ERZURUM KONGRESİ

 

İzzettin Çopur
 (E) Albay
 Araştırmacı yazar

 

 

ERZURUM KONGRESİ

(23 Temmuz 1919 - 7 Ağustos 1919)

Zamanı gelince hükümet şekli cumhuriyet olacaktır

Kongre delegeleri Erzurum’a gelmiş bulunuyordu. Toplanma yeri olarak Kilise mahallesindeki mektebin salonu hazırlanmıştı. 20 Temmuz 1919 günü yapılan görüşmeler sırasında, Mazhar Müfit Kansu, Mustafa Kemal Paşa’ya;

- Muvaffakıyet olunduğu takdirde ki bundan şüphem yok, hükümet şekli ne olacak? Dediğimde, Paşa;

- Muhakkak ki, mevcut şekli hükümet (Osmanlı Hükümeti) bu memleketin refah, saadet ve terakkisine kâfi gelmeyecektir. Başka bir hükümet şekli arayıp bulmamız lâzım geldiği kanaatindeyim. Açıkça söyleyeyim: Şekli hükümet zamanı gelince, Cumhuriyet olacaktır. Demiştir.

Kongre hazırlıkları

Erzurum kongresinde delegeler olarak; Mustafa Kemal Paşa, Rauf (Orbay) Bey, Kâzım Karabekir Paşa, İbrahim Süreyya Bey, Mazhar Müfit Kansu, Hayati Bey, Kâzım Dirik Paşa ve iki Tümen Komutanı 23 Temmuz 1919 günü sabah saat 10.25’de kongrenin toplanacağı mektep bahçesinde bir araya geldiler.

Kongrenin yapılacağı Kilise mahallesindeki okul binası, toplantıya hazırlanmıştı. Kongre aynı gün saat 11.00’da mesaisine başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa ( eski Ordu Müfettişi / Erzurum), Hüseyin Rauf Bey (eski Bahriye Nazırı / Erzurum) dâhil çeşitli vilâyet ve mesleklerden toplam: 57 delege katılmıştı.

Erzurum kongresinin yapıldığı bina (Sanasaryan Ermeni Okulu)

Mustafa Kemal Paşa kongrede ilk tarihi konuşmasını yapıyor

Mustafa Kemal Paşa, 23 Temmuz 1919 günü alkışlar arasında kürsüye çıkarak aşağıdaki ilk tarihi nutku söyledi. (özetle ve sadeleştirmiş olarak);

Bana itimat ve teveccüh edip Kongre Reisliğine seçmenizden dolayı hassaten teşekkür ederim. Bu münasebetle bazı açıklamalarda bulunmak isterim.

 “Efendiler,

İstiklâl uğrunda namus ve yiğitlikle savaşan milletimiz, 30 Ekim 1918’de imzalanan mütareke ile silâhını elinden bıraktı. İşbu mütareke name hükümleri bir tarafa bırakılarak İtilaf devletleri, Kuvayı-i askeriyesi payitahtı saltanat ve hilafetin başşehri olan İstanbul’umuzu işgal etti. Gün geçtikçe artan bir şiddetle hilafet hukuku ve saltanat, hükümet haysiyeti, milli izzetinefsimiz tecavüze ve zulme uğradı.

Osmanlı tebaası olan Rum ve Ermeni unsurlar, gördükleri teşvik ve yardımların neticesiyle, milli namusumuzu yaralayacak şekilde taşkınlıklar yapmışlar ve nihayet hazin ve kanlı safhalara girinceye kadar küstahça tecavüze başvurmuşlardır. Fakat itiraf etmeliyiz ki bu cür’etler; merkezin hükümetin zaaf ve acizliğinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca Payitahtta yakın bazı tarafsız olmayan yayınlarından, milli vicdanın inkârından ayrıca Kuvayı Milliyenin ihmal olunmasından meydana gelmiştir.

Vatanın bölünmesi söz konusudur. Şark vilâyetimizde “Ermenistan” ile Adana ve Kozan havalisinde Kilikya adı ile Ermenistan, Batı Anadolu’nun İzmir ve Aydın havalinde Yunanistan, Trakya’da Başşehrimizin  (İstanbul) kapısına kadar keza Yunanistan, Karadeniz sahillerinde “Pontus” krallığı ve ondan sonra kalan vatan topraklarında da yabancı işgal ve himayesine karar verilmiştir.

