ve Paris Barış Antlaşmalarının da açık bir ihlalidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu adaların askerlerden ve silahtan arındırmasını talep etmeli, her türlü hukuki-diplomatik girişimlerde zaman geçirmeden bulunmalıdır. ” [126]  (3 Ocak 2021) Demiştir.

Ege Adaları haritası

 Geçmişteki Kardak Krizi

  25 Aralık 1995 tarihinde Yunanistan ile Türkiye arasında Figen Akat isimli Türk bandralı kargo gemisinin, Ege Denizi’ndeki Bodrum’un 3,8 mil uzaklığındaki Kardak Kayalıkları’nda oturmasıyla sonucu iki ülkeyi karşı karşıya getiren Kardak krizi sırasında, Kardak Kayalıklarına Yunan bayrağı çekilmişti. Söz konusu kayalıkların kime ait olduğu belirlenmemişti. 27 Ocak 1996 günü Türk Gazeteciler helikopterle Kardak Kayalıklarına inerek Yunan bayrağını indirip kayalıklara Türk bayrağını diktiler. Bunun üzerine Yunanistan Ordusu kayalıklara asker çıkarıp kayalıkları denizden abluka altına aldı.

  29 Ocak 1996 gecesi Ankara’da dönemin Başbakanı Tansu Çiller, “O bayrak inecek, o asker gidecek” diyerek Batı Kardak Kayalıklarına asker çıkarılmasını istedi. İki Ülke savaşla burun buruna geldi.

  Türk Deniz Kuvvetlerine ait SAT Komandolarımız, tim komutanı Kurmay Albay Ali Türkşen’in komutasında verilen emirler doğrultusunda harekete geçerek botlarla Yunan gemilerinin arasından sızarak Batı Kardak Kayalıkları’na çıktı ve Kayalıkta çekili bulunan Yunan bayrağını indirip yerine Türk bayrağını diktiler. Sonuçta Amerika’nın girişimi ile Türk ve Yunan tarafı, askerlerini kayalıklardan çekip bayraklarını indirdi ve kriz sonlandırılmış oldu.[127]             

 

 Kardak kahramanları SAT Komandolarımız

  Eğer Türkiye bu kayalıkları Yunanistan’a bırakmayı kabul etseydi, Yunanlılar Ege Denizi üzerindeki diğer ada ve kaya parçaları üzerinde de hak iddia edebilirlerdi.

  Ne yazık ki, Kardak krizinde Tim Komutanı olan Emekli Kurmay Albay ve birçok kahraman subay ve astsubay, Balyoz davaları ile hapse atılmışlardı. Sonradan Balyoz ve Ergenekon davaları kumpas olduğu anlaşılmış ve bu kahramanlarda serbest kalmışlardı.

 Sonuç olarak

 1996 yılında Yunan -Türk Hükümetleri arasında yaşanan Kardak Krizinde, o dönemin Türk Hükümeti’nin ada ve kayalıklarına sahip çıkışı, buna karşı bu günkü AKP Hükümeti ve onun genel başkanı tarafından yukarıdaki Türk adalarının işgal edilmesi ve Yunan tahrik ve tehditleri karşısında suskun kalışı… Lozan Barış Anlaşması çerçevesinde, haklarımız gözetilerek yeterli tepki vermemesi, Türk devletinin itibarını, caydırıcılığını ve gücünü, hem yurt içinde hem de yurt dışında zafiyete uğratmakta olduğu değerlendirilmektedir.

 Yunanistan, Batı Trakya’da ‘azınlık’ sözünü yasakladı

  Nüfusun büyük çoğunluğu Türklerden oluşan Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde, 1923 Lozan Antlaşmasından beri  azınlık statüsünde olan 150 bine yakın Türklerin, bu stataüsü kaldırılmıştır. Okullardaki tabelalar da değiştirilmiştir. [128]

  Sözcü Gazetesi yazarı Saygı Öztürk’ün, Gazetesi’nin 8 Ocak 2021 tarihli nüshasındaki “Yunanistan, önce Türk’ü, sonra azınlığı sildi.” Başlıklı köşe yazısında özetle;

   “… Batı Trakya’daki nüfusun büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturması nedeniyle Batı Trakya Türkleri 1923-1924 Türkiye-Yunanistan Nüfus mübadelesinden muaf tutuldu. 1923 Lozan’daki görüşmelerde, Mesta Karasu Nehri ile Meriç Nehri arası “Batı Trakya” olarak kabul edildi.  Mesta ile Ustruma nehirleri arasında kalan Kavala, Drama, Serez bölgelerindeki Türkler mübadeleye tabi oldu ve Türkiye’ye gelmek zorunda kaldı.

  Batı Trakya’da Okulların tabelaları değiştiriliyor. Türkiye, ülkemizdeki azınlığın her türlü haklarını korurken, Lozan’dan itibaren azınlık statüsünde olan Türklerin, azınlık statüsü kaldırılıyor. Lozan ve Paris antlaşmalarıyla gayri askeri statüde olması koşuluyla Yunanistan’ın kullanımına verilen 23 ada, bu özelliğini kaybetmiş, Türkiye’ye karşı silahlandırılmış durumda. ‘Batı Trakya Türk azınlığı’ yerine ‘Yunan Müslümanları’ tabiri kullanılmaktadır.

  Deniz Kuvvetleri Komutanlığı eski Kurmay Başkanı emekli Tümamiral Cihat Yaycı bu konudaki gelişmelerle ilgili olarak;

  ‘Baskı politikaları sonucu çok acı ama 25-30 yıl sonra Yunanistan’da Türk kalmayacak. Aldıkları yeni kararlarla Batı Trakya’da bulunan Türk azınlığı yok sayılıyor. Türk ve Müslüman azınlık okulları vardı. Önce Türk’ü kaldırdılar. Yılın son haftasında da okullardaki –Azınlık- sözcülüğünü kaldırdılar. Lozan, ayaklar altına alınıyor. Lozan Antlaşması’yla hakları garantiye alınmış olan soydaşlarımızın Yunanlılar tarafından önce Türklükleri silindi, sonra azınlık oldular. Kala kala –Yunanlı Müslüman!- oldular. Yunanlıların bu hukuk tanımazlıklarını dünya duymalı.” Demiştir.  

 Sonuç olarak

 AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ile AKP Hükümeti, bilhassa Dışişleri Bakanlığı, Batı Trakyalı Türk ve Müslüman soydaşlarımızla ilgili olarak yukarıdaki açıklanan konularda gerekli tepkiyi verdiler mi?

 Yunan tahriki devam ediyor

  Yunanistan, Sofulu ve Dimetoka bölgelerinde, Türk -Yunan sınırındaki Meriç Nehri boyunca, sınırın sıfır noktasında,  26 – 27 Ocak 2021 tarihleri arasında, “kaçak geçişleri önleme” adı altında, 1400 asker, zırhlı araçlar, obüsler ve tanklarla yaptığı tatbikatta; aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi Türkiye’yi tahrik etmeye ve gözdağı vermeye çalışmaktadır. [129]

 

BU FAKİR KARDEŞİNİZ

   Sözcü Gazetesi’nin 16 Aralık 2020 tarihli nüshasında, gazetenin yazarı Yılmaz Özdil’in, “Yoksulluk sorun olmaktan çıktı.” Başlıklı köşe yazısında özetle;

    “… Asrın liderimiz çok mütevazı insandır. Bi lokma bi hırka çalışır. Kendisinden hep ‘bu fakir’ diye bahseder.

  Eminim hatırlarsınız, ABD’ye posta koyarken ne demişti mesela? ‘Karşınızda ne Osmanlı’nın hasta adamı, ne Cumhuriyet’in çömez devleti var, bu fakir görevde olduğu sürece bu böyle biline’ demişti. Tam o günlerde, 120 milyon dolara yeni uçak aldığı ortaya çıkmıştı. Değişik dizayn önerileri getirdiler, iç tasarımını ben yaptım demişti.

   Cumhurbaşkanı seçildikten sonra milletle dertleşti. ‘Ahhh benim kardeşlerim ahh, bu fakir kardeşiniz hiçbir zaman sultan olmanın gayreti içinde olmadı’ dedi.

   Bir milyar küsur dolar harcayıp, 1.150 küsur odalı saray yaptırdı. Buckingham Sarayı’nın dört misli, Beyaz Saray’ın altı misli, Kremlin Sarayı’nın sekiz misli, Elysee Sarayı’nın 25 misli büyüklüğündeydi. ‘İtibardan tasarruf olmaz’ dedi.

   Tek adam seçildikten sonra yine tevazu gösterdi, ‘asla kişisel ikbal peşinde değiliz, hamdolsun benim milletim bu fakiri bir faninin görebileceği tüm makamlara getirdi. Bir insan daha ne isteyebilir ki’ dedi.  Bizler de hakikaten daha ne isteyebilir acaba diye düşünüyorduk ki, Vahdettin Köşkü’nü, Dolmabahçe Sarayı’nı, Beylerbeyi Sarayı’nı, Huber Köşkü’nü, Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü’nü, Beykoz Kasrı’nı, Savarona’yı istedi, Abdülaziz’in altın varaklı padişah koltuğunu kullanmaya başladı. Marmaris’te 300 yazlık saray, Ahlat’a göl manzaralı saray yaptırmaya başladı.

  TRT’de programa katıldı, ne kadar mütevazı olduğunu anlattı. Fakirlerin evlerine giderek yer sofrasında iftar yaptığını söyledi…  Kendi sarayında, insana enerji vermesi için, chia tohumu eşliğinde ejder meyveli smoothie, starex meyvesi eşliğinde aloevera, pataşur içinde çerkez tavuğu, tartalet içinde humus, zencefilli somon suşi, susamlı levrek simidi ikram edildiği ortaya çıktı.

  Petrol zengini Katar şeyhinin, ‘bu fakir’e iki katlı, asansörlü, yedi yatak odalı, donanımsız hali bile 2,5 milyar lira değerinde olan, Boeing 747-8 model uçak hediye ettiği ortaya çıktı.  

  Aile bakanımız Zehranım, sanıyorum bu nedenle ‘yoksulluk Türkiye için sorun olmaktan çıktı.’ Dedi.

  Memlekette bir tek asrın liderimiz fakir’di. 2021 yılında sorgusuz sualsiz harcaması için 10 milyar lira bütçe ve örtülü ödenek ayrılınca, hamdolsun son fakir’in sorunu da çözüldü demek ki!şeklinde ifade etmiştir.

 TÜRK GEMİSİNE YAPILAN BASKIN

  Aynı zamanda bir NATO [130] ülkesi olan Yunan bir komutan tarafından sevk ve idaresi gerçekleştirilen, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile müştereken yapılan İrini Harekâtı’nda görevli aynı zamanda bir NATO ülkesi olan Alman Hamburg firkateyni… Türkiye’den (İstanbul) Libya’ya gıda ve boya gibi muhtelif maddeler taşıyan bir gemiyi Doğu Akdeniz’de Mora Yarımadası’nın güneybatısında durdurarak, Türkiye’den izin almadan uluslararası hukuka aykırı bir şekilde saatlerce Alman silahlı askerleri tarafından aranmıştır. [131] (23 Aralık 2020)

 Türk Dışişleri Bakanlığından baskın ile ilgili olarak yapılan açıklamada;

   “… Yetkisiz ve güç kullanarak yapılan bu eylemi protesto ediyoruz. Denetleme sırasında personele adeta suçlu muamelesi yapılmış olmasını esefle karşılıyoruz. İlgili ülkelere Nota verilmiştir. ” Denilmiştir.  

                      

Alman Firkateyni (savaş gemisi) sağda, Türk bandıralı ticari gemisi solda

 

Alman Firkateyni (savaş gemisi) askeri Personeli’nin, helikopterle baskın şeklinde Türk gemisine iniş yaparken

 Türk bandıralı geminin Alman askerlerince aranması

  Baskın aramayla ilgili konuşan Almanya savunma Bakanlığı sözcüsü Christian Thiels, geminin Libya’ya uygulanan silah ambargosunu delme şüphesiyle durdurulduğunu, aramanın yapılabilmesi için geminin bandırasını taşıdığı ülkenin onayının gerektiği, ancak dört saat boyunca ülkeden itiraz gelmemesi durumunda bunun onay olarak kabul edildiğini ve aramanın başlatıldığını söyledi.

  Türkiye’nin aramanın başlamasından sonra itiraz etmesi üzerine aramanın durdurulduğunu ifade eden Alman Savunma Bakanı Sözcüsü, yapılan aramada ise gemide yasak malzeme tespit edilmediğini belirtti. [132]

  Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar ise gemi baskını arama ile ilgili olarak yaptığı açıklamada (24 Kasım 2020);

  “… Olay tamamen uluslararası hukuka aykırı, teamüllere aykırı, yanlış yapılmıştır. Bütün haklarımız mahfuzdur. Dışişleri Bakanlığı ile birlikte gerekli faaliyetleri yürütüyoruz. Tedbirler üzerinde duruyoruz. Uluslararası hukuk ne diyorsa, teamüller neyse ona göre hakkımızı hukukumuzu savunacağız.

   Bayrak ülkesi müsaadesi olamadan yapılması yanlıştır. Tamamen yiyecek, içecek, tüketim malzemeleri vardı. Onlarda görmüşlerdir.” [133] Demiştir.

  Sonuç olarak

  Yukarıda Almanya Savunma Bakanlığı sözcüsünün açıklamalarından, Türk Hükümeti’nin Türk bandıralı Rosaline-A gemisine baskını ile yapılan aramada ilgisiz kaldığı, gerekli tepkiyi zamanında göstermediği veya Alman savaş gemisinin, Yunanlı komutanla birlikte Türk Devletini karşı kasten bu baskının yapılarak, Türkiye’nin egemenlik haklarının ihlal edildiği… Ancak, Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ise yukardaki “hakkımızı ve hukukumuzu savunacağız” şeklindeki açıklamalarının da sonucunun şu ana kadar alınamadığı, onların yaptığı gibi aynı şekilde karşılık verilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. 

 AKP DÖNEMİNDE YAŞANANLAR

  TV temsilcileriyle bir araya gelen CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP döneminde yaşananları “Neler oldu” başlığıyla İşte “Her biri ayrı istifa gerekçesidir” diyerek, aşağıdaki 10 maddede açıkladı. (29 Aralık 2020)

            1- Rüşvet alanlardan, Kuran-ı Kerim ile dalga geçenlerden büyükelçi atandığını gördük.

            2- Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan zata, “aptal olma” diye hakaretler tehditler içeren mektuba yanıt verilmedi. Türkiye aşağılandı.

            3- Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanı, başka bir ülkenin devlet başkanı tarafından mal varlığı ile tehdit edildi.

            4- Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu topraklarımızdan bayrağımız indirildi ve türbe kaçırılarak, toprağımızı tek kurşun atılmadan düşmana teslim edildi.

            5- Sahte diploma ile banka yönetim kuruluna atama yapıldı. Bu sahtekârlık TBMM kürsüsünde savunuldu.

            6- Şehitler ve gaziler arasında ayrımcılık yapıldığını itiraf ettiler.

            7- Ordunun tank üremesine engel oldular, Tank-Palet Fabrikası’nı Katar ordusuna peşkeş çektiler.  

            8- Ekonomiyi yatırım-üretim-istihdam ekseninden çıkararak döviz-faiz eksenine oturttular.

            9- Faiz baronlarını ekonomiyi yönetmede ana aktör haline getirdiler.

            10- Tek adam rejimi / şahsım devleti ile demokrasiyi başta anayasa olmak üzere yasaları askıya aldılar. [134]

 BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NİN KAPISINA KİLİT VURULDU

AKP’li Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesine Rektör olarak atanması

  AKP’de çeşitli kademelerde görev alan, 2002 yılında AKP Sarıyer İlçesi kurucusu olarak görev yapan, 2009’da Ataşehir Belediye Başkanlığı aday adayı olan, 2015’te AKP’den İstanbul Milletvekilliği ’ne aday adaylığını koyan… Ancak bunların hiçbirini kazanamayan Prof. Dr. Melih Bulu, Türkiye’nin en köklü üniversitelerinin biri olan, çok yüksek puan alan öğrencilerin girdiği, akademi dünyasında isim yapmış öğretim görevlilerinin bulunduğu İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan tarafından kayyum rektör olarak atanmış ve resmi gazetede yayınlanmıştır. (2 Ocak 2021)…

 

Prof. Dr. Melih Bulu

 15 Temmuz 2016’dan sonra Üniversitelerde seçimler kaldırıldı. Rektörleri Cumhurbaşkanı atamaya başladı. 9 eski AKP’li Milletvekili rektör oldu. Bunun yanı sıra, milletvekili ve belediye başkan aday adayı da rektör olarak atandı…

 Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesine atanmasıyla birlikte Üniversite’nin akademisyenleri ile öğrencilerinin protestoları

  Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesine atanmasıyla birlikte Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle öğretim üyeleri ve üniversitenin dayanışması, atanmaya tepki göstererek;

   “… Boğaziçi öğrencileri olarak demokratik süreçleri tanımadan atanan yandaş rektörleri kabul etmiyoruz. İntihalci ve Kayyum rektör istemiyoruz. Melih Bulu bizim rektörümüz değildir. 1 Ocak 2021 gece yarısı, 1980’lerin askeri vesayet rejiminden sonra ilk kez üniversitemize kurum dışından bir rektör atanmıştır. Bu durum 2016’dan bu yana ağırlaşarak sürmekte olan, rektör seçimlerini ortadan kaldıran antidemokratik uygulamaların bir devamıdır. Üniversitemizin akademik özerkliğini, bilimsel özgürlüğünü ve demokratik değerlerini açıkça ihlal eden bu uygulamayı kabul etmiyoruz. ” Demişlerdir. Ayrıca ODTÜ’lü öğrencilerde; “… Boğaziçi Üniversitesi’ne daha önce AKP’den milletvekili adayı olan Mehmet Bulu isimli kişi kayyum rektör olarak atandı. Üniversiteler bu ülkenin toplum refahı ve yarınları için bilim üretir, siz iktidarda kalın diye değil.” [135] Açıklamasını yapmışlardır.  

   Polis eylemcilere biber gazı, plastik mermi ve tazyikli suyla müdahale etti. Ayrıca 5 Ocak 2021 günü sabahı saat 05.00 sularında İstanbul Güvenlik Şube Müdürlüğü ekipleri, 24 adrese baskın düzenlerken 2’si Boğaziçi öğrencisi 22 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltı sayısı 36’ya yükseldi. Mahkeme 23 öğrencinin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar verdi. [136]

  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, üniversitenin kapısına kelepçe takılmasıyla ilgili olarak; “… Üniversiteye girmeye çalışan terörle iltisaklı illegal gruplara izin vermeyen Türk polisi doğru yapmıştır.” [137]  Demesine rağmen bu öğrencilerin terörle iltisaklı olduğuna dair şu ana kadar herhangi bir durum ortaya çıkmamıştır.

 

Boğaziçi Üniversitesi’nin kapısına polisler tarafından vurulan kelepçe

  Prof. Dr. Melih Bulu’nun atanmasına tepki göstermek için 4 Ocak 2021 günü bir araya gelen öğrenci protestosu ardından üniversite kampüsünde yapılan devir-teslim törenine cübbeleriyle katılan Boğaziçi Üniversitesi’nde görevli akademisyenler, rektörlük binasına sırtlarını dönerek protesto etti.

 

Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan AKP’li Prof. De. Melih Bulu’yu protesto eden sırtını dönen üniversitenin akademisyenleri

 Başı ezilmesi gereken zehirli yılanlar

  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise, Boğaziçi Üniversitesine Prof. Dr. Melih Bulu’nun atanması ve üniversitenin öğrenci ve öğretim görevlilerinin protestosu ile ilgili olarak Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada; özetle (3-Şubat 2021 - 6 Ocak 2021)

  “… Türkiye’nin böyle evlatları yoktur. Çocuk veya öğrenci dedikleri Vandal’dır (yağmacı, tahrip eden, acımasız), barbardır, gözlerini kan ve nefret bürümüştür. Üç beş şuursuz öğrenciyi paravan yapan terör örgütü mensupları ateşe körükle gidiyor. Eşkıyalar Boğaziçi’ne tutunarak ülkemize meydan okuyor. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki olaylara destek vermek geldiğimiz bu aşamada teröre destek vermektir. Sırtlarını ajanlara, zalimlere ve karanlık çevrelere dayamış olanlar evlat değil başı ezilmesi gereken zehirli yılanlardır.

