İzzettin Çopur
(E) Tnk. Kd. Albay
KIBRIS BARIŞ HAREKÂTININ ASKERİ VE SİYASİ SONUÇ VE DEĞERLENDİRMELERİ
Askeri olarak;
Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak (Enosis) etmek ve Helen Devletini kurmak amacıyla Yunan cuntası desteği ile 15 Temmuz 1974 günü EOKA’cı Nikos Sampson liderliğinde Kıbrıs’ta darbe yapılmıştır. Türk Hükümetinin “Garantör Devlet” sıfatıyla aldığı kararla Türk Silahlı Kuvvetleri; 20 Temmuz 1974 günü Kıbrıs adasına havadan indirme ve karadan çıkarma harekâtını yapmak suretiyle adanın Yunanistan’a ilhakını önlemiş ayrıca Kıbrıs Türk’ünün topyekûn imha edilmesinin önüne geçilmiştir.
Kıbrıs Barış Harekâtı; Rum ve Yunan ikilisinin, “Megalı İdea” olarak adlandırdıkları Büyük Yunanistan ülküsü ile Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak olan “Enosis” isteklerini tarihe gömmüştür.
Kıbrıs Barış Harekâtını başlatan taraf Türkiye değildir. Rum ve Yunan ikilisinin Megalı İdea hedefi seçtiği Kıbrıs’ı bir oldu-bitti ile Yunanistan’a ilhak etmek istemesine karşı Türkiye’nin, Zürih, Londra ve Garanti Antlaşmalarının kendisine verdiği haklarını kullanması sonunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Kıbrıs’taki soydaşlarının topyekûn imha edilmesini önlenmek ve bozulan düzenin yeniden tesisi için yapılan harekâttır.
Yunan Hükümeti, Türklerin Kıbrıs’a müdahalesinin antlaşmalara göre yasal olduğunu hiçbir zaman kabul etmemiştir. Bununla birlikte, Athens Court of Appeal (Atina Temyiz Mahkemesi), 21 Mart 1979 ve 2658/79 sayılı kararıyla bu harekâtın yasallığını onaylamıştır. Bu kararda;
“Zürih ve Londra Antlaşmalarına göre, Kıbrıs’ta yapılan Türk askeri müdahalesi yasaldır. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirme hakkı olan Garantör Devletlerden birisidir. Esas suçlular; darbeyi hazırlayan ve icra eden ve bu suretle de bu müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan subaylarıdır.” Denilmiştir.
Yunanistan Genel Kurmay Başkanlığı, Türk çıkarma harekâtının Osmanlı döneminde olduğu gibi Mağosa kıyılarına yapılacağını değerlendirmiş ve burada tahkim ve yığınak yapmıştı. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs’a çıkarmayı amfibi harekâta en az uygun olan ve beklenmeyen Girne sahilinden yapmak suretiyle baskın sağlamış ve Başkent Lefkoşa’ya en kısa yoldan ulaşmayı başarmıştır.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtının başarılı olmasında; Kıbrıs Türk Toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ın üstün gayretleri, o günkü Türk Hükümetinin desteği ile Kıbrıs’ta 1 Ağustos 1958 tarihinde faaliyete geçirilen Yb. (Alb) Rıza Vuruşkan’ın liderliğindeki Türk Mukavemet Teşkilatının (TMT) önemli katkıları olmuştur.
Kıbrıs Barış Harekâtı ile Kıbrıslı Türklerin, Yunan-Rum ikilisi tarafından topraklarının ellerinden alınarak imha olmalarının önüne geçilmiş, can ve mal güvenlikleri sağlanmış, Kıbrıs adasının, Türkiye için hayati öneme haiz Stratejik ve Jeostratejik konumu ile Türkiye’nin güvenliği ve Akdeniz’deki ticari ve ekonomik menfaatleri yeniden güvence altına alınmıştır.
Kıbrıs Barış Harekâtı sonunda bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurulması sağlanmış, Kıbrıs’ın Girit adası gibi elden çıkmasına meydan verilmemiş aynı zamanda Yunanistan’a da barış ve özgürlük getirmiştir.
