Yazan: İzzettin Çopur

(E) Tnk. Alb

 

 

EGE DENİZİ, EGE ADALARI, ON İKİ ADA VE GİRİT ADASININ ÖNEMİ İLE

TÜRKİYENİN GÜVENLİĞİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

 

Ege Denizi, Ege Adaları, On iki Ada ve Girit Adasının Kısaca Tarihi

 

Marmara ve Ege denizinde kıyısı bulunan Karasi Beyliğinin,1345 yılında Orhan Bey zamanında (1326–1359) Osmanlı İmparatorluğuna katılması ile Osmanlı Devleti Ege denizine açılmıştır.

 

Fatih Sultan Mehmet (1451–1481), 12 Temmuz 1456 tarihinde Batı Trakya karşısındaki Taşoz adası ile Boğaz önündeki Semadirek, (Samothraki) Limni, Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada’yı Osmanlı topraklarına katmış, 1462 yılında Midilli adasını, 1470 yılında Ege denizi batısı da ki Eğriboz adası ile Kuzey Sporat adalarını, 1479’da ise Sisam ve Nikarya adaları fethetmiştir. (Harita–1)

 

 Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) zamanında İstanbul - İskenderiye deniz yolu, ticari ve askeri açıdan büyük önem kazanmış olduğundan, bu durumu dikkate alan Kanuni Sultan Süleyman, 21 Aralık 1522’de 700 gemilik büyük bir deniz kuvveti ve 100.000 kişilik bir kara kuvveti ile önce Rodos adasını ve daha sonra On İki adayı (Kasos ve Karpatos) hariç ele geçirmişti.[1]

 

Yine Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Barbaros Hayrettin Paşanın Kaptan-ı Deryalığı sırasında (1534–1545) Haziran 1538 tarihinde Siklat Adaları, ile Ege denizinin güney sınırı üzerinde bulunan On İki adalar grubuna dahil olan Karpatos ve Kasos adaları ile Sakız adası ve batısında bulunan Psara adası da 14 Nisan 1566 tarihinde Osmanlı devletinin egemenliğine girmiştir.

 

Girit adası da; Osmanlı Padişahı IVncü Sultan Mehmet zamanında Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından, yirmi beş yıl süren kanlı ve külfetli muharebeler sonunda 1 Ağustos 1669 tarihinde Venediklilerden alınarak Osmanlı topraklarına katılmıştır. Sonuçta Girit seferi ile Doğu Akdeniz’de Türk egemenliği sağlanmış ve Ege denizi bir “Türk Gölü” haline gelmiştir.[2]

 

24 Nisan 1830 tarihinde bağımsız Yunanistan devleti kurulması ile birlikte Ege adaları, Türklerin elinden çıkmaya başlamıştır. İlk olarak Eğriboz adası ile Kuzey Sporat adaları daha sonra Siklat adaları, 24 Nisan 1830’de Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Bu suretle Osmanlı İmparatorluğu, Ege’de en az üç yüz yıldan beri sahibi bulunduğu irili ufaklı üç yüz kadar adayı kısa sürede kaybetmiştir. Ayrıca İtalya da 6 Mart–14 Mayıs 1912 tarihleri arasında On İki adayı işgal etmiştir.

 

Yunanistan; 20 Ekim 1912’de Bozcaada’yı, 21 Ekim 1912’de Limni’yi, 30 Ekim 1912’de Taşoz ve Gökçeada’yı (İmroz), 1 Kasım 1912’de Samothraki (Semadirek) adasını, 20 Aralık 1912 tarihinde ise Midilli adasını işgal etmiştir.[3] Sakız adası da 3 Ocak 1913 tarihinde teslim olmaktan başka çaresi kalmamıştır. Sisam adası da 15 Mart 1913’te Yunanistan tarafından işgal edilmiş, böylece Boğaz önü dâhil bütün Doğu Ege adaları Yunanistan’ın işgaline girmiştir.