  Kanuna uygun bir atamaya terör yöntemleriyle karşı çıkmak, bu vesileyle Boğaziçi Üniversitesi’nden bir Gezi Parkı kalkışması çıkarmaya niyetlenmek başı ezilmesi gereken bir komplodur.” [138] Diyebilmiştir.

 MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli

  Sn. Bahçelinin; ortada hiçbir belge ve kanıt olmadan, daha mahkemeye bile çıkmadan,  ülkede en yüksek puanları almış olan bu öğrencileri kastederek “… Başı ezilmesi gereken zehirli bir yılandır.” suçlaması, kendisine yakışmamıştır. Kimin başını niçin eziyorsun? Ortada Anayasamıza göre bir hak arama yok mu? Öğrenciler ve öğretim görevlileri Anayasa’nın 34 üncü maddesine uygun olarak silahsız ve saldırısız protesto yapmadılar mı? Bunun nesi komplo? Anlaşılan, Sn. Bahçeli,  cumhur ortağı olarak, AKP’li Sn. Erdoğan’a bu konuda destek vermek ve ona hoş görünmek amacını gütmektedir. 

Rektör Melih Bulu görevinden ayrılmalıdır

  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, Boğaziçi Üniversitesine yapılan atama ile ilgili olarak yaptığı açıklamada; (1 Şubat 2021)

  “… Üniversitelerini, liyakati ve adaleti savundukları için gençlerin gece yarısı operasyonuyla gözaltına alınması kabul edilemez. Rektör Melih Bulu görevinden ayrılıp bu çirkin duruma son vermelidir.”  Demiştir…

  Boğaziçi Üniversitesinde Cuma günü öğrenciler tarafından hazırlanan bir sergide, üzerinde Kâbe’nin de olduğu bir resmin yer almasının ardından iki öğrenci tutuklanmış ancak daha gözaltına alınan 3 öğrenci ile birlikte serbest bırakılmıştır…  

Siz öğrenci misiniz yoksa terörist mi?

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi’nin akademisyen ve öğrencilerin öğrencilerinin protestoları için, Rutin bir atamanın üniversiteleri karıştırmak için kullanıldığını söyleyerek;

  “…Gezi olaylarında esnafın malını mülkünü yağmalarken gördük. Bunları Bezmialem Valide Sultan Camii’ni işgal ederken, orada bira kutularıyla beraber nasıl bir işgalci hareket yaptıklarını da gördük.” [139] Demiştir.

  Partili Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan, 3 Şubat 2021 tarihinde de, partisinin Artvin, Bilecik, Çankırı, Gaziantep ve Iğdır 7. Olağan İl kongrelerine canlı bağlantıyla katılmış ve Boğaziçi Üniversitesindeki Akademisyenlerin ve öğrencilerin protesto yapmış olduğu konuşmada özetle; (3 Şubat 2021)

  “… Terör örgütlerinin üyesi olan bu gençleri, ülkemizin gerçek manada milli ve manevi değerlere sahip gençleri olarak kabul etmiyoruz. Siz öğrencimi siniz yoksa rektörün odasını basmaya kalkışan, orayı işgale kalkışan terörist misiniz? Bu ülke teröristlerin hâkim olduğu bir ülke olmayacak. Bu ülke, Taksim’deki Gezi olayını yaşamayacak.” [140] Demiştir.

 Makamınızdan istifaya davet ediyorum.

  Ankara büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Melih Bulu’yu yazdığı açık mektup’ta özetle; (3 Şubat 2021)

  “… Sizi gerek üniversitede huzuru sağlamak gerekse ülkemizde kutuplaşmayı önlemek adına, makamınızdan istifaya davet ediyorum. Sn. Melih Bulu, bir yönetici sorumluluğu ile size bu mektubu yazıyorum. Gerginliklerden yorulmuş olan ülkemizde, elinize tarihi bir fırsat geçti. Tek bir hareketinizle, ülkemize ne milletimize büyük bir iyilik yapabilirsiniz.

  Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan ve ülkeye yayılma eğilimi gösteren krizle ilgili, belki de hiçbir siyasi liderde, hiçbir partide ve hiçbir sivil toplum kuruluşunda olmayan bir imkâna sahipsiniz. Lütfen bir feraset örneği gösterin ve isminiz üzerinden gençlerimizin, güvenlik güçlerimizin, toplumsal kesimlerimizin karşı karşıya gelmesine daha fazla izin vermeyin.

  O koltukta bulunduğunuz her dakika, masum gençlerimizin zarar görmesine, gözümüzden sakındığımız güvenlik güçlerimizle karşı karşıya gelmesine sebep oluyorsa, o tek hareketi (istifa) yapmanız, hem akademisyenlik hem de vatanseverlik görevidir. Kendinizi ve ülkemizi bu milli görevden mahrum etmeyin ve gecikmeden gereğini yapın. Böylece fedakârlıkta tarih yazmış, yeni bir krizin eşiğinde ülkemize nefes aldırmış olun.” Demiştir…

  Buna karşılık Boğaziçi Rektörü Prof. Dr. Melih Bulu;

  “… Boğaziçi’ne rektör olmak benim çok uzun süreden beri hayalimdi. Boğaziçi’ni dünyanın ilk 100 üniversitesi arasına sokma hedefim var. O yüzden de asla istifayı düşünmüyorum.” [141] Şeklinde açıklamada bulunmuştur…

 Öğrencilerin gözaltına alınmasından endişe duyuyoruz

  Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Boğaziçi Üniversitesi protestolarında gözaltına alınan öğrencilerin serbest bırakılması için çağrı yaparak;

  “… Barışçıl gösterilere katıldığı için gözaltına alınan protestocuların derhal serbest bırakılması ve polisin orantısız güç kullanımına son vermesi çağrısında bulunuyoruz.” Denilmiştir. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price da Boğaziçi Üniversitesi’ndeki yaşanan olaylara ilişkin açıklamasında ise;

  “…Öğrencilerin ve göstericilerin gözaltına alınmasından endişe duyuyoruz.” Demiştir. 

Öğrenciler serbest

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ve İçişleri Bakanı ile iktidar yanlısı medyanın, “terörist”, “DHKP-C, TKPML, PKK, FETÖ ile iltisaklılar” diye suçladıkları 51 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi, çıkarıldıkları mahkemece serbest bırakıldı. (4 Şubat 2021) [142]

 

Mahkemece, 4 Şubat 2021 günü sabaha karşı çağlayan Adliyesi’nde serbest bırakılan Boğaziçi öğrencileri

  CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Boğaziçi Üniversitesine Rektör olarak atanan Prof. Dr. Melih Bulu ve Boğaziçi öğrencileri ile ilgili olarak yaptığı açıklamalarda; (3 - 4 Şubat 2021)

  “… Hiç kimse istemiyor. Öğrenciler istemiyor, öğretim üyeleri istemiyor, mezunlar istemiyor. Çalışacak kişi de bulamadı. Ama gerginlik artıyor. Çocuklarımıza şiddet uygulanıyor. Buradan siyasi iktidara açık bir çağrıda bulunuyorum. Türkiye’nin evlatlarını serbest bırakın ve yarattığınız gerginliğe son verin.

  Bu çocuklara terörist diyorlar. Suç… Ne yaptı? Eline silah aldı adam mı dövdü, adam mı öldürdü? Anayasa’nın verdiği hakkı kullanıyor. Bu hakkı kullandı diye bir insan nasıl terörist ilan edilir? ‘Terörist’ dediler tamamı serbest bırakıldı. Ne oldu şimdi? Kaybeden kim? Terörist lafını kullanan. Yazıktır günahtır.” Demiştir…

  İYİ Parti Lideri Meral Akşener’de Boğaziçi Öğrencileri ile ilgili olarak; (4 Şubat 2021)

  “… AKP bu arkadaşı (Prof. Dr. Melih Bulu’yu kastettiği anlaşılmakta) vasıflı bulmamış aday bile yapmamış, ama köklü bir üniversiteye (Boğaziçi) rektör atıyor. Hocasıyla, öğrencisiyle kimse istemiyor. Fikirlerini söylediler, o gençler terörist oldu. Erdoğan, çiftçiye, esnafa, kendisine oy vermeyenlere, bize zaten terörist diyor. Şimdi gençlere de terörist dedi. Ben de gençlere aramıza hoş geldiniz diyorum.” Şeklinde konuşmuştur. 

 Buranın çocuğuyuz asla terörist değiliz. Sadece Anayasal hakkımızı kullanıyoruz

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Boğaziçi Öğrencilerini kastederek “terörist” anlamına gelen yukarıdaki ifadeleri kullanmaları ile ilgili olarak Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinden yapılan açıklamalarda ise; 

  Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji bölüm öğrencisi Ali Cebe;

  “…Anayasal haklarımızı kullanarak barışçıl bir protesto yapıyoruz. Bu insanlar teröristse,  bu sadece o iktidarın problemidir, bunu söyleyen insanların düşünmesi gereken bir şeydir. Eğer bu insanlar teröristse zaten mahkemede ceza alırlardı. Biz bunların hedef göstermek olduğunu, alenen yapıldığını, bir operasyon şeklinde yapıldığını çok iyi biliyoruz.”… 

  Boğaziçi Üniversitesi kimya bölümü öğrencisi Olcay Atik;

  “… Bu söylemler gerçekten kanımızı donduruyor. Bunun en büyük sebebi ise söylenilen şeylerin ya yalan ya da gerçeklikle tamamıyla kopuk olması. Biz zaten kampüste bulunduğumuz günlerde hep beraber arkadaşlarımızla, megafonla bağırarak amaçlarımızı yüzlerce kez dile getirmişizdir. Orada bulunuş sebeplerimiz oldukça açık. Sadece Anayasal hakkımızı kullanıyoruz.”…

   Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Beliz İnce;

  “… Terörist nitelendirilmesi,  protestolarımızın odak noktasını kaydırmak. Amaç bizi karalayabilecekleri bir kampanya başlatmak. Bu artık iyi niyetle yapılan bir şey değil.”…

  Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Mustafa Özer;

  “… Demokratik seçimlerle, üniversitenin bütün bileşenleriyle seçilmiş rektör istiyoruz. Terörist damgası vurulmasını kabul etmiyoruz.”…

  Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Ege Selçuk;

  “… Üniversite öğrencileri böyle ithamlarla karşılaşınca gerçekten ülkelerine küsüyorlar. Beyin göçü teşvik edilmiş oluyor.

  Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Deniz Yıldırım;

  “… Bu ağır bir itham. Biz bu ülkenin çocuklarıyız, asla terörist değiliz. Ben şahsen Melih Bulu’yla görüşen kümede de yer aldım. Kendisine en ufak bir şiddet eğilimimiz olmadı ve olmaz da.  ” [143]

 Boğaziçi öğrencilerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’a açık mektup

  Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, kendilerini hedef gösteren AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a Boğaziçi Dayanışmasının Twitter hesabından yazdıkları “Günlerdir bizleri aracı kanallarla hedef gösteren 12. Cumhurbaşkanına Açık Mektubumuzdur.” başlıklı mektup’ta; özetle (6 Şubat 2021)

  “… Üniversitemize öğrencileri ve öğretim üyelerini hiçe sayarak bir kayyum atadınız. (Prof. Dr. Melih Bulu) Yaptığınız yasal mı? Evet, her fırsatta tekrar ettiğiniz gibi yasal ama meşru değil. Bu atama, toplumda, içinde zerre kadar adalet kırıntısı taşıyanı isyan ettirecek bir atama!

  Bir Cuma günü bir gece yarısı kararıyla daha; hocası, öğrencisi, emekçisi tüm kurumu sindirmek adına fakülteler açıyor, dekanlar atıyorsunuz. Üniversitemizi kendi siyasi militanlarınızla doldurma çabanız, içine düştüğünüz siyasi krizin göstergesidir.

  Başta üniversiteden gözaltına alınanlara, tutuklamalara ve hedef göstermelere sebebiyet veren Melih Bulu olmak üzere bütün kayyumlar istifa etsin! Üniversitelerde, üniversitenin bütün bileşenlerinin katıldığı demokratik rektörlük seçimleri yapılsın.

  Bizi size koşulsuz itaat edenlerle karıştırmayın. Siz padişah değilsiniz. Biz de tebaanız değiliz.  Ama madem yürek demişsiniz kısaca ona da cevap verelim. Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yok! Sizse 19 senedir bir dokunulmazlık zırhının altında esip gürlüyorsunuz. İçişleri Bakanı (Süleyman Soylu) dini hassasiyetleri kaşıyan yalanlar söylüyor.

  Kendi atadığınız rektörü okulda tutacak gücünüz olmadığı için, yeni kurulacak fakültelerle, şişirme kadrolarla ayakta tutmaya çalışmak da pek yüreklice bir tutum olmasa gerek. Bu nedenlerle yürek konusunda söylediklerinizi ciddiye almıyoruz.

  Bu topraklarda ezilenleri meydanlardan, kürsülerden bağırıp tehdit ederek hedef göstererek susturamayacağınızı anlamanız dileğiyle.” [144] İfadelerini kullanmışlardır.

 Osman Kavala denilen kişinin karısı da bu provokatörlerin (kışkırtıcı) içerisinde yer alan bir kadındır.

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan’ın Cuma namazı sonrası basın mensuplarına; İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde yıllarca öğretim üyeliği yapmış ve 2017’de bu üniversiteden emekli olmuş, çok sayıda kitabı ve 165 bilimsel yayını bulunan Prof. Dr. Ayşe Buğra için isim vermeden; (5 Şubat 2021)

   “… Osman Kavala denilen adeta Soros’un temsilcisi olan kişinin karısı da yine aynı şekilde Boğaziçi Üniversitesi’nde bu provokatörlerin (kışkırtıcı) içerisinde yer alan bir kadındır.” [145] Demek suretiyle Gezi olaylarından dolayı berat etmesine rağmen 15 Temmuz darbesi ile ilgili olarak halen 3,5 yıl tutuklu olup mahkûm olup olmayacağı belli olmayan suçu henüz kesinleşmemiş kocası Osman Kavala üzerinden herhangi bir suçu ve kışkırtıcılığı olmadığı elde de bir belge bulunmadığı halde onu aşağılaması… Küçük düşürmeye çalışması, hukuka, adalete, insanlığa ve herkesi kucaklaması gereken bir cumhurbaşkanına yakışmamıştır. 

 

Osman Kavala ve eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra

   Prof. Dr. Ayşe Buğra’nın ise Sn. Erdoğan’ın kendisine yönettiği açıklamalarına karşı ise; (7 Şubat 2021)

  “… Bu olan biteni bir hukuk süreci olarak yorumlamak imkânsız. Üç buçuk yıldır süren ve gittikçe ağırlaşan bir eziyet süreci olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını esefle karşılıyorum, Çok sarsıldım. Memleketim adına üzülüyorum. Akademisyenler ve öğrenciler üniversiteyi korumaya çalışıyorlar. Dışardan etkilerle bozulmasını istemiyorlar. Bir koruma içgüdüsü. ” [146] Demiştir.

  Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne atanan Prof. Dr. Melih Bulu ise, göreve başladığı zaman yaptığı açıklamada, öğrenim hayatının 8 yılını Boğaziçi Üniversitesinde geçirdiğini hatırlatarak  “üzerimde emeği olan” dediği Prof. Dr. Ayşe Buğra’ya teşekkür etmiştir.

 Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz

  Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve Üniversite genel Sekreteri Prof. Dr. Cevdet Kılıç, sosyal medya hesabından yaptığı,  Prof. Dr. Melih Bulu’nun Boğaziçi Rektörlüğe atanmasını protesto eden Boğaziçi öğrencilerini tehdit eden paylaşımında;  (9 Şubat 2021)

  “…Boğaziçili misiniz, Boğazdışılı mısınız onu bunu bilmem. Aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Bizim zaten abdestimiz var. Bilin istedik de… Şöyle söyleyeyim. Siz hani bir ayı geçti eylem yapıyorsunuz ya.  Biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.” [147] İfadelerini kullanmıştır…

 

Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cevdet Kılıç

   Prof. Dr. Cevdet Kılıç, 4 Ocak 2021 tarihinde ise yaptığı bir başka paylaşımda ise, dünyanın ve Türkiye’nin en iyi üniversiteleri arasında gösterilen Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili olarak;

  “… Şöyle yapalım. Boğaziçi üniversitesini kapatalım yerine üniversite kuralım.” İfadelerini kullandığı ortaya çıkmıştır.

  Bir üniversite dekanı, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine bu şekilde açık açık tehdit etmesinin cesaretini nereden alıyor? Sn. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Siz öğrenci misiniz yoksa terörist mi?” açıklamalarından mı güç almıştır? Dekanın, bu kin ve nefret dolu açıklaması suç değil mi? üniversiteler arasında ayrıştırıcı açıklamalarda bulunmak bu dekanın haddine mi?   Boğaziçi Üniversitesini hangi hakla ve gerekçeyle kapatıyor muş? Bunun hesabını savcıların sorması gerekmez mi?

  Artık istenmediğimi hissediyorum. Ülkem adına çok üzgünüm.  Demokrasiyi ve kurumumu savunduğum için sürekli terörist ilan edilmekten çok yoruldum.  Türkiye’de kalamayacağımı hissettim.

  Prof. Dr. Melih Bulu’nun, İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanması sonrası meydana gelen olaylarla ilgili olarak, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinden bazılarının yapmış oldukları açıklamalarda; (10 Şubat 2021)

  Yusuf Efe: (Elektik-Elektronik Bölümü)

  “…Ülkemi temsil ettiğim uluslararası fizik olimpiyatlarında Avrupa birincisi oldum. Boğaziçi elektrik-elektronik bölümüne de Türkiye birincisi olarak yerleştim. İlerde hayalim Türk akademisinde kalarak yapay zekâ alanında öncü çalışmalara imza atmak. Ancak son bir aylık süreçteki demokratik taleplerime karşılık şiddetle karşılaşmak beni derinden etkiledi. Ülkemde artık dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum. Ülkem adına çok üzgünüm.”…

  Ekin Derdiyok: (Psikoloji Bölümü)

  Bölüme Türkiye yirmincisi olarak girdim. Sinir bilimi alanında uzmanlaşarak Alzheimer ve otizm tedavisi üzerine çalışmak istiyorum. 2 Ocak’tan (2021) beri yaşananlar beni Türkiye’de akademik kadroların liyakate göre değil, sadakata göre doldurulduğu gerçeğiyle yüzleştirdi. Ülkem adına çok üzgünüm.”…

  Bengisu Kaynar: (İktisat Bölümü)

  “İktisata Türkiye üçüncüsü olarak girdim. Türkiye’de kadın istihdamını arttırmaya yönelik çalışmalar yapmak hayalimdi. Demokrasiyi ve kurumumu savunduğum için sürekli terörist ilan edilmekten çok yoruldum.”…

  Meltem Arslan: (Bilgisayar Mühendisliği bölümü)

  “Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliğini ilk bine girerek kazandım. Son yaşanan olaylarda öğrencilerin ve akademinin arkasında durulmaması beni hayal kırıklığına uğrattı. Ülkemde artık dinlenmediğimi düşünüyorum.”…

  Halit Demirhan: (Politika bölümü)

  Boğaziçi’ne Türkiye 49’uncu olarak girdim. Son bir ayda üniversitemin maruz kaldıkları, bana hayalimi gerçekleştirebilecek Boğaziçi Üniversitesi ve Türkiye’de kalamayacağımı hissettirdi.” [148] Demişlerdir.

