FATİH SULTAN MEHMET'İN İSTANBUL'U FETHİ (29 MAYIS 1453)

 Yazan: İzzettin ÇOPUR
(E) Tnk. Kd. Alb.

 

FATİH SULTAN MEHMET’İN İSTANBUL’U FETHİ

(29 MAYIS 1453)

 1- FETİHTEN ÖNCE İSTANBUL’UN (KONSTANTİNOPOLİS) KUŞATILMA TEŞEBBÜSLERİ

 Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u (Konstantinopolis) fetheden önce geçmişte Büyük Hun İmparatoru Atilla (445-453) tarafından 447 senesinde, Avar ve Persler tarafından, 626 yılında, Arap halkından olan Emeviler ve Abbasiler tarafından 655 tarihinden 782 tarihine kadar 127 sene içerisinde 5 defaBulgar Hanı Krum tarafından 813 yılında, Haçlılarca, 1097-1204 senelerinde, Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıd tarafından 1391-1395-1397 ve 1400 tarihlerinde 4 defaSultan II. Murat zamanında ise 1422 ve 1446 senelerinde İstanbul’a (Konstantinopolis) sefer açılmasına ve İstanbul surlarına hücum edilip hem kara ve hem de denizden kuşatılmasına ayrıca surlarda gedik açılmasına hatta surlara tırmanılmasına rağmen İstanbul şehri fethedilememiştir. Ancak Osmanlı Sultanı II. Mehmet (Fatih), 29 Mayıs 1453 tarihinde İstanbul’u fethetmek suretiyle Ortaçağı kapatmış ve Yeniçağı açmıştır.

 

Fatih Sultan Mehmet

 

Son Bizans İmparatoru  XI. Konstantin Paleologos Dragazes

 2. RUMELİHİSARI KALESİNİN (BOĞAZKESEN KALESİ) YAPILMASI

Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de Tuna Nehrine kadar Balkanları işgal etmeleri, Avrupa ile Asya (Anadolu) arasında kalan İstanbul’un da alınmasını zaruri kılmıştı.

Sultan II. Mehmet, I.Beyazıt’ın (Yıldırım) 1395 tarihinde yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına da Boğazkesen Hisarı denilen Rumeli Hisarı’nın yapılması emrini verdi. Sultan Mehmet’in düşüncesi; Bizans İmparatorluğuna Karadeniz’den gelecek her türlü yardıma engel olmak ve İstanbul Boğazında ki iki sahil arasında karşıdan karşıya geçişi temin etmekti.

Rumeli Hisarı Kalesi, inşasına 21 Mart 1452 tarihinde başlanmış ve 4 ayda Temmuz 1452 ayı sonunda bitirilmiştir. Kale İnşaatı, mimar Muslihuddin’in nezareti altında yapılmıştır. Büyük burçlara yani kale bedenlerine toplar konmuştur. Karşıdaki Anadolu Hisarı kalesinde de top bulunuyordu. Bu suretle topla donatılmış karşılıklı iki kale ile boğaz kontrol altına alınmıştı. Kale inşaatında bizzat Sultan II. Mehmet’te bulunmuştu. Rumeli Hisar kalesinin kumandanlığına Firuz Ağa tayin edilip mahiyetine de 400 yeniçeri muhafız askeri silah ve cephanesi ile birlikte verilmişti.

 

Anadolu Hisarı                                                      Rumeli Hisarı ve Üç Büyük Kuleleri

 3. KUŞATMAYA KARŞI BİZANS İMPARATORU’NUN YARDIM TALEPLERİ İLE SAVUNMA HAZIRLIKLARI

Bizans İmparatoru, İtalya’nın Roma Başkenti’ne göndermiş olduğu elçiler vasıtasıyla; Roma’daki Papa V. Nikolas dan da yardım istemişti.