 

Daha sonra 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşmasının 12 nci maddesi uyarınca; Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Tavşan adaları dışındaki Doğu Ege adaları, özellikle Samothraki (Semadirek) Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adaları üzerinde Yunanistan’ın egemenliğinin tanındığı hükme bağlanmış, ayrıca Güneybatı Anadolu kıyılarındaki On İki adaların da İtalya’ya verilmesi kararlaştırılmıştır.[4]

 

Lozan Barış görüşmelerinde Meis adasının Türkiye’ye bırakılması konusunda İsmet İnönü başkanlığında yoğun bir çaba sarf edilmiş ancak başarılı olunamamıştır. Böylece Meis adası da İtalya’ya bırakılmış oldu.

 

10 Şubat 1947 tarihli Paris Antlaşmasının 14 ncü maddesi gereğince İkinci Dünya Harbinden yenik çıkan İtalya’nın 1911 tarihinden itibaren elinde bulundurduğu Rodos, Meis ve On İki adanın, Yunanistan’a verilmesi kararlaştırıldı. Yunanistan askeri yönetimi, bu antlaşma gereğince Nisan 1947 tarihinde Rodos’u, On İki adaları ve Meis adasını fiilen teslim almış oldu.[5]

 

Sonuç olarak; Gökçeada, (İmroz) Bozcaada ve Tavşan adası dışında kalan Jeostratejik değerleri ile Türkiye’nin güvenliği açısından hayati önem taşıyan bütün Ege adaları, Yunanistan’ın egemenliğine geçmiş oluyordu.

 

Ege Denizi, Ege Adaları, On İki Ada ve Girit Adasının Stratejik Önemi

 

Ege Denizi; Doğu Akdeniz’in kuzeye uzantısı durumundadır. Türk boğazları ile Akdeniz’in ve Karadeniz’in birleşmesini sağlar. Ege denizi bu konumu ile üç kıtanın deniz, hava ve kara ulaşım yollarının birleşme noktasıdır.

 

Ege denizi, tarih boyunca pek çok uygarlığa ve büyük göç dalgalarına sahne olmuş, içerdiği adalar ve çevresindeki Anadolu ve Yunanistan gibi ana kara parçaları ile birlikte büyük imparatorluklara hayat vermiştir.

 

Tarih süreci içerisinde Ege denizinin iki tarafını birlikte elinde bulunduran devlet, (Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu gibi) bölgenin bütünlüğüne sahip olmayı başararak büyük imparatorluklar kurabilmişlerdir.

 

Ege Denizi; Akdeniz ile birlikte üç kıtanın birleşmesini ve dolaylı olarak Cebelitarık ve Süveyş Kanalı yolu ile bölge ülkelerinin açık denizlere inmesini kolaylaştırmaktadır. Bu stratejik önemi ile Ege; Türk boğazlarını, Süveyş Kanalını ve Doğu Akdeniz’i kontrol altında tutmaya imkân vermektedir.

 

Sonuç olarak, Coğrafi konumu dolaysıyla Ege denizi ve Ege adaları, Türkiye’nin güvenliği ve savunması açısından stratejik bir değer ve öneme sahiptir.

 

Ege Denizi, Ege Adaları, On İki Ada ve Girit Adasının Jeostratejik Önemi

 

Ege Denizi; Akdeniz’in, Anadolu ve Balkan yarımadası arasına sokulmuş bir koludur. Kuzeyden güneye uzaklığı 660 km olup genişliği kuzeyde 270 ortada 150, güneyde 400 km kadardır. Kuzeyde Saroz körfezinden, güneyde Girit adasına kadar uzanan bir alanda yaklaşık 214.000 km² lik bir deniz sahası bulunmaktadır.[6]

 

Ege denizinde üç bine yakın ada ve adacık yer almakta ancak bunun bin kadarı haritada gösterilmektedir. Ege adalarının toplam yüz ölçümü 23.000 km² olup, deniz alanının onda birine karşılık gelmektedir.

 

Midilli, Sakız ve Sisam adaları yanında On İki adaları da Anadolu yarımadasının bir devamı olarak değerlendirmek gerekir. Bu adalar, Anadolu’ya jeolojik bağlarla bağlıdır. Ve Anadolu yarımadasının tabii bir uzantısı şeklindedir.