           

  Sonuç olarak

  Rektörlerin, demokratik yöntemlerle ve üniversitenin bu husustaki yasa ve yönetmeliğine göre üniversite içerisindeki 200’e yakın öğretim görevlileri arasında seçimle en yüksek puan alanın seçilmesidir. Prof. Dr. Melih Bulu’nun, 157 yıllık geçmişi ve geleneği olan Boğaziçi Üniversitesi’ne atanmasının siyasi olduğu ve bu önemli üniversitenin, diğer bazı üniversitelerde olduğu gibi ele geçirme operasyonu olduğu, üniversite mensuplarının iradesinin hiçe sayıldığı anlaşılmaktadır.

  Ayrıca eğitim ve ilim yuvası olan bu üniversite kapısına takılan kelepçe, Türkiye’ye yakışmamış, Yurt içinde ve yurt dışında itibarını ve saygınlığını zedelemiştir. Öğretim görevlileri ile öğrencilerin istemediği bir rektörün üniversiteye faydalı olamayacağı ve istifa etmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

  Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri ve öğrencileri, Anayasa’nın 34. Maddesine göre kendilerine tanınan protesto haklarını kullanmışlardır. Rektörlük binasının abluka altına alınmadığı, çalışanların çıkışlarının engellenmediği, Rektörlük arabasına zarar verilmediği anlaşılmaktadır.    

  Acaba AKP’li Cumhurbaşkanı ile Boğaziçi Üniversitesine Rektör olarak atanan Prof. Dr. Melih Bulu; haksızlıklara, yanlışlıklara boyun eğmeyen, demokrasi ve özgürlük talep eden, sindirilmiş topluma cesaret vermesinden korkulan, Atatürk’ün emanet ettiği zeki, eğitimli ve çağdaş Türk gençlerinden mi korkuyorlar?

  Yukarıda açıklama yapan, Türkiye’nin geleceği olan başarılı ve istikbal vadeden bu Boğaziçi öğrencilerinin, ideallerine engel olmak, heveslerini kırmak, üniversiteden soğutmak, akıl işimi mi? yazık ve günah değil mi? aileleri hangi şartlarda onları yetiştirdi? Bu köklü ve önemli üniversiteye gönderdi? Bunlar geleceğin Almanya’da Koronavirüs açısını bulan Prof. Dr. Uğur Şahin’i ve eşi Dr. Özlem Türecileri ile ABD Ulusal Bilimler Akademisine seçilen ilk Türk ve Nobel Kimya ödülü sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar’ı değil mi?  

  Sn. Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesinde protesto eyleminde bulunan öğrencilere, “Siz öğrenci misiniz yoksa rektörün odasını basmaya kalkışan, orayı işgale kalkışan terörist misiniz?” deme hakkı var mı? Bu öğrencilerin terörist ve değil kararını verecek mahkemedir. Boğaziçi Üniversitesine atanan Rektör’ün de odasının öğrenciler tarafından basıldığı da doğrulanmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim gözaltına alınan Boğaziçi Öğrencilerinin hepsi mahkemece serbest bırakılmışlardır.  Ayrıca, mahkemenin gerekçeli kararını olmadan bu öğrencilere peşinen terörist demek, tarafsız ve herkesi kucaklaması gereken bir cumhurbaşkanı ile AKP hükümetinin İçişleri Bakanına yakışmadığı değerlendirilmektedir.

  Ayrıca

  Dönemin Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, 7 –11 Haziran 2013 tarihlerinde AK Parti grup toplantısında Kabataş Olayı ile ilgili olarak;

  “ … Benim başörtülü kızlarıma, benim başörtülü bacılarıma saldırdılar. Bununla da kalmayıp, Dolmabahçe Camii’ne maalesef bira şişeleriyle ve ayakkabılarıyla girdiler.” Demiş ancak daha sonra bunun doğru olmadığı anlaşılmıştır.

  Gezi eylemlerinde, camide bira içildiğinde dair bir kanıt bulunamamıştır. Caminin imamı Halil Necipoğlu, tanık olarak verdiği ifadede camide alkol kullanan birini görmediğini söylemiştir. Caminin müezzini Fuat Yıldırım da iddiaları yalanlamıştı. Bunun ardından caminin imamı ile müezzini başka camilere görevlendirilmiştir.

SEN AK PARTİ’NİN GENEL BAŞKANISIN

   CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, parti meclisi öncesi yaptığı AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ve AKP Hükümetine yönelik 9 madde başlığı altındaki açıklamalarda özetle (12 Ocak 2021);

            1-Süleyman Şah Türbesi’ni kim kaçırdı? Kim kendi toprağından kaçtı ve terör örgütüne teslim etti? Bunu teslim eden adamın Türkiye’nin şan ve şerefini koruduğunu düşünüyor musunuz? Hani sen yemin etmiştin?

            2- Trump  (ABD Başkanı) kendisine “aptal olma” diyor. Erdoğan çıkıp sen bana aptal olma diyemezsin dedi mi? Demedi. Aptal olma diye Türkiye Cumhuriyeti’ne söylüyor aslında.

            3- Bir telefon, bir tehdit ile papazı (Brunson) teslim etti, oval ofise gönderdi. Bu mudur Türkiye’nin şan ve şerefini korumak?

            4- İblib’te 36 askerimiz şehit edildi. Vuranlar Rusya idi. Koşa koşa Putin’e (Rusya Devlet Başkanı) gitti Erdoğan. Putin’in kapısında dakikalarca bekletildi. Bu mudur Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak? Her gelenin tokatladığı bir ülke haline döndürdün sen.  

            5- “Erdoğan bak bizi kızdırma senin mal varlığını araştırırız” dediler. (kastedilen ABD Başkanı Trump olmalı) Ne demek bu? Benim mal varlığımı araştırmazsanız namertsiniz demesi lazımdı. Bu mudur Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin şan ve şerefini korumak?

          6- Akdeniz’in ortasında bizim bir gemimizi arıyorlar. 4 saat ulaşılamıyor. Bir Allah’ın kulu çıkıp bizim gemimizi arayamazsınız diyemiyor. Sen mi koruyorsun Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini? Kimsin sen?

           7- Sen Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş işgal etmişsin. Yeminini tutmuyorsun. Sahte diplomalı adamı  (AKP’li Milli Güreşçi Hamza Yerlikaya’nın kastedildiği anlaşılmaktadır.) alıyorsun kamu bankasının (Vakıf Bank) yönetim kuruluna atıyorsun. Sahtekârlığa prim veren adam Cumhurbaşkanı olabilir mi? Sahtekârlığa ses çıkarmazsanız o suça ortaksınız demektir.

          8-15 Temmuz (2016) oldu, bağış kampanyası açtınız. Bir ülkenin cumhurbaşkanı şehitler için vatandaşın verdiği paraya çöker mi? ya? Hala vermiyorlar parayı.

          9- Bir ülkenin en tepe noktasında olan kişi dünyanın hangi ülkesinde rüşvet alan birisini Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil etmek üzere büyükelçi (Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliğine atanan eski bakan Egemen Bağış olduğu anlaşılmaktadır.) olarak atasın? Şan ve şerefi ayaklar altına aldınız siz. Utanmadan bunu yapıyorsunuz siz. Ben isyan etmeyeyim de kim etsin?

  Sana Cumhurbaşkanı demek hata. Sen AK Parti’nin Genel Başkanısın. Sayın Erdoğan senin için namus ve şeref hangi anlama geliyor? Namus ve şeref için bütün dünya mücadele eder. Söylediklerimin yüz de 100’ü doğru.

  Havuz medyası benim bu dokuz maddeyi yayınlasalar ya. Kendi izleyicileri A Haber’de görsün, değerlendirsin. Verebilirler mi? Veremezler.[149]

  Sonuç olarak

  AKP’li Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP Hükümeti yetkililerinden, yukarda CHP Genel başkanı Sn. Kılıçdaroğlu’nun 9 maddesi ile ilgili herhangi bir açıklama yapıldı mı? Sn. Partili Cumhurbaşkanından, bu suçlamalara karşı “Bu kişinin kürsüde ettiği her laf Allah’ın verdiği havayı boşa tüketmektir. İsraf, her konuda olduğu gibi bu konuda da haramdır” demesinden başka, bir cevap beklemek bir vatandaş olarak hakkımız olmalıdır.

ÇİN’E AŞI GÖNDEREN TÜRKİYE

  Sözcü Gazetesi yazarı Sinan Meydan’ın, gazetenin 18 Ocak 2021 tarihli nüshasındaki “Çin’e Aşı Gönderen Türkiye” Başlıklı köşe yazısında özetle;

  “… Türkiye, koronavirüs pandemisine karşı Çin’den aşı bekliyor, Çin’den aşı alıyor. Ve bugün Türkiye’yi yönetenler bunu ‘başarı öyküsü’ diye anlatıyorlar. Hâlbuki 83 yıl önce 1938 yılında Çin, kolera salgınına karşı Türkiye’den aşı bekliyordu. Türkiye, Çin’e aşı gönderiyordu. 

  TBMM açıldıktan 10 gün sonra, 2 Mayıs 1920’de çıkarılan 3 numaralı kanunla tarihimizde ilk kez ‘Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’ kuruldu. Atatürk’ün, 1 Mart 1923’te meclis açış konuşmasında verdiği bilgilere göre Sivas Aşı Kurumu’nda 1922’de 5 milyon kişilik çiçek aşısı, 537 kilogram kolera aşısı, 477 kilogram tifo aşısı üretilip halka uygulandı. İstanbul, Sivas ve Diyarbakır’da bakteriyoloji, kimya laboratuvarı, aşı istasyonu merkezlerinden oluşan hıfzıssıhha kurumları kuruldu.

 

  1928’de Ankara’da ‘Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi’ nin kurulmasına karar verildi. 1929’da inşasına başlanan kurum 1933’te tamamlandı. 1942’de kurumun adı ‘T.C. Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi / Enstitüsü’ ne dönüştürüldü. Enstitüde çok sayıda yabancı uzman görevlendirildi. Enstitü, kuruluşundan bir yıl sonra ürettiği serum miktarıyla ülke ihtiyacını karşıladı. 1933’te kuduz aşısı üretimine geçildi. 1934’te Çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye ulaştı. 1935 ilaç üretimine başkandı. 1937’de kuduz serumu ve kolera aşısı üretilmeye başlandı. Aynı yıl vereme karşı BCG aşısı üretilmeye başlandı. 1950’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından bölgesel inflüenza (Grip) merkezi olarak tanındı. 1987’de enstitüde AIDS Araştırma ve Doğrulama Merkezi açıldı. 1992’de kan ürünlerinin viral inaktivasyonu (virüsten arınması) sağlandı.  Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü, 2011’de AKP hükümetince kapatıldı.  

  Gerçek şu, Atatürk Türkiye’si 1930’lardan itibaren Ankara Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde kendi aşısını kendisi üretti. Bu dönemde Yunanistan’a, Suriye’ye, Irak’a tetanos ve difteri serumları gönderdi. Ayrıca Çin’e bir milyon kişiye, -bir habere göre- Mısır’a da 500 bin kişiye yetecek kadar kolera aşısı gönderildi.

  Sonuç olarak

   Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatılmasaydı, şimdi koronavirüs açısını temin etmek için Çin’e muhtaç olmayacak ve dışarıya da ihraç edecek binlerce insanımız belki de ölmeyecekti.

 AKP BAŞKANVEKİLİ, REKTÖRÜN KOLTUĞUNDA

  AKP’nin 7. Olağan Kongresine katılmak üzere Gaziantep’e giden AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Akif Özaydın’ı ziyareti sırasında Rektör’ün makam odasındaki koltuğuna oturması ve rektörün ayakta elleri bağlı bir vaziyette durması, etik olmamış ve siyasetin üniversiteye girdiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca kişinin makamına bir başkasının oturması da makama saygı açısından da uygun görülmemiştir.  [150] (4 Şubat 2021)

 

AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Akif Özaydın’ı ziyareti

 ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINA UYMAK ZORUNDASINIZ

Keyfi kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilmez

  Anayasa Mahkemesi (AYM), CHP’li Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında daha önce verdiği ihlal kararının uygulanmaması nedeniyle ikinci kez aldığı ihlal kararının gerekçesini açıklayarak, Kararda, AYM karalarını tanımayan, gereğini yapmayan mahkemeler ve kamu makamlarına hitaben; (3 Şubat 2021)

  “… Hukuk tanımaz tutumlarla Anayasa’nın öngördüğü hukuk düzenine karşı koyma anlamına gelen keyfi kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilmez.” Şeklinde ifade edilmiştir.

  AYM kararlarını tanımayanlar hakkında gereğinin yapılması için Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK), ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) ihlal kararının bir örneği gönderilerek 14.üncü Ağır Ceza Mahkemesi için;

  “…Yeniden yargılama işlemlerine başlamak, mahkûmiyetin infazını durdurmak, Berberoğlu’nun hükümlü statüsü sona erdirmek ve yeniden yapılacak yargılamada durma kararı vermek zorundadır.”  Denilmiştir.

  AYM, Eylül ayında (2020), Berberoğlu için “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine” karar vermişti. Ancak İstanbul 14 üncü Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin Berberoğlu hakkında yeniden yargılama kararını tanımamıştı…

AYM’nin öğüt vermesi açıkça yetki aşımıdır.  Kararın siyasi bildirgeye dönüşmesidir 

  AYM’nin Enis Berberoğlu hakkındaki kararı için TBMM Başkanı Mustafa Şentop, yaptığı açıklamada özetle; (3 Şubat 2021)

  “… Kararda AYM tabiri caizse, bir çağrı, bir bildiri yapıyor. Bu AYM’nin görev ve yetkileri arasında yok. Öğüt vermesi açıkça yetki aşımıdır. Kararın siyasi bildirgeye dönüşmesidir.” [151] Demiş ve AYM tarafından gönderilen Berberoğlu gerekçeli kararını iade etmiştir.      

TBMM Başkanı Mustafa Şentop

 Burası muz cumhuriyeti değil

  Eski TBMM Başkanlarından hukukçu Hüsamettin Cindoruk, Enis Berberoğlu’nun, Anayasa Mahkemesi Kararı ile ilgili olarak Sözcü Gazetesi köşe yazarı Saygı Öztürk’e yaptığı açıklamada özetle; (4 Şubat 2021)

  “… Anayasamızda da hukukta da normlar hiyerarşisi vardır. En üst, bağlayıcı norm Anayasa Mahkemesi kararlarıdır.  TBMM Başkanı’nın (Mustafa Şentop) AYM kararını talimat olarak niteleyip bunu iade etmesine, alınganlık göstermesine gerek yok.

  Anayasa Mahkemesi, yasamanın (TBMM) çıkardığı kanunları iptal ediyor, karar Resmi Gazete’de yayımlanıyor ve kendiliğinden kalkıyor. Anayasa Mahkemesi, TBMM’sinin anayasal, hukuksal denetimini sağlıyor. Kararlara da uyulmak zorunda. Çünkü burası muz cumhuriyeti değil. 

  Anayasa Mahkemesi’nin Enis Berberoğlu ile iptal kararı şudur:

  TBMM’de, Enis Berberoğlu’nun mahkûmiyet kararı okundu ve milletvekilliği düşürüldü. Anayasa Mahkemesi de bu kararı iptal etti. Yani, ilgilinin savunması olmadan, gıyabında okunan bir karardır. Bunun bir emsali yok.  TBMM Başkanı, o kararı Başkanlık Divanı’na getirip, Enis Berberoğlu’nu da dinlemeliydi. Berberoğlu, Anayasa Mahkemesi’ne hak ihlali olduğuna ilişkin dava açtığına göre, bu karar beklenmeliydi. Meclis Başkanı bunu yapmamakla hata etti.

  Anayasa Mahkemesi de ağır ceza mahkemesinin  (İstanbul 14üncü Ağır Ceza Mahkemesi) kararının geçersiz olduğuna ilişkin karar verdi. Ağır ceza mahkemesi, bu karara uysa da uymasa da bir değeri yok.

  Anayasa Mahkemesi’nin yerinde olsam, Meclis Başkanı hakkında, mahkeme kararını uygulamadığı için suç duyurusunda bulunurum. Başından beri yanlış yapan, Meclis Başkanlığı’dır.” Demiştir…

 TBMM’ye tavsiye değil, gereğinin yapılmasıdır.

  Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise Enis Berberoğlu’nun milletvekili dokunulmazlığı kaldırılmadan yargılanıp (anlaşılan İstanbul 14 üncü Ağır ceza Mahkemesince)  mahkûm edilmesinin “Hak ihlali” olduğunu belirterek bu konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada özetle;  

  “… Anayasa Mahkemesi hak ihlali olduğuna karar verdi. Bu kararı TBMM Başkanlığı’na göndermesinin nedeni de, ‘Nasıl Berberoğlu’nun milletvekilliğini düşürdüyseniz, mahkeme kararı doğrultusunda milletvekilliğine başlatılması’ içindir. Anayasa Mahkemesi’nin TBMM’ye gönderdiği karar, TBMM’ye tavsiye değil, gereğinin yapılmasıdır. TBMM’de nasıl Berberoğlu ile ilgili mahkeme kararı (14 üncü Ağır Ceza Mahkemesi) okunup, milletvekilliği düşürüldüyse, bu kez de mahkeme (AYM) kararı okunup milletvekilliğine başlatılmasıyla ilgilidir. Yani tavsiye değil, ‘uyun’ kararıdır.” [152]  

 Kararlar uygulanmazsa anayasa anlamsız olur

  Anayasa Mahkemesi üyesi olarak atanan İrfan Fidan’ın yemin töreninde konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan; (8 Şubat 2021)

  “… Anayasa’ya ve ilgili kanuna göre idari ve yargısal makamlar Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını uygulamakla yükümlü. AYM kararlarının bağlayıcılığı ve uygulama zorunluluğu, anayasal hak ve özgürlüklerinin korunmasının da güvencesidir. AYM kararlarının uygulanmaması, Anayasayı anlamsız ve işlevsiz hale getirebilir. Anayasa’nın anlamsız hale geldiği, bireylerin ve toplumun hukuka güveninin sarsıldığı yerde ise bizleri bir arada tutan değerleri koruma imkânı kalmayacaktır.

  AYM ihlal tespit ettiğinde; ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmetmektir. Bu durum mahkemenin (yerel) takdiri ve tercihine bağlı bir mesele olmayıp, kanundan ve bireysel başvurunun doğasından kaynaklanan bir zorunluluktur. Bu aşamada ilgili kurumlara  (TBMM) düşen görev ise ihlali ortadan kaldırmak ve gerekenleri yapmaktır.” [153]

 

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan

 İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM 2.defa gönderdiği ihlal kararını bu defa kabul etti.  

  MİT TIR’ları görüntülerini eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a verdiği iddiasıyla yargılan CHP’li Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hakkında 2 inci defa verdiği hak ihlal kararına bu defa uyacağını açıklamıştır. AYM kararının bağlayıcılığına dikkat çekilen kararda (14. Ağır Ceza Mahkemesi), Berberoğlu’nun yeniden yargılanma talebinin kabul edilerek infazının durdurulmasına ve kesinleşmiş hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına hükmedildi. Karar oybirliği ile alındı. Mahkeme, infazın durdurulması ve fezleke düzenlenmesi için Adalet Bakanlığı’na yazı yazılmasına karar vermiştir. [154] 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, aynı hâkimlerinin, bu defa yanlıştan döndükleri anlaşılmaktadır.

 Enis Berberoğlu, 7 ay sonra yeniden milletvekilliği hakkını kazandı

  Anayasa Mahkemesi’nin ikinci ‘hak ihlali’ kararının ardından, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin CHP’li Enis Berberoğlu ile ilgili yeniden yargılanması ve infazın durdurulmasına yönelik kararı ile ilgili Başkanlık Teskeresi, TBMM Genel Kurulunda okunmasından sonra Berberoğlu, 7 aya sonra yeniden milletvekili hakkını kazanmıştır.[155]  Bu suretle bir haksızlık ortadan kalkmıştır. 

  Sonuç olarak

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tahliyesine ilişkin olarak;
  “… Anayasa Mahkemesinin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.” [156] (28 Şubat 2016) Demesi, yukarıdaki kişi ve makamları da Anayasa Mahkemesi Kararlarına karşı tutum sergilemelerine neden olduğu, çekindikleri ve baskı altında kaldıkları değerlendirilmektedir.