TSK; uzun bir süreden sonra savaşa girmiş ve Kıbrıs’ta ilk defa Kara, Hava ve Deniz Kuvvetlerine ait birlikleriyle müştereken uyguladıkları bir harekâtı başarıyla sonuçlandırmıştır. Bu harekât; Türk Halkı ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük moral vermiş, Türk Silahlı Kuvvetleri, güvenirliğini ve savaşma gücünü kanıtlamıştır.
TSK, Kıbrıs Barış Harekâtında, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığından; 38 Subay, 38 Astsubay, 431 Erbaş ve Er ile 1 Sivil İşçi olmak üzere toplam 508 personelini şehit vermiştir.
Türk Ordusu, yeniden atalarının Mohaç’ta, Çanakkale’de, İstiklal Savaşında, Kore’de olduğu gibi kahramanlığını ve vatanseverliğini, Kıbrıs’taki gibi oldu-bittilere karşı nasıl meydan okuduğunu bir kere daha dünyaya göstermiştir.
THE DAILY TELEGRAPH Gazetesinin askeri yazarı emekli Hava Tuğgeneral Donaldson, Hürriyet Gazetesi için Kıbrıs Harekâtı hakkında yazdığı 6 Ağustos 1974 günkü yazısında;
“Türkler, dünya askerlerine yeni bir ders verdi.”, “Kara, Hava ve Deniz Birliklerinin başarısının sırrı, cesaret ve iyi eğitim.”, “Yunanistan Türkiye ile savaşamazdı. Çünkü süngüleri karşısında erimeleri sadece zaman meselesiydi.”, Kıbrıs’taki Türk askeri harekâtı, tam bir ders kitabı örneğidir. Bu harekât, başta Hava olmak üzere Deniz ve Kara Kuvvetlerinin toplu bir harekâtı olmuştur. Sonuç tümü ile başarıdır.”, “Türklerin Kıbrıs Harekâtı, klasik bir askeri ders kitabı olacak niteliktedir.” Şeklinde ifade edilmiştir.
THE New York TİMES Gazetesi’nden Nicholas Gage ile röportaj yapan Kıbrıslı bir Türk bakkalın söyledikleri düşündürücüdür. Kıbrıslı Türk;
“… Rumlarla ilişkilerimiz eskiden beri çatlak bir cam gibiydi. Bu cam 1974’de kırıldı, bir daha yapıştırılması olanaksızdır.” Demiştir.
Türk Ordusu, Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte tecrübe kazanmış, Hava, Kara ve Deniz Kuvvetlerini daha güçlü hale getirmek amacıyla araç, silah ve malzemelerini bilhassa savaş uçağı ve çıkarma gemilerini kendi sanayisi ile geliştirerek daha modern bir ordu haline gelmiştir.
Kıbrıs Barış Harekâtı; 1950’deki Kore Savaşından bu yana savaşa girmemiş olan Cumhuriyet Ordumuzun Kara, Hava ve Deniz’den icra ettiği en büyük harekâttır. Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında korkulan Türk-Yunan Savaşı gerçekleşmemiş ve sonuçta Kıbrıs ikiye bölünerek % 38’lik bölümü, Kıbrıs Türklerinin kontrolüne geçmiştir.
Siyasi olarak;
Kıbrıs davası, bir Türk-Yunan davasıdır. Yunanlıların milli hedeflerinde, “Megalı-İdea”larında, kurulduğu günlerden beri hiç vazgeçmedikleri “Enosis” vardır. Bu dava, Türk Devletinin, milli güvenliği ile Ege ve Akdeniz’de hayati öneme haiz çıkarlarının davasıdır.
Yunanistan stratejisinin en önemli hedef ve amacı; Çanakkale Boğazı’nın altındaki Limni adasından, Kaş’ın hemen altındaki Meis adasına kadar uzanmış “Stratejik Kara Kuşağı” içerisinde bulunan Kıbrıs’ı da alarak Türkiye’yi Batı ve Güney’den kuşatmaktır.
