Yazan: İzzettin Çopur

(E) Tnk. Alb.

 

 

GİRİT ADASI NİÇİN ELDEN ÇIKTI? KIBRIS DA GİRİT GİBİ OLURMU?

 

Kısaca Girit Tarihi

Girit adası; Ege Denizinin en büyük adası olup yüz ölçümü 8580 km² dir. İnce ve uzun bir şekildedir. Uzunluğu 140 mil olmasına rağmen eni 30 milden fazla değildir. Anadolu’daki Kris burnundan 110 mil mesafede olup Ege Denizi ve Akdeniz’i ayıran hattın üzerinde kilit durumunda dünya denizlerine açılan yerde bulunmakta, ayrıca deniz irtibat ve ticaret yollarına hükmetmektedir. (Harita)
 

  Girit adasında Kandiye şehri civarında Knosos harabelerinde yapılan hafriyatta meydana çıkarılan Minos’un Sarayı namı ile şöhret bulan eserler; Girit adasında yaşayan insanların önemli bir medeniyete sahip olduğunu göstermektedir.[1]

 

Girit adası, M.Ö.1000 yıllarında Doryenlerin (Dorlar) eline geçmiş, daha sonra M.Ö.67’de Roma İmparatorluğunun hâkimiyetine girmiş ve Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldığında Doğu Roma İmparatorluğunun sınırlarında kalmıştır.

 

Bizans İmparatoru IInci Mikhael zamanında Bizans’ın iç karışıklığından yararlanan Endülüs Araplarından Ebu Hafs Ömer, M.S.826 yılında 40 gemi ve yeterli sayıda askerle Girit adasını zapt etmiş, 961’e kadar 135 sene devam eden bir Arap egemenliği kurmuştur.

 

Temmuz 961 tarihinde Nikephoros Phokas kumandasında Bizans ordu ve donanması, Girit adasına baskın yaparak karaya asker çıkarmış, Kandiye Kalesini on ay süren muhasaradan sonra zapt etmiş, adanın diğer bölgelerini de alarak Arap hâkimiyetine son vermiştir.

 

Haçlı Komutanlarının 1204 senesinde Bizans İmparatorluğunu taksim ettikleri sırada Girit adası, Selanik Kralı Bonifacio’nun hissesine düşmüş, fakat Bonifacio bu adayı zapt ve idare edecek kuvvet ve kudreti olmadığından 100.000 gümüş mark mukabilinde bu ada üzerindeki haklarını Venediklilere terk etmişti.[2]

 

Girit adası; 465 sene Venediklilerin hâkimiyetinde kalmış, ada 1644 -1669 yılları arasında 25 sene süren kanlı ve çetin savaşlar sonunda, Osmanlı Padişahı IVncü Sultan Mehmet zamanında, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından 1 Ağustos 1669 tarihinde Venediklilerden alınarak 60.000 şehit verme pahasına Osmanlı topraklarına katılmıştır. Böylece Girit seferi ile Doğu Akdeniz’de Türk egemenliği sağlanmıştır.

 

Girit adasının fethedilmesinin amacı ise; deniz ve deniz ticaret yollarına sahip olmak, Akdeniz hâkimiyetini tamamen ele geçirmekti. Savaş sebebi ise; Kızlar ağası Sümbül ağa ve mahiyetinin, sürgün edildiği Mısır’a giderken Rodos açıklarında Malta korsanları tarafından saldırıya uğraması, korsanların Girit’te dönmeleri ve Venedik Cumhuriyetinin, Girit gibi adaya sahip olmasına rağmen Akdeniz’de asayişi temin edememekle suçlanması sonucudur.[3]

 

Osmanlı İmparatorluğu denizlerde geriledikçe ve çöküntüye uğradıkça Girit adasındaki Osmanlı egemenliği de zayıflamış ve neticede ada, Balkan Savaşı sonunda 30 Mayıs 1913 tarihinde Yunanistan’a devredilmiştir.

 

Osmanlı İmparatorluğu İdaresinde Girit’te Meydana Gelen İsyan Olayları

 

Girit adasının Osmanlılar tarafından 1 Ağustos 1669’da zapt edilmesinden sonra halkın bir kısmı Müslümanlığı kabul etmişti. Adanın fethinden sonra yaklaşık 150 yıl Girit’te herhangi bir huzursuzluk ve isyan söz konusu olmamıştır. Bunun önemli sebeplerinden biriside, Osmanlı İmparatorluğunun bu tarihlerde Doğu Akdeniz ve Ege Denizini kontrol altında bulundurması ile harbe teşebbüs edecek kuvvetli bir devletin olmayışıdır.[4]

 

1770 yılında Ege denizinde Osmanlı donanmasına taarruz eden Rus filosu, o sırada Osmanlı egemenliğinde bulunan Mora’ya uğradığı zaman bütün Mora halkını isyana teşvik etmişti. Girit adası Rumları da Mora’daki isyanı desteklediği gibi özellikle Zanta, Kefalonya ve Mora yarım adasına önemli takviyeler göndermiştir.

