TARİHTE TÜRK-AFGAN İLİŞKİLERİ

BİRİNCİ BÖLÜM

AFGANİSTAN’NIN STRATEJİK DURUMU İLE SİYASİ, DİN, DİL, NÜFUZ VE ETNİK YAPISI

Ortadoğu ile Uzakdoğu arasında bir köprü ve geçiş yeri olan, Rusya için sıcak denizlere inen yol üzerinde bulunan, İngilizlerin sömürgesi Hindistan’ın kuzeyinde yer alan ve stratejik öneme haiz olan Afganistan; zamanla Sovyet ve İngiliz devletleri arasında tampon bölge konumuna düşmüş ve bu emperyalist devletler tarafından işgal edilmiştir.

 

 Afganistan’daki bilhassa kırsal kesimlerde karmaşık kabile yapısının bulunması, kabileler arasında kan davasının yaygınlığı, din’in, eğitimde, siyasette, yargıda ve ekonomide etkisinin büyük olması, okur-yazar oranının düşük oluşu, geçmişten bugüne çağdaş ve modern düşüncedeki liderlerin azlığı, teknik olanakların yetersizliği, yolların ve buna bağlı ulaşım ağının kifayetsizliği (ülkede demir yolu yoktur), ekonomik gelişimin darlığı bu ülkenin geri kalmışlığının önemli sebeplerindendir.

Afganistan’ın dini İslam’dır. İslamiyet’in Afganistan’a ulaşması Halife Hz. Osman veya Muaviye devrinde olur.  Genel olarak iki resmi dil kullanılmaktadır. Bunlar Peştu ve Dari dilidir. Afganistan nüfuzunun yüzde yetmişinden fazlasının Türkler ve Türk asıllı kavimlerden oluşmuş olduğu ortaya çıkmaktadır.[1] Afganlar ve Tacikler, ülkenin en eski halklarıdır. Halkın geri kalan bölümü, Türk asıllı Özbek, Kırgız, Hazar ve Türkmenlerdir. 14 milyon Afgan nüfusunun genel olarak; Peştun % 52, Tacik % 21, Hazara % 9, Beluç % 7, Özbek % 6, Türkmen % 2, diğerleri ise % 3’dür.[2]

Bugün bile öğrencilerin % 20’si, 3 yıllık ilköğrenimlerini, camilerdeki geçici küçük dersliklerde gerçekleştirmektedir. Öğretim programlarının önemli bir bölümünü Kuran dersleri oluşturmaktadır. Devletçe yapılan harcamalar doğrudan doğruya mollalara yapılmaktadır.[3]

AFGANİSTAN TARİHİ

Afganistan, M.Ö. 500’de iki asra yakın İranlıların hâkimiyetinde kalmıştır. Makedonya Kralı Büyük İskender, çıktığı meşhur doğu seferinde İranlıları yenerek Afganistan’ı işgal etmiştir. Daha sonra Yunan idaresinde kurulan Baktriana devleti, Afganistan’a hâkim olmuştur.  Bu devlette M.S. 50 yılında yıkılmıştır.[4]

Afganistan’da ortaya çıkan ilk Türk devleti, M.Ö. II. yüzyılda yaşayan Sakalardır. Sakalardan sonra sırayla Yue-çiler, Kuşaniler, Akhunlar (Eftalitler) ve Gök-Türkler Afganistan’a hâkim olmuşlardır. M.S. 560-650 yılları arasında Afganistan’ın kuzey doğu bölgelerini Türgişlerin (Batı Türkleri) yönetimi altına girmiştir. VII. yüzyılın sonlarına doğru, Afganistan toprakları, Arap ordularının istilasına uğramış ve İslamiyet, Afganistan’da kısa sürede yayılmıştır.

IX. yüzyılın ilk yarısında ise Afganistan topraklarının büyük kısmını, İran’da kurulan Samaniler devleti ele geçirmiştir. Samani ordusunda yer alan Türkler, buradan ayrılarak Sebük Tekin önderliğinde Afganistan’da Gazne şehir merkezi olmak üzere 20 Nisan 977’de Gazne Devleti’ni kurmuşlardır. [5] Özellikle Gazneli Mahmut döneminde (999-1030) Türk-İslam nüfuzu Afganistan’a iyice yerleşmiş ve Hindistan’a kadar yayılmıştır.

 Gazneli Mahmut’un oğlu Mesut’un 1040 yılında Selçuklulara yenilmesi ile Afganistan’da Türk hâkimiyeti başka bir Türk devleti olan Selçuklulara geçmiştir. Selçuklulardan sonra Afganistan’a Urlular sonrada yine bir Türk devleti olan Harzemşahlar egemen olmuşlardır.1220 yılından sonra Moğollar Afganistan’ı işgal ederek 1,5 asır’a yakın bir süre Afganistan’a hâkim olmuşlardır. Moğol hâkimiyeti, o zamana kadar Kuzey Afganistan’a yerleşmiş olan bazı Türk boylarını batıya, Anadolu’ya doğru göç etmek zorunda bırakmıştır.[6]

Moğol hâkimiyeti, XIV. yüzyılın sonlarında Timur tarafından yıkılmıştır. Timur’un ölümünden sonra torunu Muhammet Babür, 1505’te Afganistan’da yeni bir Türk devleti olan Babürlüler devletini kurmuştur. Babür devletinin zayıflaması üzerine Nadir Kulu (Şah) adındaki bir Türk’ün komutasındaki Türkmen ordusu, 1734-1747 tarihleri arasında Afganistan’a hâkim olmuştur. Nadir Şah’ın ölümünden sonra yönetime onun ordusunda komutanlık yapmış olan Afgan Abdali kabilesinin lideri Ahmet Han Abdali geçmiştir. Ahmet Han Abdali, yeni kurulan bu devlete ilk defa Afganistan adını vermiştir. Abdali (Eftalit) kavmine Dürrani adı da verilmiştir.[7]

Yaklaşık 2000 Yıl Türklerin hâkimiyetinde olan Afganistan’da yaşayan bütün milletler ve dinler,varlıklarını korumuşlardır. Ahmet Han Abdali (Dürrani)’nin kurduğu bugünkü Afganistan devletinin başlangıcı 1747 olarak kabul edilir. Afganlar olarak iktidara gelen Abdalıların, Eftalit-Akhunların uzantısı olduğu bilinmektedir. Abdalılar, Gılcaylar veya Halaçlar, Çağatay Türkleri ve Taymaniler gibi Afganlaşmış Türk kabileleridir.

Ahmet Han Abdali, bu devleti kısa bir zamanda imparatorluk haline getirmiştir. Afgan İmparatorluğu, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nden sonra ikinci büyük İslam devleti olmuştur.[8] Ahmet Şah, 1772 Şubatında hükümet ve devlet işlerini oğlu Timur’a devretmiş ve 14 Nisan 1772’de vefat etmiştir.

Timur Şah, hükümet merkezini Kandahar’dan Kabil’e nakletmiş, 1783’de vefatından sonra yerine oğlu Zaman Şah, ondan sonra da 1800 senesinde Dürrani (Sadozaylar) hanedanından Mahmut Şah, Afganistan tahtına geçmiştir. Mahmut Şah’ın, Muhammedzay (Barakzay) ailesinden olup Afgan halkı tarafından sevilen Feth Han’ı öldürtmesi üzerine ağabeyi Dost Muhammed, (Daha sonra istikbalin büyük hükümdarı) topladığı kuvvetlerle Mahmut Şah’ın ordusunu 1818’de yenilgiye uğratmış böylelikle Kabil merkez olmak üzere Afganistan’ın büyük bölümü Muhammedzay’ların (Barakzay) kontrolüne geçmiştir. Bu suretle Afganistan tarihinde Dürrani (Sadozaylar) ailesinin hâkimiyeti sona ermiş ve Muhammedzay’ların (Barakzay) ailesinin saltanatları başlamış oluyordu.[9] EK-A

 İKİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DÖNEMİNDE TURK-AFGAN İLİŞKİLERİ ile İNGİLİZLERİN AFGANİSTAN’I İŞGALİ, 1nci ve 2nci İNGİLİZ-AFGAN SAVAŞI ile AFGANİSTAN’A RUS SALDIRILARI

Türklerin Afganistan ile ilk ilişkileri

Türklerin Afganistan ile ilişkileri; Gazneli Mahmut döneminde (999-1030) başlamış, Türk devleti olan Selçuklulardan sonra 1762 yılında Osmanlı Sultanı III. Mustafa ile devam etmiştir. Afganistan lideri Ahmet Han Abdali, Afganistan’ın yönetimini aldığı dönemde İran’ın sergilediği yayılmacı Şii tehlikesine karşı Osmanlı devleti ile ortak hareket etmek istemiş, bu maksatla Osmanlı Padişahı III. Mustafa’ya 24 Kasım 1762 tarihini taşıyan bir mektup göndermiştir. Bu mektupta Ahmet Han Abdali, Sultan III. Mustafa’dan İran üzerine bir sefer düzenlemesini istemiştir. Osmanlı Sultan’ı bu mektuba karşı “İran’la barışı bozup buraya sefer yapmanın doğru olmayacağını” [10] bildirmiştir.

