KIBRIS BARIŞ HAREKÂTINDAN SONRAKİ SİYASİ GELİŞMELER
Yazan: İzzettin ÇOPUR
(E) Tnk. Kd. Alb.
KIBRIS BARIŞ HAREKÂTINDAN SONRAKİ SİYASİ GELİŞMELER
Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin (KTFD) ilanı
Uzlaşmaz bir tutum içinde bulunan Kıbrıs Rum yönetiminin, bir türlü siyasi konularda anlaşmaya varmak istememeleri sonucu Kıbrıs Türkleri, tek taraflı bir kararla 13 Şubat 1975 günü saat 12.00’da Kıbrıs Türk Federe Devletini (KTFD) ilan etmişlerdir. Rauf Denktaş ise Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilk Başkanı olarak seçilmiştir.
Ancak Yunanistan Hükümeti, Kıbrıs Federe Türk Devletinin kurulmasını kınamış ve “Helenizm’in çıkarlarını savunma hakkını mahfuz tuttuğunu” açıklamıştır. Makarios ise aynı gün verdiği beyanatta;
“…Bu şartlar altında Türklerle yapıcı müzakereler yapılamayacağını, zira Türklerin oldu-bittilerinin Rumlar tarafından kabul edilmeyeceğini,” açıklamıştır. Birleşik Amerika Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ise Kıbrıs’ta Federe bir Türk Devletinin kurulmasını esefle karşıladığını belirterek, Amerika’nın Lefkoşa’daki Makarios Hükümetini tanımaya devam edeceğini söylemiştir.
Sonuç olarak, Kıbrıs Türk Federe Devletinin ilanı ile Ada’nın bağımsızlığı garanti altına alınmıştır.
Nüfus Mübadelesi
Rauf Denktaş ile Glafkos Klerides 1975’te Viyana’da bir araya gelerek “Nüfus Mübadelesi Antlaşması’nı imzalamışlardır. Anılan antlaşma, Eylül 1975 tarihinde, adada bulunan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün denetiminde uygulanmaya konmuş ve kısa bir süre sonra Türkler adanın kuzeyinde ve Rumlar da adanın güneyinde toplanmışlardır.[1] Güneyde kalan 65.000 Türk’ün kuzeye geçmesi sağlanmıştır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Kurulması
Kıbrıs’ın kuzeyinde toplanan Türk halkı; önce 13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni (KTFD) ve ardından da 15 Kasım 1983 tarihinde, Birleşmiş Milletler Anlaşması’ndaki “Halkların kendi kaderini tayin etme Hakkına” (self determination) dayanarak, Kıbrıs Türk’ü, bağımsızlığını ilan ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini (KKTC) kurarak kendi yönetimlerini kurmuşlardır.
Kuzey Kıbrıs Toplum Lideri Rauf Denktaş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildikten hemen sonra Federe Meclis’te okuduğu bildiride özetle;
“…Bir kısım Kıbrıs Rum yöneticileri ve onlara yön veren Yunanistan’da ki Pan-Hellenistler, Kıbrıs’ı, baştanbaşa Hellenleştirmek hayalinden bir türlü vazgeçmemişlerdir.
Ne coğrafya bakımından, ne de tarihi olarak Kıbrıs Yunanistan’ın bir parçası olmadığı halde, Kıbrıs Rum yöneticileri, Yunanistan’ın etkisi altında, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etme amacından hiçbir dönemde vazgeçmemişlerdir.
Kıbrıs Türk Halkının yiğit direnişi olmasaydı, Kıbrıs’ın tamamı çoktan Yunanistan’a ilhak edilmiş, bağımsız Kıbrıs ortadan kalkmış ve Kıbrıs Türk Halkı yeniden bir sömürge yönetimi altına girmiş olacaktı.
Yukarıda belirtilen inançların, gerçeklerin ve zorlukların ışığı altında, Kıbrıs Türk Halkı’nın meşru ve önüne geçilmesi imkânsız istek ve iradesine tercüman olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak kurulduğunu dünya ve tarih önünde ilân ediyoruz.” Demiştir. Bildirinin okunmasından sonra, Milletvekilleri ayakta alkışlarla Bildiri ’yi oy birliği ile kabul etmişler ve Kararı da istisnasız hepsi imza etmişlerdir. [2]
Rauf Denktaş Cumhurbaşkanı
KKTC, 5 Mayıs 1985 tarihinde 164 maddelik anayasasını kabul etmiş, 9 Haziran 1985 tarihinde ise Rauf Denktaş, oyların % 70’ini alarak KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur.
Yunanistan’ın Megal-i İdea hedefleri
1992 yılında Yunanistan Genelkurmay Başkanlığının resmi yayın organı olan STOHOS (Hedef) isimli dergide Megali İdea’nın hedefleri, Türkiye üzerinden gösterilmiştir. Aşağıdaki harita görüldüğü gibi Yunanistan’ın Megali İdea hedefinden vazgeçmediğini ancak hedeflerine silahla ulaşmak yerine siyasi ve propaganda yönünden ulaşmayı amaçladığını, Türkiye’nin bir başka cephede savaşa girmesi veya bir iç karışıklıkla karşılaşması halinde gerekirse silahla da hedefine ulaşmak niyetinde olduğunu göstermektedir.[3]
Helsinki Zirvesi
Avrupa Birliği (AB), 4 Haziran 1995 tarihinde aldığı bir kararla; resmi görüşmelerde sadece Rum hükümetini muhatap alarak Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyelik sürecini başlatmıştır. 10–11 Aralık 1999 Helsinki zirvesinde Türkiye’nin AB üyeliği konusunda Kıbrıs şartı diplomatik bir usulle Türkiye’nin önüne konmuştur.
Karen Fogg’un parçalama taktikleri
AB Komisyonu’nun Türkiye Temsilcisi Büyükelçi Karen Fogg, 3–4 Mayıs 2002 tarihlerinde İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen, “Kıbrıs Sorunu ve Kıbrıs’ın AB’ye girişi” konulu konferans sonunda gece üniversitede verilen yemekte yaptığı konuşmada;
“…Denktaş’ın çevresindeki danışmanlar değişmeli, Mümtaz Soysal eskide kalmış bir sosyalist. Türkiye’deki liberalleşme çabalarına da karşı çıkıyor. Çok iyi bir insan ancak artık Denktaş’ın yanında olmamalı…
Kıbrıslı Türkler, Türkiye’yi istemiyor. Koloni olarak yaşamak istemiyor. Bunun için de mücadele etmek durumundadırlar. Bağımsızlıkları için, Türkiye’den kurtulmak için gerekirse yollara dökülmelidirler. Yollarda oturup Türkiye’den bağımsızlıklarını istemelidirler. Bunu elde edinceye kadar da yollardan kalkmamalıdırlar. Ancak bu şekilde Denktaş’tan kurtulabilirler. Kıbrıs Türk’ü Türkiye’ye boyun eğmekten vazgeçmeli. Bağımsızlığını kazanarak doğru kararlar vermeli.” [4] Demiştir.
Karen Fogg
Annan Plânı
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın, 11 Kasım 2002 tarihinde Rum yönetimi Lideri Glafkos Klerides ile KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a sunduğu 156 sayfalık Kıbrıs çözüm planı (Annan Planı) ile ilgili olarak, Kıbrıs Türk ve Rum Ortaklık Devleti, İsviçre’nin federal hükümeti ile kantonlarını örnek alarak şu hususlara yer verilmektedir.(özet);
“…Taraftarlar arasında ilişkiler çoğunluk-azınlık ilkesine göre değil siyasi eşitlik temelinde kurulacak,
Yeni ortaklık, dostluk, barış ve refahın paylaşılacağı bağımsız ve birleşik bir Kıbrıs olacak,
AB’ye üyelik araştırılacak ve Türkiye’nin üyeliğe kabulü desteklenecek,
Bu anlaşma yürürlüğe girdikten sonra 1960’taki ‘Kuruluş Anlaşması’, ‘Garanti Anlaşması’ ve ‘İttifak Anlaşması’ Ortak Devlet için bağlayıcı olarak yürürlükte kalacak. Kıbrıs Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile yeni devletin meseleleri hususunda anlaşmalar imzalayacak,
Kıbrıs, lağvedilmeyecek, ortaklık temelinde bağımsız bir devlet olacak. Tek bir dış kimlik ve egemenlikte bir Türk Kıbrıs, bir Rum Kıbrıs Devleti olacak. İki devlet bir diğeriyle işbirliği anlaşması içinde işbirliği yapacak. Tek bir Kıbrıs vatandaşlığı olacak,
Yeni Ortak Devlet’te bir senato, bir milletvekili meclisi olmak üzere iki meclis kurulacak. Her mecliste 48 üye olacak,
Kıbrıs asker ve silahtan arındırılacak. Tüm Kıbrıs Türk ve Rum birlikleri lağvedilecek,
İki tarafın devletlerinin sınırları anlaşmadaki haritayla tespit edilecek,
Bu anlaşma yürürlüğe girdikten sonra iki taraf liderleri eş başkan olarak üç yıl görev yapacaklar.” …
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından Kıbrıs Türk ve Rum tarafına sunulan kapsamlı çözüm planını için
“Böyle üç günde, beş günde, bir haftada bu işleri bitirelim diye bir baskıyla değil, iyi niyetle ve iyi bir sonuç almak suretiyle müzakere edebiliriz.” Demiştir. [5]
Kofi Annan
Annan Planı’nın sakıncaları
BM Genel Sekreteri Kofi Annan; Kıbrıs sorununu çözmek üzere kendi ismiyle anılan ilk Annan Planı’nı 11 Kasım 2002 tarihinde, 3’üncü Anan Plânı ise 26 Şubat 2003 tarihinde tarafların incelemesine sunmuştur. Bu plânın Türkiye ve KKTC açısından sakıncalarının bazıları şunlardır:
A. Daha önce Türk tarafının öne sürdüğü iki kesimli konfederasyon tezi yerine, BM ve AB’nin zorlaması ile merkezi yönetim uygulanmasının benimsenmesi ile Türk tarafının temsil gücünün zayıflatılması hedeflenmiştir.
B. Bu plânda Türklerle Rumlar arasında 1/3 oranında yönetim açısından eşitsizlik meydana gelmekte, dolayısıyla Türk tarafı azınlık durumuna düşürülmekte, Türk ve Rum tarafının eşit ve egemen olma ilkeleri ortadan kalkmaktadır.
C. Annan Plânında KKTC topraklarına doğru zik zak yapılarak oluşturulan sınır düzenlemesinin kabul edilmesi halinde 50.000–60.000 KKTC vatandaşı topraklarını terk etmek zorunda kalacaktı. Ayrıca Annan Planı’nda önerilen iki harita da Güzelyurt, Çamlıbel, Alayköy, Paşaköy ve Haspolat’a kadar olan sulu ve verimli topraklar Rum tarafına veriliyordu.
D. Plânda, Türkiye’den Kıbrıs’a yerleşen Türk vatandaşlarından 45.000’inin Kıbrıs vatandaşı olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Hâlen Ada’da Türkiye’den göç etmiş 85.000 Türk yaşamaktadır. Bu madde uygulandığı takdirde 40.000 Türk vatandaşı Türkiye’ye geri dönmek zorunda kalacaktı.
Ağlayarak seyrettim
‘Hain Denktaş istifa’ diye sloganların atıldığı önceki günkü (26 Aralık 2002) Kıbrıs’ta yapılan ve 30 bin kişinin katıldığı muhalefet mitingini gözyaşları içerisinde izlediğini söyleyen KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, ‘Olaylar beni üzüyor’ dedi ve eylemlerin Türk tarafını müzakere masasında zor durumda bırakacağı uyarısında bulunarak;
“Sağlam durmamız lazım. Bir taraftan masada mücadele verirken diğer taraftan sanki barış istemiyormuşum gibi çığlıklar atmak, nümayişler yapmak, ‘Derhal AB’ye gireceğiz’ demek, gökten dolar yağacağı havası yaratmak ve gençleri kandırmak müzakereciye yaramaz. Pazarlık gücümüzü artırmaz.” Diye konuşmuştur.
Denktaş, Bayrak Televizyonu’na yaptığı açıklamada da gösterinin üzücü olduğunu belirterek;
“Türkiye’nin bizi kollamasıyla ayakta kaldığımızı bilmeyen gençler, bizi ağlatacak kadar üzücü pankartlarla dolaştılar. Rum plânı kabul etmedi. (Annan Plânı) İhtiyacı yok. Çünkü AB, her koşulda Rumları üyeliğe alacağını söyledi.” Demiştir.
Rum Hükümet Sözcüsü Mihailis Papapetru ise Kıbrıs’ta yapılan Türk muhalefet mitingi ile ilgili olarak eylemci Kıbrıslı Türklerin tüm dünyaya çok önemli mesajlar gönderdiğini öne sürerek; “ İşgal altındaki bölgelerde devrimci bir ortam oluştu.” şeklinde ifade etmiştir.