650 seneden beri müstakilen saltanat sürmüş ve tarihi adil ve yiğitliğini vaktiyle Hindistan hududuna, Afrika’nın ortasına ve Macaristan’ın batısına kadar yürütmüş olan bu milletin esarete, kölelik payesine indirilmesi ve nihayet bu devletin (Osmanlı) tarih sayfasını kapatarak, ebediyen mezara defnetmek gibi insaniyet ve medeniyet ile bağdaşmayan emellerini yürürlüğe koymaya başlamışlardır.

 Efendiler!

Malum olduğu üzere, tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. Binaenaleyh böyle bir gizli perde arkasından vatanımızın ve milletimiz aleyhinde verilen hükümler, kanaatler, mutlaka iflâsa mahkûmdur.

Müdafaa-i Hukuku Milliye, Muhafaza-i Hukuku Milliye, Müdafaa-i Vatan ve Reddi İlhak gibi muhtelif adlarla fakat aynı gayeye hizmet eden milli cereyan, bütün vatanımızda artık bir elektrik şebekesi haline girmiş bulunuyor. İşte bu azimli ve kararlı şebekenin (milli cemiyetler) meydana getirdiği kahramanlık ve yiğitlik ruhu; mübarek vatan ve milletin kurtuluşu için son sözünü söyleyecektir.

 Bizim vaziyetimize gelince:

Şurada acıklı bir hakikat olmak üzere arz edeyim ki, memleketimizde çok miktarda yabancı parası ve birçok propagandalar cereyan ediyor.  Bundaki gaye pek açıktır ki milli hareketi sonuçsuz bırakmak, milli emeli felce uğratmak, Yunan, Ermeni emellerini ve vatanı işgal gayelerini kolaylaştırmaktır.

Bununla beraber, her devirde her memlekette ve her zaman olduğu gibi, biz de de kalp ve asabı zayıf, anlamayan, aklı ermeyen insanlarla beraber, vatansız ve aynı zamanda refah ve şahsi menfaatini vatan ve milletin zararında arayan aşağılık bir tabaka da vardır.

Memleketin zayıf noktalarını arayıp bulmakta pek usta olan düşmanlarımız, memleketimizde bunu adeta bir teşkilât haline (haber alma, karıştırma, bölme ve vatandaşları karşı karşıya getirme gibi) getirmişlerdir. Fakat kutsal davası ve kurtuluşu için çırpınan bütün millet, bu azimli yolda ve savaşta her türlü engeli muhakkak ve mutlaka kırıp süpürecektir.

En son olarak arzum şudur ki, cenabı vacibül âmal hazretleri (varlığı zorunlu olan Allah), Habibi Ekrem-i  (Allah’ın sevgili kulu Hz. Muhammed) hürmetine bu mübarek vatanın asil milletini ve saltanat ve hilafet makamını düşünmekle sorumlu olan heyetimizi muvaffak buyursun.” [1] Demiştir.

Erzurum Kongresi sona eriyor

23 Temmuz 1919’dan 7 Ağustos 1919 tarihine kadar yoğun bir halde çalışan, bütün memleket ıstıraplarını genişliğine ve derinliğine göz önüne yayıp konuşan kongre; 14 günlük mesaisinde bir nizamname, bir de beyanname hazırlamış ve Heyet-i Temsiliye’yi seçmişti. Mustafa Kemal Paşa bir kapanış nutku yapmış ve Şiran yetkilisi Müftü Hasan Efendi’nin Türkçe bir duası ile sona ermişti.

Erzurum kongresine katılan Temsil Heyeti (oturanlardan soldan dördüncü Mustafa Kemal Paşa)

 Erzurum kongresinin sonuç beyannamesi

1-Trabzon vilâyeti ve Samsun sancağı ile Vilayeti Şarkiye adını taşıyan, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Van, Bitlis vilâyeti ve dâhilindeki müstakil köy ve kasabalar hiçbir sebep ve bahane ile birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılmak imkânı düşünülemez. Bu bölgelerde yaşayan bütün İslâm unsurları, birbirlerine karşı karşılıklı olarak fedakârlıkla dolu ve ırk ve sosyal (örf, âdet ve gelenek) yönleri ile birbirleriyle uyumlu öz kardeştirler.