Papa V. Nikolas; aslen Rum olan Polonya Kardinali İzidor adındaki kişiyi İstanbul’a görevlendirdi. İzidor, 50 kadar maiyeti ile birlikte, bir Ceneviz gemisiyle Sakız adasına ve oradan da birçok Latinleri de alarak 1452 senesi Kasım ayında İstanbul’a geldi. Kiliselerin birleştirilmesine bazı keşişlerin, ruhaniler, papazların ve halkın karşı çıkmasına rağmen İzidor, Ayasofya kilisesinde ayin yaparak zahiren kiliselerin birleşmesi kabul edildi. Bu ayin 12 Aralık 1452 günü yapılmıştı. Ancak kiliselerin birleşmesinin aleyhinde olanların arasında bulunan ve Bizans İmparator’undan sonra gelen en yüksek dereceli devlet adamı olan Grandük Notaras; “… İstanbul içinde Türk sarığı görmek Latin serpuşunu görmekten daha iyidir.” [1] Diyordu. Mutaassıp Ortodokslar da Türk hâkimiyetini Latin yani Katolik hâkimiyetine tercih ediyorlardı. Bunların Türkleri tercih etmesinde, Osmanlı Devletinin evvelden beri uygulamakta oldukları vicdan hürriyetine karşı müsamahalı siyasetlerinin de etkisi vardı.

26 Ocak 1453 tarihinde İstanbul’un Osmanlı Devletine karşı savunulması amacıyla Cenevizli Jüstinyani emrinde 2 kadırga ve 700 savaşçı İstanbul’a geldi. İmparator Kostantin, Jüstinyani’yi başkumandan olarak Vilaharna (Topkapı) Sarayına yakın olan surların muhafazasına tayin etti. Daha sonra Jüstinyani, Topkapı ile Edirnekapı arasındaki kara surlarının bulunduğu yere kaydırıldı. İstanbul’un müdafaası için Venedik, Ceneviz, İtalya, İspanya ile Girit ve Sakız adalarından gelen toplam 14.973 kişilik kuvvet görevlendirilmişti. Ayrıca Şehzade Orhan’ın mahiyetindeki 600 Türk’ün de ilavesi ile Bizans İmparatorluğunun İstanbul’u savunma kuvveti toplam olarak en aşağı 15.000 kadardı. Topkapı bölgesinin savunması; İmparator Kostantin ile Jüstinyani ve Kantakuzen taraflarından yapılacaktı.

Bizans İmparatorluğunun donanma mevcudu da toplam 39 gemi idi. Bu gemiler; 2 Nisan 1453 tarihinde İmparator Kostantin’in emriyle şimdiki İstanbul Galata köprüsünün yakınında Haliç’in girişinde Yalı köşkü (Eminönü ile Sirkeci arasında) ile Galata’da Kurşunlu mahzen (Yer altı cami, Karaköy İskelesi civarı) arasına gerilmiş olan zincirin [2] gerisinde Haliç’te bulunuyorlardı. Bu gemilerin 10 adedi ise gerilmiş olan zinciri kırmak için yapılacak taarruzu önlemek amacıyla müdafaa hattı önünde yer almışlardı.[3]

İstanbul Deniz Müzesindeki Haliç Zinciri

4. PADİŞAH SULTAN MEHMET (FATİH) TARAFINDAN İSTANBUL’UN KUŞATILMA İLE İLGİLİ YAPILAN SON HAZIRLIKLAR

1 Şubat 1453 tarihinde Sultan Mehmet,  Edirne’de Macar Urban’ın nezaretinde dökülen ağır topun, İstanbul önüne götürülmesini emretti. Top, 64 günlük bir yürüyüşten sonra İstanbul’dan 5 mil uzakta bir yere getirildi.

Sultan II. Mehmet; 23 Mart 1453 Cuma günü Ordusu ile birlikte Edirne’den İstanbul’a doğru hareket ederek 5 Nisan 1453 günü İstanbul surları önüne gelmişti.  Kuşatmaya katılan Osmanlı Ordusunun mevcudunun 60.000 piyade, 30 ile 40.000 süvari olmak üzere bütün unsurlarının takriben 200.000 olduğu değerlendirilmektedir.[4]

Diğer bir Türk tarih yazarı Feridun Dirimtekin’ in ise kitabında; İstanbul’un kuşatılmasına iştirak eden muharip kuvvetlerin mevcudunun; toplam 82.000 kişi olduğunu belirtmektedir. [5] 6 Nisan 1453 Cuma günü İstanbul şehrini kuşatıldı. Ayrıca Haliç’teki Ayvansaray mevkiinden Yaldızlı Kapıya kadar karadan bütün surları muhasara altına alındı. Osmanlı Donanması da bu kuşatmaya iştirak etti.