İngilizler Afganistan’ı işgal ediyor

Afganistan tarihinde Dürraniler (Sadozaylar) ile Muhammedzay (Barakzay) ailelerinin taht kavgaları ile kardeşler arasındaki çatışmalardan istifade eden ve Rusların Hindistan’a doğru yayılmalarını önlemek isteyen İngilizler, 1839 yılı sonlarında Afganistan’ın Kandahar kentini mukavemetsiz olarak işgal ettiler. İngiliz işgal kuvvetleri, Afganistan’ın başkenti Kabil vadisinin girişindeki stratejik öneme haiz olan Gazne kalesini de ele geçirmişlerdi.

İngiliz askerlerinin Afganistan’da Afgan kadınlarına yönelik istekleri, Afganlıları, İngilizlere karşı ayaklandırmış ve ilk ayaklanma harekâtı, Kabil’in dış mahallesinde konuşlanmış olan İngiliz garnizonuna karşı yapılmıştır. İngiliz işgal kuvvetleri sorumlusu Binbaşı Pottinger, Afganistan emir’i Dost Muhammed’in (1834-1863) büyük oğlu Muhammed Ekber Han ile bir anlaşma imzalayarak kuvvetleri ile birlikte Afganistan’ı terk etmek üzere Kabil’den ayrılır. Fakat İngiliz birlikleri çekilirken İngilizlere karşı büyük kin ve nefret duyan Afgan kabilelerinin saldırısına uğrar. Bu saldırıda İngiliz birliklerinde önemli kayıplar olmuş ve İngiliz Hükümeti istifa etmek mecburiyetinde kalmıştı.

Hindistan’da göreve yeni başlayan İngiliz valisi Ellenborough, Afganlara yaptıklarının hesabını sormak amacıyla iki ordu ile Afganistan’ın Kandemir ve Celalabat kentleri üzerinden ilerleyerek geçtikleri yerlerdeki bütün Afganistan yerleşme merkezlerini ve ahalisini imha edip, 15 Eylül 1842’de Kabil’i yeniden işgal etmişlerdir. İngilizlerin intikam harekâtında, hayatlarını kaybeden Afganlıların sayısı 70.000’in üzerinde idi. Böylece İngilizler, kaybettikleri 17.000 kişilik Kabil garnizonunun intikamını fazlasıyla almış oldular. [11]

Osmanlı Padişahı, Afganistan’dan Ruslara karşı yardım istiyor

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit, Afganistan Emiri Şir Ali Han’a bir elçilik heyeti göndererek, Afganistan’ında Ruslara karşı harekete geçerek Hive (Türkmenistan) ve Buhara (Özbekistan) gibi İslam memleketlerini kurtarmasını ve Osmanlı Devletine yardım etmesini istemiştir. Ayrıca İngiltere ile dostça ilişkiler kurmasını tavsiye etmiştir. Afgan Emir’i ise “İngiltere’ye güvenmediğini, Rusya ile şimdilik ilişkilerini kesmek istemediğini” söylemekle yetinmiştir.[12]

Allah’ım beni dostlarımdan koru

Sovyetler, Hindistan’a komünizmi yerleştirmek için, stratejik ehemmiyeti büyük olan Afganistan’a nüfuz etmek istiyordu. Sovyet emperyalizminin bu tehlikesini ilk gören Atatürk olmuştur. “Biz ne Bolşevik’iz, ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız.” Diyen Atatürk, Sovyetlerin Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmesine fırsat vermemiştir.[13]

Afganistan, özellikle XIX. yüzyıl boyunca, Rusların ve İngilizlerin doğal yayılma alanlarının tam ortasında yer alması ve “Büyük Oyunun” bir parçası olması nedeniyle, bu iki ülkenin baskısını sürekli üzerinde hissetmiştir. Afganistan’da XIX. yüzyılda yaşadığı bu zor durumu o tarihlerde İngiliz basınında karikatürize eden bir söz oldukça güzel özetlemektedir. “Allah’ım beni dostlarımdan koru!” Karikatürde İngiltere aslanla, Rusya ise ayıyla tasvir edilmekte, bu ikisinin arasında da Afganistan’ı temsil eden bir insan (o günkü Afganistan Emir’i Şir Ali) durmaktadır.[14]

 

İngiliz hükümetinin Hindistan valisi Lord Lytton’un, Afganistan Emir’i Şir Ali’yi haksız yere Afganistan Emirliğinden uzaklaştırmaya çalışması, 2nci İngiliz-Afgan savaşının başlamasına neden olmuştur. İngiliz işgal kuvvetleri, üç koldan ilerleyerek Afganistan’a ait Celalabat, Peyvar, Kotal ve Kandahar kentlerini ele geçirdi. Çaresiz kalan Şir Ali, sorumluluğu büyük oğlu Yakup Han’a devrederek Rusya’ya gitmek üzere Afganistan’ı terk etti. Maksadı, İngiliz işgalini Rus çarına şikâyet etmekti. Ancak emeline kavuşamadan yolda öldü. ( 21 Şubat 1879)

 

 Afganistan Emir’i Yakut Han, İngiliz temsilcisi Sir Louis Cavagnari ile 20 Mayıs 1879’da Gandamak’da buluşarak sulh antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşmaya göre Yakut Han, İngiliz ajanlarının Afganistan topraklarında serbestçe dolaşmalarına müsaade ediyordu. İngiltere, ikinci İngiliz-Afgan savaşı sonunda 1880 yılı içerisinde Afganistan ile imzaladığı bir antlaşma ile de Afganistan’ı nüfuz ve himayesine aldıktan sonra Afganistan’ı terk etmeye başlamış, ancak arkasında harap olmuş, düşman kamplarına bölünmüş bir halk da bırakıp gitmişlerdir.

Afganistan’a Rus saldırıları

Merv (Türkistan) ile Afganistan’ın Herat bölgesi arasında Pencdeh vadisinde yaşamakta olan Sarık Türkmenleri ile Afganistan hükümeti arasında anlaşmazlıktan ve Sarıklıların Rusların idaresini kabul etmelerinden istifade eden Ruslar, 30 Mart 1885 tarihinde Pencdeh vadisine girerek Afgan topraklarında ilerlemeye başladılar. Rus ve Afgan ordularının Ak-Tepe mevkiinde yaptıkları muharebede Afgan birlikleri mağlup olmuştur. Afgan Emiri Abdurrahman Han (1880-1901) İngilizlere müracaat ederek Rusların ilerlemelerine mani olunmasını istemiş ve sonuçta İngilizler duruma müdahale ederek Pamir bölgesi (Hindikuş dağlarının doğusunda) hariç bugün de hala geçerli olan Rus-Afgan hududunu tespit eden antlaşmayı, 22 Temmuz 1887 tarihinde imzalamışlardır.[15]

Durand Hattı Antlaşması

İngilizler; 1880 Gandamak Antlaşması hilafına Afgan kabilelerini ezmek ve onları zorla itaat altına almak ve birbirlerinden ayırmak amacıyla Afganistan’ın bölünmez bir parçası olarak kabul edilen Peşaver, Kuvatta, Svat, Bacur ve Çitral gibi pek çok Afgan yerleşme merkezlerini, Hindistan ve daha sonra Pakistan sınırları içinde gösteren Durand Hattı Hudut Antlaşmasını, 12 Kasım 1893’de Afgan Emiri Abdurrahman Han ile birlikte imzalamışlardır.