2- Osmanlı Vatan’ının bütünlüğü, milletimizin istiklâlinin temini ile saltanat ve hilafet makamının korunması için Kuvayı milliyeyi kabullenmek ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.

3- Her türlü işgal ve müdahaleye ve Rumluk, Ermenilik teşkiline karşı birlikte müdafaa ve mukavemet esas kabul edilmiştir. Siyasi hâkimiyete ve toplumun düzenini bozacak surette Hristiyan unsurlara yeni bir takım imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.

4- İstanbul hükümetinin bir devlet (düşman) karşısında buraları terk mecburiyetinde kalma ihtimaline karşı, hilafet makamı ve saltana bağlı ve milli hukuka dayanan tedbirler kararlaştırılmış ve kabul edilmiştir.

5- Vatanımızda öteden beri birlikte yaşadığımız gayri Müslüm unsurların Osmanlı devleti kanunları ile kazanılmış haklarına tamamiyle saygılıyız.

6- İtilâf devletlerince imza edilen 30 Ekim 1918 tarihindeki antlaşmaya göre (Mondros) hududumuz dâhilinde kalan her mıntıkasında olduğu gibi Şarki Anadolu vilayetlerinde de büyük çoğunluğunu İslâmlardan oluşmuştur. Toprak, din, dil, kültür ve ekonomik üstünlüğü Müslümanlara ait olan bu vilayetlerde bulunan halk birbirinden ayrı olmayan öz kardeştir. Din ve ırkdaşlarımızın beraberce mutlu bir şekilde yaşadığı memleketimizin, bölünme ve parçalanmasından vazgeçilmelidir.

7- Devlet ve milletimizin dâhili ve harici istiklâli ve vatanımızın bütünlüğü muhafaza edilmek şartıyla, altıncı maddede, belirlenmiş hudut dâhilinde milliyet esaslarına saygılı ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi bir devletin, fennî, sınaî, iktisadî yardımlarını memnuniyetle karşılarız.

8-  Milletin kendi mukadderatını bizzat tayin ettiği bu tarihi devirde İstanbul hükümetimizin de milli iradeye bağlı olması zaruridir. Çünkü milli iradeye dayanmayan herhangi bir heyet-i hükümetinin, milletin fikri ve onayını almayan, kendi inancına ve şahsi düşüncelerine dayanan kararları, milletçe verilmiş olmadığı için hem içerden ve hem de dışardan muteber olmadığı ve olmayacağı, geçmişteki olaylardan ve sonuçlarından kanıtlanmıştır.

9- Vatanımızın maruz kaldığı acı ve elem verici olaylar karşısında, Anadolu halkı tarafından bu defa “Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla bir cemiyet faaliyete geçirilmiştir. Söz konusu bu cemiyet, her türlü particilik cereyanlarından tamimiyle uzaktır. Bütün İslâm vatandaşları, bu cemiyetin tabi üyesidir.

10- Kongre tarafından (Erzurum) seçilmiş ve uygun görülmüş bir “Heyeti Temsiliye” köylerden itibaren vilayet merkezlerine kadar mevcut bu milli teşkilat, Anadolu halkı tarafından da benimsenmiş ve her türlü destek verilmiştir.

Sivas Kongresi  (4–11 Eylül 1919) ile bir kat daha kapsamı genişleyen ve memleket ölçüsünde benimsenen bu beyanname; Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kurulmasında da terk edilmeyen açık ve aşikâr prensipler halinde yürütülmüştür. [2]

Saygılarımla…

 

 


[1] Mazhar Müfit Kansu; Erzurum’dan Ölümüne Kadar ATATÜRK’LE Beraber, I. Cilt, 4. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997, s.80-85.

[2] Mazhar Müfit Kansu; Erzurum’dan Ölümüne Kadar ATATÜRK’LE Beraber, I. Cilt, 4. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997, s.114-117.