 

Yukarıda belirtilen söz konusu adalar, 1814’te Osmanlı İmparatorluğundan çıkıp İngiliz idaresine geçtikten sonra dahi Rumlar, Türkiye aleyhine ve Yunan bağımsızlığının kazanılması konusunda İngilizlerin yardım ve himayesini görmüşlerdi.

 

Rus çarının yaveri Aleksandr’ın başkanlığındaki merkezi Rusya’nın Odessa şehrinde bulunan “Etniki Eterya” Rum ihtilal cemiyetinin, 1818 yıllarında İstanbul’da 170.000, Mora’da 150.000 Rum ihtilalcisi ve ayrıca 30.000 kadar da silahlı kuvvetleri personeli bulunmaktaydı. Zanta, Kefalonya, Aya Mavra ve Korfu gibi (Harita) o tarihlerde Osmanlı hâkimiyetinde bulunan şimdiki Yunan adaları ise Mora’nın silah, cephane ve fesat kaynağı olmuştu.[5]

 

1821 yılında İstanbul tersanesinin Rum olan muhafızları, Osmanlı tersanesi ve gemilerini yakma teşebbüsünde bulunmuşlar, ancak Osmanlı Hükümeti fesada iştirak eden patrik ve metropolitleri cezalandırmıştı. Fakat bu olay Mora yarımadasını ayaklandırmış, Yunan ihtilali başlamış, Mora’daki Türkler katledilmiş, Girit ile bütün Ege ve Yunan adaları da isyana katılmışlardır.

 

Giritliler, ilk defa Girit’in güney batısında bulunan İsfakyalıların rehberliğinde yukarıda belirtilen cezalandırma olayını bahane ederek ayaklanmışlar ve Girit’te de bir çok Türkü ve Müslüman’ı katletmişlerdir. Sakız ve Midilli’deki Osmanlı filoları da Rum gemileri tarafından yakılmış, isyan üç sene davam etmiştir.

 

1825 yılında Girit’teki ihtilali bastırmak için Mısır valisi Mehmet Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşayı 60 gemi ve 16.000 askerle birlikte önce Rodos’a sonra Girit’in Kandiye şehrine göndermiştir. İbrahim Paşa önce Girit isyanını bastırmış, daha sonra kışı Hanya’nın doğusundaki Suda limanında geçirmiş, ilkbaharda Mora’ya geçmiş, buradaki isyanı da tamamen söndürmek üzere iken Yunanistan’ın bağımsızlığı konusunda Fransa, İngiltere ve Rusya’nın müşterek bir ittifakı ile karşılaşmıştır.Bu devletlerin donanmaları tarafından Osmanlı donanmasının Ege’deki harekatı da engellenmiş, ayrıca Mora yarımadasının batısındaki Navarin koyunda da Osmanlı donanması yakılmıştır.

 

1828 -1829 Osmanlı-Rus harbi neticesinde Osmanlı Hükümeti 14 Eylül 1829 tarihinde Edirne Anlaşmasını imzalamaya ve Yunan bağımsızlığını tanımaya mecbur kalmıştır.

 

Kendisine bağlı bir Yunan devletinin kurulması isteyen İngiltere, meseleyi Londra’ya naklederek 1830 Londra Protokolü ile Yunanistan’ın istiklalini ilan etmiştir. Bu arada Girit’te Mısır’a bağlanarak 1840 yılına kadar Mısır valisi Mehmet Ali Paşanın idaresinde kalmıştır.

 

Yunanistan; 1830 tarihinden itibaren bağımsızlığına kavuşmasını müteakip, Megali İdea kapsamında Grek İmparatorluğunu kurma planlarını yapmış, Ege adaları ile birlikte Girit’i de egemenliği altına almak için Girit’teki isyanların teşvik ve tahrikçisi olmuş, bu konuda bilhassa Rusya, İngiltere ve Fransa’dan siyasi ve askeri yardım görmüştür. Yunanistan ayrıca, Kıbrıs’ı da topraklarına katmak içinde (ENOSİS) bugüne kadar büyük uğraş vermiştir.

 

Edirne Anlaşması ile yeni kurulan Yunan devleti, Mora yarımadası ile orta Yunanistan’ın güney kısmından ibaretti. Tesalya, Epir, Makedonya, Girit ile Sporat adaları Osmanlı Devleti hududu içerisinde bırakılmıştır. (Harita..)