 İngilizlerin, Afgan Emir’ini tehdit ederek imzalattıkları bu yeni hudut antlaşması ile bir kısım Afgan halkının haksız yere anavatandan ayırmaları, bütün Afgan milletinin kalbinde onarılması güç olan bir yara açmıştır. İngilizlerin kendi menfaatleri uğruna yaptıkları bu büyük hata, bugün bile Afganistan ile Pakistan gibi kardeş iki Müslüman devlet arasında süregelen ve her an patlamaya hazır bir itilafın amili (sebebi) olmuştur.[16]

Osmanlı eğitimcilerin Afganistan’a gitmeleri ve Enver Paşa ile Cemal Paşaların Afganistan’daki faaliyetleri

Afganistan Emiri Habibullah Han (1901-1919) döneminde Türk eğitim uzmanları, Afganistanlı Mahmut Tarzi’nin (Afganistan’ın Paris büyükelçiliğinde bulunmuş ve uzun yıllar Türkiye’de kalmıştır.) gayretleri ile 1902 yılından itibaren Afganistan’da çalışmak üzere davet edilmeye başlanmıştır. 1907 yılının sonlarında Mahmut Tarzi’nin daveti ile Afganistan’a giden Osmanlı eğitimcisi Mehmet Fazlı ve heyeti Afganistan Emiri Habibullah Han tarafından kabul edilmiş ve Emir yaptığı konuşmada;

“… Afganistan’ın kuvvetlenmesi, Türkiye’nin ağırlığının ve görkeminin artmasının asli sebeplerinden biri olabilir. Asırlardan beri gaflet ve tembellik uykusuna dalmış İslam kavimlerinin acınası durumlarına çok fazla üzülmekteyim. Biz öyle olmayalım.” [17] Demiştir.

Askeri, eğitim, sağlık, ekonomik ve teknik alanlarda Türk-Afgan ilişkileri, Afgan Kralı Habibullah Han zamanında 1908 yılında da devam etmiş, iki Türk doktorunun idaresinde Afganistan’da ilk devlet hastanesi 1913’de Kabil’de kurulmuştur.[18] 1nci Dünya Harbinde ise Osmanlı Halifesinin, İngiltere ve Ruslara karşı 1915 Ağustosunda yaptığı “cihat” ilanına, Afganistan devleti tarafsız kalmıştır.[19]

1nci Dünya Harbi sonlarında 1918 yıllarında, Türkiye-Afganistan arasındaki dostluğun gelişmesinde Osmanlı Devletinin Erkan-ı Harbiye Reisi Enver Paşa ile eski 4. Ordu Komutanı ve Bahriye Nazırı Cemal Paşalarında katkıları olmuştur. Özellikle Almanya ve Fransa’nın Afganistan’ı tanımaları konusunda etkili olmuşlardır. Ayrıca Cemal Paşa, 1920 yılında 15 civarında Türk subayı ile birlikte Afganistan’a gelmiş ve Afganistan Ordusunda öncelikle bir “Örnek Alay”ı oluşturmuştur.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ATATÜRK ve CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK-AFGAN İLİŞKİLERİ ile SOVYETLERİN AFGANİSTAN’I İŞGALİ

Afganistan Ankara Hükümetini tanıyan ilk ülke olmuştur

23 Nisan 1920’de TBMM açılmış ve 3 Mayıs 1920’de Ankara’da ilk hükümet kurulmuştur. Ankara Hükümeti, Azerbaycan’ın başkent’i Bakü’de ve Afganistan’ın başkent’i Kabil’de birer temsilcilik açmıştır. Türkiye-Afganistan devletleri arasındaki ilişkilerin en yoğun yaşandığı dönem Atatürk ve Afganistan Kralı Amanullah Han zamanıdır.(1919-1929)         Atatürk zamanında Türkiye ile Afganistan arasında ilk resmi ilişkileri kuran belge 1Mart 1921 tarihinde Afgan heyeti ile Türk elçilik heyeti arasında Moskova’da imzalanan Türk-Afgan İttifak Antlaşmasıdır. Bu antlaşmaya göre Türkiye, subaylardan ve öğretmenlerden meydana gelen bir heyeti Afganistan’a göndermeyi kabul ediyordu. Türkiye ile Afganistan arasında 21 Temmuz 1921 tarihinde imzalanan antlaşma ile de Afganistan Ankara Hükümetini tanıyan ilk ülke olmuştur.[20]

Türk-Afgan İttifak Antlaşmasının imzalanmasından sonra 10 Haziran 1921 günü Ankara’da Afgan Elçiliğinin açılış töreni yapılmış, tören sırasında bayrağı göndere bizzat Mustafa Kemal Paşa çekmiştir.[21]


Türklerle Afganlar kardeştir

Afgan Kralı Amanullah Han, Türk elçisi Fahrettin Paşa ile Fransa, Rusya, İran, Buhara ve İtalya elçiliklerinin de katıldığı ancak İngiliz elçisinin bulunmadığı Kabil’deki Dilgüşa Sarayında 10 Ekim 1922 günü akşamı verdiği resepsiyonda yaptığı konuşmada,

“… Bu gece bütün Afganistan, belki bütün âlem-i İslam için kutsal bir gecedir. Çünkü Türklerin zaferini (Kurtuluş Zaferi) kutluyoruz. Türklerle Afganlar kardeştir. Türklerin sevinci bizim sevincimiz, kederleri bizim kederimizdir… Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin muvaffakiyetine dua ederim.” [22] Demiştir.


Türk Hükümetince Afganistan’a yapılan yardımlar

15 Mart 1926 tarihinde Milli Müdafaa Bakanlığının toplantısında Türkiye’nin Afganistan’a iki bin İngiliz piyade tüfeği, dört makineli tüfek ve beş yüz bin fişek vermesi, karara bağlanmıştır.[23] Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Arşivleri kayıtlarına göre Afganistan’ın, Türkiye’de eğitilmek üzere Afganlı subayları ilk defa 1926 yılı ortalarında Türkiye’ye gönderdiği ve bunun diğer yıllarda da devam ettiği anlaşılmadır. Bu ilk kafilede sekiz yüzbaşı ve yedi teğmen bulunmaktadır. Yine aynı yıl içerisinde Afganistan’da açılan subay okuluna (Harp Okulu) Türkiye’den öğretmen subay gönderilmiştir. [24]

Afgan milleti ile kardeşlik bağlarımız çok eskidir

Afgan Kralı Amanullah Han ile eşi Kraliçe Süreyya, 20 Mayıs 1928 günü Ankara İstasyonunda Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte diğer Türk heyetleri tarafından karşılanmıştır. Bu ziyaret, Türkiye Cumhuriyetine yapılan ilk devlet ziyareti olmuştur.


Mustafa Kemal Paşa aynı gün akşamı konuklarına Çankaya köşkünde verdiği resepsiyonda yaptığı konuşmada;

“…Afgan milleti ile menşei Orta Asya olan ecdadımızın arasındaki münasebetler ve kardeşlik bağları çok eskidir… İşte bugünkü Afgan ve Türk Milletleri, sayısız asırlardan ve büyük kıtaların içine hatıralar ve ananeler salan büyük milletlerin evlatlarıdır… Bir kardeş millete, vazife ve mükellefleri, Türk devleti, gücü ölçüsünde yerine getirmek için acele etmektedir… Siz 1919’da kahraman Afgan milletinin başında, Asya’nın ortasında istiklal için mücadeleye atılırken biz de aynı tarihlerde burada, istiklal ve hürriyetimize vurulan darbelere karşı göğüslerimizi siper ederek dövüşüyorduk.” [25] Demiştir. Afgan Kral ve Kraliçesi Ankara’da bir hafta kaldıktan sonra törenle İstanbul’a uğurlanmış, 1 Haziran 1928 tarihinde de ülkesine dönmek üzere Türkiye’den ayrılmıştır.

 Afgan Kralı Amanullah Han, ayrılık sırasında gazetecilere verdiği demeçte;

“… Türkler Afganistanlıların ağabeyleridir. Bize daima küçük kardeş nazarıyla bakacaksınız, benim iki gözüm var, biri sizsiniz, biri de Afganistanlılardır. İşte ben sizin muhabbetinizi Afgan milletine götürüyorum.” [26] Demiştir.