İstanbul surlarının dövülmesi için 14 adet batarya mevcutlu Osmanlı topları; Vlaherna Kapısı ve Tekfur Sarayı (üç batarya) ile Edirnekapı (iki batarya) ve Topkapı (dört batarya) ile Silivri Kapısı (üç batarya) ve güneydeki Altın Kapı (iki top) karşılarına 11 Nisan 1453 günü akşamına kadar yerleştirildi. Sultan Mehmet’in karargâhı ise; Topkapı’nın karşısında,  şimdiki Maltepe Hastanesinin bulunduğu yerde idi.

Kara surlarının sol cenahı Ayvansaray’dan Edirnekapı’ya kadar olan kısmı Rumeli beylerbeyi Dayı Karaca Paşa kumandasında idi. Edirnekapı ile Topkapı arasında ise Padişah Sultan Mehmet’in bulunduğu merkez kolunu teşkil ediyordu. Topkapı’dan Yedikule’ye kadar olan sağ cenahı ise Anadolu beylerbeyi İshak Paşa ile Mahmut Paşa kumandaları altında idi. Türk Ordusu bu suretle, Bizans kara surlarının karşısına boydan boya işgal etmişti. (Kroki-1)

Osmanlı kara ordusunun bir kısmı ise Padişah Sultan Mehmet’in akrabası olan Zağanos Paşa kumandasında olarak Cenevizlilere ait Galata surlarının dışındaki Beyoğlu tarafında (Kasımpaşa’ya) kadar bulunmaktaydı. Kuşatmaya iştirak eden Osmanlı donanmasının ise nakliye gemileri ile beraber büyük ve küçük 150 parçadan fazla olduğu anlaşılmaktadır. Osmanlının bu donanması; Baltaoğlu Süleyman bey kumandasında teşkil edilmiş olup, Haliç tarafındaki surlar hariç, deniz tarafından İstanbul surlarını kuşatmıştı.[6]

 5. KARA VE DENİZ KUŞATMASININ BAŞLAMASI İLE TÜRK DONANMASININ HALİÇ’E İNDİRİLMESİ

İstanbul’un fethi için 6 Nisan 1453 günü başlayan muhasara tertibatı, 6 gün sürmüş 12 Nisan 1453 tarihinde tamamlanmıştı.  9 Nisan 1453 günü Bizans-Müttefik donanması, Haliç ağzına çekilen zincirin gerisinde 10 büyük gemi Amiral Antonio’nın komutasında olduğu halde yerini aldı. Sultan Mehmet, Vezir Mahmut Paşa’yı İmparator Konstantin’ e göndererek kan dökülmeden şehrin teslimini teklif etti. Ancak Konstantin, şehri müdafaa edeceğine yemin etmiş olduğunu ve ancak daha önce yapılan anlaşma gereği vergi verebileceğini beyan ederek teslim teklifini ret etmişti.

 Bunun üzerine 12 Nisan 1453 gününden itibaren Osmanlı Ordusunun büyük topların faaliyete geçirilmesiyle asıl muharebe başlamıştı. Aynı gün Osmanlı Donanması da Donanma Komutanı Baltaoğlu komutasında İstanbul limanı önüne gelmiş ve Diplokeneion (şimdiki Beşiktaş)) denilen yerde demirlemişti.[7]

 Kara muharebeleri

 Kuşatmayı müteakip Sultan Mehmet tarafından surları dövmek için Tekfur Sarayı (İmparator Sarayı) ve İmparatorun bulunduğu Topkapı (Roma kapısı) karşısına yerleştirilen Osmanlı ordusunun büyük ve uzun menzilli taş gülleli toplarının ateşe başlaması ile İstanbul’un fetih harekâtı başlamıştı. Bizans İmparatoru Kostantin, her gün surları dolaşarak şehri savunan askerlerini cesaretlendirip morallerini yüksek tutmaya gayret ediyordu.

 Osmanlı Ordusundaki Yeniçeriler ise surların hendeklerine kadar sokulmuşlar ok ve arkebüz tüfeklerinden mermi yağdırıyorlardı. Ayrıca şehre giriş yapılan yerlerindeki surların önüne de 4 kule inşa edilmişti. Bu kulelerden şehirde bulunanlara ok, mızrak ve saire atılıyordu. Türkler bu sırada mevcut kulelerden daha yüksek tahta kuleler yapmışlar ve üzerine surlara dayamak için merdivenlerle seyyar köprüler yapmışlardı.