Kıbrıs sorunu, Yunanistan’ın ısrarla ve inatla izlediği Megalı-İdea (Büyük İdeal)-Grek İmparatorluğu kurma politikasının bir sonucu olarak ortaya çıkmış, Yunanistan’ın, adada yaşayan Kıbrıs Türklerini ortadan kaldırıp Kıbrıs’ı Girit adası gibi topraklarına katmak istemesinden (Enosis) vazgeçmemesi sonucu günümüze kadar gelmiştir.
Kıbrıs Türkü’nün yarası, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile birlikte kanamaya başlamıştır. Çünkü Kıbrıs, bu antlaşma ile İngiltere’ye bırakılmıştır. Yunan ırkı, Osmanlının İstanbul’u fethetmesini 500 yıldır hazmedememiştir. 1955 yıllarından itibaren Bizans’a giden yolun Kıbrıs’tan geçtiğine inanmıştır. Yunanistan’ın; bugün hala çocuklarının körpe ruhlarına Türk düşmanlığını yerleştirmeye çalışmakta, Türklere karşı kin ve nefret duygularının devam etmekte olduğu değerlendirilmektedir.
Yunanistan, ilk kurulduğu 1830 yılında topraklarının yüzölçümü 47.516 km.² iken, 10 Şubat 1947’de imzalanan son Paris Antlaşmasıyla yüzölçümü 132.562 km.² ye ulaşmış bu suretle Türkiye aleyhine % 278 oranında Türklerle savaşmadan topraklarını büyütmüştür. Yunanistan, “Megalı-İdea” çerçevesinde Batı Anadolu’yu, 1922 tarihinde Kurtuluş Savaşında Türklere karşı yenildikleri için alamamışlardır. Ayrıca 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonunda da Kıbrıs’ı da topraklarına dâhil edememişlerdir.
23 Temmuz 1878 tarihinde Kıbrıs’ın İngilizlere geçici devri sırasında, İngiliz Yüksek Komiseri Sör Garnet Wolseley’i Rum toplumu adına karşılayan Kıbrıs Kitium (şimdiki Larnaka) Piskoposu Kiprianos, İngiliz Wolseley’e;
“…Tek ve değişmez arzumuz, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesidir. Kıbrıs doğal olarak Yunanistan’a bağlıdır. İngiltere’nin, İyonya Adaları konusunda olduğu gibi Kıbrıs’ın da ana vatan Yunanistan’la birleşmesine yardımcı olacağı inancındayız. Büyük Britanya’ya bu konuda güvendiğimiz içindir ki, bu yönetim değişikliğine razı oluyoruz.” Demek suretiyle Rum ve Yunan ikilisi, gerçek niyetlerini o zaman açıklamış, aradan 134 yıl geçmesine ve arada geçen süre içerisinde Türk ve Rum tarafından binlerce insan ölmesine ve büyük hasar meydana gelmesine rağmen Kıbrıs’ın Yunanistan’a iltihakından vazgeçmemişlerdir.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios, 29 Ağustos 1964 tarihinde yaptığı açıklamada, ayrıca 9 Eylül 1964 günü Kıbrıs’ta yayımlanan Cyprus Mail Gazetesine verdiği bir demeçte;
“… Benim tutkum, Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesini sağlamaktır. Yalnız bir kısmının değil bütün adanın Yunanistan ile birleşmesini istiyorum. Özveri ile ölüm pahasına da olsa bu siyaseti terk etmeyeceğim. Kıbrıs’ı Yunanistan ile tümüyle birleştireceğim…
Hayatta tek tutkum, Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesinde benim adımın geçmesidir. Kıbrıs ile birleşen Yunanistan sınırlarının, Kuzey Afrika kıyılarına kadar genişlemesidir. Bunu gerçekleştirmek uğruna ölünceye kadar mücadele etmektir.” Demiştir.
Makarios, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek olan “Enosis” uğruna Kıbrıs Türklerine karşı 1963, 1967 ve 1974 tarihlerinde EOKA ve Milli Muhafız Ordusu ile katliama girişmiş, ancak Türk Silahlı Kuvvetlerince icra edilen 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte Kıbrıslı Türklerin topyekûn imha edilmeleri önlenmiş, Kıbrıs’ta Girit adası gibi elden çıkmamıştır.