Afgan Kralı Amanullah Han’ın başarısız olma nedenleri

Amanullah Han, iktidarda iken en büyük güçlüklerinden birisi, Avrupa ve Türkiye’den gördüğü yenilikleri gerçekleştirmek için gerekli parayı ve elamanları bulamayışından kaynaklanmıştır. Kral, memleketteki otorite ve hâkimiyeti tam olarak tesisi edememiştir. Kralın; yapılan yeniliklerin halkın gözünde “din elden gidiyor” diye algılanmasına karşı çözüm getirememiştir. Afgan toplumunun Peştunlar ve Peştun olmayanlar olarak ikiye bölünmesine tedbir alamamıştır. Afganistan’da devlet-millet olmaya kapalı aşiret ve “kutsal şeriat” ilkelerini koruyan gerici ve tutucu Afgan kabilelerinin mevcudiyeti, Amanullah Han’ın düşündüğü reformları hayata geçirmesi mümkün olmamıştır.  Sonuçta; Afganistan Kralı Amanullah Han’ın, Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk ilke ve inkılâplarını örnek alarak yaptığı reformları ve kendisinin on yıllık iktidarı; ülkesindeki şartların Türkiye’ye göre farklı olduğunu yeterince dikkate almamış ve gerici isyanlarla birlikte sona ermiştir.

Türkiye’nin Afganistan’a üniversite kurması,  İran-Afganistan arasındaki sınır anlaşmazlığı (1934)

1930 ve 1932 yıllarında Afgan Kralı Nadir Şah zamanında (1929-1933) Türkiye’den Afganistan’a çok sayıda doktor, mütehassıs (uzman) ve profesörlerin gönderilmesi sağlanmıştır. Ayrıca Türkiye, pek çok Afganistanlı gence burs vermiş, onları Türk liselerinde ve fakültelerinde okutup yetiştirmiştir. Afganistan’a gönderilen Prof. Dr. Kamil Rıfkı Urga, Afganistan başkenti Kabil’de Kabil Tıp Fakültesini kurup bu fakültenin ilk dekanı olmuştur.[27]

 Mayıs 1934 ayı içerisinde İran Şah’ı Şah Rıza Pehlevi zamanında İran ile Afganistan arasında sınır anlaşmazlığını gidermek amacıyla hakem olarak her iki ülkenin dostu olarak Türkiye seçilmiştir. Görüşme sırasında Şah Rıza Pehlevi, Türk heyetine sınır anlaşmazlığı konusundaki düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir:

“… Afganlarla hoş geçinmek için hiçbir anlaşmazlık bırakmamak istiyoruz. Bu amaçla Türkiye’nin hakemliğini istedik. Kardeş üç İslam devletinin bütün işlerde birlik olmaları en büyük arzumuzdur. Gazi Mustafa Kemal’de gördüğüm kudret benim ümidimi artırdı. Onun itimadı olan size bizim de itimadımız vardır.” [28] Demiştir.

Yapılan görüşmeler sonunda Afganistan-İran arasındaki sınır anlaşmazlığı çözüme kavuşturulmuştur. Bu olay, yeni ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya karşısında önemli bir başarı sağlamasına neden olmuştur.[29]

Sadabad Paktı (8 Temmuz 1937)

II. Dünya Savaşı öncesinde İtalya ve Almanya’nın Afganistan’ı ve diğer Müslüman devletlerini nüfuzları altına almaya çalışmalarını önlemek amacıyla 8 Temmuz 1937 tarihinde ise Türkiye, Afganistan ve İran’la birlikte daha sonra’da Irak’ı da içine alan dört İslam ülkesi arasında Tahran’da Sadabad Paktı imzalanmıştır. Bu suretle Afganistan dâhil, Müslüman ülkelerin dış tehditlere karşı birlik olmaları sağlanmıştır. Sadabad Paktı, Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında bir “Barış Köprüsü” olmak isteğinde de ilk göstergesi olmuştur.

Sadabad Paktı’nın imzalanmasından sonra Bulgar basınında yer alan yorumda ise;

“… Türkiye barış ve güvenlik davasında faal bir mevki ve yüksek bir prestij (saygınlık) kazanmaya muvaffak olmuştur. Barış davasına olan inancı sayesinde Türkiye son zamanlarda Boğazlar ve İskenderun (Hatay) gibi enternasyonal iki mühim meseleyi halletmiş bulunmaktadır. Yeni pakt, şüphe yok ki, faal Türk diplomasisinin elinde Kemalist Türkiye’nin enternasyonal prestijini kuvvetlendirmek için yeni bir koz olacaktır.” [30] Denilmiştir.

 Afganistan-Sovyet ilişkileri

Amerika Birleşik devletleri, 1953 yılı içerisinde Orta Doğu ile Güney Asya’da Sovyet yayılmasını önlemek maksadıyla başta Pakistan, İran ve Irak olmak üzere bu bölgelerdeki devletlere büyük miktarda askeri yardım yapmasına rağmen Afganistan’a yapmamakla Afganistan’ı bir nevi Sovyet nüfuzuna itmiştir. Atatürk’ün sağlığında uzun yıllar yardımına koştuğu dost ve kardeş Afgan milletinin bu sıkıntılı devresinde Türkiye’nin de hiçbir şey yapmadığı veya yapamadığı görülmüştür.[31]

Başta Afganistan Başbakanı Davut Han olmak üzere Afgan ileri gelenlerinin çoğunluğu, Sovyetlerin, komünizmi İslamiyet’e bağlı Afganistan’da kolayca yayamayacakları inancı içersinde idiler. Ancak Sovyetler, Afganistan’a yapacakları ekonomik yardımların ve geliştirecekleri kültürel münasebetlerin sonunda Afganistan’da komünizm için müsait ortamın yaratılabileceğini inanıyorlardı. Nitekim Sovyetler Birliği, Afganistan’ın bu yalnızlığından ve çaresizliğinden yararlanarak Afganistan’a yaklaşmaya karar vermiştir. Sovyetlerin Kabil büyükelçisi, hükümetinin Afganistan’a yardıma hazır olduğunu bildirmiştir. Afganistan Başbakanı Davut Han ise Sovyetlerin bu teklifini memnuniyetle karşılamış ve taraftarlar arasında 1954 Ocak ayında 3.500.000 dolarlık ilk kredi antlaşması imzalanmıştır.

Bu ilk Sovyet kredisi, taraflar arasında bir politik yakınlaşma için gerekli zemini hazırlamıştır. Nihayet Hruşçev (Kruşçev / Sovyet Başkanı) ile Bulganin,  (Rus asker ve siyaset adamı) 1955 Aralığında Afganistan’ı ziyaret etmişlerdir. Hruşçev, Afganistan’dan ayrılmadan önce Afganistan hükümdarı Zahir Şah’a özel bir İlyuşin uçak ve Kabil halkına da 50 yolcu otobüs hediye ettiğini ilan etmiştir. [32]

 Başbakan Adnan Menderes Afganistan’ı ziyareti

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes, 24 Temmuz 1956’da Afganistan’ı ziyaret etmiş, Afgan Kızılay’ına da 1000 dolar para yardımında bulunmuştur. Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Celal Bayar 1 Kasım 1956 tarihinde TBMM’nin açılışı dolaysıyla yaptığı konuşmada;

“… Afganistan’ın müreffeh ve kuvvetli olmasını isteriz. Bunu yalnız aramızda mevcut hissi ve manevi bağlardan dolayı değil, Afganistan’ın bölgemizde işgal ettiği mühim mevki bakımından da samimiyetle temenni etmekteyiz.” [33] Demiştir.

 Sovyetlerin Afganistan’a komünizm’i yerleştirme çabaları

1959 Mayıs ayı içersinde Afganistan Başbakanı Davut Han, Sovyet başkentini ziyaret etmişti. Bu ziyaretin akabinde Kuzey Afganistan’da petrol aramaları, yeni yolların yapımı ve elektrik santrallerin inşası yapılmış, Afgan ordusu Sovyet silahları ile ve malzemeleri ile donatılmıştı. Sovyet lideri Kruşçev ise 1960 Mart ayında yeniden Kabil’i ziyaret etmişti. Bu karşılıklı ziyaretler sonrasında iki devlet arasında bir de kültür antlaşması imzalanmış, bu antlaşmaya göre de Kabil üniversitesine mensup bir grup Profesör, Sovyetler Birliğine davet edilmiş ayrıca Afgan talebelerinin tahsili için Moskova üniversitelerine, Afgan subay ve subay adaylarının ise Sovyet askeri akademisine gönderilmesine karar verilmiştir. Bu arada çok sayıda Sovyet eğitimci ve uzmanın da Afganistan’a gönderilmesine izin verilmiştir.