 KURTULUŞ SAVAŞI KARŞITI, CUMHURİYET DÜŞMANI İSKİLİPLİ ATIF HOCA’YA DEVLET TÖRENİ

  Milli Mücadele döneminde İngilizlerin desteği ile gerici isyanlara destek veren ve Kuvayi Milliye’ye düşman Teali İslam Cemiyeti’nin 2 inci Başkanı olup, 26 Eylül 1919’da yayımlanan Milli Mücadele karşıtı bildiride, Kuvayı Milliyeciler için, “adi eşkıya”, “kudurmuş haydutlar” ,“aldanmışlar” ifadelerini kullanan… Bu ifadelerin yazıldığı bildirileri ise Yunan uçakları ile Anadolu’nun çeşitli yerlerine attıran ve 4 Şubat 1926 tarihinde “halkı cumhuriyete karşı isyana teşvik”… Milli Mücadele’deki “ihanet bildirilerinden” dolayı, “anayasayı tağyir” suçuyla “vatana ihanetten” Ankara’da Saman Pazarı meydanında idam edilen İskilipli Atıf Hoca’nın [157] ölümünün 95. Yılında mezarı başında düzenlenen anma töreninde Çorum Valisi Mustafa Çiftçi ile diğer devlet erkânı katılmıştır. [158] (7 Şubat 2021)

  Ayrıca, Çorum’un İskilip İlçesi’ndeki devlet hastanesinin adı ise; 25 Şubat 2012 tarihinde “İskilipli Atıf Hoca Devlet Hastanesi.” Olarak değiştirilmiştir. Açılışını da dönemin AKP Hükümetinin Sağlık Bakan Yardımcısı Agâh Kafkas yapmış ve Kafkas törende yaptığı konuşmada ise, Atıf Hoca’nın İskilip’in medarı iftiharı olduğunu söylemiş ve “Bu bir iade-i itibardır. Hakkın teslimidir.” [159] Demiştir.

 

İskilipli Atıf Hoca

  Törene katılan Çorum Valisi ise, İskilipli Atıf Hoca ile ilgili olarak yaptığı açıklamada, onu,  “İlim, aksiyon ve dava adamı” olarak nitelemiş ve “… Ben İskilip’te yaptığımız anmanın doğru olduğunu, haklı olduğunu, yapılması gerektiğini düşünüyor, maşeri vicdanda makes (yansıma) bulacağını canı gönülden inanıyorum.” [160] Diyebilmiştir.

 Çorum’un İskilip İlçesinde, İskilipli Atıf’ın mezarında Çorum Valisi Mustafa Çiftçi’nin de katıldığı devlet protokolünün anma töreni

   Anma törenine; Çorum Valisi Mustafa Çiftçi, AKP Çorum Milletvekili Erol Kavuncu, AKP Çorum Belediye Başkanı Halil İbrahim Aşgın, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk, İskilip Kaymakamı Muharrem Eligül, Atıf Derneği Başkanı Mustafa Lek ile İskilipli Atıf’ın aile yakınları katılmıştır.

  Tören alanında konuşan AKP Çorum Milletvekili Erol Kavuncu ise;

  “… İskilipli Atıf Hoca, talimatla kurulan, idam mangaları, sabıkalı İstiklal Mahkemeleri’nin verdiği karar neticesinde haksız ve hukuksuz bir şekilde idam ediliyor. Vatanı, milleti, inancı uğruna canını feda eden Atıf Hoca’yı zulmen idam eden zihniyetin bir özür borcu vardır.” [161] Demiştir.

 

AKP Çorum Milletvekili Erol Kavuncu

   Sonuç olarak

  İskilipli Atıf Hoca’nın, Devlet Protokolü ile anılması, 95 yıl sonra bile Vali’nin ve katılan kamu görevlilerinin, kendilerini o makamlara getiren Cumhuriyet rejimine meydan okumasıdır. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin içinde bu önemli makamlarında halen bulunduğu ve sinsice ve düşmanca faaliyetlerine devam ettiği anlaşılmaktadır.  

   ANAYASADA LAİKLİK OLMASIN

  Ayasofya’nın baş imamı ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Boynukalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme getirdiği yeni anayasa ilgili olarak Twitter hesabından yaptığı açıklamada; (10 Şubat 2021)

  “… 1921 ve 1924 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün. Anayasa’da var olan vesayetin en büyüğü bazı kanunların (Anayasanın ilk 4 maddesi) değiştirilmesi teklif dahi edilmemesidir. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletinse,  milletin anayasasını istediği zaman değiştirme hakkına sahip olması gerekir. Milletin böyle bir hakkı yoksa o zaman hâkimiyet milletin değil.”  [162] Diyebilmiştir.

 

Ayasofya’nın baş imamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın,

   Prof. Dr. Mehmet Boynukalın, daha önce de Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Ebubekir Sifil’in Diyanet’e yaptığı “Yılmaz Özdil’in ve Cüneyt Akman’ın cesetleri camilere sokulmasın, cenaze namazları kılınmasın” çağrısına da destek vermişti.[163]

  Sonuç olarak

  İslam Hukuku öğretim üyesi, Ayasofya’nın baş imamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın, bu görevlere geldiyse bunu Cumhuriyet rejimine, Anayasa’ya ve Cumhuriyetin temel ilkesi olan laiklik ilkesine borçlu olduğunu unuttuğu ve “yeni anayasa” yı gündeme getiren AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hoş görünme ile cumhuriyet ve onun ilkeleri ile hesaplaşmanın peşinde olduğu… Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmeye, dini siyasete ve menfur emellerine alet etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır.

 CHP lideri Kılıçdaroğlu’ndan 5 gara sorusu

  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’deki grup toplantısında, Gara’da yapılan operasyon ile ilgili olarak yaptığı AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP Hükümetine yönettiği 5 maddelik konuşmada özetle; (16 Şubat 2021)

1- Bölücü terör örgütünün tam 5,5 yıl elinde tuttuğu vatan evlatlarını kurtarmak için 2015 tarihinden bu yana Başbakan olarak ya da Cumhurbaşkanı olarak ne yaptınız?

2-Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’dan seçimlerde size yardımcı olması için mektup dilenirken, neden vatan evlatlarının serbest bırakılması için çağrı yapmasını istemediniz? İstanbul seçimleri sizin için 13 vatan evladından daha mı kıymetliydi?

3- Yıllarca “dostum Trump” diye böbürlenip durdunuz. Neden dostluğunuzu, vatan evlatlarımızı terör örgütünün elinden kurtarmak için kullanmadınız?

4- Daha önce benzer hadiselerde sorunun çözümünde büyük katkıları olmuş İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Mazlum Der gibi ulusal insan hakları örgütlerine, terör örgütünün elinde tuttuğu evlatlarımıza zarar gelmemesi için en azından çağrıda bulunmak hiç mi aklınıza gelmedi?

5- Rize’de yaptığınız açıklamalarda sınır ötesi operasyonun hedeflerinden birinin de şehit olan 13 evladımızın kurtarılması olduğunu, ancak başaramadığınızı söylediniz. Başarısızlığı kim üstlenecek? Bu işin sorumlusu kim? [164] Demiş ancak AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan tarafından terbiyesizlikle suçlanmıştır.  

 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

  Başbakan Sn. Recep Tayip Erdoğan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi lideri olarak 1994 yılı içerisinde yaptığı bir konuşmada;

  “…Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor diyeYahu bu millet istedikten sonra tabi elden gidecek yahu! Sen bunun önüne geçemesin ki.” [165] Şeklinde ifadede bulunması,

  “Bu Cumhuriyet döneminin sonudur. Laik sistem iflas etmiş demektir. Ve biz kesinlikle onu değiştirmek istiyoruz.” (27 Kasım 1995) Diyebilen Sn. Abdullah Gül’ün, bu kutsal ülkede sırayla, Dışişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı görevlerini yapması,

   Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 14 Ocak 2000 tarihinde Avusturalya’da katıldığı bir radyo programında;

  “…Sayın Öcalan düşüncelerinden değil, şu anda aldığı kellelerin hesabını veriyor.” [166] Demiştir. Bu suretle Sn. Başbakan, terörist başı Abdullah Öcalan’a “sayın”, şehitlerimize de “kelle” demek ihtiyatsızlığında bulunması,

  1 Mart 2003 teskeresi (Amerika’nın askerlerinin Güney Anadolu’ya yerleşmesi ve iskânı)TBMM’ce reddedilmesinden sonra, 4 Temmuz 2003 günü 150 civarında Amerikalı askerlerin… Peşmerge ve Talabani’nin [167] oğlu Bafel (Pavel) Talabani ile birlikte Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentindeki Türk Özel Kuvvetleri Bürosuna yaptıkları silahlı baskınla 11 Türk askerinin (3 subay, 8 astsubay) başına çuval geçirip kelepçe takarak esir alınmasıyla ilgili olarak;

  Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, esir alınan Türk askerleri ile ilgili olarak “Mukavemet etmesinler” [168] demesi,  

  Gazetecilerin, “ABD’ye nota verecek misiniz?” Sorusuna ise, zamanın Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan;

  “… Biz bakkal dükkânı idare etmiyoruz, devlet idare ediyoruz, devlet. Kalkıp ta ‘nota verecek misiniz?’ diyorlar, ‘ne notası vereceksiniz? Müzik notası mı? ” [169] şeklinde açıklamada bulunması,

  Zamanın önce Dışişleri Bakanı ve sonradan da T.C. Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül ise Türk askerinin başına çuval geçiren Amerika’yı kastederek bu konuda yaptığı açıklamada;

  “… Büyük devletler özür dilemez.” Demek suretiyle Türkiye Devletini küçük düşürmesi,

  Kuzey Irakta, Türk askerinin başına çuval geçirilmekle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin dolaysıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin itibarı ve gücünün kırılması ile Ortadoğu’daki hâkimiyetinin ortadan kalkması,

  AKP Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve partisini kastederek;

  03 Nisan 2007, AKP Eskişehir il örgütünün düzenlediği bir toplantıda;

  “Şu anda öyle bir ana muhalefetle karşı karşıyayız ki, düşünebiliyormuşsunuz bir kanun maddesinde 48 tane önerge verebilecek kadar siyasi ahlaktan, etikten uzak. Böyle bir muhalefeti iyi niyetle izah etmek mümkün mü? Bu bir cibilliyet meselesi aynı zamanda.” [170] Demesi,

  Türkiye’nin Dışişleri Bakanı ve Baş müzakereci Ali Babacan’ın, 28 Mayıs 2008 tarihinde Avrupa Parlamentosu (AP) Dışişleri Komisyon üyelerine yaptığı konuşmada;

   “…  Avrupalıların söylediği gibi Türkiye’de sadece gayri Müslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluğunda dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşadığını” ifade etmesi,

 AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yozgat’ta düzenlenen, halka karşı yaptığı miting’te, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i hedef alarak yaptığı konuşmada (17 Mayıs 2011);

  “… Otur oturduğun yerde, ne işin var böyle gazete gazete dolaşıyorsun? 87 yaşındasın hâlâ ortalığı karıştırıyorsun. Otur da bey zannetsinler yahu, hala rahat durmuyorsun. Bu milletin 70’li 80’li yıllarını heba etmiş o zat, gelmiş kaç yaşına, ayakta duramıyor, hâlâ çete kardeşliği yapıyor, çetelere kefil oluyor.” [171] Şeklinde açıklamada bulunması,

   Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 19 Şubat 2012 günü AKP Gençlik Kolları Kongresinde gençlerle yaptığı konuşmada özetle;

   “…Altını çiziyorum. Modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.” [172] Diyebilmesi,

  Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 24 Nisan 2012 günü AKP Grup toplantısında yaptığı konuşmada iki adet belge göstererek özetle;

  “… 1926-1950 arasında 513 cami satılıyor. Satılan camiler müze olarak müze deposu olarak, kışla askeri deposu, TMO ofisi, Ziraat Bankası tarafından hububat deposu olarak kullanıyor. Yatakhane, ahır hatta eğlence merkezine dönüştürülen çok sayıda cami bulunuyor.” [173] Şeklinde konuşmasının doğruluğunun kanıtlanmadığını,

  Dönemin Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Merkezinde 05 Eylül 2012 tarihinde yaptığı konuşmada özetle;

  “… CHP yarın Şam’a gidecek yüz bulamayacak, göreceksiniz, ama inşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı kılacağız.” [174]  Demesine rağmen Emevi Camiinde namaz kılınamadığını, aksine AKP Hükümeti, Süleyman Şah Türbesi’ni, İŞIT tehlikesi var diye 22 Şubat 2015 tarihinde yapılan ‘Şah Fırat’ operasyonu ile Suriye’nin Türkiye sınırına yakın Eşme Köyü’ne taşımak mecburiyetinde kalması,

  Adalet Kalkınma Partisi Genel Başkanı Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın, 28 Mayıs 2013 günü grup toplantısında yaptığı konuşmasının bir bölümünde;

  “… İki ayyaşın yaptığı yasa, sizin için muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasa sizin için neden reddedilmesi gerekiyor.” Şeklinde açıklaması ile Kurtuluş Savaşı kahramanları ve Cumhuriyetin kurucuları olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün kastedilmesi,

  28 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul’da Taksim Meydanında “Çevre Savunması Harekâtı” olarak başlayan Gezi Parkı Olaylarının planlayıcısı olduğu gerekçesiyle sorgulanan Osman Kavala’nın, önce beraat edip hemen akabinde aynı gün tekrar tutuklanması… Ayrıca başlangıçta Osman Kavala hakkında beraat kararı veren mahkeme heyeti için de soruşturma açılması, yurt içi ve yurt dışında Türkiye’nin itibarını sarsması, Türk mahkemeleri hakkındaki güvenin de azalması,

  Dönemin Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, 7 –11 Haziran 2013 tarihlerinde AK Parti grup toplantısı ile 9 Haziran 2013 günü de Esenboğa Havalimanında kendisini karşılayanlara, İstanbul “Taksim Gezi Parkı eylemleri.”  (28 Mayıs 2013 itibaren) ile ilgili olarak yaptığı konuşmada özetle;

  “…Çok önemli bir yakınımın gelinini (Zehra Develioğlu) yerlerde sürüklediler. Benim başörtülü kızlarıma benim başörtülü bacılarıma saldırdılar. Bunula da kalmadılar. Dolmabahçe Camii’ne maalesef bira şişeleriyle girmek suretiyle, ayakkabıyla onu da yaptılar. Yıllarca parya (hor görülen, dışlanan) muamelesi gören başörtülü kızlar bunların yaptıklarını yapmadı, sabretti.” [175] Şeklinde ifade etmesi, ancak bunların doğru olmadığının sonradan anlaşılması,  

  Seçim çalışmaları kapsamında Gaziantep’te halka hitap eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (18 Mart 2014);

  “… CHP Pensilvanya’nın (Fethullah Gülen) maşasıdır. MHP aynı şekilde, Pensilvanya bu partilere montaj servis ediyor, bunları maşa olarak kullanıyor… Mahkeme, Başbakan’ın telefonlarının dinlenmesi kararını veremez. Ama bunlar dinledi. (Kastedilen FETÖ olmalı)  Bunlar alçak, bunlar adi, bu vatana ihanettir. Kendi yol arkadaşlarını dinleyecek kadar haysiyetsizler. ” [176] demesi,

  Türkiye’nin kendi sınırları dışında sahip olduğu Suriye’nin Halep kentine bağlı Karakozak köyündeki tek toprak parçası olan Süleyman Şah [177] Türbesi’nin; bölgede olabilecek IŞİD terörü gerekçesi öne sürülerek, “Fırat Operasyonu” ile Türbenin muhafazası için görevlendirilmiş 40 kişilik Türk askeri ile birlikte… 22 Şubat 2015 tarihinde sınırımıza 2 km. mesafedeki Suriye’nin Eşme köyüne nakledilmesi,  [178]   

  Süleyman Şah türbesinin nakledilmesi ile Türk Hükümeti ve ordusu atasına, onun bıraktığı toprağına, emanetlerine sahip çıkamaması, Türkiye Cumhuriyeti devletinin saygınlığının ve perestişini sarsılması, ayrıca ordusunun da gücü ve caydırıcılığı ile bölgedeki otoritesini de zayıflatması,  

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için verdiği karar için; (28 Şubat 2016)

  “… Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara uymuyorum, saygıda duymuyorum.” [179] Şeklinde açıklamada bulunması,

 İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı’nın 21 Mart 2016 tarihinde katıldığı bir TV. Programında;

  “… Ben daha çok cahil, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum. Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar. Türkiye’yi ateşe sürükleyen bu okumuş kesimidir. Okumuşlardan korkuyorum. Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. En tehlikeli tipler üniversite mezunudur.

  Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Erdoğan (Cumhurbaşkanı) giderse tam bir felaket olur. Okuma oranı arttıkça Türkiye’de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor. ” [180] Diyebilmesi. Bu kişinin, yukarıdaki ifadelerine rağmen 29 Kasım 2016 tarihinde YÖK Denetleme Kurulu Üyeliğine atanması,  

  AKP’li eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman,  İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin 25 Nisan 2016’da İstanbul’da  “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” başlıklı Yeni Türkiye Konferanslarının 6. sının yapıldığı İstanbul Üniversitesi Rektörlük binası salonunda yaptığı konuşmada özetle;

  “… Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır. Yeni ve dindar bir anayasa olmalıdır.” [181] Demesine karşılık,

  “…Laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve İnkılaplarına bağlı kalacağıma, anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim…” diyen Türkiye eski Büyük Millet Meclisi Meclis Başkanı İsmail Kahraman bu yeminini unutmuş olması,

  TBMM Eski Başkanı İsmail Kahraman, 2014 yılında Eskişehir Birlik Vakfı’nın düzenlediği bir panelde yaptığı konuşmada ise özetle;

  “… 76 senedir ölmüş adamı (Atatürk) bırakmıyorlar. Cumhuriyeti kuran kadro pozitivistti. Pozitivist nedir? Gördüğüne ve tuttuğuna inanır. Peki, ayeti tutuyor muyum? Hayır… Vahiy gördüm mü? Hayır… Ayeti reddederler. Şimdiki tabiri ile olguculuk. Pozitivizm Cumhuriyet’i kuranların ideolojisi oldu. Dinden uzaklaştılar.” [182] Demek suretiyle İsmail Kahraman’ın, Cumhuriyeti kuran Atatürk ve arkadaşlarını dinsizlikle suçlaması, Cumhuriyet rejimini bir türlü içine sindirememesi, Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın asıl niyetinin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yerine,  şeriata yönelik İslami bir devlet kurmak olduğunu,    

   17/25 Aralık  (2013) rüşvet ve yolsuzluk olayı ile ilgili olarak; AKP İstanbul milletvekili Metin Külünk’ün; “Allah insana günah işleme özgürlüğü vermiştir.” demesi (13 Ocak 2017),  AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu’nun; “100 seneden fazla süren prangadan bu millet kurtulacaktır.” Şekline açıklamada bulunması.(23 Ocak 2017), Cumhuriyet rejimi sayesinde milletvekili olan ve onun bütün imkânlarından istifade eden AKP Milletvekillerinin bulunması,

  Yabancı devletin vatandaşı olduğu bilinen ve diplomat ve liyakati olmayan Merve Kavakçı (Malezya - 26 Temmuz 2017), Egemen Bağış (Prag / Çekostavakya – Eylül 2019), Ozan Ceyhun (Avusturya - 21 Şubat 2020), Mahinur Özdemir (Cezayir – 12 Eylül 2019), gibi şaibeli oldukları ifade edilen kişiler’in, Türk milletini temsilen büyükelçi olarak atanmaları, 

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, Türkiye’de tutuklu bulunan ABD’li Rahip Brunson için;

  “… Bu fakir bu görevde olduğu müddetçe rahip Brunson’u alamazsınız.” Demesine (11 Ocak 2018) rağmen, Türk Mahkemesi tarafından rahip Brunson, tahliye edilmesi ve özel bir uçakla ABD’ne gönderilmesi,  