 

Ege adaları, kısaca dört başlık halinde Jeostratejik açıdan incelenirse;

 

a. Boğaz Önü Adaları

 

Çanakkale Boğazı girişinde ve Türkiye’nin egemenliğinde bulunan Gökçeada (İmroz), Bozcaada ve Tavşan adaları ile Yunanistan’ın egemenliğinde bulunan Limni ve Samothraki (Semadirek) adaları, Çanakkale Boğazı savunmasında ileri üs olarak kullanılabilmekte, aynı zamanda bu adalar, boğaza ulaşan deniz ulaştırmasını kontrol edebilmektedir.

 

Özellikle Limni adası; Trakya ve Gelibolu yarımadasına yönelecek taarruz unsurları için bir yığınaklaşma üssü olma özelliğini taşımakta ve Çanakkale Boğazından giriş ve çıkış yapacak Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarının devamlı bir şekilde izlenmesine imkân vermektedir. Ayrıca bu ada; Kuzey Ege’de harekât icra edecek Yunan Deniz Kuvvetlerine idari ve lojistik destek kolaylığı da sağlamaktadır.

 

b. Doğu Ege Adaları

 

Doğu Ege adaları olarak bilinen Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adaları; Anadolu içlerine açılan istikametlerin karşısında yer almaktadır. Anadolu’nun savunmasında ileri karakol, düşman tarafından Anadolu’ya yapılacak taarruzda ise ileri üs rolünü üstlenebilmektedir.

 

Doğu Ege adaları; aynı zamanda Yunanistan birlikleri için derinlikte savunma imkanı sağlamakta ve taarruz harekatı için bu ülkeye önemli bir zaman ve inisiyatif kazandırmaktadır. Hatta Yunanistan’ın, Türkiye’nin batı bölgesine karşı dış hat manevrasına olanak sağlayan geniş kavisin merkezini bu adalar oluşturmaktadır.

 

Özellikle Midilli adası; Yunan hava erken ikaz sistemine önemli katkı sağlamakta, ayrıca Çanakkale, İzmir deniz ulaşım yolları ile İzmir liman girişini kontrol altında tutmaktadır. Bu adada ve Sakız adasında konuşlandırılabilecek hava kuvvetleri unsurlarıyla taarruzi hava harekâtı menzilini uzatma ve hava desteğini Batı Anadolu içlerine kadar sürdürebilme imkânı elde edebilmektedir. Bu adaya yerleştirilecek olan obüs ve havan gibi uzun menzilli kara silahları ve konvansiyonel mühimmatla, Ayvalık ve çevresi ateş altına alınabilmektedir.

 

Sakız adası; Batı Anadolu sahillerinin merkezi yerindedir. Urla yarımadasının güney kesimi ile İzmir limanının deniz ulaşım bağlantısını kesebilecek bir konuma sahip olup, Midilli adası ile birlikte değerlendirildiğinde, İzmir’e yönelik deniz ulaşım yollarını tehdit etmekte, ayrıca İzmir Üssünün hareket alanındaki etkinliğini engelleyebilmektedir. Bu adaya yerleştirilecek olan kara silahları ve konvansiyonel mühimmatla, Çeşme ve çevresi ateş altına alınabilmektedir.

 

Sisam adası; Söke-Denizli-Afyon, Selçuk-İzmir, Söke-Muğla-Denizli stratejik istikametlerinin başlangıcındadır. Anadolu’yu istila niyetli kuvvetlere, yakın bir üs vazifesi görmektedir. Bu adaya yerleştirilecek olan kara silahları ve konvansiyonel mühimmatla, Kuşadası ve Körfezi ateş altına alınabilmektedir.

 

c. On İki Adalar

 

Andros, Tinos, Paros ve Naksos gibi Siklat adaları ile Leros, İstanköy, Rodos ve Karpatos gibi On İki adalar; Ege denizinin kuzey-güney istikametindeki bütün deniz ulaştırma yollarını kontrol altında bulundurmaktadır.