Sovyet eğitimci ve uzmanları, Afganistan üniversite ve okullarda verdikleri konferanslarda; Sovyet halkının hayatını ve Marksist rejimin başarılarını anlatan sergiler ve filimler gösterilmiştir. Sovyetler, fevkalade dikkatli ve planlı bir şekilde yürüttükleri Marksist propaganda çok geçmeden neticelerini vermeye başlamıştır. Kabil radyosunun programlarına Marksizm’i öven Sovyet yazarların piyesleri konmaya başlamıştır. Sovyetler Birliğine giden ve orada tam bir Sovyet ve Marksist sempatizanı olarak yetiştirilen ve Afganistan’a dönen Afgan öğretim görevlileri, sivil ve askeri öğrenciler, subayların yardımıyla, Sovyetler; Afgan ordusunda, üniversitelerde, basında, şair ve edipler arasında taraftar bulmaya başlamıştır. Afganistan Başbakanı Davut han’ın, Sovyet taraftarı bir politika takip etmesinden dolayı halk arasında “Kızıl Davut” olarak anıldığı söylenmektedir.[34] Muhammet Davut Han, 10 sene Afganistan Başbakanlığını yaptıktan sonra 12 Mart 1963 tarihinde istifa etmiştir.

1963’de Afganistan Başbakanlığından ayrılmış olan Davut han, General Abdülkadir başkanlığındaki bir kısım solcu subayların ve Nur Muhammed Terekî önderliğindeki sivil Marksistlerin yardımı ile 1973’de Afganistan Emiri Zahir Şah’ı kansız bir darbe ile devirerek memleketin başına geçmiştir. Başbakanlık ve devlet başkanlığını üzerine alan Davut Han, Sovyet taraftarı politikasından vazgeçerek tarafsız bir siyaset takip etmeye başlamıştır.

1977-1978 kışının fevkalade güçlükler içinde geçmesi, Afganistan’da yiyecek sıkıntısı yaratmış, bundan istifade eden Sovyetler, ajanları vasıtasıyla Afgan hükümeti aleyhine gösteriler tertip etmiştir. Bu arada Afganistan’da Marksist harekâtın öncülüğünü yapan Muhammed Mir Ekber’in kasıtlı olarak öldürülmesini yine Afgan komünistlerin öncülerinden Nur Muhammed Terekî ile Bebrek Kârmel tarafından bu olayın Afgan hükümetince yapıldığı haberi yayılmıştır.

 Davut Han, başta Terekî ve Kârmel olmak üzere Marksist liderlerin çoğunu tevkif ettirip hapsetmesi üzerine Marksist subaylar, önce Marksist olmayan subayları tesirsiz hale getirdikten sonra, kumandaları altındaki birliklerle başkanlık sarayını kuşatarak Afganistan Devlet Başkanı Davut Han’ı bütün ailesi ile birlikte katletmişlerdir.

Marksist subaylar, Afganistan Komünist Partisi liderlerinden Nur Muhammed Terekî’yi devlet başkanlığına getirdiler, Tereki’nin ilk işi, üyelerinin çoğunluğunu Sovyet taraftarı komünistlerin teşkil ettiği Afgan hükümetinin kuruluşunu ilan etmek olmuştur. Ancak Tereki’nin Afganistan’da kurmak istediği Sovyet taraftarı kızıl diktatörlük, Afgan halkı arasında büyük tepkilere yol açtı. Binlerce Afgan insanı silahlanıp dağlara çıktı. Böylece Afganistan’da komünistlerle komünist olmayan ülke insanları arasında kanlı bir iç savaş başlamıştı. Marksist subayları harekete geçirerek darbeyi yaptıran ve Afganistan Başbakanlığına getirilen Hafızullah Emin, kendisine suikast tertip eden Tereki’nin sarayını basarak Tereki ve adamlarını etkisiz hale getirmiştir. Böylece Sovyetlerin arzuları hilafına Hafızullah Emin Afganistan’daki Marksist rejimin başına geçmiştir.[35]

Sovyetlerin Afganistan’ı işgali ve Türk asıllı liderlerin mücadeleleri

Afganistan’ın yeni hâkimi Hafızullah Emin, Sovyet taraftarı bir politika takip edeceğini açıklamasına rağmen Sovyetler; Hafızullah Emin’i etkisiz bir hale getirdikten sonra yerine sadık bir uşak gibi kendilerine bağlı olan Bebrek Kârmel’in Afganistan idaresini ele geçirdiğini ilan etmişlerdir. 27 Aralık 1979 tarihinde Sovyet Ordusu Afganistan’a girmiş ve Bebrek Kârmel Afganistan’ın yönetimini devralmıştır. Sovyetler başta Kabil olmak üzere diğer Afgan şehirlerini fiilen işgale başlamışlardır. Sovyetler, direnen sivil asker Afgan güçlerini de etkisiz hale getirirken, on binlerce Afgan hayatını kaybetmiştir.[36]

Sovyet işgali karşısında Afganistan’daki etnik gruplar ulusal direnişe geçmişlerdir. Ve 1980’in başlarında kendi örgütlerini kurmuşlardır. Bu örgütler arasında Afganistanlı Türkmenlerin lideri Abdülkerim Mahdum, Sovyetlere karşı “Kuzey Afganistan İlleri Birliği” adında bir örgüt kurmuştur. Bu örgüt modern Türkiye’yi kendine örnek almıştır. Abdülkerim Mahdum, 1982 yılı içerisinde Afganistan’da yaşayan Türk boylarından 4500 kişi ile Türkiye’ye gelmiş ve Tokat’ın Yeşilyurt ilçesine yerleşmişlerdir.


Sovyetler Birliği, on yıl aradan sonra 1989 yılından itibaren Afganistan’dan çekilmeye başlamış, “ Kuzey Afganistan İlleri Birliği” liderliğine Abdülkerim Mahdum’dan sonra Azat Beg, ondan sonra da Türk asıllı General Abdürreşit Dostum getirilmiştir. Yönetimin başkenti “Afganistan Türkistan’ı” olarak bilinen “Mezar-ı Şerif” kenti olmuştur. 1993-1994 yıllarında Mezar-ı Şerif’te Türkçe eğitim veren okullar açılmıştır. General Dostum, Afganistan’da 5 milyon Türk’ün hakları için de mücadele etmiş ve izlediği laik-demokratik çizgi nedeniyle Türkiye’nin de desteğini almıştır.

 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

GÜNÜMÜZDE TÜRK-AFGAN İLİŞKİLERİ

ABD’ne yönelik El-Kaide saldırısı ve Kuzey İttifak Güçlerinin Başkent Kabil’e girmesi

ABD’ne karşı 11 Eylül 2001 tarihinde El-Kaide terör örgütünce gerçekleştirilen ve binlerce ABD vatandaşının öldüğü hava saldırılarından hemen sonra ABD öncülüğündeki Koalisyon Güçleri, 7 Ekim 2001 tarihinde Afganistan’da bulunan Taliban terör örgütüne karşı taarruza geçmiştir. Taliban kuvvetleri ise Afganistan’ın güneyine çekilmişlerdir.

Afganistan’da 5 yıldır Ortaçağı yaşatan Taliban’a karşı savaşan Kuzey İttifak Güçleri, 13 Kasım 2001 günü ABD savaş uçakların desteği altında Afganistan’ın başkenti Kabil’e girmişlerdir.


Afgan halkının özgürlüğe kavuşması, Atatürk’ün bize vasiyetidir.

Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit 8 Kasım 2001 tarihinde yaptığı açıklamada;

“…ABD’nin Afganistan’daki terörist Taliban rejimine karşı başlattığı ‘sürekli özgürlük’ harekâtına katkıda bulunmak için 90 subay ve astsubayımızı Afganistan’a gönderiyoruz. Afganistan’a bu ilgimiz, Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarından önce başlamıştır. Afgan halkının özgürlüğüne ve kalkınmasına katkıda bulunmasının, Atatürk’ün bize bir vasiyetidir.” [37] Demiştir.