Rum Dışişleri Bakanı Yannakis Kassulides ise, Rum halkı ve hükümetinin Kıbrıslı Türklerin seslerine karşılık vermesi gerektiğini söyleyerek;
“Kıbrıslı Türklerin sesiyle seslerimizi birleştirmeliyiz. Bu çağdaş ses Ankara’da da yankı bulmalı”[6] diye konuşmuştur.
İstifa Ederim
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan plânın Kıbrıslı Türkleri azınlık durumuna düşüreceğini belirterek,
“ Türkiye’den böyle bir anlaşmayı imzalamam için baskı gelirse, çekilirim, yerime başkasını bulurlar. Şimdiye kadar hiçbir hükümetten böyle bir baskı görmedim. ” demiştir. Denktaş, ATV’de yayınlanan Ceviz Kabuğu programında Kuzey Kıbrıs’taki bölünmenin müzakere masasında Türk tarafını zor durumda bıraktığını vurgulamıştır.
Denktaş, programda Annan Plânında Türk tarafını en fazla rahatsız eden konuları şöyle sıraladı;
“Harita: Topraklarımızın yüzde 21’ini verip 55 bin insanımızı yeniden göçmen durumuna düşürmemizi istiyorlar. Bu harita kabul edilirse elimizde verimli toprak kalmayacak. 1350 işyeri kapanacak. Tarımsal üretimin yüzde 66’sını kaybedeceğiz. Bu haritadan kaynaklanan zararımız yılda 200 milyon doları aşacak.
Göç: 28 yıl içinde içimize 60 bin Rum alacağız. Bize kalacak toprakların yüzde 11’i daha Rumlara gidecek.
Garantiler: BM Barış Gücü’ne verilecek yetkilerle Türkiye’nin garantörlük hakları sınırlandırılacak. Askerimiz kendini koruyamayacak duruma gelecek.
Egemenlik: Biz 40 yıldır kurucu ortak olduğumuz 1960 Anlaşması’ndaki haklarımızı istiyoruz. Kurucu statüsünün kayda geçirilmesini istiyoruz. Oysa plânda bize korumaya alınmış azınlık statüsü öneriliyor.” [7]
Müzakereler öncesi Kıbrıslı Türklerin mitingi, ya istifa et, ya imzala
Kıbrıs’ta ağırlıklı olarak sol çizgideki parti, sendika ve derneklerden oluşan sivil toplum örgütleri, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Rum Yönetimi Lideri Glafkos Klerides arasında bugün 15 Ocak 2003 günü Yeşil Hat’ta başlayacak müzakereler öncesinde, ‘Çözüm ve Avrupa Birliği’ talebiyle yine eylem yaptı. 30 bini aşkın Kıbrıslı Türk’ün katıldığı eylemde Denktaş’a “Ya 28 Şubat’a kadar anlaşma imzala ya da istifa et” çağrısı yapıldı.
Organizasyon Komitesi’nin “Çözüm İçin Kararlılık” gençlerin ise “Geleceğimizi Kurtarma Operasyonu” diye nitelediği mitingde, ellerinde AB bayraklarıyla “Kıbrıs’ta çözüm engellenemez” sloganları atıldı. Kalabalık, Kıbrıslı Türklerin çıkarlarına aykırı hareket etmekle suçladıkları Denktaş’ı istifaya davet etti.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreou da, Lefkoşa’da yapılan mitingin özellikle duygulandırıcı olduğunu belirterek, “Kıbrıs Türklerinin mitingi bir barış ve demokrasi mesajıdır.” Demiştir.
Gösteride, “Kıbrıs’ı Çözelim, AB’ye Girelim.”, “Ankara Duy Sesimizi.” , “Erdoğan Göreve Dinozorlar Müzeye.” , “Göç etmek istemiyorum.” , “Sıradan İnsanlar, Sıra dışı Çözümler Üretir.” , “Hemen Şimdi Barış.” Yazılı Türkçe ve İngilizce pankartlar taşınmıştır.
Cumhuriyetçi Türk Partisi Başkanı Mehmet Ali Talat, yaptığı açıklamada; “İktidara mensup birçok milletvekili arkadaşımız da mitingdeydi. Bu, Denktaş’ın tamamen yalnız kaldığının göstergesidir.” Demiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, mitingi üzülerek izlediğini belirterek;
“…Pazarlık imkânlarımı ortadan kaldırdılar. Klerides, bu manzaraya bakıp ‘Denktaş hapı yuttu’ diyecek ve benimle pazarlığa yanaşmayacak. Bir ara mitinge gidip ansızın mikrofonu almak istedim, ama ne reaksiyon alacağımı bilemedim…
AB’ye girmek için gösteri yapmak, barış istemek halkın hakkıdır. Ama devleti yıkarak, devlet yokmuş gibi davranarak değil. Halk iradesiyle devleti yıkmaya kalkışmak, vacip değil.
Bülent Arınç başkanlığındaki TBMM heyetiyle yapılan basına kapalı görüşmede, KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu ise verdiği mesajda;
“Mitinglerin nedeni, ekonomik sıkıntı… Bizim gündemimizde Türkiye’ye ilhak yok. Beklentimiz ekonomik bütünleşme ve iki ülkenin yan yana yaşaması. Mitingler sadece Denktaş’a karşı değil, hem hükümetimize hem Türkiye’ye tepki. Ekonomik destekle bu tepkiler biter.” Şeklinde ifadede bulunmuştur.
Kıbrıs Rum Kesimi Dışişleri Bakanı Yannis Kassulides, Kıbrıs’taki gösterilerden cesaret alarak, Denktaş’ı Çavuşesku’ya benzeterek, yaptığı konuşmada;
“Tüm bunlar çok cesaret verici. Denktaş döneminin sona ermesine tanık oluyoruz. Bu muhalefet tıpkı Romanya diktatörü Çavuşesku’yu deviren hareket gibi büyük bir çığa dönüşebilir” Demiştir.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Richard Boucher’in, günlük basın toplantısında yaptığı açılamada;
“Gösteriler, Kıbrıslı Türklerin kapsamlı bir çözüme hemen şimdi ulaşmanın getireceği yararları gördüklerine işaret ediyor. Tabii ki biz de tamamen aynı görüşteyiz. Barışın kazanılmasında bu fırsatı destekleyen insanlar, doğru şeyi yapıyorlar. ABD’nin barışı ve çözümü desteklemesi, sanıyorum Sayın Denktaş için sürpriz olmayacaktır.” [8] Demiştir.
Denktaş’a kesinlikle güvenmiyoruz. Kendisini saraya kilitleriz.
Kuzey Kıbrıs’ta 50 üyeli Meclis’te beşer sandalyesi bulunan sol muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Başkanı Mehmet Ali Talat ve Hürriyet Gazetesi yazarlarıyla yapılan ve 24 Ocak 2003 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan röportajda;
Mehmet Ali Talat’ın; Denktaş’ın çözüm istemediğini ifade ederek özetle;
“Denktaş’a kesinlikle güvenmiyoruz. Denktaş kendi toplumuna güvenmiyor. Halkının çıkarlarını temsil etmiyor. İyi niyetinden kesinlikle şüpheliyiz. Aralık (2004) ayında KKTC’de genel seçimler var. Bu seçimlerden sonra Denktaş hala oradaysa, (Cumhurbaşkanlığı makamı) kendisini saraya kilitleriz. Anayasa’ya göre yetkisi de yok zaten…
KKTC’nin tanınması Annan plânından daha kötü sonuçlar doğurur. Rumlar evine dönecek. Tazminat da ödeyeceğiz. Bu kez Kuzey’de çoğunluğu da sağlayacak. Annan plânı bunları regüle (ortadan kaldırıyor) ediyor. Plânda bizim için en önemli unsur siyasi eşitliğimizdir. Rumlar konusunu da sorun olarak görmüyorum.
Plâna göre Kuzey’e yüzde 28 oranında Rum dönecek. Bu oran yüzde 50’ye bile çıkabilir. Önemli olan BM plânına ve ayrılmaz bir parçası olan takvimine uyulmasıdır. Denktaş referanduma gidecek. Bugünkü görüntüsüyle halk plâna (Annan) kesinlikle destek verir. Bu referandumda biz varız. Denktaş, İstanbul’da kendisine iyi hizmet etti diye, garsonları bile KKTC vatandaşı yaptı. Ulufe gibi vatandaşlık dağıttı.
Denktaş, referandumda reddedilsin diye plânın iyileştirilmesini istemiyor. Halk, plânı bu haliyle kabul edince Denktaş istifa edecek. İstifa ettiği anda da hem Türkiye’de hem de burada büyük bir kaos çıkacak. Çünkü Kıbrıs’ın kuzeyinde bunu imzalayabilecek- ben derhal imzalarım-kimse yok. Denktaş şimdiden istifa etsin. Türkiye ile işbirliğini ben yapayım ve bu anlaşmayı ben bitireyim. İstifa ederse müzakere şansım var.” Demiştir.
Cumhuriyetçi Türk Partisi Başkanı M. Ali Talat
Mehmet Ali Talat KKTC Başbakanı
14 Aralık 2003 tarihinde Kıbrıs’ta genel seçimler yapılmış, muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Mehmet Ali Talat, KKTC’nin Başbakanı olmuştur. Mehmet Ali Talat, Demokratik Parti Lideri Serdar Denktaş ile anlaşarak CTP-DP koalisyon hükümetini kurmuşlardır. Başbakan Talat, göreve gelir gelmez Türk hükümeti ile Annan Plânı çerçevesinde görüşmelere başlanılması konusunda görüş birliğine varmıştır.
Annan Plânı Halk Oylamasında
Kıbrıs sorununun çözümü amacı ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından yapılan son Annan plânı; 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta halk oylamasına sunulmuş, Başbakan Mehmet Ali Talat öncülüğünde Türk Hükümetinin de desteğinde KKTC Plâna % 65 oranında “Evet” olarak oy vermiş… Ancak plân, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) halkı tarafından % 75 oranında “Hayır” denmek suretiyle reddedilmiştir. Bu suretle Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti hayali sona ermiş, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bu konudaki gayret ve faaliyetleri boşa çıkarılmıştır. [9]
Kıbrıs Türk halkının referandumda büyük ölçüde olumlu oy kullanmasının nedenleri arasında, Kıbrıs sorununda belirsizlik, işsizlik ve Türk gençlerinin adadan göçü gelmekteydi. Bunların yanında, Annan planın kabul edilmesi halinde AB’ye (Avrupa Birliği) katılımın gerçekleşeceği, işsizliğin ortadan kalkacağı, ekonomik açıdan büyük refah getireceği konusunda yapılan propagandanın önemli etkisi olmuştur.
Annan Planının hemen akabinde, Başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere Kıbrıs Türk tarafına uygulanan ambargoların hafifletilmesi ve izolasyonların kaldırılması konusunda girişimde bulunacaklarına dair verdikleri sözleri yerine getirmemişlerdir.
AB kendi içtüzüğüne, 1959’da imzalanan Zürih ve Londra anlaşmalarına aykırı ve hukuk dışı olarak 1 Mayıs 2004 tarihinde Güney Kıbrıs Rum kesimini Kıbrıs adasının tamamını temsilen Avrupa Birliğine tam üye olarak kabul edilmiştir.
Kıbrıs’ta Erken Genel Seçimler
20 Şubat 2005 tarihinde KKTC’de yapılan erken genel seçimlerde Başbakan Mehmet Ali Talat’ın partisi CTP % 44.45 oy alarak 25 milletvekilliği kazandı. % 31.71 ile eski Başbakan Derviş Eroğlu’nun başkanlığını yaptığı UBP(Ulusal Birlik Partisi) 18 milletvekilliği aldı. Serdar Denktaş’ın başkanı olduğu DP(Demokrat Partisi) ise % 13.49 ile 6 milletvekilliğini, % 5.81 oy alan BDH (Barış ve Demokrasi Hareketi) Partisi ise 1 milletvekilliğini kazandı. [10]
Mehmet Ali Talat Cumhurbaşkanı
KKTC’de 17 Nisan 2005 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların % 55,6’nı alan Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Mehmet Ali Talat, KKTC’nin 2nci Cumhurbaşkanı olmuştur. Talat verdiği mesajda özetle;
“…Denktaş’ın davası, Kıbrıs Türklerinin ayrı bir devlet sahibi olması ve bu devletin dünya tarafından tanınması, bu olmasa Türkiye’ye entegre (bütünleşmek) olmasıdır. Davasını günün koşullarına uyarmayı başaramadı. Kıbrıs davası çöktü. Davayı kaybetmişken, Kıbrıslı Türklerin Annan Planı’na koyduğu güçlü irade dünyayı şoke etti. Yani dava bizim hükümetimize gelmemizle başladı… Kıbrıs’ın bütünlüğünde eşitliği sağlayarak varılacak bir hedeftir. AB hedefidir… Papadopulos’un 2005’i EOKA yılı ilan etmesi ve bunun dışında her türlü fanatizmi desteklemesini teşhir edeceğiz… Şimdi Ulusal Konsey kuracağım. ‘TMT(Türk Mukavemet Teşkilatı) ruhu’ filan diyor (Rauf Denktaş). Bu halka isyandır. Kıbrıs Türk halkının iradesine saldırıdır, marjinal (sıra dışı) çıkıştır… Türkiye ile ilişkilerin iyi olması dışında bir şansımız yok. Türkiye ile iyi ilişkilerin olmadığı tanınmamış bir KKTC’nin yaşama sansı yok. Türkiye’nin müdahaleci tutumlarına karşı geçmişte hep karşı çıktık. Ama özellikle son zamanlarda Türkiye’nin bu tavırlarında çok değişiklik var. Son genel seçimler ve bu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk kez Türkiye müdahale etmedi. AB ve ABD’nin beni desteklediği belli…” [11] Demiştir.