 18 Nisan 1453 günü akşamına kadar yapılan topçu atışlarından, askerlerin kulelerden surlara merdiven dayayarak çıkmak istemelerine ve yeniçerilerinde taarruza katılmalarına rağmen bir netice alınamamıştır. 4 saat süren bu mücadelede Türk kuvvetleri geri çekilmiş ve 200 Türk askeri de şehit olmuştur.

 Ayrıca karadan yapılan harekâta destek vermek amacıyla Halicin içerisine girmek isteyen Türk donanması ile Grandük Notthras kumandasındaki Bizans donanması arasında akşama kadar yapılan çarpışmada Türk donanması başarılı olamamış ve Haliç’in ağzına Bizanslılar tarafından çekilen zincirler kırılamayıp Halice de girilememiştir.

 

 Türk askerlerinin İstanbul Topkapı surlarını top atışları ile tahrip edip şehre girme çabaları

 Deniz muharebeleri

20 Nisan 1453 günü Papa V. Nikolas; Bizanslılar için İstanbul’a yardım amacıyla 3 Ceneviz gemisiyle bunların her birinde 400 olmak üzere toplam 1200 savaşçı asker göndermişti. Ayrıca yolda Bizanslılara ait olup Mora adasından da içine zahire, harp malzemeleri ve şarap yüklenen bir geminin de İstanbul’a doğru geldiğine dair Osmanlı donanması tarafından haber alınmıştı. Bunun üzerine Sultan Mehmet, bu düşman filosunun karşılanarak imhası için Baltaoğlu Süleyman Bey’e emir verdi. Baltaoğlu Süleyman ise 8 gemi ile bu düşman filosunu karşılamaya gitti. Osmanlı donanması Yedikule’yi geçmişti. Bizans İmparatoru Kostantin bu harekâtı kale surlarından, Padişah Sultan Mehmet ise Zeytinburnu tarafından heyecanla takip ediyordu. Nihayet Bizans ve Osmanlı donanması sabah saat 10’a doğru Yeşilköy’ün batı açıklarında karşılaştılar. Çok çetin ve kanlı geçen deniz muharebesinde başarılı olamayacağını anlayan Osmanlı donanması, sahile doğru çekilmek mecburiyetinde kaldı.

Bu vaziyeti seyreden Sultan Mehmet, denizde başarısız olan Türk donanmasının kendisinin bulunduğu tarafa doğru geldiğini görünce hiddet ve üzüntüsünden dolayı atını denize doğru sürmüş, at ile beraber yüzerek kadırgalara gideceğini zannetmişti. Kaptan paşanın huzuruna getirilmesini emretti. Donanma Komutanı Amiral (Kaptan Paşa)  Baltaoğlu Süleyman getirilerek dört kişi tarafından yere yatırılmış ve Sultan Mehmet tarafından bizzat kendi elleriyle altından mamul bir değnek ile dövülmüştü. Rütbeleri alınmış malları müsadere edilerek Yeniçerilere dağıtılmış ve yerine 1415 senesi Gelibolu deniz muharebesinde, Osmanlı donanmasına komuta etmiş olan Çalı beyin oğlu Hamza Bey, Donanma Komutanlığına getirilmişti.

Halice Osmanlı donanmasının indirilmesi

Sultan Mehmet, Beyoğlu sırtlarına koydurduğu top makineleri (şimdiki havan silahı) ile Haliç’teki bazı düşman gemilerini batırmıştı. Bir kısım donanmanın Haliç’e indirilmesine kati zaruret hâsıl olmuştu. Nihayet Tophane’den itibaren Osmanlı donanmasından 30 kadırga ile birlikte iki, üç ve beş sıra kürekli toplam 72 gemi,  21-22 Nisan 1453 günü bir gece içinde Tophane-Boğazkesen-Tepebaşı-Kasımpaşa kara yolundan Haliç’e deniz’e indirilmiştir. Bu suretle Haliç’teki denetim Osmanlı devletine geçmişti. Top muharebeleri ile ok ve silah atışları ile lağım faaliyetleri 23 Mayıs 1453 tarihine kadar devam etmiştir.