 

1848 yılında Yunanistan’da bulunan İngiliz yanlısı Aleksandır Mavrokordato; Yunanistan’a iltihak edilmesi gereken yerler olarak, Tesalya, Epir, Makedonya ve Girit adasını göstermiştir. Bu konuda yürütülen faaliyetler sırasında da Girit’teki isyan gruplarını teşvik ve tahrik etmiştir.[6]

 

İstiklal ve milliyet fikirleri zamanla yayılan, Avrupa’nın teşvik ve himayesine sığınan, Çarlık Rusya’nın sürekli propagandası ile kışkırtılan Balkanlarda ve adalardaki Hıristiyanlar, Osmanlı idaresinin fenalığını, baskısını ve zulmünü bahane ederek ayaklanmışlardı. Nitekim 1859’daki Girit isyanı ile Karadağ, Bosna, Hersek ve Bulgar ayaklanmaları bu asılsız propagandadan ve kışkırtmalardan kaynaklanmıştır.

 

1859’daki Girit’teki isyan harekatı büyümeden bastırılmıştır. İsyanın hedefi, adanın Yunanistan’a iltihakı olduğu halde Osmanlı İmparatorluğunca yeterli derecede değerlendirilememiş, yerel bir karışıklık olarak kabul edilmiştir.

 

Girit ihtilal komitesi başkanı Hacı Mihal, yıllarca çalışarak Girit adasını bir kıvılcım ile infilak edecek bir barut deposu haline getirmiş, fakat bunlar olurken, Sultan Abdülaziz tarafından 1860 yılından itibaren Girit’te vali olarak atanan İzmirli Rum dönmesi hekim İsmail Paşa, bunlara karşı gerekli önlemleri almamış, lisanını, adet ve ananelerini, milli ve siyasi temayüllerini pek yakından bildiği Rum halkının isyan hazırlıklarını, zamanında ve ciddiyetle Osmanlı Hükümetine bildirmemiştir.

 

1861 tarihinde Girit’teki İsfakyalı isyancılar, Yunanistan’dan gelen isyancılarla birleşerek adanın iç kısmında yaşayan savunmasız Türklere karşı genel bir taarruza başlamışlardır. Osmanlı Hükümeti ise bu saldırıya karşı Girit adasına dört Tabur kuvvetinde Mısır Cihadiye askerini göndermiş ve bu askerler; Temmuz 1861 tarihinde Hanya’ya varmış, ihtilalin merkezi olan Apokron Kalesine yürümüşse de isyan gittikçe büyümüştür. Bu arada Rusya, İngiltere, Fransa devletleri de Girit sularına harp gemilerini göndermiş ve sonuçta isyan harekâtı, Avrupa meselesi haline gelmiştir.

Mayıs 1866’da ise Girit ihtilal komitesi; Gümrük resminin fazlalığı, vergilerin tahsilinde sert davranıldığı, muhakemelerin sürüncemede bırakıldığı gerekçeleri ile Girit valiliğine dilekçe vermiştir. Osmanlı Hükümeti ise kendisine ulaştırılan bu isteklere karşı Girit Valisi ve Komutanına; “Osmanlı Hükümetince, Girit halkının istekleri yönünde gerekenin yapılacağı, halkın rahat yaşamasının sağlanacağı, ancak bu gibi toplu nümayişlerin isyan sayılarak isyancılara karşı sert davranılacağı”[7] seklinde cevap verilmiştir. Ancak asıl maksat ise Girit’te çıkarılacak yeni isyanlara zemin hazırlamak ve adanın Yunanistan’a katılmasını sağlamaktır.

 

Fakat alınan bu tedbirlere rağmen Haziran 1866 tarihinde Yunanistan’dan gelen 60 ihtilalci de Girit eşkıyası ile birlikte adanın iç kısmında yaşayan Türklere karşı yeniden kanlı ve genel bir taarruza başlamıştır. Türkler de köylerini ve eşyalarını bırakarak sahil kentlerine doğru kaçmışlardır.

Gerek Girit’teki vali hekim İbrahim Paşanın ilgisizliği ve adadaki Türk kuvvetlerinin gereğinden az oluşu gerekse Anadolu ve Mısırdan gelen kara ve deniz gücünün yetersizliği nedeni ile isyan bir türlü bastırılamamıştır.

 

Hekim İsmail Paşa 2 Eylül 1866’da valilikten alınmış ve yerine Mustafa Nail Paşa atanmıştır. 20 Nisan 1867’de de Girit’teki Başkomutanlığa Serdarı Ekrem Ömer Paşa atanmıştır. Donanma Komutanı Hacı Mustafa Paşa ile birlikte yeniden isyanları önleme faaliyetlerine hız verilmiştir.

