TANK ÇAVUŞ YÜKSEL SOYER'İN KIBRIS BARIŞ HAREKATI ANILARI
İKİNCİ KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI ANILARIM
1953/1 Tertip olarak Ankara/Etimesgut Zırhlı Birlikler Er Eğitim Tümeni Çavuş Talimgâh Taburuna Çavuş olarak 05.03.1973 tarihinde birliğime katıldım.
Çavuş Talimgâh Taburundaki eğitimimi Havan Çavuşu olarak tamamlayıp, Gös. Tat. Alayı Tank Taburu 2. Tank Bölüğüne görevlendirildim.
Bölük Komutanı Ütğm. İzzettin ÇOPUR komutasında eğitimlerimiz titizlikle devam etti. Tezkereci olduğum son devreye girdiğimde Ege ve Akdeniz de sular ısınmaya başlamıştı. Ege’de petrol aramaları sismik-1 isimli enstrümanla devam ederken Akdeniz de yıllardır devam eden Kıbrıs sorunu da neşter atılması gereken bir kangren halini almıştı. Alayımız bu dönemlerde teyakkuz durumunda, lakin çakacak bir kıvılcım, bizi harekete geçirecek nitelikteydi.
Temmuz 1974’ün ilk günleriydi, herhangi bir müdahaleye her şeyiyle hazır olan birliğimizden bazı Subay ve Astsubayın başka birliklere atanması ile birlikte bize de aynı şekilde Subay ve Astsubay atamaları oldu. Böylece yeni Komutanlarımızı tanımaya fırsat bulamadan 20 Temmuz 1974 günü 1. Kıbrıs Barış Harekâtı başlaması ile birlikte yaklaşık 10-15 gün sonra bizlere de hazırlık emri verildi. Tank bakımları, mühimmat ve cephane yüklemeleri yapılırken bir yandan da bölüğümüze yeni katılan Erat’a araç gereç ve silahların nasıl kullanılacağı hususunda eğitimler veriliyor ve konunun önemi hakkında da sürekli vurgular yapılıyordu. Tank, Tank Topu, Sten, Tomson gibi silahlar hakkında bilgilerimizi aktarıyor, doğrudan acemi asker yetiştiriyorduk. Mamafih 2. Kıbrıs Harekâtından sonra personel ve erat’ın, mühimmat ve erzakın önemini daha iyi anladığını gördüm. Hazırlıklarımız hızla devam ederken 29.07.1974 günü nizamiyede ziyaretçilerimin olduğu haberini aldım. Bu neviden ziyaretlerin kısıtlı olması nedeniyle Bölük komutanı ziyareti kısa tutmam koşuluyla bölük jeep’iyle ziyarete izin verdi. Nizamiyeye gittiğimde şu anda kendilerini rahmetle andığım Annemle Babamı gördüm. Bendeki saç, sakal uzamasından kaynaklı sormuş olduğu sorulara "KIBRIS’A İNTİKAL EDECEĞİZ" diyemedim. Çünkü onların üzülmeleri benim başarımı olumsuz yönde etkileyeceğini biliyordum. Helalleştikten sonra onları memleketim olan Eskişehir'e uğurladım ve hiç vakit kaybetmeden birliğime döndüm. 1974 Ağustos ayının ilk haftasında, tanklarımızı trenlere yükleyerek Ankara'dan hareketle Yozgat- Pozantı- Mersin'e intikal ettik. Yolculuğumuz boyunca Türkiye'nin bir bütün olarak KIBRIS'I bizden istemesi benim için çok önemli bir anıdır. Mersine geldiğimizi anlamamıza fırsat olmadan tüm varlığımız ile yani top, tüfek, tank ve her türlü erzakımızla birlikte çıkartma gemilerine yüklememiz bir oldu. Şimdi artık Akdeniz'in sularında Girne kıyısına, yani çıkartma yapacağımız beş parmak dağlarına doğru süzülmekte idik. Gece yolculuğundan sonra Beşparmak dağları ve Kıbrıs karşımızdaydı. Geminin kıvrak manevrasından sonra açılan kapaklar bizi, yani TÜRK ASKERİ’Nİ yavru vatanla buluşturmuştu. O anda yaşadığım duyguyu her