Rumların Talepleri
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs 2005 ayı içerisinde Moskova’da Rum Lider Tasos Papadopulos [12] ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile bir araya gelerek başlattığı yeni Kıbrıs sürecinde Rumlar, BM’ye 8 ana başlık altında ilettikleri talepte;
1. Annan Planı’na göre Ada’da kalacak 650 kişilik Türk alayının da tamamen Ada’dan gitmesi,
2. Garantörlük sistemi ve Türkiye’nin garantörlük hakkının tamamen kaldırılması,
3. Ada’da kalacak KKTC vatandaşı olmuş Türkiyelilerin sayısının azaltılması (Annan Plânı 41.000 Türkiyelinin kalmasını öngörüyor),
4. Rumların tümünün Kuzey Kıbrıs’taki mülklerine geri dönmesi (Annan Plânı Kıbrıs Türk Devleti sınırları içinde kalan Rum mülklerinin 1/3’ünün Rum sahiplerine iadesini öngörüyor)
5. Yeni kurulacak devletin idare yapısı işler hale getirilmesi,
6. Rumlara doğrudan devredilecek toprakların iade sürecinin kısaltılması,
7. Doğrudan devredilecek topraklardan Türk askerinin hemen çekilmesi,
8. BM Güvenlik Konseyi’nin, kabul edilecek muhtemel bir plânı, Türkiye’nin fiili olarak uygulayacağı yönünde Rumlara garanti veren bir karar alınması [13] istenmektedir.
Bu Girit modelidir. Kıbrıs giderse Türkiye Akdeniz’e çıkamayacak
TBMM’de 22 Aralık 2005 tarihinde ‘Kıbrıs’taki Son Gelişmeler’ konulu konferansa konuşmacı olarak katılan KKTC eski 1’inci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın yaptığı konuşmada özetle;
“Girit modelinin son sayfası, Annan Planı’nın son sayfasıdır. Girit’te de ‘Askerinizi çekin. Türkleri koruruz’ dediler. Sonrası Enosis. (Girit’in Yunanistan’a ilhak edilmesi) Önce Annan Planı’yla Türk askerini çektirmek istediler. Şimdi de 5 bin asker çekin diyorlar… Türkiye ağırlığını koymasaydı, bizde % 65 hayır çıkacaktı. (Annan Plânı) Hayır çıksaydı bugün 2 devlet olacaktı. KKTC’ye sahip çıkalım dediğim için öldürüldüm.
Türk hükümeti, protokolü (Ek) imzalayarak Rum’u Kıbrıs’ın meşru hükümeti olarak kabul etmiştir. Lütfen ve merhameten bu yüce Meclis’in çatısı altında aldığınız kararlara bakın. Meclis (TBMM), ek protokolü suratlarına atmazsa Kıbrıs elden gidiyor kardeşlerim.” …
Denktaş, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtında Türk paraşütçülerin Kıbrıs’a indiği anı anlatırken de;
“Ateş altında cepheyi geziyorum. Bir köşede sigarasını tüttüren bir paraşütçü subay, ‘Korkmadın mı?’ Diye sordum. Güldü. ‘Atladığım anda etrafımı binlerce beyaz atlı sardı. 1571’in şehitleriydi. Birlikte indik. Hiç korkmadım’ deyince gözlerim doldu…
Kıbrıs giderse Türkiye Akdeniz’e çıkamayacak. 3-5 kişi böyle istedi diye Türkiye Akdeniz’e kapılarını kapatamaz. Beni dünya gerçeklerini kabul etmemekle suçladılar. Uzlaşmaz dediler. Uzlaşmaz ’ın adını koyalım kardeşlerim. Şehitleri toplayıp Anadolu’ya mı getireceksiniz? Türk milleti buna razı mı? ...
Son satırlar yazılıyor. İçim yanarak söylüyorum. Türkiye’nin AB’ye girmesi için Kıbrıs’ı çeke çeke alacaklar. Ama sizin vermeyeceğinize inanıyoruz. Meclis, ek protokolü reddetmelidir. Ya da uzlaşma olana kadar Rum tarafını tanımayacağı şartını koymalıdır. Kıbrıs meselesi; iki dili ve dini ayrı halkın, var olan iki devleti arasındaki meseledir. Bu formülü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer canlandırdı. Bu Meclis de kabul etti. Kalıcı barış için bundan başka formül yoktur…
Bugün yaşanan olaylar beni birçok konuda haklı çıkardı. Ama ‘Eğer Meclis ek protokolü suratlarına çarpmazsa Kıbrıs elden gider’ sözlerimde inşallah haklı çıkmam. Rumlarla yaşanabilse Türkiye’nin rahat etmesi için yaşarız. Ama yaşatmazlar. Şehitler verdik bu yolda. Bu şehitleri, buradan alıp Anadolu’ya mı taşıyacağız? AB, kalıcı anlaşmadan yanaysa, iki devlete dayalı birleşim neyine batıyor? Türk Milletinin yumruğu ağır vurulursa, ‘Bu dava, benim milli davam, 13’üncü ada olarak Yunanistan’a bırakmam’ denilirse, bu iş halledilir.” [14] Demiştir.
AB izolasyon konusunda sözünü tutmadı
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Cumhurbaşkanı seçilmesinin birinci yıldönümü ve Annan Plânı referandumun ikinci yıldönümü nedeniyle 24 Nisan 2006 tarihinde yaptığı basın toplantısında;
“Biz soruna çözüm için her türlü görüşmeye hazırız. Ancak Rum tarafında çözüm istemeyen güçler iktidarda olduğu için zor gözüküyor… AB’nin Annan Plânı ve referandum öncesinde ve sonrasında KKTC’ye izolasyonların sona erdirme sözü verdiğini, ancak şu ana kadar ilerlemenin olmadığını…” [15] İfade etmiştir.
KKTC’yi tanımıyoruz
ABD’nin Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fried, 9 Haziran 2006 tarihinde yapmış olduğu konuşmada, “…Kıbrıs adasında Kıbrıs Cumhuriyetinden başka herhangi bir hükümet tanımıyoruz ve tanımayacağız. Bu konuda çok açığız. Kıbrıs tek bir ülkedir. Bizim tek bir büyükelçiliğimiz var ve de öyle kalacak. Türkiye’nin AB üyelik amacını gerçekleştirmek için limanlarını Kıbrıs Rum kesimine açması gerekir… Türkiye bu amaç için gümrük birliği anlaşmasını, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni de kapsayacak şekilde genişletme yükümlülüğünü yerine getirmelidir.” [16] Demiştir.
Daniel Fried
Müzakereler başlatılmasın
AB Komisyonu, Türkiye’nin liman ve havalimanlarını Rum gemi ve uçaklarına açmaması nedeni ile Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinin kısmen askıya alınması ile ilgili olarak 35 başlıktan sekizi hakkında (Malların Serbest Dolaşımı… Taşımacılık, Gümrük Birliği, Tarım, Balıkçılık, Dış ilişkiler, Mali Hizmetler, İş Kurma Hakkı) müzakerelerin başlatılmaması için 29 Kasım 2006 tarihinde tavsiye kararı almıştır…
AB Komisyonu’nun Genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, yaptığı açıklamada; “AB Dışişleri Bakanlarının bu tavsiyeyi ele alacağı 11 Aralık 2006 tarihine kadar limanların açılmasını sağlayacak ek protokolün Ankara tarafından onaylanması halinde, bu tavsiyeler geçersiz olacaktır.” [17] Demiştir.
Olli Rehn
Türkiye’nin Hava Limanlarıyla ilgili Önerileri
AB müzakerelerin askıya alınması tehlikesine karşılık… Türkiye; 1 Ocak–31 Aralık 2007 tarihleri arasında bir yıl boyunca bir Türk havalimanını (İstanbul, İzmir, Adana veya Antalya) Rumlara açılması karşısında, AB’nin Ercan havalimanını (KKTC denetiminde) uluslararası trafiğe açılması… Yine bir Türk limanına (Mersin) karşılık Magosa limanının (KKTC denetiminde) ticarete açılması konularında Türk Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından 7 Aralık 2006 tarihinde yaptığı sözlü öneri, AB dönem Başkanı Finlandiya tarafından yetersiz bulunmuş, ayrıca Rumlarda Ercan Havalimanı’nın uluslararası trafiğe açılmasını kabul etmemişlerdir. [18]
Türkiye’ye haksızlık yapılmıştır
AKP Hükümeti, AB Dışişleri Bakanlarının Türkiye’nin müzakerelerinin 8 başlıklı askıya alınması ve ek protokol yerine getirilinceye kadar diğer başlıklarında kapatılmaması yönünde karar almasına tepki göstermiştir. Başbakan Erdoğan bu konuda yaptığı açıklamada;
“AB Konseyi Annan Plânı, Rumlar tarafından reddedilince KKTC’ye uygulanan izolasyonları kaldırmayı taahhüt etmiştir. Dolaysıyla Türkiye, Ek Protokol taahhüdünü üstlenirken, KKTC’ye uygulanan izolasyonlara da son verileceği düşüncesiyle hareket etmiştir. Türkiye’nin Gümrük Birliği çerçevesinde liman ve havaalanlarını Rum gemi ve uçaklarına açmasının ancak bu koşul gerçekleştiği takdirde mümkün olacaktır. Ne yazık ki bugün gelinen noktada bütün iyi niyetimize rağmen AB Konseyi’nin aldığı kararla Türkiye’ye haksızlık yapılmıştır. Bu karar, Türkiye - AB ilişkilerinin ulaştığı boyutla bağdaşmamaktadır. Ayrıca, AB ile ortaklaşa belirlediğimiz hedefle de çelişmektedir.” [19] Demiştir.
Türkiye Avrupa Birliği’nin metresi mi?
İngiliz Guardian Gazetesinde yayınlanan Geoffrey Wheatcroft imzalı makalede, Fransız bir diplomatın Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin (AB) metresine benzetmiş, AB’nin Türkiye’yi ne kaybetmek ne de onunla evlenmek istediğini ifade etmiş ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyeliğinin, umutlu bir koroya rağmen gerçekleşemeyeceğini, Türkiye’nin bir kilisenin çalmayacak çanını beklediğini… Türkiye bir engeli aştığında Avrupa’nın yeni bir tane bulacağını belirtmiştir. [20]
Türk Askeri Ada’yı terk etsin
Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis’in, 25 Ocak 2007 tarihinde Avrupa Parlamenterler Meclisinde, “…Türk askerinin 21’inci yüzyılda hala adada bulunması, ahlaki, siyasi ve mantık olarak kabul edilemez…” şeklindeki sözlerine, KKTC 1’inci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise, “…Türk askeri Kıbrıs Türklerinin koruyucusu olarak uluslararası antlaşmalarla kendisine verilen hakkı kullanarak Kıbrıs’ta bulunmaktadır. Buna ahlaksızlık demek ahlaksızlıktır…” [21] Demiştir.
Kostas Karamanlis
Duvarımız adlı belgesel filmin gösterime girmesi
Türkiye’nin 1974 tarihinde gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtını ‘istila’ olarak nitelendiren, Türk subaylarının Kıbrıs Rum halkına kötü davrandıklarını sergileyen 1993 yapımlı ‘ Duvarımız’ adlı belgesel film, Kıbrıs’ta gösterilmeye başlanmıştır.[22]
Düşmanımız Ankara’dır. Türk Askerlerini Kıbrıs’tan kovacağız
Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu 2. Hrisostomos, 22 Nisan 2007 tarihli Yeniçağ Gazetesinde yayınlanan beyanatında özetle;
“…EOKA mensubu olmaktan şeref duyuyorum. Rum Ortodoks Kilisesinin karşı karşıya bulunduğu en büyük sorun, ‘milli dava’dır.’ Vatanı kurtarmak için mücadele etmemiz gerekir. Yerleşiklerin ve Türk askerlerinin gitmesini istiyoruz. Müezzinin sesi bizi rahatsız etmiyor. Bizi ‘işgal’ rahatsız ediyor, insan haklarımızın Türkiye tarafından ihlal edilmesi bizi tahrik ediyor. Düşmanımız Ankara’dır. Kilise, Türk askerleri çekilene, vatan kurtulana kadar milli mücadele saflarında kalacaktır. Biz yerleşikleri ve Türk askerlerini Kıbrıs’tan kovacağız…
Rum Ortodoks Kilisesi’nin sahip olduğu imkânlar Türk işgalinin püskürtülmesi için kullanılacak. KKTC’deki bütün kiliseler geri alınacak ve ibadete açılacaktır. Rum Ortodoks Kilisesi, Türklere karşı mücadele etmek için Brüksel’de bir ofis açacak. Bu ofis Rum Yönetimi ile birlikte propaganda faaliyetlerinde bulunacak.” demiştir.