 

Girit’teki Resmo şehri civarında Erkadi manastırı, Miralay (Albay) Korneos tarafından tahkim edilmiş ve bir askeri karargâh haline getirilmişti. Mustafa Paşa bu manastırın üzerine yürüyüp asilerin teslim olmasını istemiş ancak red cevabını alınca taarruza geçmiş ve isyancılara ağır bir zayiat verdirmiştir.

 

Eşkıya ya karşı yapılan harekâtın başarılı olması üzerine Yunan dostu devletlerin hesapları bozulmuş ve İstanbul’daki elçilikleri vasıtasıyla Osmanlı Hükümetine baskı uygulanmış ve neticede Girit Valisi Mustafa Naili Paşa görevden alınarak Serdarı Ekrem Ömer Paşa vilayet işlerini de üzerine almıştır.

 

Yunan Hükümeti, büyük sürat ve emniyetle Girit’teki isyancılara yardım edebilmek için beş gemi satın almış, her birine isyan ile ilgili isimler koymuştur. Girit, Erkadi, Hidra, Enosis (İstiklal) ve Paneleon (Yunan Birliği) gibi. Bu gemiler üçer topla silahlandırılmış, kaptan ve tayfaları ihtilal gruplarına mensup en tecrübeli ve en cüretli gemilerden oluşturulmuştur.[8]

 

Girit’te Hacı Mustafa Paşa yerine donanma komutanı olarak atanan Müşir (Mareşal) Ahmet Vesim Paşa, iki zırhlı firkateyn ve Saikişadi vapuru ile Girit’e gelerek Hanya önünde demirlemiştir. 6 Temmuz 1867 tarihinde deniz yolu ile Girit’in güney batı sahilinde bulunan, Franko Kastello civarına çıkarılan birliklerimiz burayı zapt ederek isyancıları dağıtmış, İsfakya’yı da geri almıştır.

 

Ağustos 1867 tarihinde ise Girit’teki isyancılara erzak ve mühimmat taşıyan Yunanistan’a ait Erkadi gemisi, Osmanlı donanmasına ait İzzettin gemisinin kaptanı Gamsız Hasan Bey tarafından Girit adasının güneybatısında bulunan Gavdos adası ile Franko Kastello sahil şehri arasında batırılmış, geminin enkazı ise önce Hanya’ya daha sonra İstanbul’a Taşkızağı’na çekilmiştir.

 

Girit adasındaki isyanı bastırma harekâtı, askeri açıdan başarılmış ancak adada huzur ve güvenlik sağlanmak üzere iken Rusya, Fransa, İngiltere ve bazı Avrupa devletleri, Osmanlı Hükümetine, Girit’te müdahale edebilecekleri tehdidinde bulunmuşlardır.

 

1868 Ocak ayında Serdarı Ekrem Ömer Paşa, Girit valiliği ve komutanlığından çekilmiş ve yerine Tesalya Ordusu Komutanı Müşir Hüseyin Avni Paşa getirilmiştir. Ayrıca Deniz Kuvvetleri Komutanı Müşir Ahmet Vesim Paşa da istifasını vermiş ve yerine önce Girit’te bulunan Tümamiral İbrahim Paşa daha sonrada Miralay Arif Bey görevlendirilmiştir.

 

Bu arada Osmanlı Hükümeti, Girit’te bulunan 20.000 kişiden oluşan Türk kuvvetlerinin arttırılması için asker sevkine devam edilmiş ve Haliç tersanesinde bulunan Kosova kalyonu da teçhiz edilerek 22 Mayıs 1868 tarihinde İstanbul’dan Girit’te gönderilmiştir. Ayrıca Miralay Arif Bey, Yunanistan’ın Golos limanında yatan Peykizafer Kalyonu ile Selanik’te bulunan Şadiye kalyonunu Girit’te bulunan Anadolu filosuna dâhil etmiştir.

 

1868 yılı son aylarında Osmanlı Hükümetince, Yunan Hükümetine;

 

— Yunanistan ile dostane münasebetlerin devam ettirilmek istendiği ancak üç seneden beri Yunanistan’ın kışkırtmasıyla Girit’te çetelerin isyanının devam ettiği,

 

— Bu çetelerin, Girit halkı aleyhine ve mevcut kanunlara aykırı olarak silahlandırılıp, Girit’te huzuru ve güveni ortadan kaldırdıkları,

 

— Yunanistan’ın bu kışkırtmalardan vazgeçmesi, isyancılara fırsat vermemesi hususlarını kapsayan bir ültimatom verilmiştir.[9]

 

Yunan Hükümetinin kendisine verilen bu ültimatomun gereğini yerine getirmemesi üzerine Yunanistan’ın İstanbul elçisi Deliyani Yunanistan’a gönderilmiş, Osmanlı Devletinin Atina elçisi Fotyani Efendi ise merkeze çağrılmış ve 1 Ocak 1869’da da Yunanistan ile siyasi münasebetler kesilmiştir.