   AKP il, ilçe başkanları ile kadın kolları yöneticisi avukatların hâkim ve savcı olarak atanması (113 kişi),  yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına zarar vereceği, yargı ve adalet kurumunun örseleneceğinin değerlendirildiğini, hâkim ve savcı adaylarının görev yeri belirleme kuralarının Cumhurbaşkanlığı Sarayında yapılması (21 Mart 2018),

  AKP’li avukatların yazılı sınavı geçebilsinler diye, önce 70 puan sınırının kaldırılması, Çünkü AKP’li birçok avukatın, hâkim ya da savcı olabilmesi için gereken 70 puana ulaşamaması, sınavda 92 puan alanların  (AKP’li olmayan) mülakatta elenmesi ve 60-65 alanların ise 45 saniye süren mülakatta kazanmaları…  AKP kadrolarından, yargı kadrolarına hâkim ve savcı olarak atanmaları, dolaysıyla adaletin tam olarak yerine getirilemeyeceği,[183] Son olarak da İstanbul 14. Ağır Ceza mahkemesinin, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi Kararını ilk sefer de uymadığının anlaşılması,

  Yargıya olan güven’in azalması, eskiden yargıya yüzde 81 güven varken, şimdi yüzde 30’un altına inmesi, adliyenin bağımsız olduğuna iktidarın dışında kimsenin inanmaması, kamuoyunun, yargının iktidarın emrinde olduğuna, verilen kararların yanlı olduğuna inanıyor olması, [184]

  AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, 23 Aralık 2018 günü İstanbul’da katıldığı etkinlikte, 21 Aralık 2018 günü sunucu Uğur Dündar’ın yönettiği Halk TV’de Arena Programına katılan Tiyatrocu Metin Akpınar (78) ve Müjdat Gezeni (76) kastederek yaptığı konuşmada özetle;

  “…CHP’nin resmi yayın organı olan bir televizyonda benim ve Türkiye hakkında atıp tutmuşlar. Önce gergedan nesil deyip millete hakaret ederek işe başlamışlar sonra her şey sandıkta çözülmez demişler. Sorsanız demokrat sanatçılar. Ama milletin iradesine zerre kadar saygıları yok. Şayet kendi istedikleri gibi demokrasi uygulaması olmazsa belki lideri yani beni ayaklarımdan asarlarmış. Ya hepiniz topunuz cellat olsa ne yazar. Biz şehadete inanmışız. Ama sizin imanınız yok ki onu konuşalım. Geçmişteki darbeleri hatırlatıp bakalım darısı kimin başına demişler. Yargıda gereğini yapacak. Sanatçı müsveddeleri bedelini ödeyecek.” [185]  Şeklinde açıklamada bulunması,  

  Türk Silahlı Kuvvetleri generallerine;

  “… O hizaya gelmeyen omuzu çatal bıçak seti apoletli generalleriniz var ya hepsi Erdoğan’ın arkasında eşek gibi saf tutacaklar.” Diyebilen (1 Haziran 2019), general ve Türk Silahlı Kuvvetleri düşmanı, kin ve intikam peşinde koşan, AKP Hükümetine yakın Akit TV’de açıklama yapan sözde yazar Akit Gazetesi Haber Müdürü Murat Alan gibi kişiler mevcut olması ve yaptıklarının yanında kar kalması,  

   23 Haziran 2019 yerel seçimlerinden önce 21 Haziran 2019 günü Munzur Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Ali Kemal Özcan’ın, Terörist başı Abdullah Öcalan’ın mektubunu basın mensuplarıyla paylaşması, Öcalan’ın, HDP’ye “23 Haziran seçimlerinde tarafsız olun.” Çağrısında bulunması,  

  Bebek katili Abdullah Öcalan’ın, kardeşi Osman Öcalan, belediye seçimlerinden hemen önce 22 Haziran 2019 tarihinde Devlet’in kanalı TRT’nin Kürtçe yayın yapan Kürdi Kanalına çıkarılması, Şemdinli bölgesinde 73 vatan evladımızın katil zanlısı, kırmızı bültenle yakalama kararı bulunan Osman Öcalan’ın programda yaptığı konuşmada;

   “… Kürtler için CHP’nin hiçbir projesi yoktur. CHP Kürtlere yakın olmadı. Kürtleri ciddiye almadı. Kürtler için Ekrem İmamoğlu ciddi bir mesaj vermedi.” Şeklinde CHP ve onun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu aleyhine menfi propaganda yaptırılması, ancak Ekrem İmamoğlu’nun ise İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanlığını büyük farkla kazanması,  

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan ise Osaka’ya (Japonya) hareketi öncesinde Esenboğa Havalimanı’nda Osman Öcalan ile TRT’de yapılan röportajla ilgili olarak yaptığı açıklamada özetle;

  “… Doğrusu ben Osman Öcalan’ın kırmızı bültenle arandığını bilmiyorum. Ancak TRT’ye müracaat etmiş ve TRT Kürdi’ de böyle bir program yapmışsa bunu da TRT’deki arkadaşlarımız bilirler. Ben bu konularda da kendilerine güveniyorum.” [186] İfadesini kullanması,

  Adli Yıl Açılış Törenleri’nin, baroların önemli bir bölümünün boykot edip katılmamasına rağmen, 2016 yılından itibaren sanki başka salon ve yer yokmuş gibi AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılması,

  Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in başkanlığında organize edilen, 52 baro ve 20 Yargıtay üyesinin katılmadığı 2019-2020 Adli Yılı Açılış Töreninin de Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayında gerçekleştirilmesi, [187]  yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığı, güvenirliği ve itibarı ile kuvvetler ayrılığı ilkesi açısından uygun olmadığının değerlendirildiğini, (2 Eylül 2019),  

  ABD merkezli sivil toplum örgütü Dünya Adalet Projesi’nin her yıl yayınladığı “Hukukun Üstünlüğü” Endeksi’nde 126 ülkenin yer aldığı listede Türkiye’nin ancak 109’uncu olabildiği, Ruanda, Namibya, Yunanistan’ın, Bulgaristan, Rusya ve İran gibi ülkelerin gerisinde kalması, Doğu Avrupa ve Orta Asya grubunda 13 ülke arasında sonuncu sırada yer alması, [188] 

  ABD Başkanı Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’a gönderdiği mektupta ve yaptığı açıklamalarda (özetle), (9 Ekim 2019);

  “…Türk ekonomisini yok edebilirim. Sizin sorunlarınızı çözmek için çok çalışıyorum. … Aptal olma. Büyük ve benzersiz bilgeliğimle Türkiye’ye bir sınır çizdim.” Diyebilmesi, ancak, AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan, Trump’un bu aşağılayıcı, onur kırıcı mektubuna karşı ne kendisi ne de AKP Hükümeti gereken cevabı ne yazık ki verememiş olması,    

  5 Mart 2020 tarihinde gerçekleşen Türkiye - Sovyet Rusya resmi ziyaretinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “dostum” diye hitap ettiği Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Türkiye Cumhurbaşkanı ve heyetini Moskova’da bulunan Kremlin Sarayının koridorunda bekletmesi… 

  Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanlığınca, Rusya’dan yaklaşık 2,5 milyar dolar bedel ödenerek satın alınan S-400’lerin, Nisan 2020’de faal hale getirilmesi planlanmışken, hatta AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nisan 2020’de bu sistemleri aktif olarak kullanmaya başlayabiliriz  [189] demesine rağmen henüz 11 Ocak 2021 tarihi itibariyle gerçekleşmemesi. Ayrıca bu füzeler ile parasını ödediğimiz halde ABD’nin, F-35 savaş uçakların Türkiye’ye teslim edilmemesi nedeniyle ABD ile Türkiye arasında da krize neden olması,

  Vefat eden Genelkurmay eski Başkanı İsmail Hakkı Karadayı için,

  “… Ne kadar büyüktü dindarlara kinin. Hacıya, hocaya uzardı dilin. Konuşsana mevta, bitti mi pilin.” Diyen (27 Mayıs 2020), Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Burhan İşliyen’in, açıkça hedef aldığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin en üst kademesinde bulunmuş, şerefli ve vatansever bir generalini dinsizlikle suçlaması ve onun şahsında Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı kin ve husumetini kusması.  Bu meczup kişinin, daha sonra korkuya kapılarak yaptığı edepsizce paylaşımı silmesi,  

  AKP Milletvekili aynı zamanda AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin TBMM’de yaptığı konuşmada (25 Haziran 2020); Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kadınlar için büyük imkânlar yarattığını ifade ederek;

  “… Bu ülkede AK Parti gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu Türkiye’de.” [190] Diyebilmesi, Özlem Zengin’in, Atatürk devrimleri sayesinde avukat ve milletvekili olduğunu unutmuş olması,  

  Dini, siyasi ve ayrıştırıcı içerikteki skandal açıklamalarıyla tanınan İzmir Bergama İlçe Milli Eğitim Müdürü Nuri Kiraz’ın, 24 Temmuz 2020 günü Ayasofya’da kılınan Cuma namazı hakkında yazdığı mesajda, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu anlamına gelen olan Lozan Antlaşmasının yürürlükten kaldırılmasını isteyerek (27 Temmuz 2020);

  “… Bize dayatılan Lozan kilidinin bir parçasını (Ayasofya’nın müzeden ibadete açılmasını kastettiği anlaşılmaktadır.)  daha çöpe attık. Darısı diğer maddelerin.” [191] Deme cüretinde bulunması,   

  Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, CNN Türk’te Ahmet Hakan’a yaptığı açıklamada (17 Eylül 2020);

  “… Biz çok samimi şekilde Yunanistan ile var olan meseleleri çözmek için samimi tekliflerde bulunduk. İyi niyet gösterdik ama Yunanistan buna yanaşmadı.

  Meis adasını İtalyanlara vermişiz, onlar da Yunanistan’a vermiş. Yanı başımızdaki adaları vermişiz, geçmişteki anlamaları büyük bir başarı öyküsü diye bize ders kitaplarında ilkokullarda anlatmaya çalıştılar bizlere ama maalesef işte görüyoruz.” [192] Diyebilmiştir. 

  Sözcü yazarı tarihçi Sinan Meydan ise: 

  “İsmet Paşa Lozan’a giderken 12 Ada İtalyan, Ege adaları Yunan, İstanbul, Boğazlar İngiliz işgalindeydi. Lozan’da Türk heyeti Meis’i isteyince Fransızlar, Meriç sınırını tartışmaya açtı; İtalyanlar müttefik tazminatlarını masaya getirdi. Kanla kazanılan vatanı Meis için ateşe atmadık.

  1683’te Viyana’dan 1921 Sakarya Zaferine 238 yıl içinde Avrupa toprakları, Balkanlar, Arap Yarımadası, tüm adalarıyla koca Akdeniz, Kıbrıs, Musul, İstanbul, İzmir, Bursa, Edirne… Kim düşmana teslim etti? Anadolu’yu, Trakya’yı? Osmanlı’nın üç başkentini kim yeniden vatan yaptı Sayın Bakan? 

  Lozan 12 ve 13. maddelere göre Sakız dâhil Ege’de pek çok ada gayri askeri statüdedir. 1947 Paris Barış Antlaşması’na göre Meis de askerden arındırılmıştır, tahkimat yapılması yasaktır. Niye bugüne kadar Yunanistan’ın bu adaları anlaşmalara aykırı olarak işgaline sessiz kaldınız? Bugün sizin Dışişleri Bakanı bizim yurttaşı olabildiğimiz bir Türkiye Cumhuriyeti varsa onu İstiklal Savaşı ve sonrasındaki Lozan’a borçluyuz. Meis üzerinden Türkiye’nin tapusu Lozan’a yönelik sarfettiğiniz sözler gerçek dışıdır Sayın Mevlüt Çavuşoğlu.” [193] Şeklinde açıklamada bulunması,

  Türkiye’nin, PKK ve YPG gibi terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesi ile ilgili olarak Suriye ve Irakta yapılan sınır ötesi operasyonlarında,  ABD ve Rusya ile yapılan anlaşmalara rağmen, bu devletler tarafından anlaşmalara uyulmadığı… Aksine Türkiye için büyük tehlike teşkil etmeye devam eden bu terör örgütlerine özellikle ABD tarafından her türlü silah araç ve gereç gibi destek verildiği, örgüt elebaşları ile irtibat halinde oldukları, Türkiye ve AKP Hükümetinin bu konulardaki hassasiyetleri dikkate almadıklarının anlaşılmakta olduğunu,

 Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), MİT TIR’ları görüntülerini gazeteci yazar Can Dündar’a verdiği iddiasıyla CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında verdiği hak ihlali kararı gereğince, Berberoğlu’nun, yeniden yargılama talebinin, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmesi… Hâlbuki gerek Anayasa Mahkemesinin kararları, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları, yerel mahkemeleri ve herkesi bağlamakta olduğu, bu hukuksuzluk ve adaletsizliğin, Türk yargısına olan saygınlığını ve güvenirliğini, halkımız ile dış ülkeler nezdinde de azalttığını,

  Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ise Anayasa Mahkemesi’nin kararları ile ilgili olarak 25 Nisan 2018 tarihinde Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun 56. Yıl dönümünde dolaysıyla Yüce Divan Salonunda yaptığı konuşmada;

  “… Anayasa’nın 138 ve 153. maddeleri uyarınca, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması söz konusu değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarını dikkate almak, Anayasa Mahkemesi tarafından kaçınılmaz bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. ”  [194] Şeklinde İfade etmesi,  

  CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın; TBMM’ne önerge vererek, Antalya’da sokak röportajı yapan ve iktidarı eleştiren İsmail Demirtaş’ın tutuklandığını, Tır şoförlüğü yapan bir Vatandaş’ın “Beni virüs değil senin düzenin öldürür.” Dediği için gözaltına alındığını, Erdoğan döneminde cumhurbaşkanına açılan hakaret davalarından 5 yılda (2014-2019) 63 bin 41 kişi olduğunu ve 9 bin 554 kişinin mahkûm edildiğini, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet döneminde 163, yine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde ise 848 hakaret davanın açıldığını ifade etmesi… Bu durumun, ülkemizde bir kısım yargının siyasallaştığını, AKP iktidarının bazı yetkililerince halkımıza ve muhalefete yargı eliyle gözdağı verilmek istendiğini, [195] (13 Kasım 2020)

   CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Kasım 2020 tarihinde partisinin grup toplantısında, “deprem vergileri” ile ilgili olarak AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastederek yaptığı konuşmada özetle;

  “… Soruyorum ‘Deprem vergileri nereye gitti?’ diye, kıyamet kopuyor. ’Bay Kemal’e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok’ diyor. Bana hesabını vermeyeceksin sen, millete vereceksin! Nereye gitti bu para? Nereye harcandığını bilmek bizim hakkımız. Ben vergimi ödüyorsam devleti yönetenlere soracağım. Suriyelilere para çok, 50 Milyar Dolar harcandı.” [196] Demesine karşılık, Sn. AKP Genel Başkanının veya yetkilisinin bu soruyu yeterli şekilde cevap vermemesi,

  Koronavirüs salgınında, “Gerçek rakamlar açıklanmıyor”, “Şeffaf ve güvenilir hareket edilmiyor.” diyen, Türk Tabipler Birliğini (TTB), ülkenin ana muhalefet partisini “vatan hainliği” ile suçlayan bazı AKP yetkililerine rağmen… Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın… 25 Kasım 2020 günü yaptığı açıklamalar ile 260 gün yani 9 ay sonra ilk kez ülkedeki koronavirüs günlük vaka sayısını gerçeğe yakın şekilde açıklaması,10 Eylül 2020 günü Türkiye genelinde gerçek vaka sayısının, 29 bin 337 olmasına rağmen o günkü resmi rakamın 1512 olarak gösterilmesi. Arada 20 kat farkın bulunması,  

  Sağlık Bakanı’nın; “mücadelede başarılı olduk algısını yaratma uğruna” salgının başından beri gerçek verileri gizleyip, vaka ve vefat sayılarını düşük göstererek tehlikenin büyüklüğünün anlaşılmasının önüne geçmesi, yalancı duruma düşmesi, gerçek rakamları gizlemesi, zamanında alınacak tedbirlerin de önüne geçilmesi, ayrıca Pandeminin yayılmasına neden olunması,[197]

  Bu ülkede, borçları nedeniyle kendini TBMM hastanesinin önünde benzinle yakmaya çalışan, iş bulamadığı için intihara kalkışan, parasızlıktan 4 kardeşin toplu olarak intihar etmesi, çöp konteynerlerinde ve pazar artıklarında yiyecek toplayan binlerce insanlarımız bulunması… 1.000 kişilik bir iş için 60.000 bin, 120 kişinin alınacağı yere 5.000 kişinin müracaat etmesi, son bir yılda işsizliğin % 54 artması, yükseköğrenim işsizliğinin ise %13,1’e ulaşması, Türkiye genelinde işsizlerin toplamının ise 3 milyon 982’i bulması,

  Ayrıca Koronavirüs salgınıyla birlikte var olan ekonomik krizin adeta buhrana dönüşmesi, Samsun’da 10 Aralık 2021 günü bir eline iş, bir eline de aş yazarak kendisini asan yurttaş hakkındaki soruları yanıtlamayan, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un, TBMM ‘deki bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada ise; (12 Aralık 2020)  

   “…Türkiye’de yoksulluk, özellikle aşırı yoksulluk, uluslararası dokümanlarda da ifade edildiği gibi artık Türkiye için sorun olmaktan kalktı.” [198] Demesi ve aleni yalan söylemesi,

  Bağımsız kalacağına yemin eden, hangi görüşte ve düşünce de olursa olsun herkesi kucaklaması gereken AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın; Ayasofya Camii’nde Cuma namazının ardından yaptığı açıklamada; (1 Ocak 2021)

  “… Ben Sözcü gazetesini okumuyorum, kimse de lüzumsuz yere para verip almasın.” [199] Demesiyle,  özgür basına müdahale etmesi ve vatandaşların özgür iradesine karışması,  

   AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan tarafından İstanbul Boğaziçi Üniversitesine dışardan AKP’li Prof. Dr. Melih Bulu’nun kayyum olarak atanması (2 Ocak 2021) ile Üniversite’nin akademisyenleri, idari personeli ve öğrencilerinin protesto etmeleri, polislerin üniversiteye girerek kapılarına kilit vurması ayrıca öğrencilere baskı ve şiddet uygulayarak bir kısmının da gözaltına alınması… Akademisyenlerin ve öğrencilerinin, protesto nedenlerin ise üniversite içinden seçimle rektörün gelmesi, 

  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Üniversite öğrencilerini kastederek onları “Terörle iltisaklı illegal gruplar” olarak ifade etmesi, ayrıca Boğaziçi’nde gözaltına alınanlardan 79’u DHKP/C, TKP-ML dâhil olmak üzere terör örgütü üyesi olarak suçlaması,[200]

  157 yıllık geçmişi bulunan, köklü ve isim yapmış, zeki, başarılı ve ileri görüşlü öğrencilerin kazandığı Boğaziçi Üniversitesi’nin, taleplerinde haklı olduğu, AKP’ye yakın bir profesörün,  rektörlüğü için bu kadar ısrar etmenin, üniversitenin, halkın huzurunu bozmanın bir anlamının bulunmadığı… Yurt içi ve yurt dışında itibarının, kariyerinin sarsılmaya, zayıflatılmaya, terör örgütü ile suçlanmaya ve ele geçirilmeye çalışılmasının hiçbir kimseye yarar getirmeyeceğini,  

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan’ın Cuma namazı sonrası basın mensuplarına; İstanbul Boğaziçi Üniversitesinde yıllarca öğretim üyeliği yapmış ve 2017’de bu üniversiteden emekli olmuş, çok sayıda kitabı ve 165 bilimsel yayını bulunan Prof. Dr. Ayşe Buğra için isim vermeden; (5 Şubat 2021)