Alaminyo Köyü’ndeki Türk Katliamı
Kıbrıs’ta Rumların, 33 yıl önce 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında kurşuna dizerek toplu mezara gömdüğü, Birleşmiş Milletler şemsiyesindeki Kayıplar Komitesinin Rum kesimindeki Alaminyo köyündeki toplu mezarlardan çıkardığı ve kimliklerini DNA tetkiki ile belirlediği Kıbrıslı Türklerden 13’ü, 12 Temmuz 2007 günü askeri törenle Lefkoşa Şehitliğine defnedildi.
Törene KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Başbakan Ferdi Sabit Soyer ve Adadaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin komutanları da katıldı. [23]
Tek ve En Büyük Düşmanımız İşgalci Türk Askeridir.
Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Tasos Papadopulos, 12 Eylül 2007 tarihinde Rum televizyonlarından canlı olarak yayınlanan basın toplantısında yaptığı konuşmada, tek ve en büyük düşmanlarının adadaki işgalci Türk askeri olduğunu ifade etmiş ayrıca;
“Annan Planı’nın ardından karşılaştığımız sorunların üstesinden gelmeyi bildik. Türkiye de işgal edilmiş adada, yasadışı Türk rejimini kurma hedefine ulaşamadı” demiştir.
Tasos Papadopulos
Türk Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Levent Bilman ise Papadopulos’un yukarda ki sözlerine karşılık “Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu şekilde düşman ilan edilmesi barışa hizmet etmemektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu şekilde hedef gösterilmesi de kabul edilemez.” [24] Şeklinde karşılık vermiştir.
Kapıların açılmasından sonra iki halk arasındaki ilişkiler daha da bozuldu
KKTC’nin başkenti Lefkoşa’da, Türk ve Rum çarşılarını ayıran Yeşil hat üzerindeki Lokmacı Barikatı, 45 yıldan sonra ilk defa 3 Nisan 2008 tarihinde törenle açıldı. Kapının açılışını, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rumların yeni lideri Dimitris Hristofyas’ın temsilcileri birlikte yaptı. Balonların uçurulduğu törenin ardından kapı, Türk ve Rumların yaya geçişine açıldı.
Lokmacı Barikatı'nın Açılışı
Lokmacı Barikatının açıldığı sırada İstanbul’da bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, yaptığı açıklamada; “ … Daha önce birçok kapı açıldı. Onlardan bir farkı yok bunun. Sonuç itibariyle kapıların açılması çözümü doğrudan etkilemez. 2003’te ilk defa kapılar açıldığında hepimiz mutluyduk. Kapıların açılması iki tarafı birbirine yaklaştıracak diyorduk. Ama olmadı. Kapıların açılmasından sonra iki halk arasında ilişkiler daha da bozuldu.” [25] Demiştir.
Çözüm önerileri ne olmalı?
M. Ali Talat, KKTC Cumhurbaşkanlığı’nın resmi internet sitesinde bildirdiğine göre kendisini ziyaret eden bir grup KKTC vatandaşına:
“Kıbrıs sorununun çözümünü istiyorsak ve murat ediyorsak, eğer bir ‘Birleşik Kıbrıs’ olacaksa, tek egemenlik, tek yurttaşlık olacağı kesindir. Dünyada iki egemenliğe veya iki vatandaşlığa sahip devlet yoktur.” [26] Demiştir. Bu durumda adada iki devlete dayalı çözüm isteyen Türk Hükümeti ile KKTC Cumhurbaşkanı M. Ali Talat arasında Kıbrıs ile ilgili görüşlerin ve çözüm önerilerin bu safhada farklı olduğu değerlendirilmektedir.
Kıbrıs, 34 yıldır Türk Ordusu tarafından işgal edilmiştir.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, 20 Temmuz 2008 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada;
“Adada tek egemenlik altında, tek uyruklu ve uluslararası alanda tek kimlikle temsil edilecek, iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon getirecek bir çözüm bulunmasına ihtiyaç var. AB üyesi olan Kıbrıs, 34 yıldır BM kararlarının hilafına Türk Ordusu tarafından işgal edilmiştir.” [27] Demiştir.
Dora Bakoyanni
Derviş Eroğlu yeniden Başbakan
KKTC’de 19 Nisan 2009 tarihinde yapılan genel seçimlerde, Başbakan Ferdi Sabit Soyer’in genel başkanlığını yaptığı iktidardaki Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) büyük bir oy farkıyla seçimleri kaybetmiştir. İki ayrı devlet temelinde çözüm isteyen ve Kıbrıs’ın “milli dava” olduğunu ifade eden Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Derviş Eroğlu’nun Başkanlığındaki Ulusal Birlik Partisinin (UBP) ise yüzde 44 oy alarak birinci parti olmuş ve tek başına iktidara gelecek sayıda milletvekili çıkarmıştır.[28]
Yeni Başbakan Derviş Eroğlu
Seçimlerden zaferle çıkan UBP Genel Başkanı Derviş Eroğlu’nun, yaptığı konuşmada;
“Sayın Cumhurbaşkanımızın (Mehmet Ali Talat) müzakereleri devam ettirmesi yönünde de bizim desteğimiz var. Kimsenin bizi Kıbrıs görüşmelerinin ve çözümün karşısındaymış gibi gösterme hakkı yok. Kıbrıs müzakerelerinin devam etmesi UBP’ nin ana politikalarından biri. Türkiye ile tam uyum içinde Kıbrıs politikalarını tartışarak, beraberlik içinde yürüteceğiz. Türkiye’nin anavatanım olmasından dolayı gurur duyuyorum.” [29] Demiştir.
Toprak vermek zorundayız
KKTC Cumhurbaşkanı M. Ali Talat’ın, Mayıs 2009 ayı sonunda Gaziveren ve Doğancı köylerini ziyaretinde yaptığı konuşmada;
“…Biz en baştan yüzde 29 artıyı kabul ettiğimiz için toprak vermek zorundayız. Görüşmeler sürecinde en zor konu ‘toprak’ olacaktır. Çünkü toprak vermek zor bir konudur. Ancak halkımız hiç endişe duymasın. Yapılan hiçbir yatırım boşa gitmeyecektir.” [30] Demiştir.
Yeşilırmak kapısının açılması
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristofyas’ın, 1964 yılında Rumların saldırılarına karşı verilen mücadele ile “Rumlara karşı direnişin kalesi” olarak bilinen Erenköy’e kara ulaşımını sağlayacak Yeşilırmak Kapısı’nın açılması konusunda anlaşmaya varmışlardır… Adanın kuzeybatısında kalan Erenköy, KKTC toprağı olmasına rağmen, KKTC ile kara sınırı bulunmayan tek bölge. Üç yanı Güney Kıbrıs topraklarıyla çevrili Erenköy’ün tek ulaşımı deniz yoluyla sağlanıyordu.
Osmanlılar Adayı fethettiği 1571’den bu yana hiçbir zaman Rum egemenliğine geçmeyen bölge, 1974’e kadar Türklerin tek ikmal üssü konumundaydı.1964’te Rumlarla verilen mücadele sonunda, Türk tarafı 12 şehit, 4 kayıp ve 32 yaralı vermiş, Rum tarafı ise 53 ölü ve 125 yaralı ile Erenköy’den geri çekilmişti. [31]
Anavatanımız olmasaydı Filistin’den farkımız kalmazdı
KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu’nun, Türkiye gibi bir anavatana sahip olmanın kendisi için en büyük mutluluk olduğunu belirterek;
“Şükredelim ki anavatanımız var. Anavatanımız olmasaydı, Filistin’den farkımız kalmazdı. Bakın Filistin’in başına neler geliyor. ‘Gençlerimizi, anavatan sevgisiyle, devlet sevgisiyle yetiştirmeye çalışıyoruz…
Türkiye’nin bu gücüyle AB’de olması… AB’nin menfaatine. Türkiye’nin önünü kesmek için her türlü manevrayı yapıyorlar ve Rum devletinin, koca Türkiye ile oynamasına göz yumuyorlar.” [32] Demiştir.
Türkiye’nin Garantörlüğüne karşıyız
Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas ise Türk tarafının yukarda ki açıklamalarına karşı; “İsteklerimiz olmadan çözüm olmaz”, ”KKTC ve Türkiye ile görüşmelerin kutuplar kadar birbirine ters”, “Türkiye’nin garantörlüğü ile iki devletli çözüme karşıyız. Israr ederlerse, bırakın bu yılsonunu, daha sonradan çözüm olmaz” [33] demiştir.
Lefkoşa’da Atatürk Heykeli
KKTC’de Lefkoşa’daki 7 metrelik Atatürk heykelinin 25 Temmuz 2009 tarihinde törenle açılmıştır. Açılışta konuşan KKTC 1’inci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Rum kesiminde dev Makarios heykelleri olduğunu dikkat çekerek;
“Görmeyen gözlük taksın da baksın. Atatürk heykelini beğenmeyenler, işte Rum kesimi ile kapılar açık, gitmekte serbesttir.” Demiştir.
Aynı törende Başbakan Derviş Eroğlu ise, Rum kesimine geçer geçmez ellerinde kaleşnikoflu ve Girne’yi gösteren asker heykelleri olduğunu belirterek, egemenlik anıtı ile KKTC’ye bir mühür daha vurduklarını ifade ederek;
“Karşı komşularımız (Rum kesimini kastediyor.) memnun olmayacak diye eserler yaratmaktan kaçacak değiliz.” [34] Şeklinde konuşma yapmıştır.
Büyükelçi Frank Urbancic, nifak sokmaya çalışıyor
ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi Frank Urbancic, ABD başkentindeki Woodrow Wilson Center’de yaptığı konuşmada;
“Kıbrıslı Rumların kendi bağımsızlıklarını takdir ettiklerini, ENOSİS düşüncesinin son bulduğunu, Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile yakın bağlarına rağmen, çoğunun kendilerini Türk gibi hissetmediğini” [35] İfade ederek, Rumlardan yana taraf tutmuş, Kıbrıslı Türklerle Türkiye Türkleri arasında nifak sokmaya çalışmıştır.
Garanti konularının tartışılamayacak olması sürece fayda sağlamıyor
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani’nin Temmuz 2009 ayı sonunda Hürriyet Gazetesi görevlisi Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatta özetle;
“…Türk yetkililerinden devamlı gelen ‘yeni ortaklık’ ve ‘kurucu devletler’ kurulması yönündeki açıklamalar ile güvenlik ve garanti konularının tartışılamayacak kırmızıçizgiler olduğu yönündeki beyanatlar, sürece fayda sağlamıyor. Gelin Ada’daki iki lidere inanalım ve onlara bir şans verelim.” [36] Demiştir.
Güvercinler gibi masum değiliz
Yorgo Papandreu’un Yunanistan Başbakanı sıfatıyla Kıbrıs’a yaptığı ilk ziyaretinde Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristofyas’ın Yunanistan Başbakanı ile yaptığı 1974’te Ada’da yaşananlarla ilgili ortak açıklamada; “Biz Kıbrıslılar da öyle güvencinler gibi masum değiliz… Kıbrıs sorunu çözülmeden Türkiye’nin AB’ye tam üye olamayacağı” [37] şeklinde itirafta bulunmuşlardır.
KKTC’nin ilan edildiği gün ağladım
Radikal Gazetesi Yazı işleri Müdürü Erdal Güven’in, “Adam, Talat’ın Kıbrıs’ı” adlı kitabında Mehmet Ali Talat, (Eski KKTC Cumhurbaşkanı); “ …KKTC’nin bağımsızlığı ilan edildiği gün (15 Kasım 1983) ağladım… KKTC ilanına ‘Hayır’ demeliydik. KKTC’yi ilan etmek kadar yanlış bir hareket yoktu. Hem Kıbrıs Türk halkı zora sokuldu, hem Türkiye dünyada çok ağır baskılarla karşılaştı…” şeklinde itirafta bulunmuştur. Ancak Mehmet Ali Talat, kuruluşuna “hayır” dediği ve ağladığını ifade ettiği o KKTC’nin önce başbakanlığını ve daha sonra da cumhurbaşkanlığını yapmış, o koltuklara “hayır” dememiştir.
M. Ali Talat’ın yukarıdaki itirafı ile ilgili olarak, eski Dışişleri Müsteşarı Nüzhet Kandemir’in yaptığı açıklamada;
“KKTC’nin ortaya çıkartılması hem Türkiye’de hem de Kıbrıs Türkleri arasında çok büyük çabalar ve özverili çalışmalar sonucu olmuştur. Bu çabalara inanmayan bir kişinin Şimdi KKTC’nin başında olmasını, özellikle Kıbrıs Türkleri genelde de biz Türkler açısından talihsizlik olarak değerlendiriyorum.” [38] Demiştir.