Afganistan’da Taliban yönetiminin devrilmesinden sonra 17 Aralık 2001 tarihinde Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve beraberindeki heyet, Afganistan’ın başkenti Kabil’e gitmiş ve Türkiye’nin katkıları ile tamamen yeniden oluşturulan Atatürk Çocuk Hastanesini açmıştır.

 Türk Görev Kuvveti Afganistan’a gidiyor

Türkiye, Afganistan’da barışın yeniden tesisi için BM Güvenlik Konseyi kararı ile teşkil edilen Uluslar arası Güvenlik Yardım Kuvveti’nde (ISAF), 14 subay, 21 astsubay, 232 er ve erbaş olmak üzere toplam 267 personelden oluşan bir kuvvetle yer almıştır. Görevlendirilen bu Türk Görev Kuvvetinin ilk bölümü, 15 Şubat 2002 tarihinde Afganistan’a hareket etmiştir.


Başbakan Bülent Ecevit, Şubat 2002 ayı sonunda parti grubunda yaptığı konuşmada;

“… Koşulların kabul edilmesi ile Türkiye’nin görevi üstlenmesi durumunda yalnız Afganistan’da değil, Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’nde de huzur sağlanacağını, tüm bölgenin terörizm belasından da irtica tehlikesinden de kurtulabileceğini…” [38] İfade etmiştir.

Türkiye Afganistan’da ISAF’ın komutasını devralıyor

Türkiye, Afganistan’da güvenliği sağlamak üzere Uluslar arası Güvenlik ve Destek Gücü’nün (ISAF) komutasını 20 Haziran 2002 günü İngiltere’den törenle devralmış, ayrıca Başkent Kabil Havaalanı’nın işletmesi sorumluluğunu da üstlenmiştir.


Türkiye’nin ISAF komutasını devralmasından çok mutlu olduğunu belirten Afganistan Devlet Başkanı Hamit Karzai, yaptığı açıklamasa;

“… Yıllarca Türkiye ve Afganistan dostluk ilişkileri yaşadı. Türkiye şimdi de ISAF’ın komutasını devralarak yardımlarını devam ettirecek. ISAF’ın liderliği, Türkiye gibi bir ülke tarafından devralınıyor. Türkiye daha önce de buradaki güvenliğe yardımcı olmuştu.” [39] Demiştir.


 Afganistan’da aşırı dincilik yükselişe geçti

Afganistan Devlet Başkanı Hamit Karzai ve eski Afganistan Kralı Zahir Şah, Türk eğitim sisteminden vazgeçilmesiyle, Afganistan’da aşırı dinciliğin yükselişe geçtiğini söylemiştir. Aşırı dinciliğin yükselmesiyle de Afgan kadınının durumu işler acısı bir hale gelmiştir. İşte bir örneği; burkalı bir Afgan kadını…[40]


Afgan kadınının büyük çoğunluğu hâlâ burkasından kurtulamadı. Bir yandan dinsel, bir yandan toplumsal baskı nedeni ile sokağa burkasını giymeden çıkamıyor. Taliban yönetimi gitmiş olsa da kadının Afgan toplumundaki yerinin çok fazla değişmeyeceği değerlendirilmektedir.

Başbakan Erdoğan Afganistan’ı ziyaret ediyor

20-21 Nisan 2005 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Afganistan’ı ziyaret etmiştir. Başbakan Erdoğan Afganistan İslam Cumhuriyeti Başkanı Hamit Karzai ile görüştükten sonra yaptığı açıklamada;

“…Ortak tarih, din ve kültür birlikteliği olan Afganistan’ın yeniden yapılandırılması kapsamında, güvenlik ortamının sağlanması, istikrara kavuşması ve kalkınmasına destek olunması konusunda Türkiye Cumhuriyeti olarak eskiden olduğu gibi bundan sonra da Afganistan’ın yanında olunacağını…” ifade etmiştir.

 

 Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai Türkiye’de

4 Ocak 2006 tarihinde Afganistan Cumhurbaşkanı Hamit Karzai, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in davetlisi olarak Türkiye’ye gelmiştir. Çankaya Köşkünde resmi törenle karşılanan Karzai, Ankara ve İstanbul’daki temaslarını tamamladıktan sonra 7 Ocak 2006 günü özel uçağı ile ülkesine dönmüştür.

 

 Afganistan-Pakistan anlaşmazlığı ve Türkiye’nin arabuluculuğu

Taliban’ın giderek artan terör hareketlerine mücadele konusunda derin bir anlaşmazlığa düşen Afganistan ve Pakistan liderleri, Türkiye’nin arabuluculuk girişimi ile 29 Nisan 2007 tarihinde Ankara’da dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ev sahipliğinde Ankara Çankaya Köşkünde bir araya gelmişlerdir.

Bir arada

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı görüşmelerin sonunda üç ülke arasında iş birliğini geliştirmeye yönelik “Ankara Bildirisi” yayınlanmıştır. Bu bildiri sonunda Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai ve Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, mutabık kalmışlardır.

Taliban militanları saldırıyor

Afganistan Cumhurbaşkanı Hamit Karzai, 18 Ocak 2010 günü saat 10.00 sularında bakanlarıyla birlikte yemin ederken, aşırı dinci Taliban militanları, Başkent Kabil’i savaş alanına çevirdi. Çatışmalarda 7’si Taliban militanı olmak üzere 12 kişi ölmüş ve en az 70 kişi de yaralanmıştır.


Türk askerinin Afganistan halkı ile gizli bağı var

Afganistan’daki ABD ve Uluslar arası Güvenlik Destek Gücü’nün (ISAF) komutanı General Stanley A. McChrystal; Hürriyet Gazetesi yazarı Ferai Tınç ile yaptığı ve 6 Şubat 2010 tarihinde Hürriyet Gazetesine yayınlanan röportaj’ında;

“… Türk askeri Afgan halkı için savaşıyor, onlara hizmet ediyor ve bunun karşılığında ne zengin oluyorlar ne bir şey kazanıyorlar. Bazen onlara bakarken, Afgan halkına öyle bir empati ve sevgi ile yaklaştıklarını görüyorum ki işte Türk askerinin Afganistan halkı ile gizli bağı bu diyorum.” Şeklinde açıklamalarda bulunmuştur.


Türkiye’nin yardımları milyon dolarlarla ölçülemez

Afganistan Genelkurmay Başkanı General Bismillah Muhammedi, 11 Şubat 2010 tarihinde Türk basın mensuplarına yaptığı açıklamada;

“… Türk askerinin Afganistan’a gelmesi, Afganistan’a yabancı askerlerin gelmesi demek değildir. Tarihten gelen Türk-Afgan dostluğunun derinliğini tüm dünya bilmektedir. Türkiye’nin bize sağladığı yardımların değeri milyon dolarlarla ölçülemez… Türkiye benim ikinci evim gibi. Buradaki operasyonların amacı; Afganistan topraklarını uyuşturucu ve ülkenin düşmanlarından temizlemektir. Düşmanlar derken Taliban, El-Kaide ve Gudbeddin Hikmetyar’ı kastediyorum… Türkiye’den ne kadar çok asker gelirse bu bizim yararımızadır.[41] Demiştir.


 Afganistan’da Taliban’a karşı en büyük NATO operasyonu

ABD liderliğindeki NATO güçleri, 2001’den beri Afganistan’daki en büyük kara harekâtını 13 Şubat 2010 günü sabaha karşı başlattı. Ülkenin güneyindeki Helmand eyaletinde, Taliban militanlarının merkezi ve kalesi sayılan 100 bin nüfuzlu Marjah kasabasının kontrolünü ele geçirmeyi amaçlayan müşterek operasyona; Afganistan ordusunun yanında, ABD, İngiltere, Fransa, Kanada ve Estonya’dan toplam 15 bin asker katılmış ve Marjah çevresindeki 11 stratejik nokta ele geçirilmiştir.


 Yanlışlıkla 12 sivil Afgan vatandaşı öldürülüyor

ABD deniz piyadelerinin liderlik ettiği 15 bin NATO askeri ve Afgan ordusu mensubu, Marjah kasabasını ele geçirilmesini hedefleyen müşterek operasyon’un ikinci gününde yanlışlıkla 12 sivil Afgan vatandaşı öldürülmüştür. Bu konuda NATO Komutanlığından yapılan açıklamada; İki adet roket, hedeflenen direnişçilerden 300 metre uzağa düşerek bir eve isabet etti. General Stanley McChrystal, Afganistan Devlet Başkanı Karzai’yi arayarak bu talihsiz olay için özürlerini iletti.” [42] Denildi.