Türkün yaşamasını istemem nedeniyle Allah'ıma bunu bana nasip ettiği için şükrettim. Daha sonra Girne'ye intikal edeceğimiz emri üzerine Bölük Komutanımızla muharebe düzeninde ilerleyişimizi sürdürüyorduk. Bu esnada düşmanın top atışları (tuhaftır) beni ürkütüp korkutacağına bilakis heyecanlandırarak hırsımı kamçılamaktaydı. Yol boyunca tahrip olmuş tanklar gördüm. Bu tanklardan birisinin Gös. Ve Tat. Alayı Tank Taburu Bl. Komutanı iken bu harekâtta birlik değiştiren Salihlili Yzb. RamisTURAN'a ait olduğunu teessürle öğrendim. O anda onun için Allaha, taksiratını affetmesi için yakardığımı dün gibi hatırlıyorum. Girne’yi geçtik ve Beşparmak dağlarının eteklerine konuşlandık. İki gün sonra tekrar intikal mevzii değiştirdik. Ben 014721 numaralı Tank da Tank Komutanı iken, 014720 numaralı tanka, yani Bölük Komutanının Tankına Nişancı olarak görevlendirildim. Bölük Komutanımın yanımda olması bana hem güven ve hem de şevk veriyordu. Günün akşamı Bölük Komutanı keşfe çıkacağını söyleyerek, dikkatli olmamızı sıkı sıkı tembihledikten ve telsiz çevrimi yapmamı söylemesi üzerine günün gelip çattığını anladım. Keşiften dönen Bölük Komutanımız Subay, Astsubay ve biz Çavuşları toplayarak harita üzerinde harekâtın planını anlattı. Israrla Sanayi bölgesinin ağaçlık olduğunu “Ağaçlık ve koruluğun içinden geçerken kolay hedef olabileceğimizi tank kulesinin bir an bile durdurulmaması gerektiğini, aksi halde Bozaka (Roketatar) isabet aldığında yapışıp kuleyi eritip içeri girip infilak edeceğini, bunun için nişancı personelinize emir şeklinde ihtar edin” diyerek. Subay Astsubay ve Erbaşlara bilgilerini aktarıp sabah 05-06 gibi taarruz emrini vereceğini söyleyip bizi tanklarımızın başına gönderdi. O gece bir türlü bitmek nedir bilmiyordu. Ben o gece taarruz planı üzerinden taarruzu yaşadım. Çok heyecanlı ve gururla sabah erken saatlerinde uçaklarımız mevzilendiğimiz yere çok net ve rahat görünen Lefkoşa bölgelerine taarruzlarına başladı. Hedeflerine hızla dalıyor bombasını bırakıyor döne döne semalarda hızla uzaklaşıyorlardı. Lefkoşa bölgesi siyah dumanlar kaplamış yanıyordu. Bu bölgeyi çok bombaladılar. Tank Komutanım (Bölük Komutanım) Ütğm. İzzetin ÇOPUR benim omzuma dokunarak nişancı koltuğuna geçmemi işaret etti ve saldırı emrini verdi. Uçakların yoğun bombaladığı yöne doğru saldırıya başladık. Bir anda korulukların içinde Tank topu, uçaksavar, top ve havan toplarının sesleri birbirine karıştı. Yakın muharebeye girmiştik. Ağaçların dibine kazılmış çukurlardan düşman askerlerinin roketatarlarla bizlere ateş edip, çukurlara saklandıklarını çok net görüyordum. Telsizle düşman askerlerinin sağ tarafımızdaki çukurlarda roket atarlarla ateş ediyorlar diyerek düşmanın gizlendiği çukurları hedef gösterdim. Bölük Komutanı da gösterdiğimiz bölgeye dikkat çekerek hedef gösterdi. Yoğun bir şekilde tank ve uçaksavar atışı altına aldığımız ağaçlık bölgeden çıktık. Bir anda masa tepe diye adlandırılan tepenin eteklerinde tanklar gördüm. Bizim tanklarımızda olabilir diye tanıtma bezleri (Türk tanklarında beyaz tanıtma bezleri tank