Kanada da yayımlanan Toranto Sun Gazetesinin Kıbrıs Barış Harekâtı ile ilgili olarak yayımladığı yazıda;
“Enosis inancının bir türlü bırakılmaması, yıllar boyu Kıbrıs’ta korku içinde yaşayan Türkleri korumak için Kıbrıs’a cesurca müdahale eden Ecevit’i kimse suçlayamaz. Resmi ya da coğrafi taksimin de doğal bir gerçek sayılmasını herkes kabullenmelidir. Birleşmiş Milletler Barış Gücünün, Kıbrıslı Türklere sağlayamadığı emniyeti, Türk Ordusu kesinlikle sağlama durumundadır ve sonuçtaki bütün hatalar tümüyle Yunanlıların omzuna yüklenmelidir.” Şeklinde ifade edilmiştir.
Yunan Genelkurmay Başkanının resmi yayın organı STOHOS (Hedef) adlı 1992 yılında yayınlanan aylık dergide, Yunanistan Megalı-İdea Haritasını yayınlamıştır. Bu haritada; Kıbrıs Adasını da içine alan ve Türkiye’nin üçte ikisini kapsayacak şekilde Yunan yayılmacılığı gösterilmiş ayrıca Yunanistan’ın Megalı-İdea hedefinden vazgeçmediği ancak hedeflerine şimdilik silahla değil siyasi ve propagandayla ulaşılması amaçlanmıştır.
Harita’da, Türkiye ve Balkanlar’daki Megalı-İdea; Harita’nın solunda, HEΛΛAΔ (Yunanistan’ın dünü), ortada, ΣHMEPA (bugün), ve sağdaki KAI AYPIO (yarın), ne olacağı yazılarak gösterilmiştir.
24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Planı ve referandumu sonunda Plana Türkiye “Evet” demesine rağmen “Hayır” diyen Rum tarafı, Avrupa birliğine tam üye yapılmıştır. Böylelikle Avrupa Birliği Kıbrıs Konusunda tarafsızlığını yitirmiş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), AB dışında kalmıştır. AB’nin yanlı ve hatalı politikaları sonucu Türkiye’nin AB’ye üyeliği için de Kıbrıs bir ön koşul haline getirilmiştir.
Türkiye’nin Annan Planını kabul etmekle Rumlara taviz verilmiş ayrıca Garanti Antlaşmasından ve ada üzerindeki hak ve statülerinden vazgeçebileceği imajı yaratılmıştır. AB üyelerince KKTC’ye uygulanan izolasyonların kaldırılması sözü verilmesine rağmen uygulanmamış, bunun yanında ABD, Kıbrıs adasında, Kıbrıs Cumhuriyetinden başka bir hükümeti tanımıyoruz demiştir.
Rum ve Yunan ikilisi; Halen KKTC için “Korsan Devlet”,Kıbrıslı Türkleri azınlık ve adadaki Türk askerlerini de işgalci ve düşman olarak görmektedir. Ayrıca Türk Ordusunun Kıbrıs’tan bir an evvel çekilmesini ve Maraş bölgesini de Rumlara verilmesini istemektedirler. Bunun yanında Türkiye’nin garantörlük statüsünün kaldırılmasını talep etmekte ayrıca Ada’da iki devletli çözüme rıza göstermemektedir.
ABD, İngiliz ve AB ülkelerinin bir kısmı, Kıbrıs’ta kendi düşüncelerine ve hedeflerine uygun yöneticilerinin seçilmesini sağlamak amacıyla Kıbrıs halkına her türlü yardımda bulunmakta ve bunun yanında Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’deki Türkler arasına nifak sokmaya çalışmaktadır. Ayrıca KKTC kurulmasında çok önemli rol oynayan 1nci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı da geçmişte olduğu gibi etkisiz hale getirmeye gayret etmişlerdir.
KKTC’de ve Türkiye’de Başbakan ve Cumhurbaşkanı seviyesinde bazı liderlerin zaman zaman Kıbrıs politikalarında farklı düşünmeleri, milli birlik ve beraberlikte zafiyet yaratmış ve bu durum, Rum ve Yunan ikilisinin elini güçlendirmiş, onları cesaretlendirmiştir.
Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu 2nci Hrisostomos, 22 Nisan 2007 tarihli Yeniçağ Gazetesinde yayınlanan beyanatında özetle;
“… EOKA mensubu olmaktan şeref duyuyorum. Düşmanımız Ankara’dır. Kilise; Türk askerleri çekilene, vatan kurtulana kadar milli mücadele saflarında kalacaktır. Biz yerleşikleri ve Türk askerlerini Kıbrıs’tan kovacağız.” Demiştir. Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Tasos Papadopulos ise 12 Eylül 2007 tarihinde Rum televizyonunda yaptığı konuşmada; “Tek ve en büyük düşmanlarının adadaki işgalci Türk askerleri.” Olduğunu ifade etmiştir.
Kıbrıs Rum Kesimi Meclisi; Şubat 2010 ayı içerisinde Kıbrıs’ta garantiler ve garantörlük haklarının kabul edilemeyeceğini vurgulayan bildiriyi oy birliği ile onaylamıştır.
Ocak 2011 ayı içerisinde Güney Kıbrıs Rum Kesimini ziyaret eden Alman Başbakanı Merkel, tarafsız davranmayarak, “Kıbrıs’ta çözümü Türkler engelliyor.” Anlamında açıklama yapmış ayrıca diğer Avrupa ülkelerinin bir bölümü de bu kanaatte olduklarını söylemişlerdir. Ancak KKTC ve Türkiye bu gerçek olmayan durumu yeteri kadar dünyaya ifade edemediği değerlendirilmektedir.
Son olarak, yukarıda ifade edilen hususlar dikkate alındığında;
Kıbrıs adasının Türkiye için hayati önemi yanında; Ege adalarının, askeri konumu ve silahsızlandırılması, kıta sahanlığı, kara suları, aidiyet’ti meçhul kayalıklarının durumu, hava sahası gibi önemli sorunların, Türkiye ve Yunanistan’ın önünde beklemekte olduğunu,
Kıbrıs sorununun her iki toplumun eşitlik ve hakkaniyet açısından çözümünün şimdilik mümkün görülmediğini, bu iki toplumun birlikte yaşamalarının da söz konusu olmadığını,
Başta Fransa, Almanya ve Avusturya olmak üzere AB üyelerinin önemli bir bölümünün Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi lehine Türkiye’yi AB üyesi yapma bahanesi ile Kıbrıs ve ilerde Ege Denizi, Ege adaları, Karasuları ve FIR hattı konularında Türkiye’den tavizler koparmaya çalışacaklarını,
Şayet Türkiye, Kıbrıs ile ilgili hak ve menfaatlerinden vazgeçerse, Türkiye’nin denizlere açık bir ülke olmaktan çıkacağı, ayrıca Yunanistan’ın, halen Batı Trakya Türklerini asimile etmek, Ege Denizi’ni, bir Yunan Gölü haline getirmek, Ege Denizi üzerindeki hava sahasına tamamen hâkim olmak, Türkiye’yi Avrupa’dan siyasi, ekonomik ve askeri yönden tecrit etmek niyet ve maksadında olduğu değerlendirilmektedir.
Halen KKTC Cumhurbaşkanı olan Sn. Derviş Eroğlu’nun; Kıbrıs konusunda, taviz vermeden ulusal çıkarları, geçmişte verilen ve binlerce Kıbrıs Türkü’nün ölümü ile sonuçlanan mücadeleleri, halen yürürlükte bulunan Garanti ve İttifak Antlaşmaları ile Kıbrıs’ın ve Türkiye’nin milli menfaatlerini göz önünde bulundurmak suretiyle müzakerelere devam edeceği anlaşılmaktadır.
Kıbrıs sorununun; Kıbrıs’ta egemen iki toplumun anlaşarak bugünkü mevcut sınırın, uluslararası bir sınır haline getirilmesi, KKTC’nin de Güney Kıbrıs Rum toplumu gibi AB’ne dâhil edilmesi, KKTC’deki liman ve hava alanlarının uluslar arası ticarete ve trafiğe açılması ile uygulanan ambargoların kaldırılması, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki hak ve statüsünün korunması ile birlikte 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmasıyla kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sağladığı Türk-Yunan dengesinin yeniden tesisi suretiyle çözülebileceği düşünülmektedir.