Kıbrıs’tan çıkın, Maraş’ı verin
Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Hollandalı Hıristiyan Demokrat Ria Oomen Ruijten tarafından kaleme alınan AP Dış ilişkiler Komitesinden geçen Türkiye karar taslağında şu isteklerde bulunularak;
A. Kıbrıs’taki müzakerelere katkı için adadaki askerlerinizi derhal çekmeye başlayın.
B. Kapalı Maraş bölgesini Rumlara açın. Gökçeada ve Bozcaada’daki Rum halkının mal edinme ve eğitim haklarıyla ilgili sorunları çözün.[39] Denilmiştir.
Müzakerelerde kaçan taraf Güney Kıbrıs yönetimi olmuştur
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB ülkeleri Ankara büyükelçilerine Başbakanlık Resmi Konutunda verdiği yemekte, AP (Avrupa Parlamentosu)’un 11 Şubat 2010 tarihinde kabul edilen ‘Türkiye Raporu’ (Türkiye Kıbrıs’taki askerini derhal çekmeli, Maraş Rumlara verilmeli) ile ilgili olarak yaptığı konuşmada özetle;
“Raporda Kıbrıs’ta devam eden müzakereler ve Kıbrıs Türk tarafının yapıcı, çözüme dönük gayretleri adeta hiçe sayılmış, Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasında sorumluluğu olanlarla ilgili gerçekler maalesef görmezlikten gelinmiştir… Bu müzakerelerde her zaman kaçan taraf Güney Kıbrıs yönetimi olmuştur, garantör ülke Yunanistan olmuştur…
Yapılan referandumda Annan Planı’na Kuzey Kıbrıs’ta destek yüzde 65 çıkarken, Güney Kıbrıs’ta yüzde 75 hayır oyu çıkmıştır. Nasıl oluyor da hala burada Türkiye ve Kıbrıslı Türkler suçlu hale geliyor. Bu Avrupa Parlamentosu’nun gözü kör müdür Allah aşkına…
AP’nin işlevi, Kıbrıs Rum tarafının sözcüsü gibi davranmak, tüm mesnetsiz iddia ve talepleri karşılamak olmamalıdır. AP’nin yeni yasama döneminde Türkiye ile ilgili sınavında iç politika Saiklerine yenik düştüğünü görmekten üzüntü duyuyoruz. Halen Türkiye’nin AB üyeliğinin, tartışılır olması, ne hakkaniyetle ne de ahde vefa ile ne de tarihi gerçeklerle bağdaşıyor.” [40] Demiştir.
Eroğlu’nun vizyonu yok, hukuk bilmiyor
KKTC Birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Mart 2010 ayı içerisinde Lefkoşa’da yapılan Dünya Basın Toplantısında yaptığı konuşmada, Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere yabancı ülke elçiliklerinin (Kıbrıs’a) büyük müdahaleler yaptığını belirterek;
“…Sivil toplum kuruluşu adı altında para dağıtıyorlar. ABD, İngiliz ve AB Büyükelçilikleri köy köy dolaşıyor. Talat (KKTC Cumhurbaşkanı) için para harcıyorlar (18 Nisan 2010 tarihinde yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi için), uyanık olun” demiştir.
Talat’ın ise KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu’nu ‘Kıbrıs sorununu ve uluslararası hukuku bilmemekle’ suçlamış ve “ Vizyonu yok, uluslararası ilişkiler ve hukuk bilmiyor. Ben Kıbrıs Türk’ünü dünya ile barıştırdım. Eroğlu seçilirse, eski kavgalı günlere dönülecek.” Şeklinde ifadede bulunmuştur.
Başbakan Eroğlu da Türkiye ve KKTC halkının Kıbrıs’taki menfaatlerini koruyacak bir anlaşma peşinde olduğunu belirterek;
“Doğrusu Talat’a benim Kıbrıs sorununu bilmemem ve vizyonum yok suçlamasını yakıştıramadım. Kıbrıs sorununu bilmiyor sözü gülünecek laftır. Bizim Talat’la farkımız, anlaşma olsun diye Rum’un her istediğini verecek değiliz.” [41] Şeklinde açıklamada bulunmuştur.
Kıbrıslı Türkleri küçümsemekle yanlış mesaj veriyorsunuz
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne resmi bir ziyarette bulunan Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreou, Rum siyasi parti liderleriyle bir araya gelerek yaptığı konuşmada;
“Bir yandan adanın birleşmesini ve Kıbrıs Türkleriyle birlikte yaşamak istediğinizi söylerken diğer yandan Kıbrıslı Türkleri sürekli küçümsemekle güvenirliğinizi ve inandırıcılığınızı yitiriyor, uluslararası kamuoyuna yanlış mesajlar veriyorsunuz.” [42] Demiştir.
Derviş Eroğlu KKTC Cumhurbaşkanı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) adayı olan Başbakan Derviş Eroğlu’nun, 18 Nisan 2010 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyların yüzde 50,38’ini alarak KKTC Cumhurbaşkanı olmuştur. [43]
KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı, zafer konuşmasında da, Rumlarla hemen görüşme masasına oturacağını ve masadan kalmayacağını söyleyerek;
“ ‘Masadan kaçacak’ dediler, göreceksiniz, masadan kaçmayacağım. Masada Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını onurlu bir şekilde savunacağım, Anavatan Türkiye için Kıbrıs milli davadır. Milli davamızda Türkiye ile yakın ilişkiler içinde olacağım. Özetle Türkiye ile uyumlu şekilde, müzakereler masadan kalkmadan devam edecek.” [44] Demiştir.
Kıbrıs’ta Bülent Ecevit’in heykeli
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı emrini veren merhum Başbakan Bülent Ecevit’in heykelinin 26 Nisan 2010 tarihinde KKTC’nin başkenti Lefkoşa’da Bülent Ecevit Anadolu Lisesi önüne törenle dikilmiş ve bu törende KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun yaptığı konuşmada özetle;
“Geç kalmış bir görevi yerine getirdik. Ecevit bize ‘KKTC sizlere emanet’ dedi. Elbette bizler ve gençler devletimize sahip çıkacağız. Kıbrıs Türk halkı vefalıdır. Anavatanımızla bağlarımızı daha da derinleştireceğiz. Anavatanımız olmadan var olamayız.” [45] Demiştir.
Kıbrıs’ta sıcak gelişme
Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas; 28 Temmuz 2010 günü akşamı ilk kez resmi olarak KKTC’ye geçerek Kıbrıs Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Lefkoşa’daki resmi ikametgâhına eşi ile beraber yemeğe gitmiştir.[46]
Türkler tamir edeceğine yıkılsın daha iyi demenin arkasında Karpas yarımadasının Metropolit (dini bölge) ilan edilmesi yatmaktadır.
Kıbrıslı Rum Başpiskopos Hrisostomos, Kıbrıs’ta Dipkarpaz’da bulunan Apostolos Andreas Manastırı’nın (Hz. İsa’nın havarilerinden Andrew’in manastırı) onarımı konusunda yaptığı açıklamada;
“Apostolos Andreas Manastırı’nın Evkafa (Kıbrıs Türk Vakıflarına) ait olduğuna rıza göstermektense yıkılmasını tercih ederim.” [47] Demiştir.
Andreas Manastırı, Karpas Yarımadası’nın kuzey ucunda bulunmaktadır. Kıbrıs Rum yönetimi, Annan Planı’nın müzakereleri sırasında, Türkiye’ye doğru uzanan stratejik öneme sahip bu yarımadayı istemiş ve taleplerini bir harita ile BM’ye (Birleşmiş Milletler) sunmuştu. Rumlar şimdi Başpiskopos Hrisostomos vasıtasıyla dini kullanarak yarımadayı Metropolit (dini bölge) ilan edip görüşme masasında da “kültürel miras” gerekçesiyle Karpaz’a sahip olmak istemektedirler. Karpaz yarımadası, aynı zamanda petrol zengini Doğu Akdeniz’e de hâkimiyet kuracak bir konuma sahiptir.
Kıbrıs’ta çözümü Türkler engelliyor
Kıbrıs Rum yönetimini ziyaret eden ilk Alman Başbakanı Angela Merkel, 49 yıl aradan sonra Başpiskopos Makarios iadeyi ziyaret olarak geldiği Güney Kıbrıs’ta Rum lider Dimitris Hristofyas ile görüşmesinin ardından yaptığı basın toplantısın da ki açıklamasında;
“Kıbrıs sorunun çözümlenmesi için yapıcı tavrınızı ve girişimelerinizi takdirle karşılıyorum. Siz çok adım atıyorsunuz. Adımlarınız bir uzlaşmaya hazır olduğunuzu gösteriyor. Ancak Türk tarafının bu adımlara karşılık vermediğini de görüyoruz. Sorunun çözümü için yürüdüğünüz yolda size elimizden geldiği kadar yardımcı olacağız. Türkiye Başbakanı (R. Tayyip Erdoğan) ve Türk Bakanlarıyla buluştuğumda bunları anlatacağım…
Türkiye limanlarını açarak ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gümrük birliğine dâhil etmesini gerektiren Ankara Protokolü’nü uygulamadıkça, müzakere başlıkları kapanmayacak. Üstelik askıya alınan 8 başlık da bulunuyor.”[48] Demiştir.
Alman Başbakanı Merkel ile Rum Lideri Hristofyas
Alman Başbakanı Merkel’in, bu açıklamasıyla Kıbrıs sorunu konusunda tarafsız olmadığı, olayları Rum ve Yunan gözü ile değerlendirdiği, onun gibi diğer Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümünün de bu şekilde baktığı, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de bu konuda ki haklılığını yeterince dünyaya anlatamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Kıbrıs sorununun, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) politikalarına uygun olarak çözülemeyeceği değerlendirilmektedir.
KKTC’yi biz destekliyoruz. Ancak onlar aleyhimize eylem yapıyor
28 Ocak 2011 tarihinde Kıbrıs’ta Lefkoşa’da Türk kesiminde Türkiye ve Türk Hükümeti aleyhinde slogan atan ve pankart taşıyan bir grup Kıbrıslı Türklerin yaptığı eylemlere karşılık Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşmada; (3 Şubat 2011 tarihinde Kazakistan’da basın mensuplarına);
“…Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır. Biz destekliyoruz.(KKTC) Bunun karşılığı olması gerekmiyor mu? Yönetimin (KKTC) duyarsızlığı var…” [49] Demiştir.
KKTC Başbakanı İrsen Küçük ise, 28 Ocak 2011 tarihinde Lefkoşa’da düzenlenen Türkiye karşıtı ve Başbakan Erdoğan aleyhindeki slogan ve pankartlarla ilgili olarak yaptığı ve 5 Şubat 2011 tarihli Vatan gazetesinde yayınlanan açıklamasında;
“… Tarihimiz boyu her türlü maddi ve manevi desteği esirgemeyen Türkiye’miz için 28 Ocak (2011) tarihinde gerçekleştirilen eylemde söylenenleri, açılan pankartları, Güney Kıbrıs’tan davet edilenler huzurunda atılan sloganları, tüm Kıbrıs Türkü’ne mal etmemekle birlikte, kabul etmek mümkün değildir. Türkiye’miz bunu hak etmemiştir…” Demiştir.
KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise, Kıbrıs’taki yukarıda belirtilen eylemlerle ilgili olarak 4 Şubat 2011 tarihinde yaptığı yazılı açıklamada;
“Bunların yaptıklarını bütün Kıbrıs Türk halkına mal etmek bizi çok üzmüştür. Kıbrıs Türk’ü Anavatansız var olmayacağının bilinci içindedir. Rum lider Hristofyas, siyasetinin ve hedefinin Türkiye’yi adadan çıkarmak, Kıbrıs Türklerinin Anavatan ile bağlarını koparmaktır. Halkın hissiyatını, hiçbir şekilde temsil etmeyen bu yarı buçuk insanların yaptıkları, Hristofyas’ın hizmetten başka bir işe yaramaz. Anavatan herhalde bu gerçeği bilmektedir.” Demiştir.
Eylemlerinde Güney Kıbrıs bayrağı açıyorlar
KKTC’de devlet olma statüsünü kazandıran 1974 Barış Harekâtından bu yana ilk kez Kuzey Kıbrıs’ta Lefkoşa’da 20 bin civarında Kıbrıs Türk grubunca 28 Ocak 2011 günü yapılan mitingde, Türkiye ve Türk Hükümeti aleyhine ‘Ankara ne memurunu ne paranı ne askerini istiyoruz, Türkiye çek git. Has…tir!, Ayşe’nin parası bitti. Tatilde hırsız oldu, Ayşe evine dön bilet bizden’ gibi ahlâk dışı ve haince slogan atılmış ve pankart asılmıştır. Başbakan Erdoğan’ın ise bu olaya karşı 6 Şubat 2011 günü yaptığı konuşmada;
“…Kuzey Kıbrıs’ta provokatif eylemler Güney’le beraber yapılıyor. Bize defol diyorlar. Yönetimin (KKTC) duyarsızlığı var. Türkiye’ye karşı böyle bir eyleme hakları yok. En düşük memurları 10 bin liraya yakın para alıyor. Benim Başbakanlık Müsteşarımın 5 milyar küsur. Beyefendi 10 bin lira alıyor bir de bu eylemi yapıyor utanmadan. Türkiye’ye ‘Buradan çek git’ diyor. Sen kimsin be adam. Şehidim var gazim var. Stratejik olarak ilgiliyim. Kıbrıs’ta Yunanistan’ın ne işi varsa Türkiye’nin de Kıbrıs’ta stratejik olarak o işi var…” Şekline açıklamada bulunmuştur.