kulelerine bağlı olması gerekiyordu) beyaz tanıtma bezleri olmayan bu tankların düşman tankları olduğunu gördük. Doldurucuya tahrip mermisini çıkarıp zırh mermisini sürmesini söyledim. Artıkılımı (periskop) düşman tankına yapıştırıp tank şoförüne dur talimatıyla takat el tutamağındaki tetiğe basarak ilk düşman tankını imha ettim. Tank komutanım, bölük komutanım sırtıma ayağı ile dokunarak tam isabet anlamında beni onurlandırdığını biliyorum. Kaçmaya çalışan düşman tanklarını imha ederek Meriç Köyü ilk hedefimize ilerliyorduk. Bir ara bölük komutanım tüm tankların durmasını, etraf gözetleme telsiz çevrimlerinin yapılması emrini verdi. Telsiz çevrimini yapmam için telsizini bana verdi ve tanktan atladı yanlış istikamete gidiyoruz dediğini biliyorum. Diğer tanklarımızla telsiz çevrimini sağlıklı olarak yapamıyordum. Telsizlere parazit sokuyorlar frekanslarımıza girip bizlere hakaret ediyorlardı. Tankımıza yaklaşan bölük tanklarımızdan birinde bana doğru işaret eden bir arkadaşımı gördüm. Bu durumu Üsteğmen’e söyledim. Bir bak dedi. Tankın üzerine çıktığımda tank hedef almış içinde iki şehidimiz vardı. Tank Tğm. Hüseyin AKAR ve Tank Çvş. Celal KAHRAMAN. Doldurucu Muzaffer’e benimle gel şoföre de bizi takip et bölükten ayrılma dedim. Hemen durumu Ütğm. İzzettin ÇOPUR’a bildirdim. Ütğm. Önce bana tank komutanı sensin dedi. Sonra Er doldurucu Muzaffer’e sen tankına dön bizden ayrılma ateş etmeye devam emrini verdi. Yanlış istikamete gitmekte olan bölüğümüz hedefine dönmüş ve Meriç Köyü ilk hedefimize ulaştık. Meriç Köyü alınmıştı. Kıbrıslı Türkler bize o gece boyunca misafirperverlik gösterdiler. Onlar duygulu, bizler onlardan daha duygulu ve heyecanlıydık. 2. Barış Harekâtında ilk hedefimize ulaşmıştık. Meriç Köyünde gelen birliğe, şehitlerimizi teslim ettik. Üzüntümüz büyüktü (Ruhları Şad Olsun). Bizim tankımızda, kuleden benim olduğum kısımdan üç isabet almıştı. Kuleye isabet eden roketatarlar avuç içi gibi zırhı oymuş yansıyıp gitmiş. Kuleyi devamlı hareketli tutmanın ne kadar önemli olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Bölük komutanım kuleyi hareketli tutun emirlerini yerine getirmenin tank personelinin hayatta kalmalarının huzuru içinde o gece Meriç Köyünde ikmallerimizi yaptık. Köylülerin ikram ettikleri yiyecekler yedik. 15-20 gün sonra ilk defa bol su ile tanıştık. Sıcaklığın harekâtta 35–40o derece tank içinin 50–60o derece olduğunu düşünürsek bizim için su öncelikli vazgeçilmezdi. Sabahın erken saatlerinde telsiz çevrimlerimizi yaparak Meriç Köyünden hedefimizdeki Magosa istikametine taarruzumuza devam ettik. Düşman askerleri Magosa yakınlarında yoğun ateşe başladılar. Bir kısım düşman askerleri sığındıkları yerlerden çıkarak kaçıyorlar bizlerin önünde av olmuş vuruluyorlardı. Yoğun bir çatışmanın içinde idik, üzerimize top ve havan topları ile ateş altına alındığımız dönemde ilerlemekte olan bölüğümüzde komutanımın önümüzden kaçan yakın binalara sığınmaya çalışan düşman askerlerini imha etmek için binalara yaptığım tank top ateşini binalara ateş etmeyin emrini veriyor. Fakat ateş