   “… Osman Kavala denilen adeta Soros’un temsilcisi olan kişinin karısı da yine aynı şekilde Boğaziçi Üniversitesi’nde bu provokatörlerin (kışkırtıcı) içerisinde yer alan bir kadındır.” [201] Demek suretiyle kocası Osman Kavala üzerinden herhangi bir suçu ve kışkırtıcılığı olmadığı, elde de bir belge bulunmadığı halde onu aşağılaması, küçük düşürmeye çalışması, hukuka, adalete, insanlığa ve herkesi kucaklaması gereken bir cumhurbaşkanına yakışmadığını,

  Amerika’nın, hem Irak’ta ve hem de Suriye’de PKK/YPG hainlerini, Ortadoğu’daki menfur ve kirli emelleri için onlara her türlü araç, silah, mühimmat ve ihtiyaç duydukları malzemeleri, göz göre göre vermesi, Türkiye’nin ise bunu önleyememesi,

  Son olarak, Irak’ın kuzeyindeki Gara Dağı’na yönelik 10 Şubat 2012 tarihinde başlatılan “Pençe Kartal-2 Harekâtı” sonrası… Bebek katili PKK’nın 14 Şubat 2021 tarihinde Kuzey Irak’ta Gara’da ki bir mağarada 5-6 yıldır PKK’nın elinde tutsak bulunan silahsız ve masum 13 asker, polis ve görevli personelimizin PKK hainleri tarafından yakın mesafeden ateş edilerek şehit edilmesi, [202]

  13 evladımızı, 5-6 yıldır, PKK’nın Türk topraklarından kaçırarak tutsak edip daha sonra Gara’da şehit etmesi, AKP Hükümeti ve onun genel başkanının, bilhassa ABD’ye karşı yeterli ağırlığını ve gücünü kullanamadığı, Türk Silahlı Kuvvetleri operasyonu ile bu vatan evlatlarını kurtaramadığını,

  Sn. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da; “Gara’da teröristlerce katledilen 13 vatandaşımızın kurtarılması için çok uğraşıldığını, gel gör ki başarılamadığını” [203] itiraf etmesi,  

  23 Ocak 2015 tarihinde 91 yaşında ölen Suudi Kralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud için üç gün milli yas ilan edilip bayraklarımız yarıya indirilirken PKK tarafından Kuzey Irak Gara’da hunharca şehit edilen 13 vatan evladımız için AKP Hükümetince yan ilan edilmemesi,

  2006 yılında Filistinli Hamas militanları tarafından kaçırılan ve 5 yıl boyunca alıkonulan İsrail Ordusuna ait Gilad Şalit adındaki asker için İsrail devleti, Şalit’in şartsız bırakılmasını istemiş ve Şalit’e bir zarar gelmesi halinde, “Gök kubbenin yıkılacağı” tehdidinde bulunmuş… Ayrıca Rusya, İtalya, Fransa, Almanya ve Mısır dâhil, birçok devlet ve Kızılhaç ile Uluslararası Af Örgütü, İsrail askerinin serbest bırakılmasını istemiş ve sonuçta, bu asker, diplomatik girişimler ve mahkûm takası sonrası serbest bırakılmıştı. (18 Ekim 2011) Türkiye’nin bu dönemde İsrail’le ilişkileri iyi değildi, fakat İsrail askerinin bırakılmasında sessiz ama etkili bir rol oynamıştı. Gilad Şalit’in tutsak iken 23. Doğum gününde, binlerce İsrailli, Ağlama Duvarında nöbet tuttu. Gilad Şalit, serbest bırakıldıktan sonra İsrail Başkanı Şimon Peres, Şalit’i evinde ziyaret ederek tebriklerini sundu ve onu kahraman olarak adlandırdı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Gilad Şalit’e tebrik mektubu gönderdi. 18 Nisan 2012 tarihinde Şalit, İsrail Ordusunda er iken ordudan başçavuş olarak terhis edildi.  Paris’te fahri vatandaşlık statüsü aldı. Amerika ise Pennsilvanya fahri vatandaşı yaptı.  [204]       

  Türk yetkilileri ile HDP ve PKK temsilcilerinin, 28 Şubat 2015 tarihinde  “Dolmabahçe mutabakatı” adı altında İstanbul Dolmabahçe Sarayında, ayrıca, 2012 yılında da Oslo görüşmelerine katılmaları,  Habur sınır kapısından, PKK’nın Türkiye üzerinden güneye geçit verilmesi,

  Tarihin en kanlı terör örgütü PKK’nın elebaşısı Abdullah Öcalan’ın kardeşi, 74 askerimizin katil zanlısı kırmızı bültenle aranan terörist Osman Öcalan’ın, 23 Haziran 2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerinden önce, AKP’ye İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için destek vermek amacıyla, devlet kanalı olan TRT’de konuşma yaptırılması…  Ayrıca Bir öğretim üyesi tarafından terörist başı Abdullah Öcalan’dan getirilen mektubun basın mensuplarıyla paylaşılması,

  Bazı AKP’li Bakan, milletvekili ve bir kısım valilerin, “Akil İnsanlar Heyeti” ‘inde içinde yer alan bazı kişilerin; “Öcalan şanstır”, “Öcalan kadar ilkeli olun”, “Öcalan Türkiye’nin önünü açıyor”,  “Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık”, “Abdullah Öcalan Kürtlerin lideridir. Onun mesajları bizim de düşüncemizdir” demekle tarihin en kanlı teröristi Abdullah Öcalan’a sıcak bakmaları, hoşgörü ile karşılamaları, teröristle mücadele yerine terörle müzakere yollarını aramaları… Bunlardan güç alan PKK terör örgütünün ise, son olarak 13 vatan evladını kalleşçe ve alçakça Irak’ta Gara’da şehit etmesi,

  MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, Gazeteci Can Dündar, Osman Kavala ve Enis Berberoğlu hakkında verdiği kararlarla ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi ve onun Başkanı Zühtü Arslan için; (16 Şubat 2021)

  “… Bu Anayasa Mahkemesi kime hizmet etmektedir? Kimin mahkemesidir? Anayasa Mahkemesi milletin mahkemesi olmayacaksa, Türkiye’nin egemenlik ve tarihsel haklarını çiğneyenlere ihlal gerekçesiyle destek vermeyi sürdürecekse,  derhal kendisini feshetsin, başındaki zat da gecikmeden istifa etsin.” [205] Şeklinde açıklama yapması,

  Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin Ankara il kongresinde, Ankara Spor Salonu’nda, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “13 şehidin (Gara’da) sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır” sözlerine karşılık yaptığı konuşmada; (17 Şubat 2021)

  “… Bay Kemal sen nasıl bir yüzsüzsün ya? Sen de nasıl bir yüz var ya? Bunların sorumlusu cumhurbaşkanıdır nasıl diyorsun ya! Terbiyesiz herif. Sana İçişleri Bakanımı, Savunma Bakanımı gönderiyorum. Seni bilgilendirsinler diye. Sen bunlara layık değilsin. Utanmadan cumhurbaşkanına fatura kesmeye kalkıyorsun. Bay Kemal, şu teröristlere bir gün terörist de be. Diyemez. Onlarla ortak. Bu operasyonun sorumlusu elbette aynı zamanda başkomutan ve yürütmenin başı olan cumhurbaşkanından, askerinden polisine, istihbaratçısına kadar Türkiye Devleti’dir.” [206] Demesi, 

 15 Şubat 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan tarafından AKP Rize İl Kongresinde canlı yayınla telefonla aranan ve AKP Kongre salonunda dinletilen, görüşmede, Gara’da şehit edilen 13 vatan evladımızdan biri olan Uzman Çavuş Mevlüt Kahveci’nin acılı annesi Ayşe Güler’e;

   “…Şehidimiz de sevgili peygamberimizin inşallah komşusu olarak bir anneye böyle bir şeref nasip olmaz. Ama siz bu şerefi yakaladınız.” Şekline taziyede bulunması, Ancak, acılı anne Ayşe Güler ise bir gün sonra yaptığı açıklamada; (16 Şubat 2021)

    “… Benim kongreden arandığında haberim yoktu. Beni mezarlıkta aradı, (AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastettiği anlaşılmaktadır) gelişigüzel aradı ve konuştum. ” [207] Demesi,

   AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın,  şehitler ve şehit anneleri üzerinden siyasi Rant elde etmeye çalıştığının değerlendirildiğini,

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti İl kongresinin yapıldığı Ankara Spor salonunda iken partisinin Rize Kongresi için canlı yayında kullandığı, insanların dip dibe ve çoğunun maskesiz olduğu salonda yaptığı konuşmada (özetle); (17 Şubat 2021)

    “… İnsanlarımızın sağlığını riske atmadan, tedbirlere uyularak kongrelerimizi birer demokrasi şöleline çeviriyoruz.  Bu salgın günlerinde koca salonları böyle lebalep doldurduğunuz için sizlerle gurur duyuyorum.” [208] Şeklindeki konuşmasının, koronavirüs ortamında doğru olmadığı, halkın sağlığının riske atıldığını,   

  Netice olarak; yukarıdaki hususlar dikkate alındığında;

   AKP Hükümeti’nin iç ve dış siyasetinde başarısız olduğu, Türkiye Cumhuriyeti Devletini yeterli derecede temsil edemediği, Cumhuriyet rejimi ile rejimi kuranlarla adeta hesaplaşma niyetinde oldukları, Sanayi tesisleri ve fabrikalar gibi Cumhuriyet kazanımlarını yok etmeleri,

  Adalet sisteminin etkinliğini önemli bir şekilde yitirdiği, Avrupa İnsan Hakları (AİHM) ile Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararlarına bazı mahkemeler ve siyasetçiler tarafından uyulmadığı, bir kısım yargıcın, siyasetin etkisi altında kaldığı ve kararlarını, bazı siyasilerin, talimatları doğrultusunda verdikleri,   Parlamenter sistemin kaldırılarak yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi (tek adam)  getirildiği,

  AKP Hükümetince ve onun Genel Başkanlığınca, Türkiye’ye ait Ege Denizindeki ada ve adacıklarla sahip çıkılmaması, Lozan Antlaşmasının dikkate alınmadığı, Türk toprağı olan Süleyman Şah Türbesi’nin terk edilmesi, Ergenekon, Balyoz ve casusluk gibi davalarla Türk Ordunun gücünün kırıldığı itibarının zedelendiği,

  Kamu Kurum ve Kuruluşları ile büyükelçiliklere liyakatsiz ve tecrübesiz kişilerin atanması, yanlış ekonomik politikalarla Türk ekonomisinin çökme noktasına geldiği… Yoksulluktan ve işsizlikten intihar eden vatandaşlarımızın olduğu, halkın büyük çoğunluğunun geçim sıkıntısı çektiği, bir kısmının ise pazar artıklarıyla ve çöp kutularından yiyecek topladığı, buna karşılık, AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan ile AKP Hükümetinin israf ve lüksü’nün had safhada olması…

  AKP’li Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın zaman zaman parti liderlerine ve düşüncelerini açıklayan kişi ve kurumlara karşı ayrıştırıcı ve hakaret içeren başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na ve partisine; “…cahil ve çirkef, bahtsız bedevi, CHP pisliktir, çöplüktür, yüz karası, buradan sana kemik düşmez, alçak, hain, terbiyesiz herif,” şeklinde açıklamalarda bulunması,

  Ayrıca, 31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde, CHP ve İYİ Partinin oluşturduğu Millet İttifakı için, “Zillet ve illet ittifakı” tabirini kullanması, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener için de; “hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Onun hesabı ağır olacak”, eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk için de; “Ulan kendine gel, terbiyesiz, beyni sulanmış yav, aklı git gel yapıyor, be ahmak, bunun bedelini ödeyecek.” Tiyatrocu Metin Akpınar ile Müjdat Gezen için, “Sanatçı müsveddeleri,” demesi,

  İfade özgürlüğü konusunda, Türkiye’nin modern ülkelerin çok gerisinde kalması, Koronavirüs salgınında Sağlık Bakanlığı ve AKP Hükümeti’nin şeffaf ve yeterli olamaması,

  Türkiye’nin bekası için büyük tehlike oluşturmaya devam eden PKK, YPG FETÖ terör örgütlerine her türlü desteği veren ABD’ne mani olunamaması,  Türkiye’nin, yeterli ağırlığını koyamaması, dünya devletlerinin önemli bir bölümünün nazarında, Türkiye’nin gücü ve caydırıcılığının olmadığı, demokrasinin tam olarak işlemediği intibaının yaratıldığı değerlendirilmektedir.

 

[1] Serdar Öztürk; Gazi Üsteğmen, avukat, 1989 yılında Piyade Teğmen olarak Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu. 13 Ekim 1994’te Kuzey Irak sınırı üzerinde, Silopi kırsalında yapılan bir operasyonda ağır yaralandı. İki yıl tedavi gördü. 1996’DA Türk Silahlı Kuvvetleri’nden malulen emekli oldu. 1999 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 2001 yılından bu yana Ankara Barosu’nda serbest avukat. Ergenekon kapsamında 12 Ocak 2009 tarihinde tutuklanan avukat Serdar Öztürk, aynı zamanda silah arkadaşı Levent Göktaş’ın müdafiliğini yürüttüğü süreçte, aynı soruşturma kapsamında kendisi de 2009’da tutuklandı. 11 Mart 2014’te tahliye oldu.

[2] Tuncay Güney; Doğum tarihi: 25 Ağustos 1972, Çorum Kargı ilçesi Gölet Köyü,  Ebeveynler: Ali Güney, Ayşe Güney,  Eşi: Nuray Güney, Türk casus, gazeteci, televizyoncu… New York Institute isimli web ditesinin genel yayın yönetmeni, JİTEM, Ergenekon, Gülen Cemaati ve İşçi Partisi’nin içine sızdığı ve burada edindiği bilgileri Mehmet Eymür’e (eski MİT’çi)  ulaştırdığı iddia edilmektedir. John Kunstadter ile Fethullah Gülen’in özel sekreterliğini yaptı. Ergenekon davasında yakalama kararı  (20 Kasım 2014) çıkartılan Tuncay Güney,  Aydınlık Gazetesinde Deniz Yıldırım’a yaptığı açıklamada özetle (21 Kasım 2014);   

  “… Eskiden Fethullahçıydım bunu herkes biliyor. Ancak ABD’ye gittiğimde Cemaatle bütün bağlarımı kopardım. Davası yürüyen şekilde bir Ergenekon örgütü olmadığını TV’lerde söyledim. Solcusu, askeri, milliyetçisi, İslamcısı herkesi topladılar. Paralel yapıyı korudular. Amerikalılar bizi kandırdı. Hani Ergenekon davalarıyla Türkiye’ye demokrasi gelecekti. Ergenekon davası bir ‘proje’dir.” Demiştir.

  Tuncay Güney, SkyTürk 360 televizyonunda canlı olarak yayımlanan ‘şimdi Söz Sende’ programında, Kanada’nın Toronto kentinde telefonla yaptığı açıklamada (10 Şubat 2013); “… Ergenekon davası bir projeydi, bitti artık. İçerdekilerin çıkması gerekir. İşkence görmeseydim o konuşmaları yapmazdım. Ergenekon’un temeli sayılan emniyette verdiğim ifadeler geçersizdir. Devlet (AKP Hükümeti) beni kullandı. Türkiye’de adalet aramak genelevde bakire aramaktan farksızdır.’” Demiştir. Kanada’da yaşayan Güney, Ergenekon operasyonların başlatılmasının ardından bir daha Türkiye’ye gelmedi.  (https://www.facebook.com>notes-serdar-öztürkün-itiraz-dilekçesi,)(https://odatv.com>tag>tuncay-güney), (www.cumhuriyet.com.tr>haber>diger>Tuncay-Güney-Ergenekon-p,), (https://odatv.com>mehmet-eymur-tuncay-güneyin-neyi-oluyor-1212111,)

[3] Sözcü gazetesi; 22 Şubat 2019, s.10, Sözcü Yazarı Aytunç Erkin’in, “TSK’nın tasfiye sürecinde rol alan ‘karanlık ABD’li. ” başlıklı yazısı,

[4] Sözcü Gazetesinin 26 Temmuz 2016 tarihli nüshası, s. 7

[5] Aydınlık Gazetesinin 30 Temmuz 2016 tarihli nüshası, s. 8

[6] www.aa.com.tr>dunya>pkknin-suriyedeki-paravani-sdg, www.sw.com>abd-sdg-ile-ortaklığımız-ve-yardımımız-sürüyor, Sözcü Gazetesi; 30 Ocak 2021, s. 12, t24.com.tr>Son yazılar>Akdoğan Özkan,

[7] Ozan Ceyhun;  1960 yılında Adana’da doğdu. 1979’da Boğaziçi Lisesinden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesinde Alman Dili ve Edebiyatı okudu. Dev-Yol üyesi olmak ve Ülkücü Mustafa Erdoğdu’nun öldürülmesiyle (1977) ilgili hakkında dava açıldı. Bu davada cinayet suçlamasıyla idam istemiyle yargılandı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak Avusturya’ya, 1982’de ise Almanya’ya gitti. Eski Avrupa Parlamentosu üyesi, yıllardır Almanya’da siyaset yaptı. Ozan Ceyhun, 1992 yılında kendi isteği ile Türk vatandaşlığından çıkarak Alman vatandaşlığına geçti. Aynı zamanda yazar Demirtaş Ceyhun’un oğlu olan Ozan Ceyhun,  1998 ve 2000 arasında Yeşiller Partisi adına Avrupa Parlamentosu’nda (AP) milletvekili olarak görev aldı. Cinayet suçlamasıyla yargılandığı davadan, 2000 yılında, delil yetersizliği nedeniyle beraat etti. Ceyhun 2015’ten sonra da AKP’ye yakın bir siyasi çizgi izledi. 21 Şubat 2020 tarihinde Avusturya Viyana Büyükelçisi olarak atandı.  (https://www.bbc.com>turkce<haberler-turkiye-51576486),  https://124.com.tr>Gündem) (www.haberler.com>Güncel),

[8] Mahinur Özdemir; AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “manevi kızı” olarak nitelendirilen Mahinur Özdemir, 2009 yılında Avrupa Parlamentosuna seçilen ilk başörtülü milletvekili oldu.  Avrupa Parlamentosuna başörtüsü ile giren ilk kadın milletvekili, 12 Eylül 2019’da Cezayir Büyükelçisi oldu. (https://www.birgun.net>Güncel,) (https://tr.wikipedia.org>wiki>Mahinur-Özdemir,)

[9] Merve Kavakçı; 1968 yılında Ankara’da doğdu. TED Ankara Koleji’nden mezun oldu. 1986 senesinde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başladığı eğitimini başörtüsü yasağı sebebiyle yarıda bıraktı. 1995’te hafızlığını tamamladı. 1999 senesindeki genel seçimlerde Fazilet Partisinden İstanbul Milletvekili seçildi.  Başörtü taktığı için TBMM’den olaylı bir şekilde çıkarıldı. Daha sonra Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde Bakanlar Kurulu kararı ile ABD vatandaşı olduğunu bildirmediği için vatandaşlıktan çıkartıldı. Partisi kapatıldı ve beş sene siyasetten yasaklandı. 2004-2014 yılları arasında George Washington University Elliott School of international Affairs’de öğretim üyeliği yaptı.  2014 senesinde Üsküdar Üniversitesi bünyesinde Türkiye’de alanında ilk olan Post kolonyal Çalışmalar Araştırma Merkezi (PAMER)’ni kurdu. 2016 senesinde doçentliği aldı.

   Yeni Akit gazetesinde köşe yazarlığı (2004-2017) yapan Kavakçı’nın Başörtüsüz Demokrasi’de Adı Konmamış Darbe (Times,2014) adlı eseri Arapça ve Farsça olarak yayımlanmıştır. Diğer Türkçe eserleri Siyasetin Oyunu, Batı’da Müslüman Olmak, Dünyanın güzel insanları ve Örtünün altında kalanlardır.

     ABD vatandaşlığı belgelerle kanıtlanan, vatandaşlığa girmeden önce sadece ABD’ye hizmet vereceğine Kuran üzerine el basarak yemin etti.  Merve kavakçı.  Malezya Kuala Lumpur büyükelçiliğine getirildi.