Fausto Zonaro’nun XIX. yüzyılın sonlarında yaptığı İstanbul’un kuşatılması sırasında “Osmanlı Donanmasının karadan Haliç’e indirilmesi” adlı tablosu. Günümüzde Dolmabahçe Sarayı’nda sergilenmektedir.

 6. İSTANBUL’UN FETHİ (29 Mayıs 1453)

29 Mayıs 1453 günü sabaha karşı Osmanlı Ordusunun genel taarruzu başladı. Asıl netice alınacak kısım Topkapı ile Edirne kapısı arasındaki surlardan açılmış olan gedik idi. Sultan Mehmet’in bulunduğu merkez grubu buraya hücum etti. Türk Ordusunun birinci umumi hücumu 2 saat, arkasından yapılan ikinci genel hücumu ise 1,5 saat sürdü. Ancak henüz bir sonuç elde edilememişti. Çok çetin ve kanlı bir çarpışma başlamıştı.

Bizans İmparatoru Kostantin ise Bizans Ordusunun Başkomutanı Cenovalı Jüstinyani ile birlikte bu cephede bulunuyordu. Surları büyük bir azim ve cesaretle müdafaa eden Başkomutan Jüstinyani bu sırada kolundan ve bacağında yaralanmış ve fazla miktarda kan kaybetmesinden dolayı da muharebe alanını terk etmek mecburiyetinde kalmıştı.

Yeniçeri askerleri, ok ile top ve tüfek ateşlerinin koruması altında hendekleri aşarak surlara dayandılar. Yeniçeriler arasında Ulubatlı Hasan isminde bir yeniçeri askeri, surların üstüne çıkan ilk Türk askeri oldu. Ulubatlı Hasan’ı takip eden ve surlara çıkmaya çalışan 30 kadar Yeniçeri askeri de surları savunan Bizans askeri tarafından öldürüldü. Bu sırada Ulubatlı Hasan da yaralanmış, büyük bir taşa takılarak surdan aşağıya düşmüştü. Surların üzerinden atılan ok ve taşlarla şehit edilmişti.

Bu arada Türk askerlerinin bir kısmı, surlara tırmanıp surların üzerine çıkıp orada tutunabilmeyi başarmışlardı. Bununla birlikte top atışları ile tahrip edilip gedik açılan surlardan yeniçeri askerleri içeriye girerek birinci surla ikinci sur arasındaki sahayı işgal ettiler. Buradaki Bizans askerlerini etkisiz hale getirdiler. İmparator Kostantin, maiyeti ile birlikte Pemton kapısına (Sulu kule / Fatih)  doğru kaçtı. Kostantin, omzundan yaralanmıştı. İmparatorun kaçtığını ve kendilerine doğru geldiğini gören ikinci surları savunan Bizans askerleri de paniğe kapılmış ve kaçmaya başlamışlardı.

Nihayet Türk askerleri, Topkapı ve Silivri kapıdan surları geçerek İstanbul içerisine girmeye başladılar. Bizans bayrakları indirilerek yerine Türk bayrakları çekildi. Haliç tarafındaki donanmaya ait Türk askerleri de Odun kapısından şehre girdiler. (Kroki-1) Deniz tarafındaki surlar, İstanbul’un kara tarafından işgalinden 1,5 ile 2 saat sonra işgal edilmiştir. Türk askerleri, 29 Mayıs 1453 günü öğleden sonra saat.14.30’da İstanbul’a hâkim olmuşlardır. Türk Donanmasının Haliç’e girdiğini gören yabancı devletlerin donanmaları ise fazla zayiat vermemek için Haliç’i ve İstanbul’u terk etmişlerdi.

Sonuç olarak, 54 gün süren ve 18 Nisan 1453 günü ile 6, 12 ve 29 Mayıs 1453 tarihlerinde yapılan 4 büyük hücumdan sonra Doğu Roma İmparatorluğunun 1125 senelik başşehri olan İstanbul (Kostantiniyye) 29 Mayıs 1453 Salı günü Sultan Mehmet emrindeki Türk Ordusu ve Donanması tarafından fethedilmiştir. [8]

20 yaşında İstanbul’u fethederek tarihte “Fatih” unvanını almış olan Sultan II. Mehmet, İstanbul surlarının işgal edilip Türk askerlerinin şehre girmesinden sonra mahiyetindeki vezir, ulema ve diğer ileri gelen komutan ve devlet adamları ile birlikte muhteşem bir alay ile Topkapı’sından şehre girmiş ve Ayasofya kilisesine gitmiştir.

Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı’dan İstanbul’a girişi

 Fausto Zonaro tarafından resmedilmiştir.

Sultan Mehmet; İstanbul’da tertip ve düzeni aldıktan ve gerekli görevlendirmeleri yaptıktan sonra 18 Haziran 1453 günü İstanbul’dan Edirne’ye hareket etmiş ve büyük bir merasimle şehre girmiştir.

 7. SONUÇ

1. Hıristiyanlık, 325 tarihinde Roma İmparatorluğunun resmi dini kabul edilmiştir. Doğu Ortodoks ve Batı Katolik kiliselerinin birbirinden ayrılması da 1054 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu ayrığı da değerlendiren Sultan II. Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle, 1125 senelik Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu tarihe gömülmüştür.

2. Konstantin’ in (İstanbul)  Türkler tarafından fethi; XI’ inci yüzyıldan itibaren başlayan, Şark zihniyetini temsil eden İslam dünyası ile Garp zihniyetini temsil eden Hıristiyan âleminin çarpışmalarının sonucunda Şark âleminin galip gelmesidir.

3. Sultan II. Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra “Fatih” unvanını almıştır. Türkler,  iki kıtada (Asya ve Avrupa) yani Trakya ve Anadolu’da bulunan imparatorluklarını birleştirmiş ve İstanbul ve Çanakkale boğazlarına hâkim olmuşlardır.

4. Doğu Bizans Ortodoks kiliseleri ile Batı Roma kiliseleri arasındaki mezhep çatışmaları ve birlikte hareket edememeleri, Müslüman Türk egemenliğini, Katolik-Latin boyunduruğuna tercih etmeleri, Bizans kamuoyunun ikiye ayrılması, Sultan II. Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinde önemli bir faktör olmuştur.

5. İstanbul’un fethedilmesinde, Osmanlı topçuluğunun o zamanın şartlarında üstün seviyede olması, ateşli silahlarının kullanılması, surların imal edilen güçlü toplarla dövülmesinin de önemli katkıları olmuştur.

6. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet kentin imarı ve sosyal ve kültürel etkinlikleri için büyük çalışmalara girmiş ve bu meyanda; bir tıp merkezi (darüşşifa), yeni çeriler için iki kışla, bir top dökümhanesi inşa ettirmiştir.

 İstanbul’un Sultan II. Mehmet tarafından kuşatılması

Kroki-1

 Not: Konuyla ilgili detaylı bilgiler, Hipokrat kitabevinden yayımlanan “Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethi ve Yeniçağın Açılması” adlı kitabımda mevcuttur.

 


[1] Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı; s. 467 ile Danişmend; s. 78

[2] Bu zincir, ilk defa olarak 718’de Bizans İmparatoru Leon tarafından Arapların İstanbul’u kuşatması esnasında kullanılmıştı. 1203 de bu zincir, 4. Haclı Seferine iştirak eden Venedik donaması tarafından kırıldı. Haclı donaması Haliç’e girerek Petrion (şimdiki Kasımpaşa karşısı) mıntıkasından Konstantinopolis’e taarruz etti ve ertesi sene aynı yerden yapılan taarruzla şehir zapt edildi. (Feridun Dirimtekin; s. 142 )

[3] Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı; s.467 – 475 ile Roger Growley; s. 142 ile D.Nicolle-J.Haldon-S.Turnbull, s. 241 ve Feridun Dirimtekin; s. 61,64-69

[4] Roger Growley; s. 182 ile D. Nicolle-J.Haldon-S.Turnbull; s. 238,242 ve Feridun Dirimtekin; s. 132-133

[5] Feridun Dirimtekin; s. 71-72

[6] Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı; s. 472-474 ile D. Nicolle-J.Haldon-S.Turnbull, S. 242-243 ve Feridun Dirimtekin; s. 79, 135-138

[7] Feridun Dirimtekin; s. 146-150

[8] Ord. Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı; s. 485 – 490 ile İsmail Hami Danişmend; Fetih ve Fatih, Timaş Yayınları, İstanbul 2008, s. 13-21 ve D. Nicolle-J.Haldon-S.Turnbull, s. 260