 

Rumların, Girit adasını Yunanistan’a ilhak etme isteklerine karşı, Girit Valisi ve Komutanı Mareşal Hüseyin Avni Paşa, Ocak 1869 tarihinden itibaren yeniden karadan ve denizden Girit’te harekâta başlamıştır. Osmanlı donanmasında görevli İngiliz amiral Hobert komutasındaki Aziziye gibi Türk harp gemileri, Yunanlıların Enosis ve Girit gibi harp gemilerini, Ege’de Şira (Syra) adasındaki limana hapsetmiş ve Girit’teki asilere erzak, mühimmat gibi maddelerin ulaşması önlenmiştir. Bu arada isyancıların önemli bir kısmı esir alınmış, bazıları Türk gemileri ile Yunanistan’a gönderilmiş, isyancıların başı Hacı Mihal ve liderleri ile 200 Rum ve Yunan eşkıyası teslim olmuştur.

 

Girit’teki asayişin sağlanmasında büyük gayretleri olan Hüseyin Avni Paşa Osmanlı Hükümetince serasker nasbedildiği için 15 Şubat 1869’da Girit’ten ayrılarak İstanbul’a gitmiştir. Girit’teki isyanı bastırmada önemli katkıları olan Tümamiral Hobert ise yerine Miralay Mehmet Beyi bırakarak 12 Mart 1869’da İstanbul’a dönmüştür.

 

1877–1878 Osmanlı-Rus Harbi sonunda Ruslarla imzalanan 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşmasının 23ncü maddesi ile Girit ıslahatının genişletilmesi hakkında 12 Ekim 1878 tarihli Halepa Anlaşması uyarınca; Girit genel meclisinin 49 Hıristiyan ve 31 Müslüman azadan oluşacağı, Hıristiyan kaymakamların ise Müslüman kaymakamlardan fazla olacağı, genel meclis ve mahkeme dilinin Rumca, resmi yazı ve zabıtların hem Rumca hem de Türkçe olacağı şeklinde Girit’teki Rumlara siyasi, mülki, idari ve adli olanaklar sağlanmıştır.[10]

 

Yunanistan’ın, Kıbrıs’ta “ENOSİS” çabaları; özellikle Osmanlı Hükümetinin, adanın yönetimini, 1878’de geçici olarak İngiltere’ye devretmesinden sonra hız kazanmıştır.

 

1897 Osmanlı-Yunan Harbi ve Sonrasında Girit

 

Yunanistan ile Osmanlı İmparatorluğu arasında meydana gelen Tesalya Savaşı sonunda Osmanlı Hükümeti ile İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya arasında 18 Aralık 1897 tarihinde imzalanan anlaşma ile Girit’tin tarafsızlığı ilan edilmiş, daha sonrada Osmanlı Devleti Girit’ten askerini çekmiş, adaya Yunan Kralının oğlu George Vali yetkisi ile atanmıştır. George, Osmanlı Hükümdarlığını tanıyacağını taahhüt etmiş, adanın müstahkem bir noktasında da Türk bayrağının bulunmasına karar verilmiştir. Bu bayrak, Osmanlı İmparatorluğunun tek simgesi (ilgisi) olarak kalmıştır.

 

Prens George, 1900 yılında Hanya’da hükümet konağının önünde Yunan bayrağını çektirmiş, ayrıca Girit’tin Yunanistan’a iltihakı için yeniden dört hami devletin nezdinde girişimlerde bulunmuştur.[11]

 

5 Ekim 1908’de Avusturya, Bosna-Hersek’i ilhak ve Bulgaristan da istiklalini ilan edince Girit adası da aynı gün Yunanistan’a ilhakını ilan etmiştir. Ancak Girit o anda İngiltere, Rusya, İtalya ve Fransa’nın askeri işgali altında olduğundan dolayı Yunan ilhakı, tam anlamı ile maksadına ulaşamamıştır.

 

Girit Meclisi, 9 Mayıs 1910 tarihinde Helenlerin Kralı adına açılmış, meclis başkanlığına ise Venizelos (Bu kişi daha sonra Yunanistan’a Başbakan olmuştur.) seçilmiştir. Müteakiben yapılan meclis toplantısında da ada üzerinde Türk hâkimiyeti hakkının bulunmadığı ileri sürülerek, adanın Yunanistan’a iltihakı konusunda karar alınmıştır.[12]

 

Atina’da çıkan “Proini” gazetesinin 20 Mart 1911 tarihli nüshasında ise; “.Girit halkı, şimdiki sürüncemelikten bıkmış olduğundan silahlanarak dağlara çekilecek ve artık adanın bir ucundan öbür ucuna kadar Yunanistan’la ilhakını ilan edecektir. Bu uğurda burada silahlı çeteler teşekkül etmektedir. İltihak için son ve büyük harekette bulunacaklardır.”[13] Şeklinde ifade edilmektedir.