Başbakan Erdoğan aynı gün KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile yaptığı telefon görüşmesinde ise;
“…Bu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkının bir yaklaşım tarzı değildir. Güneyle paslaşan bir gruptur. Eylemlerinde Güney Kıbrıs bayrağı açıyorlar. Bir tane Türk bayrağı yok. Bunlar KKTC’de şu anda sürdürmekte olduğu barış sürecini dinamitlemek isteyen bir gruptur. Bu gruba karşı gerekli olan tavrı öyle zannediyorum ki KKTC yönetimi de alacaktır… Biz de üzerimize düşeni yapacağız, yapmak durumundayız. Böyle bir hakarete tahammülümüz söz konusu olamaz.” [50] Demiştir.
28 Ocak 2011'de Kuzey Kıbrıs Lefkoşa'da açılan pankartlar
Anavatan yetkilileri haklı ama Kıbrıslılar da üzgün
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, 28 Ocak 2011 tarihinde Kıbrıs’ta Türkiye ve Türk Hükümeti aleyhine yapılan gösteri ile Başbakan Erdoğan’ın yaptığı açıklamalarla ilgili olarak yaptığı ve Vatan Gazetesinin 7 Şubat 2011 tarihli nüshasındaki konuşmasında ise;
“Son zamanlarda bazı eylemlerde atılan sloganları hoş bulmuyorum. Eylem herkesin hakkı ama aralarına sızan küçük bir azınlığın attığı sloganlar, taşıdıkları pankartlar üzücü. Temennim bu düşüncede olan insanların bu düşüncelerden vazgeçmesidir. Böyle bir ortamda Anavatan Türkiye’ye karşı bazı tepkiler ortaya koymak, özellikle slogan ve pankartlarla halkımızı yanlış düşünce içine sokmaya çalışmak hoş değildir…
Kıbrıs Türk halkı onuruyla mücadele etmiştir. Onuruyla yaşamaktadır. Dolaysıyla onurumuzu da tabii ki leke sürmeyiz. Anavatan yetkililerinin haklı bazı tepkilerini doğal karşılamak lazım ama kullanılan bazı ifadelerde Kıbrıs Türk halkını üzmüştür.” Demiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu
Türk düşmanlığı
Yunanistan’da yayınlanan Elefterotipia gazetesinde 6 Şubat 2011 günü yayınlanan 116 sayfalık Pazar ekinde Atatürk’ün fotomontajla yırtılmış, uzun sakal eklenmiş bir fotoğraf kullanarak;“Ulusun asırlardır düşmanı, İstanbul’un fetihçisi, Helenizm’in belalısı, doğudan gelen daimi tehdit, farklı dinli barbar halk. Bazen Kemal’in donuk bakışı, bugün de İslam bayrağı ile kapımızın eşiğinde… Bu bir kâbus mu?” [51] Şeklinde yayın yapmak suretiyle halen ezeli Türk düşmanlığı yapılmaktadır.
Ne ambargo ne İzolasyon bunların hiçbiri KKTC’ye uygulanamaz
Kıbrıs Barış Harekâtının 37 yıldönümü törenleri nedeniyle KKTC’ye giden ve KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile KKTC Başbakanı İrsen Küçük tarafından resmi törenle karşılanan Başbakan Erdoğan, Ercan Havaalanında, 19 Temmuz 2011 tarihinde yaptığı konuşmada özetle;
“1974 hiçbir zaman anılarımızdan çıkmıyor, çıkmayacak. Biz artık farklı bir sürecin içindeyiz. Kimse ama kimse KKTC Türk’üne kalkıp ta kölelik uygulamasını yapamaz. Ve kimse kendine göre kuracağı hesaplarla KKTC üzerinde çeşitli planlar uygulayamaz. Ne ambargo ne izolasyon bunların hiçbiri KKTC’ye uygulanamaz. Biz et ve tırnak gibiyiz. Kim bu vücudun azalarını birbirinden ayırmak istiyorsa, yanlış bir yoldadır. Şunu iyi bileceğiz. Bu topraklar şehitlerimizin, gazilerimizin kanlarıyla yoğrulmuş topraklardır.” [52] Demiştir.
Türkiye ile KKTC Kıt’a Sahanlığı Anlaşmasını imzaladı
Türkiye ve KKTC; Kıbrıs Rum kesiminin Akdeniz’de doğalgaz aramak için sondaj faaliyetlerine başlamasının ardından harekete geçerek, Başbakan Erdoğan ile KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıta Sahanlığı Anlaşması’nı imzaladı. Anlaşmayla, Türkiye ve KKTC bölgede petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerini birlikte yürütecektir.
Piri Reis Gemisi, petrol sondajı için gerekli sismik araştırmaları yapmak üzere Doğu Akdeniz’e gitmiştir. Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü bünyesindeki Koca Piri Reis Gemisi’nin kaptanı Umut Yenice yaptığı açıklamada;
“Doğu Akdeniz’de Kıbrıs adasının yaklaşık 50 mil açığındaki bölgeye önceki gün (26 Eylül 2011) ulaştık. Önceki günden bu yana yaklaşık 150 kilometrelik alanda sismik çalışmayı tamamladık. Çalışmalar 24 saat aralıksız sürdürülüyor.” Demiştir.
Rum yönetimi, Doğu Akdeniz’de tek taraflı olarak parsellediği Afrodit adlı bölgede sondaj çalışmalarına devam etmektedir. Rum ve Yunan Savunma Bakanlığı, Piri Reis’in Türk savaş gemilerinin koruması altında Rumların parsellediği Afrodit bölgesinde hareket ettiğini ve sondaj platformuna yaklaşık 46 kilometre (25 deniz mili) yaklaştığını duyurmuştur.
Piri Reis’in ilk hedefi, Rumların Amerikan Noble Energy’ye kiraladığı Afrodit bölgesi olmuştur. Ada’nın 175 kilometre güney batısında yer alan 12 numaralı Afrodit parseli ile üst üste gelen KKTC’nin G Bölgesine giren Piri Reis, bölgenin deniz basanındaki sismik haritasını çıkarmaktadır. Ancak Rum Dışişleri Bakanı Erato Kozaku Markulli, “Bu gemi (Piri Reis) 40 yıllık ve gerekli teçhizatı yok.” Demiştir. [53]
Devletsiz yaşayan millet yoktur. Devlet demek hürriyet demektir.
KKTC’nin 1’inci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş için 23 Aralık 2011 tarihinde Kıbrıs’ta Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından hazırlanan ve hayatının anlatıldığı ‘Bir Tarih, Bir Ömür’ adlı bir etkinlik yapılmıştır. Bu etkinliğe, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Cumhuriyet Meclisi Başkanı Hasan Bozer, KKTC Başbakanı İrsen Küçük, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Âdem Huduti, Denktaş’ın eşi Aydın Denktaş oğlu Serdar Denktaş ve öğrencilerde katılmıştır. Önceden kaydedilen görüntüsü ile yapılan etkinlikte Rauf Denktaş Kıbrıs Türk halkına seslenerek;
“Devletsiz kalmak her şeyi ile aciz kalmak demektir. Devletsiz yaşayan millet yoktur.” Demiş ve Kıbrıs Türk halkını kurtarmak için verilen mücadelenin unutulmaması gerektiğini, bunun yeni nesillere anlatılmasının vatan borcu olduğunu, Kıbrıs Türk halkının geleceğe bakarak, geçmişte yaşananların yaşanmaması için dik durması, Türklüğü ile gurur duyarak, Atatürk ilkelerinden taviz vermemesi gerektiğini ifade etmiş ve “ Devlet demek hürriyet demektir. Dimdik ayakta durup, kimsenin boyunduruğu altına girmemek demektir. Bağımsızlığınızdan asla vazgeçmeyin. Müzakere masasına bunların bilinciyle oturulması gerekir. Maraş, Güzelyurt ve Karpas Yarımadası konusunda asla taviz verilmemelidir. Karpas, stratejik bakımından çok önemli bir bölge. Asla taviz verilmeyeceğini herkesin bilmesi gerek. Kimse bizi bu yurttan, vatandan mahrum edemez. Kıbrıs Türk halkı, Anavatan Türkiye’ye güvenmelidir. Anavatana gelecek her zarar, bize de zarar verecektir. Kıbrıs Türk halkının kimseye muhtaç olmadan yaşama, her zorluğun üzerinden gelme gücü vardır. KKTC bir evlat gibidir, bu evladı yaşatmak, ona zarar vermeye çalışan herkese ‘dur’ demek tüm Kıbrıslı Türklerin görevidir.” [54] Demiştir.
Kıbrıs’ın Atası Rauf Denktaş vefat etti
Lefkoşa Yakındoğu Üniversitesi Hastanesi’nin yoğun bakım servisinde 9 Ocak 2012 Pazar gününden beri tedavi gören Kıbrıs davasının en önemli ismi KKTC’nin 1’inci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 13 Ocak 2012 günü gecesi saat 22.00’da 88 yaşında iken hayatını kaybetti. Denktaş, sabah saatlerinden itibaren solunum cihazına, akşama doğru ise diyalize bağlandı. Denktaş’ın vefatından sonra KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Başbakan İrsen Küçük ve diğer yetkililer hastaneye geldi. Bir açıklama yapan Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş “Hepimizin başı sağ olsun. Bir devlet kurdu. Bir cemaatten halk yarattı. Onun yolunda yürüyeceğiz.” Dedi. Denktaş’ın cenazesi, KKTC’de 17 Ocak 20012 Salı günü devlet töreni ile toprağa verildi.
Vefatı üzerine Rauf Denktaş için söylenenler
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül:
Milletimiz gerçek bir kahramanını yitirmiştir. Halkının haklı davasına adanmış bir ömrün geriye bıraktığı en büyük miras şüphesiz KKTC’dir. Kıbrıs Türk halkının bu miras’a sahip çıkarak, Kıbrıs’ta adil ve kalıcı barışın tesisine yönelik yarım asırlık mücadelesinde başarıya ulaşması, aziz hatırasını yaşatacak en önemli kazanım olacaktır. Kıbrıs Türk halkı, bu onurlu mücadelesinde, Anavatan Türkiye’yi her zaman yanında bulacaktır.
Başbakan Tayyip Erdoğan:
Vefatı, KKTC’de değil, Türkiye’de de derin bir hüzne yol açmıştır. Türk milletinin gönlünde müstesna bir yere sahip olan Denktaş’ın, idealleri uğruna hayatını vakfettiği KKTC topraklarında ebediyen yaşayacaktır. Bu kederli günde KKTC’deki kardeşlerimizin acılarını Türkiye olarak yürekten paylaşıyoruz.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu:
Devlet kuran, tarih yazan ve tarihteki yerini bulmuş olan büyük bir lider. Gönlünde yatan KKTC’yi kurmuş ve muradına ermiş bir liderdir.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek: KKTC’nin, Kıbrıs Türkü’nün ve Kıbrıs davasının yaşayan hafızasıydı. Kayıtlarda bulamadığımız pek çok şeyi onun anılarında, müzakere sürecinde kendisinden öğrenmek, dinlemek şansını ziyaretlerimde gördüm. Yeri doldurulmaz bir adamdı. Hepimizin gönlünde, kalbinde yer tutacaktır.
Süleyman Demirel: İnandığı davaya ne kadar bağlı, ne kadar yürekli, ne kadar yiğit, ne kadar tuttuğu meseleyi neticeye götürmek için gayretli olduğunu hep gördüm. Milletimiz bir büyük evladını kaybetmiştir. Türk dünyası bir büyük evladını kaybetmiştir. Kendisini KKTC’nin kahramanı sayarım. İnandığı davadan hiç yılmadı. Kahramanlar kolay yetişmiyor.
Eski KKTC Cumhurbaşkanı M. Ali Talat:
Herkesin saygı duyduğu sevdiği bir kişiydi. Tarihi bir kişiydi. Kıbrıs Türkü’nün kaderinde çok önemli roller üslendi. Mücadelede çok büyük roller üslendi ve tabii ki Kıbrıs Türk tarihiyle bütünleşti. Bu boşluğu doldurmak için çok çalışmak gerekecek. Özellikle son yılların mücadele tarihinin temel oyuncularından birisiydi.