 

On İki adalar; Türkiye açısından Ege denizi güney limanlarını, İzmir ve boğazlar bölgesinden ayırmaktadır. Bu adalar; Yunanistan’ın sahip olduğu hava alanları ile hava kuvvetlerinin tesirli menzilini, Güneybatı Anadolu içlerine kadar uzatabilmelerine imkân sağlamaktadır. Ayrıca Girit adası ile birlikte Ege ve Doğu Akdeniz harekât alanlarını birbirinden ayırma ve Türkiye’nin kıyı ve açık deniz ulaştırma yollarını kontrol edebilme imkânına sahip olmaktadır.

 

İstanköy adası; Bodrum-Muğla-Aydın-İzmir ve Bodrum-Muğla-Denizli-Afyon istikametinin başlangıcındadır. Türkiye’yi güneybatıdan tehdit etmektedir. Burada üslenen kara birlikleri, Reşadiye yarımadasına, Kerme körfezine kolaylıkla çıkabilmektedir.

 

Rodos adası; Yunanistan’dan Kıbrıs’a ve Doğu Akdeniz’e giden deniz ve hava yollarının üzerinde olması Yunanistan’a önemli avantajlar sağlamaktadır. Ayrıca adanın büyüklüğü ve Türkiye’ye yakınlığı ile adada mevcut üç hava alanı, Yunanistan’a bu adada askeri üs kurma ve Türkiye’yi güneybatıdan tehdit etme imkânı vermektedir. Ada; Marmaris-Muğla-Aydın, Marmaris-Muğla-Denizli-Afyon, Fethiye-Kaş-Antalya yollarına kısa zamanda hakim olacak konumdadır.

 

d. Girit adası

 

8580 km² yüzölçümü ile Ege denizinin en büyük adası olan Girit adası; batısındaki Cerigo, doğusunda Karpatos ve Rodos adaları ile birlikte Ege denizini güneyden kapatmakta, ayrıca Ege denizini, Doğu Akdeniz’den ayıran doğal bir engel meydana getirmektedir.

 

Girit adası; Doğu Akdeniz’de yapılabilecek bir harekâtı, Ege denizinden destekleyebilecek veya yönlendirebilecek bir konumda bulunmakta, ayrıca Yunanistan’dan ve Doğu Akdeniz’den Güneybatı Anadolu’ya uzanan bir köprü niteliği taşımaktadır.

 

Ege Adaları Konumunun, Türkiye’nin Güvenliği Açısından

Değerlendirilmesi

 

Ege Adaları; Batı Anadolu’yu coğrafi konumu itibariyle abluka altına almıştır. Anadolu kıyılarına çok yakın olmaları, kıyılarımızı, ileri bir savunma hattından ve erken ihbar imkânından yoksun kılmaktadır. Ayrıca Ege adaları; Türkiye’nin kıyı ve açık deniz ulaşım yollarını tamamen kontrol altında bulundurmak suretiyle, bu ulaşımı engelleme ve tehdit etme imkânına da sahip bulunmaktadır.

 

Türkiye’nin ithalat ve ihracatının önemli bir bölümü deniz yolu ile yapılmaktadır. Bu nedenle deniz ulaşım yollarının güvenli ve açık bulundurulması, Türk ekonomisinin istikrarı, dışa açılması ve uluslar arası ekonomilerle bütünleşmesi açısından önem arz etmektedir.

 

Ege’de Türkiye’nin güvenliği açısından bir karasuları sorunu vardır. Deniz hukukunda karasuları üç mil olduğu için Lozan Antlaşmasında kıyıya üç mil uzaklıktaki adalar, Türkiye’ye verilmiştir. Ege’deki üç millik karasuları uygulaması 1936 yılına kadar sürmüş, ancak Yunanistan karasularını 17 Eylül 1936 tarihinde altı mile çıkarmıştır. Türkiye ise ancak 1964 yılında tam 28 yıl sonra Ege’de karasularını altı mile çıkarmıştır.