 

Kıbrıs Rum Cemaati, Girit adasında isyan çıkaranlara yardım, hatta gönüllü göndermişlerdir.[14] Yunanistan tarafından hem Girit’te hem de Kıbrıs’a gönderilen silahlı ve provokatör ajanlar, her iki adada da Türklere karşı saldırmış, kıyım ve terör yaşatmışlardır.

 

Neticede Girit adası; Balkan Savaşı sonunda 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Antlaşması ile Yunanistan’a terk edilmiş ve Osmanlı İmparatorluğu adadaki bütün hükümdarlık haklarından feragat etmiştir. Girit’ten başka diğer Ege adalarının mukadderatı ise altı büyük devletin kararına terk edilmiştir.

 

Kıbrıs’taki Gelişmeler

 

İngiltere; Kıbrıs’taki stratejik hedefleri nedeni ile Kıbrıs’ın, Girit adası gibi Yunanistan’a bağlanmasını önlemek ve majestelerinin mülkünün bir parçası haline getirmek için 5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs’ı ilhak etmiştir.

 

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile Kıbrıs İngiltere’ye bırakılmış ve Yunanistan, Kıbrıs’ı İngiliz Hükümetinden resmen istemiştir. İngilizlerin bu talebi reddetmesi üzerine adada yaşayan Rumlar, 1931 yılında Yunanistan’ın teşviki ile ayaklanmış, fakat İngilizler, isyanı kısa bir zamanda bastırmıştır.

Yunanistan; adada, tıpkı 1859 tarihinden itibaren Girit’te Hacı Mihal liderliğinde oluşturulan Girit İhtilal Komitesi gibi Grivas’ın liderliğinde EOKA[15] yeraltı teşkilatı ile 1 Nisan 1955 günü ada genelinde İngilizlere, daha sonra da Türk halkına karşı silahlı eylemler yöneltilmiş ve Kıbrıs’ta toplumlar arası silahlı çatışmaların başlamasına sebep olmuştur.[16]

 

Kıbrıs’ta, toplumlar arası çatışmaların, bir iç harbe dönüşme eğilimi göstermesi üzerine Türkiye, İngiltere ve Yunanistan ile Kıbrıslı Türk ve Rum toplumları arasında; Girit’tin ıslahatı için 12 Ekim 1878 imzalanan Halepa antlaşmasına benzer bir şekilde, 19 Şubat 1959 tarihinde Zürih ve Londra Antlaşmaları imzalanmış ve 15–16 Ağustos 1960 tarihinde Cumhuriyet idaresi kurulmuş ancak bu Cumhuriyet, 3 seneye kadar devam edebilmiştir.

 

1821 tarihinde Mora yarımadasında başlatılan, Girit ve Ege adalarında sürdürülen, Rum ve Yunan isyanı; Girit’ti, Yunanistan’a ilhak etmek amacıyla, Girit’te 1825, 1859, 1861 ve 1866 tarihlerinde de devam etmiş ve birçok Türk katledilmiştir.

 

Kıbrıs Rum Lideri Başpiskopos Makarios ve Yunan cuntacıları tarafından Kıbrıs’ta da ENOSİS’i (Kıbrıs’ın Yunanistan’a İltihakı) gerçekleştirmek için Akritas Planı çerçevesinde başlatılan 1955–1959 yıllarındaki EOKA[17] tedhişi, 21 Aralık 1963’te meydana gelen Kanlı Noel Olayları, 6 Ağustos 1964 Erenköy Savaşı, 15 Kasım 1967’deki Geçitkale ve Boğaziçi Olayları ile Kıbrıs Türkleri, Girit’te olduğu gibi Yunan ve Rum çetelerinin silahlı saldırılarına uğramış, yüzlerce masum Kıbrıslı Türk halkı öldürülmüş, Türk köyleri yakılıp yıkılmış, Türkiye’nin Kıbrıs’a asker çıkarma girişimleri ise her defasında ABD ve Avrupa Ülkeleri tarafından engellenmiştir.

 

Yunan Askeri Hükümetince görevlendirilen Türk düşmanı EOKA’cı Nikos Sampson, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek için 15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’ta Makarios’a karşı darbe yapmış ancak Makarios, adadan kaçmayı başarmıştır.