CHP Milletvekili Deniz Baykal:
Bizim coğrafyamız tarihi bir şahsiyetini kaybetti. Yani bu bölgede tarihin akışını değiştiren, yönlendiren çok önemli bir insanı kaybettik. Büyük haksızlıklara, suçlamalara maruz kaldı ama daima tarihin akışı onun konumunu iddialarını haklı çıkardı. [55]
Güle Güle Kahraman
Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 17 Ocak 2012 günü düzenlenen devlet töreniyle ebediyete uğurlandı. Türkiye, başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmak üzere iktidarıyla, muhalefetiyle, asker, sivil tüm temsilcileriyle törende yerini aldı. Kıbrıs Rum Kesimi yönetiminden herhangi bir temsilcinin katılmadığı töreni, Türk basınının yanı sıra Rum kesiminden gazeteciler de izledi. Denktaş’ın Cumhurbaşkanlığı sarayında katafalka konulan naaşının başında sabaha kadar saygı geçişinde bulunuldu. Denktaş’ın naaşı, dün sabah Cumhurbaşkanlığı bahçesinden alınarak top arabasına konuldu.
Denktaş'ın naaşı Selimiye Camii'ne götürülürken
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, camiye kadar olan yaklaşık üç kilometrelik yolu yan yana yürüdü. İktidar ve muhalefet temsilcileri, camide de yan yana saf tuttu. Selimiye Camisi’ne getirilen Denktaş için burada cenaze namazı kılındı. Denktaş’ın naaşı namazın ardından yine kortej halinde Cumhuriyet Parkı’na getirildi. Denktaş’ın naaşı, Türk Mukavemet Teşkilatı’nın (TMT) anıtının bulunduğu Cumhuriyet Parkı’nda defnedildi.
Rauf Denktaş'ın defnedildiği Cumhuriyet Parkı
Kıbrıs’ın efsane kahramanı Rauf Denktaş’ın kısaca Biyografisi ve faaliyetleri
Rauf Denktaş, 27 Ocak 1924’te bugünkü Rum kesiminde olan Baf’ta dünyaya geldi. Babası Baf kaza hâkimi Raif Bey, eşi Emine hanımın ölmesinin ardından 1,5 yaşında öksüz kalan Rauf’u, dedesi Mehmet Bey’in himayesine verdi. Denktaş 7 yaşına kadar dedesinin disiplini altında yaşadı. Dedesinin ölümü üzerine Lefkoşa’ya taşındı. Denktaş, İngiliz Kolejinde eğitimini sürdürdü. Dr. Fazıl Küçük’ün çıkardığı “Halkın Sesi” gazetesinde Kıbrıs Türklerinin sorunlarıyla ilgili makaleler yazmaya başlamıştı.
27 Kasım 1948 tarihinde Kıbrıs Türklerinin düzenlediği ilk mitingde adanın Yunanistan’a bağlanmasını amaçlayan Enosis karşı bayrak açan Dr. Fazıl Küçük ile beraber hatiplik yaptı. İngiltere’de hukuk okudu. 1949’da Kıbrıs’ta İngiliz Valilik yönetiminin savcısı oldu. Denktaş,1950’de Dr. Fazıl Küçük’ün de desteği ile Kıbrıs Türk Cemaati Federasyonu Başkanlığına seçildi. 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurdu.
Denktaş, 1963’te Rumların Kıbrıslı Türklere yönelik Kanlı Noel saldırılarının ardından Ankara’ya giderek askeri müdahale istedi. Erenköy’de başlatılan silahlı direnişe katıldı. 1970’te Kıbrıs Cumhuriyeti Başkan Yardımcısı oldu. 15 Temmuz 1974’te EOKA tarafından Makarios karşı darbe yapıp Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlandığı ilan edilince 20 Temmuz 1974 günü Türk Silahlı Kuvvetlerince Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirilmiştir. Denktaş, 5 Mayıs 1985 tarihinde KKTC’nin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur.
KKTC 1’inci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Dr. Fazıl Küçük ile birlikte gerçek bir Kıbrıs kahramanı idi. Kıbrıs’ın bağımsızlığı için hayatını adamış, bu yolda yurt içinde ve dışında sabırla, soğukkanlılıkla büyük mücadele vermiştir. “Çözümsüzlük çözüm değildir”, “Bu iş Denktaş’la olmaz”, “Kıbrıs’ın artık hiçbir stratejik önemi kalmamıştır. Bunlar hala soğuk savaş döneminde yaşıyorlar. ”KKTC sırtımızda bir yüktür.” diyerek Denktaş’ı etkisiz duruma getirmeye ve Kıbrıs davasını sulandırmaya çalışanlar, “Denktaş’ı koltuğu uğruna Türkiye’nin AB yolunu tıkamakla” suçlayanlar, zamanla onun haklı olduğunu görmüşlerdir. Çözümün önündeki asıl engelin Rumların uzlaşmaz tavrı olduğu anlaşılmıştır. Denktaş, uzlaşmaya değil teslimiyete karşı direnmiştir.
Rauf Denktaş, Rum ve Yunan ikilisinin, Türklerin siyasi eşitliğini, egemenliğini kabul edeceklerine hiçbir zaman inanmamıştı. Annan Planı’nın referandumunda Rumlar tarafından reddedilmesi, onun bu öngörüsünü haklı çıkarmıştır. Kıbrıs’ta ödün vererek AB’ye alınacağını sanan Türkiye’nin yanlışlığı anlaşılmıştır. Türkiye ile birlikte kurduğu KKTC’nin varlığının müzakere masasında son bulmasına tanıklık etmek istememiştir. Bu konuda gözü açık gitmemiştir.
Denktaş, Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını büyük bir hırs ve azimle savunmuş en küçük bir taviz vermemiştir. Kıbrıs Türk halkını Akritas Planını bozmakla Rum ve Yunan ikilisinin katliamından kurtarmıştır. Kıbrıs’ta tarihin akışını değiştirmiştir. Onun ve dava arkadaşlarının bu gayret ve fedakârlığı olmasa bu gün Kıbrıs Girit gibi Yunanistan’a bağlı bir ada olacak ve Türkiye’de güneyden de kuşatılmış olacaktı. Bugün Kıbrıslı Türkler, egemen bir devlete, güven içinde yaşam imkânına sahiplerse bunu büyük ölçüde Rauf Denktaş’a borçludurlar. Denktaş, Anavatan Türkiye’ye bağlı, Atatürk ile ve inkılâplarını şiar edinmiş, güler yüzlü, insancıl ve çok sevilen yeri doldurulmaz bir devlet adamıdır. Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye, milli kahramanını, büyük bir liderini, bir efsane adamını, değerli bir evladını ne yazık ki kaybetmiştir.
Denktaş’ın macerası
Cumhuriyet Gazetesinin 17 Ocak 2012 tarihli nüshasında çıkan karikatür, Denktaş ve Kıbrıs davası ile ilgili konuyu kısa yoldan özetlemektedir.
KKTC’de yeni hükümet
KKTC’de 28 Temmuz 2013 tarihinde yapılan seçimlerde birinci çıkan Özkan Yorgancıoğlu liderliğindeki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ile Serdar Denktaş liderliğindeki Demokrat Parti (DP) koalisyon kurarak yeni hükümeti oluşturmuşlardır. Ankara Hükümetinin desteklemediği Başbakan Özkan Yorgancıoğlu’nun koalisyon hükümetini, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu onaylamıştır.[56]
Ne mutlu ki özgürüz ve güvendeyiz
20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nın 40’ıncı yıldönümü nedeniyle Kıbrıs’ta yapılan ve Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de katıldığı resmi kutlamalarda KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu 20 Temmuz 2014 günü yaptığı konuşmada özetle;
“…Rum komşularımızın 46 yıl daha açık müzakerelerle bizi ve Dünyayı barış istermiş gibi yaparak kandırmasına izin vermemiz mümkün değildir. Kıbrıs’ta varılacak bir anlaşma ile ateş çemberi halindeki Ortadoğu’da yeni umutların yeşermesine ve Dünya barışına ciddi katkılar sağlayacaktır. Ne mutlu ki özgürüz, güvendeyiz, kendi Devlet çatımız altında geleceğe umutla bakıyoruz. Ne mutlu ki Anavatan Türkiye ile birlikte yarınlara doğru ve emin adımlarla yolunuza devam ediyoruz.
15 Temmuz 1974’te gerçekleştirilen Rum-Yunan askeri darbesiyle Kıbrıs’ın adım adım Yunanlaştırılmaya götürülmek, adanın Yunanistan’ın tam tahakkümü altına sokularak Megalı İdea gerçekleştirilmek istenmiş ancak bunu isteyenler başaramamıştır. İnsancıl ve barışçı yaklaşımlarla konuya yaklaştık ama olmadı. Kıbrıs’taki EOKA-B Örgütü, Yunan Cuntası ile birlikte 21 Aralık 1963’te (Kıbrıslı Türklerin imhası) yapılamayanı başarmak ve Kıbrıs’ı Yunan egemenliği altına sokmakla ısrarlı idi.
Türk İstiklal Harbi’nde olduğu gibi, hep yabancı güçleri yanlarına alarak yayılmacı emellerini gerçekleştirebileceklerini sandılar. Ama bu kez karşılarında Rum-Yunan ikilisine boyun eğmemekle kararlı, hazırlığını geçmişten de dersler çıkararak yapmış bir Anavatan Türkiye vardı. İngiltere, Garantör ülke olmasına, gerçekleri bilmesine rağmen üzerine düşenleri yapmadı. Üslerine zarar gelmediği sürece olayları sadece seyretmekle yetindi. İngilizler, EOKA-B ile Yunan Cuntası’nın, ENOSİS için binlerce Rum’u öldürecek, Rum lider Başpiskopos Makarios öldürmeye teşebbüs edecek kadar gözü kara olduklarını görmesine ve bilmesine rağmen, ortak müdahaleden kaçındı. Diğer büyük güçler de, sorunu giderecek, Kıbrıs Türk halkının güven duyacağı bir tavır ortaya koyamadı.
Anavatan Türkiye, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti, milletin sesine kulak vererek tam bir beraberlik içinde Kıbrıs Barış Harekâtı için karar aldı. Bu, Kurtuluş Savaşı sonrası Türk tarihinin en onurlu, en doğru kararlarından birisidir. Kıbrıs Türk Barış Harekâtı, Dünya tarihine ders kitaplarında okutulacak örnek bir harekât olarak geçmiştir. Türkiye Kıbrıs’a çıkarma yapma kararı vererek bölgedeki diğer aktörlere ‘burada ben de varım. Beni yok sayarak bir adım atmanıza asla izin vermem.’ Demiştir. Barış Harekâtı sonunda; Kıbrıs Adası, Rumların EOKA-B terör örgütünden kurtulmuştur. Yunan Cuntası sona ermiş ve Yunanistan’a demokrasi gelmiştir. Kıbrıs Türk halkı da devlet kurduğu bir toprak parçasında, egemenliğini sağlamış ve hükmetmeye başlamıştır.” [57] Demiştir.
Görüşmelerden çekilme kararı
Güney Kıbrıs Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis, 7 Ekim 2014 tarihinde Türkiye’nin doğalgaz araması yapılan bölgeye savaş gemilerini göndermesi nedeniyle müzakere sürecinden çekildiğini açıklamıştır. Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde bulunan 2, 3 ve 9 numaralı parsellere denk gelecek şekilde “Navtex” seyrüsefer duyurusunu ilan etmesinin ardından Rum Kesimi hükümeti, görüşmelerden çekilme kararı almıştır. Ayrıca Anastasiadis, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile yapacağı görüşmeyi de iptal ettiğini duyurmuştur.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ise konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada;
“Rum Yönetiminin, Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait gemilerin sondaj çalışmalarını izlemesini bahane ederek gerginlik yaratmaya çalıştığını, görüşme sürecinin ortadan kalkacağı tehdidinde bulunduğunu” [58] ifade etmiştir.
KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı
19 Nisan 2015 Kıbrıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, bağımsız aday oyların % 60,5’ini alan Mustafa Akıncı kazanmıştır. Mustafa Akıncı, üst üste 3 dönem 14 yıl Lefkoşa Türk Belediye Başkanlığını yapmıştır. Siyasi hayatında, solcu Toplumcu Kurtuluş Partisinin (TKP) uzun süre başkanlığını yapmıştır. 2003 yılında Annan Planına, tam destek verdi. [59
Kıbrıs’ta Güven arttırıcı önlem paketi
BM denetimindeki ara bölgede bir araya gelen KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum lider Nikos Anastasiadis, aşağıdaki 5 yeni güven arttırıcı önlem konularda anlaşmaya varmışlardır.