     Merve Kavakçı’nın kızı Mariam Kavakçı Cumhurbaşkanı Danışmanı, Merve Kavakçı’nın diğer kızı Gülham Abushanab Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı, Merve Kavakçı’nın kız kardeşi Ravza Kavakçı Kan AKP Genel Başkan Yardımcısı ve milletvekili olarak görev yapıyor. Merve Kavakçı’nın diğer kız kardeşi Elif Kavakçı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın moda tasarımcısı olarak görev yapıyor. Merve Kavakçı’nın yeğeni, Ravza Kavakçı’nın kızı Erva Kan Türkiye Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi/Proje Direktörü, Merve Kavakçı’nın Eniştesi Ravza Kavakçı Kan’ın eşi Osman Kan, Sağlık Bakanlığı’na bağlı, Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürü. ( https://www.yenicaggazetesi.com.tr>Güncel,) www.cumhuriyet.com.tr>kavakci-ailesinin-bilinmeyen-dayilari-1533888,)  (25 Kasım 2017) (https://www.sozcu.com.tr>Yazarlar>Emin-Çölaşan/”Vah zavallı bakanlık vah” başlıklı, 25 Şubat 2020 tarihli köşe yazısı, (kualalumpur.be.mfa.gov.tr>Mission>Biography,) (https://www.sozcu.com.tr>Günün içinden,

[10] Egemen Bağış; Nisan 1970 Bingöl doğumlu. 2002’de İstanbul Milletvekili seçildi. AB ile tam üyelik görüşmelerini yürütmek üzere Ocak 2009’da Devlet Bakanı ve Baş müzakereci oldu. Genel Başkan Yardımcısı olarak AK Parti’nin en yüksek yürütme organı olan Merkez Yürütme Kurulu üyeliğinde bulundu. “Bakara-makara” konuşmasıyla hafızalara kazındı. 2019 yılı Eylül ayında Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliğine atandı.  17 -25 Aralık (2013)  yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında “rüşvet ve nüfuz ticareti” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında soruşturma açılan 4 bakan (Erdoğan Bayraktar, Muammer Güler ve Zafer Çağlayan)  arasında yer aldı ve Avrupa Bakanlığı görevinden alındı. Bağlı olduğu (AKP) parti tek başına yasama organı görevini sürdürürken hakkında cezai soruşturma açılabilmesi için diğer partiler tarafından TBMM’ye fezlekeler sunuldu. Meclis’te 5 Mayıs 2014 tarihinde bu amaçla kurulan komisyon 5 Ocak 2015’e kadar çalışmalarını sürdürdü ve bakanların Yüce Divan’a gönderilmemesi yönünde karar aldı.

        Meclis Soruşturma Komisyonu’nda yapılan oylama sonucu bakanların Yüce Divan’a gitmemeleri yönünde karar çıktı. Komisyonun kararı tavsiye niteliğinde olduğu için, nihai karar için 20 Ocak 2015’te TBMM Genel Kurulu’nda oylama yapıldı. Yapılan gizli oylama sonucunda 245 kabul oyuna karşılık 255 ret oyuyla Egemen Bağış’ın Yüce Divan’a gönderilmesine dair önerge reddedildi. Oylamada 7 milletvekili çekimser kaldı. 6 boş oy verilirken, 4 milletvekili geçersiz oy kullandı. (https://tr.wikipedia.org>wiki>Egemen-Bağış), (https://www.sozcu.com.tr>Gündem),

        Geçmişte adı çikolata paketleri içerisinde Reza Zarrab’tan rüşvet alma olaylarına karışmış ve bakanlık görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı. (https://www.sozcu.com.tr>Yazarlar>Emin Çölaşan / “Vah zavallı bakanlık vah” başlıklı, 25 Şubat 2020 tarihli köşe yazısı)  

[11] Sözcü Gazetesi; 23 Şubat 2020, s. 12,

[12] Odatv4.com>erdogan-oyle-bir-ismi-buyukelçi-yapti-ki,21.022.058.html,

[13] https://t24.com.tr>chp-lideri-kilicdaroğlu-isim-vermeden-buyukel, https://tr.sputniknews.com>turkiye>201909221040227398-kilicdaroğlu, https://onedio.com>haber>kilicdaroğlu-ndan-egemen-bagis-tepkisi-sen-a,

[14] https://www.sondakika.com>egemen-bagiş, https://www.yenicaggazetesi.com.tr>Siyaset,

[15] https://onedio.com>haber>dev-yol-dan-idamla-yargilanmişti-ozan-ceyhun,

[16] https://www.hurriyet.com.tr>Dünya, https://www.istanbulgerceği.com>yazarlar>abdullah-gulun-23-yil-once-t, https://www.yenicaggazetesi.com.tr>,

[17] Gözcü Gazetesinin 3 Haziran 2006 Tarihli Nüshası

[18] Tufan Türenç’in; 6 Ekim 2006 Tarihli Hürriyet Gazetesindeki “Bu Kakofoni Sözcüğü Büyükelçiye Yapışır.” Konulu Köşe Yazısı, ayrıca Mehmet Türker’in; 7 Ekim 2006 tarihli Gözcü Gazetesindeki Köşe Yazısı

[19] Milliyet Gazetesinin 14 Temmuz 2007 Tarihli Nüshası, Time’ in kapağında “Türkiye’nin ikilemi” yazısı, ayrıca Hürriyet Gazetesinin 14 Temmuz 2007 Tarihli Nüshası, s.18   

[20] Milliyet Gazetesinin 16 Temmuz 2007 Tarihli Nüshası s.14

[21] Hürriyet Gazetesinin 20 Eylül 2007 Tarihli Nüshası, s. 18

[22] www.izzettincopur.com.tr.

[23] Sözcü Gazetesi; 29 Haziran 2019, s. 12, Aytunç Erkin’in “12 yıl önce TSK’yı tasfiye sürecini yöneten Amerikalı” başlıklı yazısı,

[24] Hürriyet Gazetesinin 29 Mayıs 2008 Tarihli Nüshası, www.mynet.com/haber/politika/babacan

[25] Hürriyet Gazetesinin 31 Mayıs 2008 Tarihli Nüshası

[26] www.bbc.com>haberler>2016/02>160228-erdogan-dundar-aym,

[27] Tgb.gen.tr/45-cocuğa-tecavüz, www.dailymotion.com, www.istanbulgerçeği.com/aile-bakanı-bir-kereden-bir-sey-olmaz-dedi,

[28] https://www.youtube.com, www.Yeniçağ gazetesi.com.tr.

[29] www.istanbulgerçeği.com>anaokulu-cocuklarina-camide-harem-selamlik, ilerihaber.org>içerik>yaklaşık-2-bin-anaokulu-ogrencisi-camide-namaz, kazete.com.tr>haber>anaokulu-cocuklarina-başörtusu-ve-takke-47645,

[30] https://www.sozcu.com.tr>Gündem,

[31] www.yenicaggazetesi.com.tr>cumhurbaşkanligindan-aciklama-itibarin-tas, www.cumhuriyet.com.tr>türkiye Haberleri,

[32] www.hurriyet.com.tr>Gündem, www.sozcu.com.tr>Gündem, www.aksam.com.tr>Siyaset,

[33] https://www.youtube.com>watch, www.hurriyet.com.tr>erdogan-milli-bir-mutabakat-olacak-40706752,

[34] https://odatv.com>aylar-sonra-boyle-goruntulendi-12101811,

[35] https://124.com.tr>Gündem,

[36] Sözcü Gazetesi; 26 Ağustos 2018, s. 12,  13 Eylül 2018, s. 5, 14 Eylül 2018, s. 4 ve 16 Eylül 2018, s.10, tarihli ve sayfa numaralı nüshaları, www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye, https://www.milligazete.com.tr.

[37] Sözcü Gazetesi; 18 Eylül 2018, s. 4.

[38] Sözcü Gazetesi; 28 Eylül 2018, s. 4.

[39] www.internethaber.com>Politika, t24.com.tr>Gündem, Sözcü Gazetesi; 7 Ekim 2019, s. 5

[40] www.indyturk.com>node, Sözcü Gazetesi; 5 Ekim 2019, s. 11,

[41] Cumhuriyet Gazetesi; 30 Ekim 2019, Yazar: Av. Uğur Bayrak tutan, https://onedio.com>haber>gorenler-inanamadi-trump-in-erdogan-a-yazd, https://www.birgun.net>Siyaset, Sözcü Gazetesi; 6 Kasım 2020 tarihli nüshası, gazetenin yazarı Emin Çölaşan’ın “Kaybetsin İnşallah” başlıklı köşe yazısı,

[42] https://www.internethaber.com>Politika, https://odatv.com>trumptan-erdogana-görenlerin-inanamadiği-mektup-16,

[43] Sözcü Gazetesi; 11 Kasım 2020, s. 16,

[44] Yeniçağ; 11 Ekim 2019, s. 6,

[45] https://Twitter.com>VOATurkis<Status,

[46] https://odatv.com>trumptan-bir-operasyon-aciklaması-daha-09101921, https://www.nethaber.com>trumptan-olay-pkk-itirafi-birlikte-calistik-2555, Sözcü Gazetesi; 11 Ekim 2019, s. 10,

[47] Sözcü Gazetesi; 11 Ekim 2019, Yazar Yılmaz Özdil’in, “Beraber yürüdük biz bu yıllarda.” Başlıklı köşe yazısı,

[48] Sözcü Gazetesi; 11 Ekim 2019, Yazar Rahmi Turan’ın, “çizilen sınır ne?” köşe yazısı,

[49] Sözcü Gazetesi; 12 Ekim 2019, s. 12,

[50] Sözcü Gazetesi; 13 Ekim 2019, s. 11,

[51] Mazlum Kobani; Terörist Başı Abdullah Öcalan’ın “Manevi evladım” dediği, asıl adı Ferhat Abdi Şahin olan Mazlum Kobani,  1967 doğumlu Suriyeli Kürt.  Türkiye’nin üst düzey arama listesi olan kırmızı listede yer alıyor. Türkiye Kobani’nin başına 4 milyon liraya kadar ödül koymuştu.

[52] https:www.bbc.com>haberler-dunya-50.179.867,  Sözcü Gazetesi; 16 Ekim 2019, s. 10,

[53] Birgün Gazetesi; 24 Ekim 2019,

[54] Hürriyet Gazetesi; 8 Kasım 2019, s. 13,

[55] www.indyturk.com>node, t24.com.tr>Gündem, www.cumhuriyet.com.tr>Siyaset Haberleri,

[56] www.dw.com>abd-büyükelçisi-satterfieldden-türkiyeye-borç-uyarısı, www.sozcu.com.tr>Gündem,

[57] Sözcü Gazetesi; 19 Şubat 2020, s. 11, Sözcü Gazetesi; 20 Şubat 2020, s. 11,

[58] Cumhuriyet Gazetesi; 22 Şubat 2020, s. 9,

[59] Sözcü Gazetesi; 28 Şubat 2020, s. 10,

[60] Sözcü Gazetesi; 20 Şubat 2020, s. 11,

[61] Cumhuriyet Gazetesi; 22 Şubat 2020, s. 9

[62] Sözcü Gazetesi; 20 Şubat 2020, s. 11,

[63] https://www.aa.com.tr>koronavirüs>bakan-cavusoğlu-yurt-disinda-kovid, https://www.milliyet.com.tr>Gündem, https://www.milliyet.com.tr>Siyaset, https://www.internethaber.com>Politika,

[64] https://onedio.com>haber>koronavirus-yardimları-tartismalara-neden-ol, Sözcü gazetesi; 23 Nisan 2020, s. 19, https://www.dw.com>covid-19-türkiye-yurtdışında-nereye-nasıl-destek-sapl, http://www.aa.com.tr>turkiyeden-irana-sağlık-malzemesi-yardimi,  https:www.sabah.com.tr>ekonomi>turkiyeden-irana-coronavirus-yardimi, 

[65] https://www.sozcu.com.tr>Dünya, www.cumhuriyet.com.tr>haber>abdde-gundem-turkiyenin-gonderdigi,

[66] https://www.trthaber.com>Gündem, https://www.sabah.com.tr>Gündem Haberleri, Sözcü Gazetesi; 29 Nisan 2020, s. 12,

[67]  https://www.yenicaggazetesi.com.tr>Güncel, Sözcü Gazetesi; 1 Mayıs 2020, s. 13, https:www.kamupersoneli.net>dünya>turkiye-abd-ye-abd-ise-pkk-ya-s, 

[68] www.cumhuriyet.com.tr>haber>abd-pkkypgye-tirlarla-saglik-malzemesi, https://onedio.com>haber>kurtulmuş-abd-ypg-ye-saglik-malzemesi-gon, https:www.kamupersoneli.net>dünya>turkiye-abd-ye-abd-ise-pkk-ya-s, 

[69] https://onedio.com>haber>kurtulmuş-abd-ypg-ye-saglik-malzemesi-gon, https://www.cnnturk.com>Türkiye, https://www.sabah.com.tr>Dünya, https://www.aa.com.tr>dunya>abdden-ypg-pkkli-teröristlere-12-milyon,

[70] Sözcü Gazetesi; 30 Nisan 2020, s. 13,

[71] www.cumhuriyet.com.tr>haber>chp-genel-baskani-kemal-kilicdaroğlu-g, Sözcü Gazetesi; 4 Mart 2020, s. 10, https:www.milliyet.com.tr>Siyaset, https://www.mynet.com>kemal-kilicdaroglu-haber-listesi,

[72] https://onedio.com>haber>rus-devlet-televizyonu-turk-heyetinin-putin-le,

[73] https://www.yenicaggazetesi.com.tr>Siyaset,

[74] Sözcü Gazetesi; 11 Mart 2020, s. 10,

[75] Sözcü Gazetesi; 28 Eylül 2020, s. 5, (Gazetenin yazarı Saygı Öztürk),

[76] Onedio.com>Gündem,

[77] www.yenicaggazetesi.com.tr>suudi-arabistanin-turkiyeye-ambargosu-artik, www.birgun.net>Ekonomi, 

[78] Sözcü Gazetesi; 25 Ekim 2020, s. 12,

[79] S-300 Uzun menzilli hava savunma sistemi; S-400 hava savunma sistemlerinin önceki versiyonu, karadan havaya fırlatılıyor. Sovyet Rusya menşeli, NATO üyesi Bulgaristan, Slovakya ve Yunanistan da bulunduğu birçok ülke tarafından kullanılmaktadır. (tr.wikipedia.org>wiki>S-300), (www.aa.com.tr>nato-uyelerinin-ucunda-s-300-bulunuyor) (tr.euronews.com>haber>Dünya),  

[80] www. Milliyet.com.tr>Siyaset, www.hurriyet.com.tr>Gündem,  Sözcü Gazetesi; 24 Ekim 2020, s. 14,

[81] Sözcü Gazetesi; 12 Aralık 2020, s. 13,

[82] Sözcü Gazetesi; 15 Aralık 2020, s. 9,

[83] www.cumhuriyet.com.tr>Dunya Haberleri, www.dw.com>maastan-türkiyeye-aralıkta-yaptırım-uyarısı, Sözcü Gazetesi; 20 Kasım 2020, s. 14,

[84] Avrupa Parlamentosu (AP); Avrupa Birliği’ne üye 27 devletin toplamda 705 temsilcisinden oluşuyor. Avrupa Birliği kurumları içinde doğrudan halk tarafından seçilen tek organdır. Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşları olan Avrupa vatandaşları, 5 yılda bir yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanır. Avrupa Parlamentosu, 7 siyasi parti grubu ve bağımsız üyelerden oluşmaktadır. Faaliyetlerini Strasburg, Lüksemburg ve Brüksel’de yürütüyor. Avrupa Birliğinde yaşayan 450 milyon nüfusu temsil eder ve temel işlevi bir siyasi güç olarak topluluk politikalarının hazırlanması için gereken kararları üretmektir. Genel Merkezi; Bürüksel ve Belçika. Kuruluş tarihi: 10 Eylül 1952, Avrupa.  (www.ab.gov.tr.), (tr.wikipedia.org>wiki>Avrupa-Parlamentosu), 

[85] Sözcü Gazetesi; 28 Kasım 2020, s. 14,

[86] Tr.euronews.com>Haber>Dünya, Sözcü Gazetesi; 1 Aralık 2020, s. 12,

[87] www.bbc.com>turkce>haberler-dunya-55727826, www.dw.com>abd-dışişleri-bakanı-adayı-bliinkenden-türkiyeye-yeni-yaptır, Sözcü Gazetesi; 21 Ocak 2021, s. 12,

[88] www.trthaber.com>Gündem, www.birgun.net>Siyaset, www.ab.gov.tr>10-11-aralık-ab-delet-ve-hukumet-baskanlari-zirvesi-son, Cumhuriyet Gazetesi; 8 Aralık 2020, s. 7, Sözcü Gazetesi; 8 Aralık 2020, s. 12,

[89] Sözcü Gazetesi; 10 Aralık 2020, s. 12, Sözcü Gazetesi; 11 Aralık 2020, s. 12,

[90] www.bbc.com>turkce>haberler-dunya-55269631, www.sozcu.com.tr>Dünya, www.evrensel.net>Politika>Dünya, www.europolitika.com>pozitif-gunden-için-bir-ihtimal-daha-var-mi,

[91] Haber. Sol. org.tr>toplum>Erdoğan-bati-bizi-kıskanıyor-dedi-sosyal-medya, www.cumhuriyet.com.tr>siyaset Haberleri, www.diken.com.tr>erdogan-bati-bizi-barajlardan-koprülerden-tunellerden,

[92] Vatikan; İtalya’nın başkenti Roma şehri içinde. Yüzölçümü olarak dünyanın en küçük devleti.  Hristiyan dininin Katolik mezhebinin ruhani lideri Papa’nın yaşadığı bağımsız devlet Vatikan’da yer almaktadır. Papa, ayni zamanda Vatikan Devleti’nin de başkanıdır. UNESCO Dünya Miras Listesi’nde, tamamının koruma altında olduğu tek ülke Vatikan’dır. 900 kişi civarında olan nüfusunun büyük çoğunluğu papazlardan oluşmaktadır. 100 kişilik bir ordusu vardır. Çok büyük serveti ve varlığı yönetmektedir. Dünyanın en zengin ülkesi olarak görenler de vardır. Kendi bayrağı ve kendi bürokrasisi olan bu küçük devlet, aslında bir devlet içinde devlettir.  (tr.wikipedia.org>wiki>Roma), (www.bilgiustam.com>dunyanin-en-kucuk-devlet-vatikan,  

[93] Avrupa Birliği (AB) üye ülkeleri; Almanya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Çekostavakya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi), Hırvatistan, Hollanda, Iranda, İspanya, İsveç, İtalya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya ve Yunanistan. Toplam 27 Avrupa ülkesi.  1958 yılında. Avrupa Ekonomik Topluluğu adıyla kuruldu. Başlangıçta 6 üyesi olan topluluk birbirini izleyen genişlemelerle 1 Mayıs 2004 tarihinde 25 üyeye ulaştı. Romanya ve Bulgaristan’ın 2007 yılında Avrupa Birliğine girmesiyle bu sayı 27’ye ulaşmıştır. (www.ab.gov.tr.) (tr.wikipedia.org>wiki>Avrupa-Birliği-üyesi-ülkeler), 

[94] www.haberler.com>Güncel, Sözcü Gazetesi; 25 Kasım 2020 tarihli nüshasındaki gazetenin yazarı Yılmaz Özdil’in AB başlıklı köşe yazısı, www.haber7.com>İç Politika,

[95] Tr.euronews.com>haber>Dünya, www.birgun.net>Siyaset, Sözcü Gazetesi; 25 Ekim 2020, s. 12,

[96] Sözcü Gazetesi; 29 Ekim 2020, s. 16,

[97] www.trthaber.com>Gündem, www.cumhuriyet.com.tr>Siyaset Haberleri, Sözcü Gazetesi; 26 Ekim 2020, s. 10,

[98] www.evrensel.net>Politika, Sözcü Gazetesi; 28 Ekim 2020, s. 10,

[99] Tr.euronews.com>Haber>Dünya, www.trthaber.com>Gündem, www.dw.com>erdogan-macron-fransanın – başına-beladır.