 

Sonuçta; Türk Silahlı Kuvvetleri, 20 Temmuz 1974 ve 14 Ağustos 1974 tarihlerinde Kıbrıs’a çıkarma yaparak Kıbrıs’taki soydaşlarımızın imha edilmelerini ve Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını önlemiştir.

 

Son olarak; Kıbrıs sorununun çözümü amacıyla Annan Planı, 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta halk oylamasına sunulmuş, sonuçta; KKTC plana % 65 oranında “Evet” Güney Kıbrıs Rum Yönetimi halkı ise % 75 oranında “Hayır” demek suretiyle plan reddedilmiştir. Neticede Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti hayali sona ermiştir.

 

Girit’teki Rumlar, Girit’ten Osmanlı Ordusunun çekilmesi gerektiğini, böylece adanın huzura kavuşacağını sürekli gündeme getirmişlerdir. Yunan ve Rum ikilisinin tıpkı içinde bulunduğumuz dönemde Kıbrıs’taki Türkleri yok olmaktan kurtaran Türk Ordusunun geri çekilmesini ön koşul olarak ileri sürdükleri gibi.[18]

 

Türkiye, Kıbrıs’taki askeri konumundan, KKTC’nin varlığını ve egemenliğini savunmaktan taviz verdiği veya vazgeçtiği an Kıbrıs meselesi, Girit misali, Rum- Yunan ikilisinin lehine mühürlenmiş olacaktır.[19]

 

Sonuç

 

Osmanlı Hükümeti, Girit’te meydana gelen isyan olaylarını bastırmak için siyasi, askeri ve idari tedbirleri almaya çalışmış, dürüst ve yumuşak siyaset gütmüş ve zaman zaman bu konuda başarılı olmuşsa da;

 

İmparatorluğun o dönemde gerileme ve çöküş devresinde olması, Balkanlarda önemli ölçülerde toprak yitirmesi, Ege ve Akdeniz de deniz hakimiyetini kaybetmesi, Girit’te görevlendirilen ve başarılı olan vali ve komutanların bazen dış devletlerin baskısı ile sık sık değiştirilmesi, önemli bir kısmının yetersizliği ile adaya gönderilen donanma ve kara askerlerinin kifayetsiz oluşu, Avrupa devletlerinin Yunanistan dan yana tavır almaları, Osmanlı Devletine karşı baskı uygulamaları hatta bazen tehdit etmeleri, Büyük Petro ile başlayıp gittikçe şiddetini artırmış olan Rus tahrik ve teşviki, adada, siyasi, askeri, mülki, adli ve idari teşkilatlanmanın tam ve yeterli olarak yerleştirilememesi, ayrıca Girit’teki Türklerin lehine toprak, iskan ve ekonomik konularda gerekli düzenlemenin yeterince yapılamaması gibi nedenlerle Girit’te başarılı olunamamış ve dolaysıyla ada, diğer Ege adalarında olduğu gibi Osmanlı topraklarından çıkmıştır.

 

Kıbrıs adası, fethedildikten sonra idari acıdan Anadolu’ya bağlanmıştır. Fakat Girit, hiçbir zaman ne Anadolu ile nede diğer adalarla birlikte oluşturulmamıştır. Fethedildiği andan elden çıktığı ana kadar bağımsız bir eyalet olarak örgütlenmiştir.

 

Girit adasında, Kıbrıs’ta olduğu gibi kültürel ve etnik açıdan Anadolu’ya bağlılık olmamıştır. Dolaysıyla Yunan propagandasının Girit’te toplumsal bir taban bulması çok kolay olmuştur. Hatta Yunan isyanı sırasında adada az sayıda da olsa irtidat (islamdan çıkma) olayları yaşanmıştır.[20]

 

Osmanlı Yönetimi Kıbrıs’ı aldıktan sonra adaya Anadolu’dan çok sayıda Türk göç etmiştir. Bu adada güçlü bir Türk kültürünün doğmasına da yol açmıştır.[21] Bu durum, Kıbrıs Türk halkının, adadaki varlığını her şeye rağmen günümüze kadar koruyabilmesinde önemli bir faktördür. Ancak Girit adası için bu konu geçerli değildir.Girit fethedildikten sonra Kıbrıs’ta olduğu gibi Anadolu’dan büyük çaplı göç yapılmamıştır. Girit’te etnik dönüşüm yerli halkla yapılmıştır. Girit adasındaki Türkler arasında Türkçe’den ziyade Rumca konuşulmuştur. Dolaysıyla Girit, Anadolu’dan pek etkilenmemiştir. Fakat Kıbrıs, Anadolu’nun bir parçası olarak görülmüştür.