 

Bugün karasuları 6 mil olduğuna göre; Ege’nin; % 7.47’ü Türk karasuları, % 43.68’ı Yunan karasuları ve % 48.85’i ise açık denizdir. Ayrıca faydalanılan toplam alan; Yunanistan için % 92.53, Türkiye içinde % 56.32 olmaktadır. Eğer karasuları, 12 mil olursa, Ege’de Türk karasuları % 8.76, Yunan karasuları ise % 71.53, açık deniz ise % 19.71 olacaktır. Faydalanılan toplam alan ise; Yunanistan için % 91.24, Türkiye içinde % 28.47’dir.[7]

 

Yunanistan karasularını 12 mile çıkardığı takdirde; Türk limanlarından ve Boğazlardan, Türkiye’nin Akdeniz’deki limanlarına (Örneğin; Mersin ve İskenderun) gidiş ve dönüş daima Yunan karasularından ve Yunan ilgili mercilerinin denetimi altında ve belirli şartlarda yapılacaktır. Bu suretle Türkiye’nin Ege kıyıları ile açık deniz arasındaki bağlantıları kesilecek, Ege denizi bir Yunan denizi haline gelecek ve Türkiye kendi karasuları içinde hapsedilecektir.

 

Sonuç

 

10 Şubat 1947 tarihinde imzalanan Paris Barış Antlaşmasından sonra Ege denizini bir Yunan gölü haline getirmeyi öngören ve yayılmacı politikasını ısrarla sürdüren Yunanistan; günümüzde karasularını genişletmeyi, Lozan Antlaşması hükümlerine aykırı olarak Ege adalarını silahlandırmayı, Türkiye’nin egemenliğinde olan ada, adacık ve kayalıklar üzerinde egemenlik iddiasını devamlı gündemde tutmakta, bunu “Megali İdea” doğrultusunda bir devlet politikası halinde ısrarla yürütmektedir.

 

Yarı kapalı bir deniz olan Ege’de Yunanistan’a ait çok sayıda ada, adacık ve kayalığın Türkiye ana kıyılarına çok yakın olması, bazı ada ve adacıkların “itilaflı” statüde bulunması, Ege sorununu, dünya denizlerindeki mevcut ve potansiyel uyuşmazlıklar arasında en önemlilerinden biri haline getirmiştir.

 

Ocak 1996 tarihinde Ege denizinde, Kalimnos Yunan adası ile Bodrum ilçesi arasındaki Kardak Kayalıklarına, Yunan bayrağının çekilmesi sonucu meydana gelen “Kardak Krizi” ile Mayıs 2006 ayı içerisinde Ege semalarında, Rodos adasının güneyindeki Karpatos adası yakınında bir Türk ve Yunan savaş uçağının “it dalaşı” sırasında çarpışması sonucu, iki NATO ülkesi olan Türkiye ile Yunanistan’ı bir savaşın eşiğine getirmesi olayları; Ege denizi, Ege adaları, karasuları, hava sahası, Fır hattı ile Ege denizindeki Ulusal egemenlik alanları konularındaki sorunların, halen iki ülke arasında devam etmekte olduğunu göstermektedir.

 



[1] Cemalettin Taşkıran ; “Türkiye ve On İki Ada” ,Türk Silahlı Kuvvetler Dergisi, Temmuz 1995, Sayı 345, s.22

[2] İzzettin Çopur ; “Girit Adası Niçin Elden Çıktı? Kıbrıs’ta Girit Gibi Olur mu?” TESUD, Birlik Dergisi, Temmuz- Ağustos 2007, sayı: 170 s.13

[3] Ali Mahmut Kuru ; “Ege’de Temel Sorun” , Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998, s.92

[4] Hasret Çomak; Ege Adaları, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Dz. Harp Okulu K.lığı, Tuzla/İstanbul, 1996, s.62

[5] Taşkıran; s.27

[6] Çomak; s.3

[7] Necdet Belen ; “Ege Denizi ve Ege Adaları” Yenilevent-İstanbul, Harp Akademileri Basım Evi, Mayıs 1995 s.171