 El Kaide lideri Usame Bin Ladin öldürülüyor

New York’taki 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında ABD’nin bir numaralı hedefi haline gelen El Kaide lideri Usame Ladin, 4 helikopterle 2 Mayıs 2011 tarihinde yapılan bir operasyonla öldürülmüştür. Usame Bin Ladin’in öldürüldüğü Abudabad kenti, Pakistan ordusunun en önemli merkezlerinden biri olarak bilinmektedir.


El Kaide liderinin öldürüldüğü evin, varlıklı kişilerin yaşadığı ‘Bilal colony’ diye adlandırılan bölgede olduğu, malikânenin polis karakoluna 100 metre mesafede bulunduğu tespit edilmiştir.[43]

Taliban, intikamını masum kişilerden alıyor

Amerika’nın Usame bin Ladin’i öldürmesinden sonra Taliban’a ait bir canlı bomba, Pakistan’da Şabkadar (Pakistan’ın kuzeyindeki Peşaver’in yakınında) kentindeki bir polis akademisine girip üzerindeki bombayı patlatması sonucu 80 kişinin öldüğü ve 120 kişinin de yaralandığı yetkililer tarafından açıklanmıştır. Taliban sözcüsü İhsanullah İhsan ise telefonla yaptığı açıklamada; “… Usame bin Ladin’in intikamının alınması yolunda ilk eylemi gerçekleştirdik. Daha büyük saldırıları bekleyin.” [44] Demiştir.


ABD’nin Taliban’dan niçin baş edemediklerinin bir göstergesi

ABD’li dört piyade askerinin, Afganistan’daki Taliban militanlarının cesetlerine işerken gösteren bir video ile ortaya çıkan görüntüler,[45] ABD ve NATO güçlerinin, Taliban militanlarına karşı niçin başarısız olduklarının diğer bir kanıtı olarak değerlendirilmektedir. ABD askerlerinin bir kısmı, Irak savaşında da Irak halkına işkence yapan sahnelere sebebiyet vermişti.


Afganistan’da 12 Mehmetçik şehit

NATO’nun Afganistan’da faaliyet gösteren Kabil Bölge Komutanlığında görev yapan Türk askerlerini taşıyan Sikorsky tipi helikopter, 16 Mart 2012 günü Kabil Bagrami’nin Hussain Khel bölgesinde iki katlı bir eve çapmış ve bu elim kazada 9 subay, 2 astsubay, 1 uzman çavuş olmak üzere 12 Türk askeri şehit olmuştur. Şehitler, 20 Mart 2012 günü Ankara’da devlet zirvesinin de katıldığı törenle uğurlanmıştır.


Taliban’ın vahşeti

Afganistan’da birinin evli olduğu iki Taliban militanı, bir kadını paylaşamayınca ‘o zaman ikimiz de ona sahip olmayalım’ diye karar verdiler. Kadını zina ile suçlayıp köy meydanında öldürdüler.[46]


 Herat Pazarı

Afganistan’da kadınların sosyal ve kültürel durumlarının pek değişmediği 11 Şubat 2013 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan aşağıdaki görüntülerden anlaşılmaktadır. Afganistan’ın Herat kentinde burkalı kadınlar, sokakta kıyafet ve çeşitli ev eşyaları satarak, Taliban tehdidi altında ve zor şartlarda ailelerini geçindirmeye çalışmaktadırlar.


Afganistan’da NATO yine masum çocukları vurdu

Afganistan’ın Pakistan sınırındaki Kunar vilayetinin Sigal bölgesinde koalisyon güçlerinin 8 Nisan 2013 günü Taliban’a karşı düzenlediği NATO’nun hava operasyonunda 1-12 yaş arası 11’i çocuk ve 1’si kadın olmak üzere toplam 20 sivil masum Afgan vatandaşı yaşamını yitirmiştir. Operasyonda 8 Taliban üyesi de ölü olarak ele geçirilmiştir.[47]

 

BEŞİNCİ BÖLÜM

SONUÇ

Türk’lerin Afganistan ile ilişkileri; Gazneli Mahmut döneminde (999-1030) başlamış, Selçuklulardan sonra 1762 yılında Osmanlı Sultanı III. Mustafa ve 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Padişah II. Abdülhamit zamanında da devam etmiştir. 1nci Dünya Harbi sonrasında 1918 yıllarında, Türkiye-Afganistan arasındaki dostluğun gelişmesinde Enver Paşa ve Cemal Paşaların bilhassa Afgan ordusunun teşkilatlandırılmasında katkıları olmuştur.

1920 yıllarından itibaren Atatürk’le Afganistan Kralı Amanullah Han arasında Türk-Afgan ilişkileri daha da gelişmiş, 1 Mart 1921 tarihinde iki ülke arasında imzalanan Türk-Afgan İttifak Antlaşması ile Ankara Hükümetini ilk tanıyan ülke Afganistan olmuştur. Atatürk, Afganistan’ın; Türklerin dünyaya ve Asya Kıta’sına doğrudan açılan kapısı olduğunu, tarihten gelen bağlarının bulunduğunu değerlendirmiş ve bu nedenle bu ülkeye yakın ilgi göstermiştir.

Atatürk 1925’lerin başında gerici Şeyh Sait ayaklanması ile uğraşırken, Afganistan’da da Afganistan Kral Amanullah Han, 1924 yılında gerici Host ayaklanması ile meşgul olmuştu. Ancak Atatürk’ün aksine Amanullah Han, ülkesinde çıkan bu gerici isyana mani olamamış ve Türkiye’yi örnek alarak başlattığı reformlara da devam edememiştir. Amanullah Han, reformları hayata geçirirken Afganistan’ın toplumsal dinamiklerini yeterince dikkate almamıştır.

Atatürk döneminde en yüksek seviyeye çıkan Türk-Afgan ilişkileri, ikinci dünya harbi ile birlikte Afganistan, Sovyetler Birliğinin nüfuz ve etkisine girmesi ile birlikte zayıflamaya başlamıştır. 1979 yılı Aralık ayı sonlarında ülke toprakları tamamen Rus devleti kontrolü altına girmiş, bu tarihten sonra da Afganistan sürekli olarak dünya gündemini meşgul etmeye başlamıştır.

Afganistan; El Kaide terör örgütü lideri Usame Bin Ladin ve adamları tarafından 2001 yılında ABD’de gerçekleştirilen 11 Eylül terör saldırılarından sonra, ABD tarafından Ekim 2001’de “Sürekli Özgürlük Operasyonu” ile işgal edilmiştir. Türkiye Afganistan işgalinde NATO şemsiyesi altında Uluslar arası Güvenlik Yardım Kuvvetine (ISAF) 2002 yılı başından itibaren katılmış bulunmaktadır.

Afganistan’ın; Ortadoğu ve Uzakdoğu arasında stratejik bir konumda bulunması, bilhassa kırsal kesimde karmaşık kabile yapısı, süre gelen kan davası, taht ve kardeş kavgaları, ekonomik yapının zayıflığı, din’in, eğitimde, siyasette, yargıda etkisinin büyük olması, geçmişten bugüne laik, çağdaş ve modern düşüncedeki liderlerinin azlığı, geçmişte Sovyet ve İngiliz gibi iki büyük emperyalist devletin işgaline uğrayıp baskı altında tutulması, halen aşırı dinci Taliban silahlı terör örgütünün etkisinde bulunması, bu ülkenin geri kalmasına,ezilmesine ve tam  bağımsız bir devlet olamamasına neden olan sebeplerdir.

Afgan halkının, bugün bile Türkiye ve Atatürk’ten saygıyla bahsetmeleri, Osmanlı döneminin son zamanları dâhil, Türkiye’nin bilhassa Atatürk döneminden bugüne kadar Afganistan’ın güvenliği, imarı ve kalkınması için sağlık, eğitim, insani yardım, askeri, sosyal ve kültürel alanlarda yardımlarını karşılıksız olarak sürdürmesindendir.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bundan sonra da dost ve kardeş Afganistan devleti ile dostluğunu ve yardımlaşmasını devam ettirmelidir. Tarihten gelen Türk-Afgan yakınlığının daha da güçlü bağlarla oluşmasına yardımcı olmak, hiçbir çıkar kavgası olmayan ve bağımsızlığına düşkün bu iki kahraman ulusun görevi olmalıdır.