 

Girit olayları, Birinci Dünya Savaşı öncesinde yoğunlaşmıştır. O dönemde Girit adasındaki Türklerin savunucusu, uluslar arası politikanın “Hasta Adam” olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti idi. Ancak bu dönemde Kıbrıs Türklerinin hakkını savunan ise genç ve güçlü Türkiye Cumhuriyetidir.

 

Kıbrıs’ın, Girit gibi elden çıkmamasının nedenlerinden bazıları ise; Kıbrıs Türkünün Kıbrıs’a sahip çıkması, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını bir “Milli Dava” olarak kabul edip yürütmesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 1974 tarihinde gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtı ile 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs halkının onayına sunulan Annan Planının reddedilmesidir.

 

Yunanistan; Megali İdea politikası çerçevesinde Girit gibi Kıbrıs’ı da Yunanistan’a ilhak etme (ENOSİS) hedefinden vazgeçmemiştir. Avrupa ülkeleri; Girit’te olduğu gibi Yunanistan ve Kıbrıs Rum halkının arkasında olup her türlü desteği vermektedir.

 

Türkiye’nin güvenliği ve Akdeniz de serbestçe hareket edebilmesi için Kıbrıs adası hayati öneme haizdir. Türkiye; Kıbrıs’ın Girit gibi elden çıkmasını istemiyorsa, Kıbrıs Türk halkı ile birlikte dik durmalı, Yunanistan ve Rum yöneticileri gibi taviz vermemeli, Kıbrıs’ta kalıcı çözüm getirmeden Türk askeri Kıbrıs’tan çekilmemeli, Kıbrıs politikası; güçlü, tecrübeli, cesaretli, vatansever, meseleyi ve dünya politikasını bilen kişilerin oluştuğu hükümetler tarafından yürütülmeli, ilerde Ege Denizi, Ege Adaları ile Karasuları ve Fır Hattı konuları ile de karşı karşıya kalacağını unutmamalıdır.

 



[1] Fevzi Kurtoğlu; Türklerin Deniz Muharebeleri, c.2, Ks.5, Girit Harbi (1644-1669) Gnkur.Bşk.lığı IX Şube Deniz Matbaası, İstanbul, 1939, s.20

[2] Cemal Tukin; Belleten, Osmanlı İmparatorluğunda Girit İsyanları, c.IX, Sayı 34, Nisan 1945, Türk Tarih Kurumu, s.172, 173

[3] Reşat Ekrem Koçu; Osmanlı Padişahları, Ana Yayın Evi, İstanbul, 1981, s.229

[4] İzzettin Çopur; Girit İsyanları, Askeri Tarih Bülteni, Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Yıl: 26, Şubat 2001, sayı:50, s. 260

[5] Mithat Işın; Tarihte Girit ve Türkler, Gnkur. Bşk.lığı IX. Şube, Askeri Deniz Matbaası, 1945, s. 50

[6] Haydar Ali Emir; Girit İhtilali (1866–1869), İstanbul, Deniz Matbaası, 1931, s.2

[7] a.g.e.; s.8

[8] a.g.e.; s.17

[9] a.g.e.; s.39-45

[10] Işın; s.56

[11] İsmet Miroğlu-İlhan Şahin; Girit hatıraları, İstanbul, 1977

[12] a.g.e.; s. 24

[13] Tahmisçi-Zade Mehmet Macid; Girit Hatıraları, s.109

[14] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Babıali Evrak Odası (BEO), A. MTZ. KB, 1/104

[15] EOKA; “Ellenikos Organismos Kypriakon Agoniston” Rumca kelimelerin baş harflerinden meydana gelmiştir. “Kıbrıs Rum Milli Mücadele Teşkilatı” anlamını taşımaktadır.

[16] İzzettin Çopur; Geçmişten Günümüze Kıbrıs, TESUD Birlik Dergisi, Temmuz-Ağustos 2006, Sayı: 164, s.32

[17] EOKA: “ Ellenikos Organismos Kypriakon Agoniston “ Rumca kelimelerin baş harflerinden meydana gelmiştir.” Kıbrıs Rum Milli Mücadele Teşkilatı “ anlamını taşımaktadır.

[18] Derviş Manizade; Kıbrıs, Girit ve Çiğnenen Türk Hakları, 65 yıl boyunca Kıbrıs, İstanbul, 1993, s.288

[19] Rauf R.Denktaş; Kıbrıs Girit Olmasın, Remzi Kitapevi, Mart 2005, İstanbul, s.148

[20] A.Nükhet Adıyeke-Nuri Adıyeke; Yunan İsyanı Sırasında Girit’te İrtidad Olayları, Kebikeç, sayı:10, 2000, s.107–113

[21] Nuri Çevikel; Kıbrıs Eyaletinde Müslim-Gayrı Müslim İlişkileri, Osmanlı, c. IV, Yeni Türkiye Yayınları, 1999, s.279