1-Gazi Magosa kentindeki Derinya ve Lefke kentindeki Aplıç sınır kapıları açılacak,
2- Adada Türk ve Rum taraflarında faaliyet gösteren GSM şirket hatları birleştirilecek, cep telefonlarından Türk ve Rum taraflarında rahatlıkla iletişim kurulması sağlanacak,
3- Türk ve Rum elektrik şebekeleri birleştirilecek,
4- Aynı frekanslarda yayın yapan Türk ve Rum radyo ve televizyonların karışmaması için ortak frekans düzenlemesi yapılacak,
5- Türk ve Rum tarafında toplumsal cinsiyet eşitliği komitesi kurulacak [60]
Birleşik Kıbrıs Federasyonu
Kıbrıs’ta Türk ve Rum liderler arasında devam eden müzakerelerde, Kıbrıs’ta yeni kurulacak devletle ilgili olarak, Müzakerelerde Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin oluşturduğu garantörlük dışında;
-Birleşik Kıbrıs Federasyonunu, Kıbrıs Türk ve Rum kurucu devletlerinin oluşturulacağı, her kurucu devletin kendi içinde ayrı bir vatandaşlığının olacağı,
-Yeni federal devletin alt ve üst olmak üzere iki parlamentosunun olacağı,
- Kıbrıslı Türk ve Rumların istedikleri bölgede ikamet edebilecekleri,
- Türk kurucu devletine yerleşecek Rumlar ya da tam tersi Rum tarafına gidecek Türklerin yaşadıkları kurucu devlette, yerel ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde seçme ve seçilme haklarının olacağı,
- Federal devletin polis gücü Türk ve Rumlar arasında yarı yarıya ya da % 40 Türk, % 60 Rum ‘un olacağı konuları ele alınmıştır. [61]
Kıbrıs’ta bir oldubitti yapılmaya çalışılıyor
Emekli Büyükelçi Onur Öymen, Yeniçağ Gazetesinde 2 Eylül 2016 tarihinde yayınlanan röportajında özetle;
“…Batı’nın ve ABD’nin Kofi Annan Planı’nın Kıbrıslı Türkler aleyhine daha ağırlaştırılarak dayatıldığını, Garantörlük haklarına Rumların karşı çıktığını, ABD ve AB bu plan kabul edilsin diye Türkiye’ye baskı yaptığını, Kıbrıs Türk tarafının da bu defa bu konuya yumuşak davrandığını, en azından görünüşte böyle olduğunu… Sonunda rahmetli Denktaş’ın ifade ettiği gibi Kıbrıs’ın Girit gibi elimizden gitmesi riskinin bulunduğunu, Kıbrıs Türk tarafına hâlâ ambargoların uygulandığını, hangi ülkenin ambargolar altında müzakere yapmayı kabul edebileceğini… Maalesef Kıbrıs meselesinin gündemden düşürüldüğünü, kapalı kapılar arkasında ne yapıldığının belli olmadığını, Bunun Türkiye ve Kıbrıslı Türkler için çok ağır ciddi stratejik sonuçlarının olacağını, Türkiye’nin uzun vadede çok ciddi kayıplarına yol açacağını” ifade etmektedir.
Sonuç:
AKP hükümeti döneminde Ege Denizinde Türkiye’ye ait İzmir, Aydın ve Muğla sınırlarındaki Bulamaç ve Eşek adası gibi toplam 17 adanın 2004’ten itibaren Yunanistan’a geçmesi, bu adalara Yunan bayrağının çekilmesi ve Yunanistan Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanının da bu adaları ziyaret etmesi… AKP hükümetinin bu işgale sessiz kalması ve konuya açıklık getirecek kadar bir açıklama yapmaması ayrıca bu işgali yalanlamaması ve muhalefetin ise yeterli tepkiyi koymadığı,
Büyük Elçi Onur Öymen’in ifade ettiği Batı’nın ve ABD’nin Kofi Annan Planını Kıbrıslı Türkler aleyhine daha ağırlaştırılmış olarak dayatıldığı,
Ege’deki Türkiye’ye ait 17 adanın Yunanistan tarafından işgal edilmesi, Kıbrıs meselesinin gündemden düşürülmesi, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akın’ın Rum yöneticileri ile neler görüştüklerinin Türk Hükümeti ve Türk halkı tarafından yeterli seviyede bilinmediği,
Kıbrıs adasının yönetiminin Rum ve Yunan ikilisi’ nin eline geçeceği, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Kıbrıs’taki Garanti ve İttifak Antlaşmalarını hükümsüz kılarak Kıbrıs’a müdahale edemez hale getirilmesi, KKTC’nin yıkılarak Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs Barış Harekâtından önceki savunmasız duruma düşürülmesi,
Uzun vadede ise yıllardır uğraşıp başaramadıkları gibi şimdi de bundan sonra da Kıbrıs’ı “Megali İdea” (Büyük Yunanistan) çerçevesinde ABD ve Batı devletlerinden de destek alarak Yunanistan’a bağlamak (Enosis) için önceden olduğu gibi ne gerekirse yapacakları ve bu davadan asla vazgeçmeyecekleri değerlendirilmektedir.
Yunanistan, Batı Trakya Türklerini asimile etmek, Ege Denizini bir Yunan Gölü haline getirmek, Ege Denizi üzerindeki hava sahasına tamamen hâkim olmak, Türkiye’yi Avrupa’dan siyasi, ekonomik ve askeri yönden tecrit etmek niyet ve maksadındadır. Yunanistan Bizans’a giden yolun Kıbrıs’tan geçtiğine inanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile KKTC Hükümeti, Ege adaları ve Kıbrıs’la ilgili bütün bu gelişmeleri ve geçmişteki olayları her an dikkatle ve aklıselimle değerlendirmeli, Kıbrıs davasının bir Milli Dava olduğu unutulmamalı, oyuna gelmemeli, herhangi bir oldubittiye meydan vermemelidir. Ayrıca Kıbrıs’ta Türk düşmanlığının önüne geçilmelidir. Sonuçta Kıbrıs Girit gibi olmamalıdır.
[1] Ali Fikret Atun; İkinci Kıbrıs Seferi (20 Temmuz 1974), Harp Akademileri Basımevi, 1999, İstanbul s.112–113
[2] H. Fikret Alasya; Tarihte Kıbrıs, Lefkoşa-KKTC, Şubat 1988, s. 264–278
[3] Dr. Oğuz Kalelioğlu; Kıbrıs Barış Harekâtı ve Gazi Magosa Savunması (15 Temmuz-15 Ağustos 1974), Ankara-2011, s. 123, 169
[4] Hürriyet Gazetesi; 8 Mayıs 2002 tarihli nüshası, s.20
[5] A. g. g; 12 Kasım 2002 tarihli nüshası, s. 14
[6] A. g. g; 28 Aralık 2002 tarihli nüshası, “Ağlayarak seyrettim” başlıklı yazı
[7] A. g. g; 30 Aralık 2002 tarihli nüshası, s. 18
[8] A. g. g; 15 Ocak 2003 tarihli nüshası, s.18
[9] Sayım Türkman; “Amerika Birleşik Devletlerinin Orta Doğu Politikaları ve Türkiye’ye yansımaları” doktora tezi sayfa 376 Ankara 2004, Hürriyet Gazetesinin 25 Nisan 2004 tarihli nüshası, baş sayfa
[10] Hürriyet Gazetesi; Ankara, 21 Şubat 2005.
[11] A. g. g; 18 Nisan 2005 tarihli nüshası
[12] Tasos Papadopulos, 1934’te Lefkoşa’da dünyaya geldi. İngiltere’de hukuk eğitiminin ardından 1955 yılında adada silahlı mücadele başlatan Rum terör örgütü EOKA’ ya katıldı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından dönemin Rum lideri Başpiskopos Makarios ’un ilk kabinesinde Çalışma Bakanı olan Papadopulos, Makarios ekolünü temsil etti. 12 yıl boyunca Makarios hükümetlerinde farklı bakanlıklar yapan Papadopulos, 1969’da Glafkos Klerides’le birlikte Birleşik Parti’yi kurdu. Papadopulos, EOKA’ nin, Kıbrıslı Türkleri imhasını öngören Akritas planının da mimarları arasında yer aldı. 12 Aralık 2008 tarihinde Lefkoşa’da 74 yaşında gırtlak kanserinden öldü. (Hürriyet Gazetesi’nin 13 Aralık 2008 tarihli nüshası, s.21)
[13] Hürriyet Gazetesi; Ankara, 20 Mayıs 2005
[14] Hürriyet Gazetesi; 23 Aralık 2005 tarihli nüshası, s. 22
[15] Hürriyet Gazetesi; 25 Nisan 2006 tarihli nüshası
[16] Tercüman Gazetesi; 10 Haziran 2006 tarihli nüshası
[17] Hürriyet Gazetesi; 30 Kasım 2006 tarihli nüshası
[18] A. g. g; 8 Aralık 2006 tarihli nüshası
[19] Cumhuriyet Gazetesi; 13 Aralık 2006 tarihli nüshası, s.6, ayrıca Hürriyet Gazetesi; 13 Aralık 2006 tarihli nüshası
[20] Gözcü Gazetesi; 19 Aralık 2006 tarihli nüshası
[21] Hürriyet Gazetesi; 26 Ocak 2007 tarihli nüshası
[22] Vatan Gazetesi; 4 Nisan 2007 tarihli nüshası
[23] Hürriyet Gazetesi; 13 Temmuz 2007 ile 11 Temmuz 2007 tarihli nüshası nüshalar
[24] Sözcü Gazetesi; 13 Eylül 2007 tarihli nüshası
[25] Hürriyet Gazetesi; 4 Nisan 2008 tarihli nüshası
[26] Hürriyet Gazetesi Yazarı Oktay Ekşi’nin 22 Temmuz 2008 tarihli “Kıbrıs’ta Tango” konulu köşe yazısı
[27] Yeniçağ Gazetesi; 21 Temmuz 2008 tarihli nüshası
[28] Hürriyet Gazetesi; 20 Nisan 2009 tarihli nüshası s. 21
[29] A. g. g; 20 Nisan 2009 tarihli nüshası, s.15
[30] Cumhuriyet Gazetesi; 1 Haziran 2009 tarihli nüshası, s. 8
[31] Milliyet Gazetesi; 27 Haziran 2009 tarihli nüshası, s. 18
[32] Hürriyet Gazetesi; 2 Temmuz 2009 tarihli nüshası, s. 21
[33] A. g. g; 21 Temmuz 2009 tarihli nüshası, s.20
[34] A, g. g; 26 Temmuz 2009 tarihli nüshası, s. 23
[35] A. g. g; 31 Temmuz 2009 tarihli nüshası, s. 21
[36] A. g. g; 1 Ağustos 2009 tarihli nüshası, s.14
[37] A. g. g; 20 Ekim 2009 tarihli nüshası, s.25
[38] A. g. g; 3 Kasım 2009 tarihli nüshası, s.15
[39] Sözcü Gazetesi; 28 Ocak 2010 tarihli nüshası,
[40] Haber Türk Gazetesi; 12 Şubat 2010 tarihli nüshası, s.15 ile Sözcü Gazetesi yazarı Mehmet Türker’in, 13 Şubat 2010 tarihli köşe yazısı,
[41] Hürriyet Gazetesi; 28 Mart 2010 tarihli nüshası, s.23
[42] Vatan Gazetesi; 15 Nisan 2010 tarihli nüshası,
[43] Sözcü Gazetesi; 19 Nisan 2010 tarihli nüshası, s.5
[44] Hürriyet Gazetesi; 19 Nisan 2010 tarihli nüshası, s.25
[45] A. g. g; 27 Nisan 2010 tarihli nüshası, s.18
[46] A. g. g; 29 Temmuz 2010 tarihli nüshası, s.30
[47] A. g. g; 3 Kasım 2010 Tarihli Nüshası, s.18 ile aynı gazetenin 7 Kasım 2010 tarihli nüshası, s.17
[48] A. g. g; 12 Ocak 2011 tarihli nüshası, s. 22
[49] Vatan Gazetesi; 5 Şubat 2011 tarihli nüshası; s. 5
[50] Vatan Gazetesi; 7 Şubat 2011 tarihli nüshası s. 4 ile Hürriyet Gazetesi; 5 Şubat 2011 tarihli nüshası s.18 ve aynı gazetenin 7 Şubat 2011 tarihli nüshası, s. 8
[51] Sözcü Gazetesi; 8 Şubat 2011 tarihli nüshası, s. 8
[52] Sözcü Gazetesi; 20 Temmuz 2011 tarihli nüshası, s. 6 ile Hürriyet Gazetesi; 20 Temmuz 2011 tarihli nüshası, s.20
[53] Hürriyet Gazetesi; 28 Eylül 2011 tarihli nüshası, s.24
[54] A. g. g; 25 Aralık 2011 tarihli nüshası,
[55] A. g. g; 14 Ocak 2012 ve 15 Ocak 2012 tarihli nüshaları, s.16 ve s.18
[56] Hürriyet Gazetesi; 31 Ağustos 2013 tarihli nüshası s. 24
[57] Haberkibris.com/eroğlundan-20.Temmuz-öncesi-rumlara-mesaj-2014-07-19.html
[58] Aydınlık Gazetesi ile Sözcü Gazetesinin 8 Ekim 2014 tarihli nüshaları
[59] Sözcü Gazetesinin 27 Nisan 2015 tarihli nüshası, s. 5
[60] Hürriyet Gazetesinin 29 Mayıs 2015 tarihli nüshası, s. 21
[61] Hürriyet Gazetesinin 23 Temmuz 2015 tarihli nüshası, s. 22