Saygılarımla…

 

 

 

ALTINCI BÖLÜM

EK-A: Muhammedzay ailesi hanedanlık soyağacı


 

YEDİNCİ BÖLÜM

KAYNAKÇA

Ayşe Çavdar; “Türk Paşası Afganistan’da”, Atlas, sayı: 115, Ekim 2002.

Bilal N. Şimşir; Atatürk ve Afganistan, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Yayınları, Ankara 2002.

Bilal N. Şimşir; Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, C.1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993.

Ersin Çelikkanat; Atatürk’ün Afganistan’la İlgisi, Bakışı, Türk-Afgan İlişkileri Hakkındaki Görüşleri ve Günümüze Yansımaları,Yayınlanmayan Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008.

Fahir Armaoğlu; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1980, TİSA Matbaası, Ankara 1983.

Hikmet Bayur; “Nadir Şah Afşar’ın ölümünden sonra Osmanlı Devletini İran’a istilaya kışkırtmak için yapılan iki deneme”, Belleten, C. 7, sayı: 46, Nisan 1948.

İbrahim Etem Tiryakioğlu; “Uzaktaki Kardeş ve Dost Ülke Afganistan”, Stratejik Etütler Bülteni, sayı: 69, Ocak 1980.

Kıyameddin Barlas; “Afgan kabilelerinin Türklük ile alakaları, Abdalılar Eftalitler (Akhunlar)’in torunları mı?” Türk Kültürü Dergisi, sayı: 278, yıl: 24.

Dr. Mehmet Saray; Dünden Bugüne Afganistan, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1981.

Dr. Mehmet Saray; Afganistan ve Türkler, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Yayınları, Ankara 2002. (sadeleştirilmiştir)

Mehmet Fazlı; Afganistan’da bir Jöntürk, Çeviren Kenan Karabulut, Yaylacık Matbaacılık, İstanbul 2007.

Neslihan Durak; “Gaznelilerin Kuruluşuna Kadar Afganistan’da Türkler”, Afganistan Üzerinde Araştırmalar, Yay. Haz. Dr. Ali Ahmetbeyoğlu,  TATAV Yayınları, İstanbul 2002.

Süleyman Özmen; Mahmut Tarzi’nin Hayatı, İnkılâpçılığı ve Faaliyetleri, Marmara Üniversitesi, Türkiye Araştırmalar Enstitüsü, Yayınlanmayan Doktora Tezi, İstanbul 2008.

Zeki Sarıhan; Kurtuluş Savaşımızda Türk-Afgan İlişkileri, Analiz Basım Yayın, İstanbul 2002.

Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri; Genelkurmay ATESE Bşk.lığı Yayınları, Ankara 2009.

Görsel Dünya Ansiklopedisi; 1nci Cilt, 1983.

www.mynet.com.haber 8 Nisan 2013

Hürriyet, Sözcü ve Yeniçağ Gazeteleri; 2002-2010-2011-2012-2013 tarihli nüshaları



[1] Kıyameddin Barlas; “Afgan Kabilelerinin Türklük ile alakaları, Abdalılar Eftalitler (Akhunlar)in torunları mı? Türk Kültürü Dergisi, sayı:278, yıl: 24, s. 370

[2] Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri; Genelkurmay ATASE Bşk.lığı yayınları, Ankara 2009, s. 14

[3] Görsel Dünya Ansiklopedisi; 1nci Cilt, 1983, s. 21

[4] Dr. Mehmet Saray; Dünden Bugüne Afganistan, İstanbul 1981, Boğaziçi Yayınları, S. 21-22

[5] Neslihan Durak; “Gaznelilerin Kuruluşuna Kadar Afganistan’da Türkler”, Afganistan Üzerinde Araştırmalar, Yay. Haz. Dr. Ali Ahmetbeyoğlu, TATAV Yayınları, İstanbul 2002, s.40

[6] Saray; s. 24-25

[7] Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri; s. 29-30

[8] Zeki Sarıhan; Kurtuluş Savaşımızda Türk-Afgan İlişkileri, Analiz Basım Yayın, İstanbul 2002, s. 15

[9] Saray; s. 39-40

[10] Hikmet Bayur; “Nadir Şah Afşar’ın ölümünden sonra Osmanlı Devleti’ni İran’a kışkırtmak için yapılan İki Deneme”, Belleten, c.7, sayı:46, Nisan 1948, s. 411-416

[11] Saray; s. 65

[12] Bilal N. Şimşir; Atatürk ve Afganistan, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Yayınları, Ankara 2002, s. 10

[13] Saray; s. 139

[14] Ersin Çelikkanat; Atatürk’ün Afganistan’la İlgisi, Bakışı, Türk-Afgan İlişkileri Hakkındaki Görüşleri ve Günümüze Yansımaları, Yayınlanmayan Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008, s. 3-48, 3-54

[15] Saray; s. 109-111

[16] A. g. e; s. 116-117

[17] Mehmet Fazlı; Afganistan’da bir Jöntürk, Çeviren Kenan Karabulut, Yaylacık Matbaacılık, İstanbul 2007, s. 59-60

[18] Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri; s.34

[19] Saray; s. 129-130 ile Ayşe Çavdar; “Türk Paşası Afganistan’da”, Atlas, sayı: 115, Ekim 2002, s. 140

[20] Fahir Armaoğlu; 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1980, TİSA Matbaası, Ankara 1983, s. 331

[21] Sarıhan; s. 151, Süleyman Özmen; Mahmut Tarzi’nin Hayatı, İnkılâpçılığı ve Faaliyetleri, Marmara Üniversitesi, Türkiye Araştırmalar Enstitüsü,Yayınlanmayan  Doktora Tezi, İstanbul 2008, s. 158-159

[22] Bilal N. Şimşir; Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, c. 1, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993, s. 11

[23] Geçmişten günümüze türk Afgan ilişkileri;54

[24] Çelikkanat; s. 4-74, 4-75

[25] Mehmet Saray; Afganistan ve Türkler, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Yayınları, Ankara 2002, s. 142-145, (sadeleştirilmiştir)

[26] Şimşir; s. 189, Atatürk ve Afganistan

[27] Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri; s. 70-73

[28] A. g. e; s. 75-77

[29] İbrahim Etem Tiryakioğlu; “Uzaktaki Kardeş ve Dost Ülke Afganistan”, Stratejik Etütler Bülteni, sayı: 69, Ocak 1980, s. 111

[30] Şimşir; s. 345-346, Atatürk ve Afganistan

[31] Saray; s. 176-179, Dünden Bugüne Afganistan

[32] A. g. e. ; s. 179-181

[33] Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri; s. 83-84

[34] Saray; s.182-187, Dünden Bugüne Afganistan

[35] A. g. e. ; s.188-197

[36] A. g. e. ; s. 197-201

[37] Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri; s. 91-92

[38] Hürriyet Gazetesi; 1 Mart 2002 tarihli nüshası, s.18

[39] A. g. g; 21 Haziran 2002 tarihli nüshası, s. 20

[40] A. g. g; 24 Kasım 2002 tarihli nüshası, s. 20

[41] A. g. g; 12 Şubat 2010 tarihli nüshası, s. 16

[42] A. g. g; 15 Şubat 2010 tarihli, nüshası, s. 22, Yeniçağ Gazetesinin; 15 Şubat 2010 tarihli nüshası, s. 4

[43] Sözcü Gazetesi; 3 Mayıs 2011 tarihli nüshası, s. 12 ile Hürriyet Gazetesinin; 3 Mayıs 2011 tarihli nüshası, s.16

[44] A. g. g; 14 Mayıs 2011 tarihli nüshası, son sayfa

[45] A. g. g; 13 Ocak 2012 tarihli nüshası, baş sayfa

[46] A. g. g; 10 Temmuz 2012 tarihli nüshası, s. 12

[47] Hürriyet Gazetesi; 9 Nisan 2013 tarihli nüshası, s. 25, www.mynet.com.haber 8 Nisan 2013