[100] Halkweb.com.tr>fransanin-basina-bela-demişti-macrondan-erdogana-cevap, www.sozcu.com.tr>Dünya,

[101] www.ensonhaber.com>Gündem Haberler, Sözcü Gazetesi; 27 Ekim 2020, s. 14,

[102] abcgazetesi.com>Politika, www.sozcu.com.tr>Gündem, www.takvim.com.tr>Gündem,

[103] www.dw.com>erdogan-kendimizi-avrupada-görüyoruz, tr.euronews.com>Haber>Dünya, Sözcü Gazetesi; 22 Kasım 2020, s. 4, www.hurriyet.com.tr>Gündem,

[104] Sözcü Gazetesi; 13 Ocak 2021, s. 12,

[105] www.indyturk.com>node, www.birgun.net>Güncel, www.gazeteduvar.com.tr>Gündem, www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri,  Sözcü Gazetesi; 11 Kasım 2020, s. 4,

[106] www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri,

[107] Sözcü Gazetesi; 28 Kasım 2020, s. 11,

[108] Sözcü Gazetesi; 17 Ekim 2020, s. 11, gazetenin yazarı Rahmi Turan’ın, “Türkiye meçhul bir yöne gidiyor!” başlıklı köşe yazısı,

[109] www.birgun.net>Siyaset, Sözcü Gazetesi; 21 Ekim 2020, s. 4,

[110] Kronos34.news>kritik-davalarin-hâkimi-yine-görevini-yapti-aym-kararini,

[111] Hâkim Akın Gürlek; CHP’li Enis Berberoğlu hakkındaki Anayasa Mahkemesi (AYM) yeniden yargılama kararını tanımayan mahkemenin başkanı, HDP’nin önceki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İstanbul CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, ÇHD’li (Çağdaş Hukukçular Derneği) avukatlar ve Sözcü Gazetesi yazarlarına ceza veren İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı. 

[112] Sözcü Gazetesi; 10 Aralık 2020, s. 11,

[113] www.dw.com>Erdoğan-aihmnin-kararları-bizi-bağlamaz,www.basnews.com>babat,  Sözcü Gazetesi; 24 Aralık 2020, s. 11,

[114] www.evrensel.net>Güncel>Politika,

[115] www.bbc.com>turkce>haberler-turkiye-46277190, Sözcü Gazetesi; 29 Aralık 2020, s. 4,

[116] Odatv4.com>bizi-baglamaz-diyen-erdoganin-arşivinden-ne-cikti-23.122.055,

[117] Kronos34.news>Dolmabahçe-mutabakati-nedir-ak-parti-ile-hdp-arasindeki,

[118] www.anayasa.gen.tr, Sözcü Gazetesi; 24 Ocak 2021, s. 4,

[119] www.cumhuriyet.com.tr>Dunya Haberleri,

[120] www.yenicaggazetesi.com.tr>umit-yalimdan-buyuk-iddia-yunanistan-kuc,

[121] www.karadenizgazetesi.com.tr>gundem>yunanistan-ege-deki-19-adamizi, Sözcü Gazetesi; 10 Aralık 2020, s. 4,

[122] www.karadenizgazetesi.com.tr>gundem>yunanistan-ege-deki-19-adamizi, odatv4.com>Yunanistan-bir-adayi-daha-10.122.002.html,

[123] Sözcü Gazetesi; 25 Aralık 2020, s. 14,

[124] Sözcü Gazetesi; 3 Ocak 2021, Baş sayfa ve s. 11,

[125] Haberver.me>Ada, Sözcü Gazetesi; 7 Şubat 2021, s. 12,

[126] www.yenicaggazetesi.com.tr>, Sözcü Gazetesi; 3 Ocak 2021, s. 11,

[127] Tr.wikipedia.org>wiki>Kardak-Krizi, Onedio.com>Ig,

[128] www.aa.com.tr>dunya>yunanistan-turk-azinliga-yönelik-baskilarindan-va, www.trthaber.com>Dünya, Sözcü Gazetesi; 8 Ocak 2021, Baş sayfa ve s. 11,

[129] Sözcü Gazetesi; 31 Ocak 2021, son sayfa,

[130] NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Ülkeleri; 4 Nisan 1949’da Kuzey Atlantik Antlaşması’nın imzalanmasıyla başlangıçta 12 ülkenin kurucu ülke olarak kuruldu. NATO ülkeleri: Almanya (1955), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Arnavutluk (2009) Belçika (1949), Birleşik Krallık, Bulgaristan (2004), Çek Cumhuriyeti, Danimarka (1949), Estonya (2004), Fransa (1949), Hırvatistan (2009), Hollanda (1949), İspanya (1982), İtalya (1949), İzlanda (1949) … Kanada (1949), Karadağ (2017), Kuzey Makedonya, Letonya (2004), Litvanya (2004), Lüksemburg (1949), Macaristan (1999), Norveç (1949), Polonya (1999), Portekiz (1949), Romanya (2004), Slovakya (2004), Slovenya (2004), Türkiye (1952), Yunanistan (1952) Toplam:30 ülke. 

NATO’nun amacı; politik ve askeri vasıtalarla üye ülkelerin özgürlüğünü ve güvenliğini temin etmektir. NATO ilkelerine göre bir veya birçok üyeye karşı yapılan saldırılar tüm üyelere karşı yapılmış olarak değerlendirilir. Bu ilke, Washington Antlaşması’nın 5. Maddesinde teminat altına alınan savunma ilkesidir.

NATO, Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin bir ittifakıdır. Bu iki kıta arasında oluşturduğu eşsiz bağ sayesinde savunma ve güvenlik alanlarında istişare ve işbirliği yapılmasına ve birlikte çok uluslu kriz yönetimi operasyonları yürütülmesini sağlamaktır. NATO ihtilafları Diplomatik girişimlerle çözülmediği takdirde, tek başına yahut diğer ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği halinde askeri güç kullanılabilecektir. (www.nato.int>nato-welcome>index-tr),(tr.wikipedia.org>wiki>NATO-üyesi-ülkeler),   

[131] Sözcü Gazetesi; 24 Kasım 2020, s.14,

[132] Onedio.com>Gündem, www.yenişafak.com>dünya Haberleri, www.cumhuriyet.com.tr>Siyaset haberler, Sözcü Gazetesi; 25 Kasım 2020, s. 14,

[133] Sözcü Gazetesi; 25 Kasım 2020, s. 14,

[134] Sözcü Gazetesi; 30 Aralık 2020, s. 10, www.yenicaggazetesi.com.tr>kilicdaroglu-akp-iktidarinda-yasananlar-ro, arwww.bursahakimiyet.com.tr>haber>kemal-kilicdaroglu,

[135] www.bbc.com>turce>haberler-turkiye-55555225, Sözcü Gazetesi; 3 Ocak 2021, s. 11, www.haberturk.com>Gündem, Sözcü Gazetesi; 4 Ocak 2021, s. 4, www.hurriyet.com.tr>gündem, www.sozcu.com.tr>Gündem, Hürriyet Gazetesi; 6 Ocak 2021, s. 11,

[136] Sözcü gazetesi; 8 Ocak 2021, s. 4,

[137] Sözcü Gazetesi; 7 Ocak 2021, s. 10,

[138] Kronos34.news>bahçeliden-bogaziçi-açiklamasi-turkiyenin-boyle-evlatlari, Cumhuriyet Gazetesi; 7 Ocak 2021, s. 5, www.diken.com.tr>bahçeliden-kilicdaroğluna-boğaziç,-gozaltilariyle-ilgili, www.birgun.net>Siyaset,

[139] www.bbc.com>turkce>haberler-turkiye-55883135,

[140] Cumhuriyet Gazetesi; 4 Şubat 2021, s. 8, Sözcü Gazetesi; 4 Şubat 2021, s. 11,

[141] Sözcü Gazetesi; 4 Şubat 2021, s. 11,

[142] Cumhuriyet Gazetesi; 4 Şubat 2021, s. 8, Sözcü Gazetesi; 5 Şubat 2021, s. 11,

[143] www.sozcu.com.tr>Eğitim,  oto-haber.com>Kültür-Sanat, Sözcü Gazetesi; 6 Şubat 2021, s. 11,

[144] www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri, tele1.com.tr>bogazicili-ogrencilerden-erdogana-acik-mektup-yurek-konu,

[145] T24.com.tr>video>prof-ayse-bugra-dan-kendisini-provokatorlukle-sucla, Sözcü Gazetesi; 8 Şubat 2021, s. 3, www.dw.com>ayşe-buğradan-erdoğana-esefle-karşılıyorum,

[146] www.birgun.net>Güncel, www.diken.com.tr>prof-ayşe-bugra-provokasyon-lafi-ogrenciye-saygisizlik,

[147] www.cumhuriyet.com.tr>TürkiyeHaberleri, tr.sputniknews.com>turkiye>202…536-trakya-universitesi-i, Sözcü Gazetesi; 10 Şubat 2021, s, 11,

[148] Sözcü Gazetesi; 11 Şubat 2021, s. 10,

[149] www.indyturk.com>node, www.cumhuriyet.com.tr>Siyaset Haberleri, www.birgun.net>Güncel, www.evrensel.net>Politika,

[150] Onedio.com>Gündem,

[151] www.cumhuriyet.com.tr>Siyaset Haberleri, www.gazeteduvar.com.tr>Gündem, Sözcü Gazetesi; 4 Şubat 2021, s. 10,

[152] Sözcü Gazetesi; 5 Şubat 2021, gazetenin köşe yazarı Saygı Öztürk’ün, “Cindoruk: Meclis Başkanı yanlış yapıyor” başlıklı köşe yazısı,

[153] www.haberler.com>zuhtu-arslan, tr.sputniknews.com>tags>person-Zht-Arslan, Sözcü Gazetesi; 10 Şubat 2021, s. 12,

[154] Sözcü gazetesi; 9 Şubat 2021, s. 10,

[155] Sözcü Gazetesi; 12 Şubat 2021, s. 11,

[156] www.aa.com.tr>turkiye>cumhurbaşkanı-erdogan-aymnin-kararina-saygi, www.bbc.com>haberler>2016/02>160228-erdogan-dundar-aym,

[157] İskilipli Atıf Hoca; Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında, “İslam’ın kilidini İngilizler koruyacak” diyen kişi. Alemdar gazetesi, Padişah Vahdettin ve Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin ortak imzasını taşıyan Atatürk’ün ve Anadolu’da emperyalizme karşı direnenlerin öldürülmesinin dinsel bir görev olduğunu belirten fetvayı yayınladı. Ardından da başkanlığını İskilipli Atıf Hoca'nın yaptığı İslam Teali Cemiyeti’nin girişimiyle bir bildiri yazılarak, Yunan uçaklarıyla Anadolu’ya dağıtıldı. Bu bildiride Atatürk için Selanik dönmesi, yankesici, fitneci, hain, haydut, alçak, melun, cani, zalim, hırsız, canavar gibi ifadeler kullanılıyordu. İskilipli Atıf’ın başında bulunduğu dernek, bu bildiriye imza atmıştı.31 Mart İsyanında tutuklanmıştı. 1913’te, Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesinde suçlu bulunularak 5,5 yıllığına Sinop’a sürüldü. Serbest kaldıktan sonra müderrisliğe devam etti. (https://www.haberler.com/İskilipli-atf-hoca.

[158] Onedio.com>Gündem, Odatv.4.com>o-valiyi-gorevden-alin-06.022.107,

[159] www.radikal.com.tr>Türkiye, http://www.haberturk.com, www.bogaziçigundem.com/haber,

[160] www.cumhuriyet.com.tr>Siyaset Haberleri,

[161] www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri,

[162] www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri, Sözcü Gazetesi; 11 Şubat 2021, s. 12,

[163] Onedio.com>Gündem,

[164] T24.com.tr>Politika, Sözcü Gazetesi; 17 Şubat 2021, s. 10, halktv.com.tr>Gündem, www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri,

[165] Hürriyet gazetesinin 21 AĞUSTOS 2001 tarihli nüshası, AKP’nin kapatma davası ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin 30 Temmuz 2008 tarihli kararı, s. 79,

[166] www.gazetevatan.com>Gündem>haber, https://www.youtube.com.

[167] Celal Talabani; Irak’ta Saddam’dan sonra Arap olmayan eski ilk cumhurbaşkanı ve Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı.

[168] https://odatv.com/mukavemet.

[169] https://facebook.com/notası, https://www.youtube.com,  

[170] www.milliyet.com/tr/kilicdaroglu-nun-erdogan-sozu-siyaset-1286253, https://www.kocaeligazetesi.com.tr/saribay-tayyip-erdogana-bu-sozleri-h, Başbakan Erdoğan, www.patronlardunyası.com/haber/Erdogan-birebir-nabiz/26822,

[171] https://www.facebook.com/süleyman-demirele-otur-oturduğun-yerde-87-yaşındasın, Sözcü Gazetesi; 21 Haziran 2019, son sayfa, Yılmaz Özdil’in,  “Tek adam demokrasisi demeyeceğiz” başlıklı köşe yazısı, https://www.adanapost.com>Siyaset, www.radikal.com.tr>Politika, https://odatv.com/otur-da-bey- zannetsinler-coban-0501151200.html, www.cumhuriyet.com.tr/249462,Videolar, Başbakan Erdoğan. Yozgat Mitingi-1,subasi94,Youtube-18 May 2011, 

[172] https://odatv.com/Kindar-gençlik, https://www.youtube.com. https://www.youtube.com. https://ozgurlukdünyası.org,

[173] http://tvarşivi.com/hicbir-cami-ahır.

[174] www.hurriyet.com.tr>Gündem Haberleri. https://www.yenicaggazetesi.com.tr>Güncel, https://tr.sputniknews.com>turkiye201804151033036501-suriye-saldiri,

[175] https://www.cnnturk.com>Türkiye, Sözcü Gazetesi; 27 Mart 2019, Yılmaz Özdil’in “Hepimiz Mansur Yavaş’ız” başlıklı köşe yazısı, https://twitter.com/rt-erdogan/status, https://www.ntv.com.tr>Türkiye Haberleri,

[176] https://mail.yenicizgihaber.com/basbakan-erdogan-chp-pensilvanyanin,

[177] Süleyman Şah; Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in dedesi olduğu belirtilen Süleyman Şah, (Süleyman Şah’ın,1.Kılıçaslan’ın babası Kutalmışoğlu Süleyman olabileceği konusunda farklı düşüncelerde bulunmaktadır.) 1086 yılında 2 muhafızı ile birlikte Fırat Nehri’ni geçerken şehit olunca, bölgede bulunan “Caber Kalesi” nin eteklerinde toprağa verilmişti. Yıllar sonra Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilen bölgede Süleyman Şah adıyla türbe yapılmıştı.

Süleyman Şah Türbesinin nakledilmesi sırasında;

Cumhurbaşkanı: Sn. Recep Tayyip Erdoğan,

  1. Başbakanı: Sn. Ahmet Davutoğlu,

M.S. B: Sn. İsmet Yılmaz,

Gnkur. Bşk.: Orgeneral Necdet Özel,

K.K.K. : Orgeneral Hulusi Akar

[178] www.milliyet.com.tr.Gündem,

[179] https://www.aa.com.tr>turkiye>cumhurbaskani-erdogan-aymnin-kararin, https://www.milliyet.com.tr>Siyaset,

[180] https://www.youtube.com, www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye, www.hurriyet.com.tr.>Gündem.

[181] https://www.sozcu.com.tr>Gündem, https://www.bbc.com>turkce>haberler>2016>160425kahraman,

[182] https://odatv.com>cumhuriyeti-kuranlar-dinsizdi-0405161200,

[183] www.sozcu.com.tr>Gündem, (21 Mart 2018, CHP Milletvekili Barış Yarkadaş’ın açıklamaları), www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri, www.birgun.net>Siyaset, Sözcü gazetesi; 16 Ekim 2018, s, 4, (İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu’nun “yargıya format atıldı” başlıklı, Hande Zeyrek’e verdiği röportaj)

[184] Sözcü Gazetesi; 5 Eylül 2017, s. 4, (Gazetenin yazarı Saygı Öztürk’ün röportajı, Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’un açıklamaları)

[185] Sözcü Gazetesi; 24 Aralık 2018, s. 11,

[186] https://onedio.com/erdogan­-ben­-osman-ocalan-in-kirmizi-bultenle-arandigini-bilmihttps://www.youtube.com/watch?v=kuFBooHvimo,  https://www.yenicağgazetesi.com.tr>Siyaset, https://www.yenicaggazetesi.com.tr>Siyaset, www.cumhuriyet.com.tr/CHP-MİT-Mustesarlığı-na-TRT-Genel-Muduru-nu-on, Sözcü Gazetesi; 28 Haziran 2019, s. 5, Emin Çölaşan’ın “Umutları Öcalan biraderler idi!” başlıklı köşe yazısı,

[187] www.evrensel.net>Güncel, www.dw.com>sarayda-adli-yıl-açılışını-protesto-eden-baro-sayısı-42ye-çıktı,

[188]www.bbc.com>turkce>haberler-turkiye-47415566,  Sözcü Gazetesi; 3 Mart 2019, s. 13,

[189] https://www.gazeteduvar.com.tr>gundem>2019/09/15>milli-savunma-b,

[190] Onedio.com>haber>akp-li-ozlem-zengin-ak-parti-gelene-kadar-kadin-kel, www.sozcu.com.tr>Gündem,

[191] Sözcü Gazetesi; 28 Temmuz 2020, s. 11,   https://www.cumhuriyet.com.tr>haber>bergama-ilce-milli-egitim-mudur,https://www.yenicaggazetesi.com.tr>bunlarin-hepsini-bir-milli-egitimud,

[192] İndigodergisi.com>Gündem, www.yenicaggazetesi.com.tr>disisleri-bakani-cavusoglu-adayi-vermisiz-d, onedio.com>haber>cavusoğlu-Lozan_a-yuklendi-okullarda-bize-basari-o,

[193] www.cumhuriyet.com.tr>haber>cavusoglu-lozani-hedef-aldi-okullarda-b,

[194] www.aa.com.tr>turkiye>anayasa-mahkemesi-baskani-arslan-aymnin-kar,

[195] www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye haberleri, Sözcü Gazetesi; 14 Kasım 2020, s. 10,

[196] www.bbc.com>turkce>haberler-turkiye-51325021, Sözcü Gazetesi; 4 Kasım 2020, s. 4,

[197] Sözcü Gazetesi; 27 Kasım 2020, s. 4-11, 

[198] www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri; Sözcü Gazetesi; 13 Aralık 2020, s. 10,

[199] www.sozcu.com.tr>Gündem, www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri,

[200] Sözcü Gazetesi; 3 Şubat 2021, s. 11,

[201] T24.com.tr>video>prof-ayse-bugra-dan-kendisini-provokatorlukle-sucla, Sözcü Gazetesi; 8 Şubat 2021, s. 3, www.dw.com>ayşe-buğradan-erdoğana-esefle-karşılıyorum,

[202] tr.euronews.com>Haber>Dünya, www.cnnturk.com>türkiye, Sözcü gazetesi; 15 Şubat 2021, s. 10,

[203] www.bbc.com>turkce>haberler-turkiye-56060642, Sözcü Gazetesi; 16 Şubat 2021, s. 10,

[204] tr.wikipedia.org>wiki>Gilad-Şalit,

[205] www.gazeteduvar.com.tr>Politika, www.birgun.net>Siyaset, tr.sputniknews.com>turkiye>202…898-bahceli-anayasa-ma,

[206] www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberleri, Onedio.com>Gündem, Sözcü Gazetesi; 18 Şubat 2021, s. 10,

[207] www.sozcu.com.tr>Gündem,

[208] www.cumhuriyet.com.tr>Türkiye Haberler,