etmemiz yoğun bir şekilde devam ediyordu. Magosa’ya yaklaşmıştık. İngiliz ve barış gücünün bayrakları asılı binaların olduğunu gördüğümde neden binalara ateş etmeyin emrini verdiğini anladım. Bl. K. bir ara tankı durdurup tanktan indi. Elinde harita ve dürbünle etrafına bakıyor o an ne yaptığını anlıyordum. Fakat yoğun ateş altındayken yönünü bulmak, bölüğüne sahip olmak adına bu büyük tehlikeyi göze alıyordu. Sanki şahadete ermek istiyordu. Çok yakınımızda patlayan top ve havan toplarından biri şiddetli patlamayla komutanımın yere yattığını gördüm. Vurulduğunu zannettim. Tank şoförüne olduğun yerden tankı geriye sal diye komutanıma tankı siper yaptım. (O şiddetli patlamada benim yüzüme bir şeyin çarptığını hissettim sağ gözüme şarapnel parçası kaşıma girmiş çıkarıp attım daha sonraki günlerde gözüm şişti gözümü kapadı geçti. İzi hatıra kaldı) Bölük Komutanım yattığı yerden kalktı. Vurulmamıştı. Çok şükür tankı siper etmesem bu yoğun ateş altında şahadete ermemesi mümkün değildi. O yoğun ateşe uçaklarımız cevap vermeye başladı. Uçaklarımızın bombalarını bıraktığı bölgelere bizlerde tank tahrip mermileriyle destek verdik. Artık düşman top ateşleri yapmıyor bizlerde cevap vermiyorduk. Bir sessizlik hâkimdi, şimdi Magosa düşmüştü. Magosa Kalesinden içeriye girdiğimizde kale içinde esir kalmış Türklerin bizlere gösterdiği sevgi selini hiç unutamam. Magosa Kalesi de düşmandan alınmıştı. Kale içinde ve dışında tank ve kariyerlerle güvenlik tedbirleri alarak o geceyi Magosa Kalesi ve dışında geçirdik. Ben şair Namık KEMAL sürgünde olduğu dönemde kaldığı zindanı ziyaret ettim. Ziyaret defterine Türk askerinin yapılan zulme dur demek için buradayız diye adımı soyadımı ve birliğimi yazıp imzaladım. Mühimmat erzak ikmallerimizi yapıp telsiz çevrimlerimizi kurduk ve sabah yaptık, erken saatlerde Magosa Maraş Bölgesi istikametine ilerliyorduk. Sazlık ve ağaçlık yerlerden geçiyor etrafın sessiz olması, Lefkoşa sanayi bölgesinde ağaçlık bölgeden geçerken uğradığımız düşman saldırısındaki kayıplarımız beni huzursuz ediyordu. Deniz ile buluştuk, bu bölgenin Agamennun bölgesi olduğunu çevrede emniyet tedbirlerini almamızı burada konaklayacağımızın emrini bölük komutanım verdi. Tanklar ve kariyerlerle güvenlik çemberimizi oluşturduk. Bizim tankımız deniz kenarında kumsal yakınında idi. İki arkadaşımı yanıma alıp deniz suyuna ayaklarımı soktuğumda bot içinde pişen ayaklarımın tuzlu deniz suyundan nasıl tatlı bir acı içinde yandığını anlatamam. Arkadaşlarımda deniz suyuyla yıkanıyorlardı ki düşmanın bize karşı mevzilendiğini gördük. Üzerlerine top ve uçaksavarlarla üzerlerine ateş edip menzilimizin dışına uzaklaştırdık. Düşmana karşı dikkatimizi bir üst seviyeye çıkararak tedbirlerimizi aldık. Ateşkesin yürürlüğe girmesiyle bölüğümüz rutin eğitimlerine başladı. Bu bölgede 8-10 gün kaldık. Bu bölgede 2-3 gün sonra Bölük Komutanım Kd. Ütğm. İzzettin ÇOPUR yiyecek içeceğimiz yok yanına 3-4 asker al bölgedeki evlerden erzak temin et diye emir verdi. Bende yanıma teçhizatlı 4 arkadaşımı alıp binaların olduğu bölgeye doğru hareket ettik. Binalarda yiyecek içecek erzak aramaya başlamıştık 3 arkadaşımı dışarıda emniyet için bırakıyor 2 kişi de evlere giriyorduk. Bir evde tavuk kümesi vardı. Canlı tavukları kesip evden aldığımız boyunlu bir kazağın içine 12-15 tavuk aldık. Sokak bakkalına girip konserve damacana su pirinç gibi erzakları gömlek, tişörtlerin içine doldurup birliğimize döndük. O gün tavuk pilav yaptık. Günler sonra hem de aç olan bölüğümüze çektiğimiz ziyafet unutulacak gibi değildi. Takip eden günlerde erzak temini için çıktığımız günlerden bir tanesinde terk edilip kaçılmış Rum birliğine girdim. Kıyafet, bot ve Yunan bayrağı aldım. Yunan bayrağını bölük komutanıma hatıra olsun diye verdim. Sizlerle ilk defa paylaşacağım anım; bölgeye geldiğimizin ilk günü düşman birliklerinin olduğu bizlere ateş ve sözlerle tacizde bulunan düşman bölgesinden yarım saatte bir telsiz çevrimi için bir mürettebat bir tank başına bir nöbetçi bende devriye çavuşu olarak nöbette olduğum zamanda düşman bölgesinden ölüyorum kurtarın beni diye yalvarışlarla bağıran sese duyarlı davranarak (bu benim hatam emir almadan inisiyatif kullanmam) tank başındaki telsiz çevrim içi mürettebat ve nöbetçi arkadaşıma beni koruyun. Ben bu yaralı adama ulaşacağım ve buraya getireceğim diyerek sesin geldiği istikamete hedef küçülterek, sürünerek yaklaştığımda üzerime ateş edilmeye başlandı. Geri dönüşüm daha hızlı oldu. Fakat sol diz adalemden vurulduğumu kurşun adaleme teğet girmiş çıkmış olduğunu gördüm. Bu durumumu aramızda kalsın ucuz atlattım diye iki arkadaşımdan söz aldım ve kimseyle paylaşmadım. Bölük disiplinini bozdun emirsiz düşman kurşunlarına hedef oldum diye disiplin cezası da almak istemiyordum. Agamennun bölgesinden ayrılıp Magosa tarafında bir bölgeye geldik ve alayımızla buluştuk şimdi daha güvenli bir bölgede idik. Daha sonra askerliğimde terhis yeri olarak geçen Değirmenlik bölgesine intikal ettik ve bu bölgeye yerleştik. Türkiye’de kapalı olan terhislerin açıldığını duyuyordum. Kendi devrelerimden 45 gün sonra 10 günde başarı (Mükâfat) izniyle teskeremi aldım. Silah arkadaşlarımdan ayrılmanın ne kadar zor olsa da memleket aile özlemini bitirmek ana vatana kavuşmak sevinci de o kadar heyecanlandırıyordu. 5 Kasım 1974 terhis günüm. 88 günlük hayatımın bir anı bile hafızalarımdan gitmeyen Kıbrıs anılarımı sizlerle paylaştım. Vatani görevini ifa etmeğe gelmiş Erata yarın savaş olacakmış gibi askeri eğitim veren, verdiren 2. Barış Harekâtında bile bilgi ve birikimlerini bizlere emirleriyle aktaran harekât sonunda anılarımızı hatırlarken en az zayiatla (Şehit silah arkadaşlarımı, komutanlarımı rahmetle anıyorum, ruhları şad mekânları cennet olsun) atlattıran değerli komutanım Ütğm. İzzettin ÇOPUR’a komutanlarıma, silah arkadaşlarıma hayatta olanları şükranla ebediyete intikal edenleri minnetle anıyorum. Saygılarımla… 19.10.2014
|
|
Paşaalanı Mah. Paşaalanı Cad. Gsm:05322160937 |
|
Bölük komutanı İzzettin Çopur'un(Tnk.Ütğm.) harekatı idare ettiği 014720 numaralı tank ve mürettebatı ile birlikte. |
YÜKSEL SOYER Kıbrıs Gazisi Tank Çavuş |